04

A Blue Bird Cannot Fly Alone
Please Subscribe to read the full chapter

Mei son yıldan nefret edeceğini en başından beri biliyordu. Ve öyle de olmuştu.

Uzun bir zaman boyunca kendisine her şeyin yolunda olduğunu söylemişti ama hiçbir şey yolunda değildi.

Hem de hiçbir şey.

Üniversiteye gitmeyeceği için herkes kendisine sanki bir fahişeymiş gibi acıyan gözlerle bakıyordu. Kimisi alayla kimisi acımayla. Altı üstü üniversiteye gitmeyecekti. Zaten içinde bulundukları şartlarda sınıftakilerden en az beş kişi hiçbir üniversiteyi kazanamayacaktı. Mei üniversiteye gitmek istemediğini söylerse yalan söylemiş olurdu. İstiyordu. Her ne kadar bir şeyleri kitaba bağlı öğrenmekten nefret etse de üniversitenin ruhunu hissetmek isterdi. Ama maddi durumları bunun için yeterli değildi.

Daha önce Luhan’a babasının çok fazla para bırakmadığını ve bir şekilde geçindiklerini söylemişti. Aslında babası Mei’ye üniversite harçlarının hepsini olmasa da en azından iki yılını karşılayacak bir eğitim fonu bırakmıştı. Ama bütün parayı annesine harcamıştı.

Annesinin normal olmadığını fark ettiğinde Luhan’la çıkmaya yeni başlamışlardı. İlk buluşmalarından sonra eve geldiğinde annesini salonun ortasında kitaplarını yakarken bulmuştu. Küçük yangının görünce şok geçirmiş ama hızla mutfaktan kaptığı sürahiyle söndürmüştü. Annesine ne yaptığını söylediğinde annesi uzun süre küçük kıza hiçbir şey söylemeden bakmıştı. Ardından ayağa kalkıp odasına gitmiş ve 24 saatten fazla uyumuştu.

Uzun bir süre hiçbir şey olmamıştı ve Mei o günü unutmaya karar vermişti.

Bir gün annesini bir polis arabası eve bırakmıştı. Annesinin yüzünde yine o bakış vardı. Mei yangını söndürdükten sonra verdiği o bakış.

“Anneniz bir adama sarıldı ve uzun süre adamı bırakmadı. Sarhoş olduğunu düşünüyoruz ama-“

Sonrasında her şey kontrolden çıkmıştı.

Annesi bazen deli gibi gülüyor bazense deli gibi ağlıyordu. Bütün bunlar haftalık değişimler şeklinde olabileceği gibi günlük ya da anlık değişimler şeklinde de olabiliyordu. Ama en kötüsü o bakıştı. Her şeyi unuttuğunu söyleyen bir bakıştı o ve Mei bundan nefret ediyordu.

“Annenize genç kızlığında manik depresif teşhisi konmuş,” demişti gittikleri doktor. “Aslında uzun yıllar boyunca çok güzel dengelemiş kişiliğini ama neden şimdi hastalığı bu şekilde ağırlaştı bilmiyorum.”

Mei biliyordu ama doktor annesiyle uzun terapiler yapıp bir sürü ilaç ve testten sonra sonucu söyleyene kadar söylememişti.

“Sanırım… babanız annenizin kendisini dengelemek için kullandığı bir obje olmuş. Babanız öldükten sonra anneniz bu objeyi yenilemediği için anneniz hayata odaklanmakta zorlanıyor.”

Annesinin hastalığı Mei için rahatsız edici ya da utandırıcı değildi. Sadece yorucuydu. Annesine yetişmekte zorlanıyordu. Annesinin kişiliğinin iki ucu vardı, bir tanesi yerinde duramayan ve her an her şeyi yapmaya hazır bir bomba, bir tanesi ise içinden bütün hayatın çekildiği bir mezar taşı. Bazen annesinin taşkınlıkları durdurmak zorunda kalıyordu bazense annesini yaşamsal fonksiyonlarını dahi yapmak için zorlamak durumunda kalıyordu.

Luhan’a bunu söylememişti.

Utandığından değildi, bu konuda garanti verebilirdi. Luhan fazla yardım severdi, bunu biliyordu. Mei’ye şimdiye kadar yüzlerce konuda yardımcı olmuştu. Ama Mei erkek arkadaşının elinden gelenin her şeyi yapan değil, elinden gelmeyenleri de yapmaya çalışan birisi olduğunu biliyordu. Bu yüzden söylememişti. Sadece bu yüzden.

Zaten Luhan bilmeden de ona yardımcı oluyordu.

Mei annesinin dengesizliğine o kadar alışmıştı ki bazen kendisinin de ona ayak uydurduğunu hissediyordu. Hatta bu yüzden annesi gibi hasta olup olmadığını bile sormuştu doktora. Doktor hastalığın genetik yönü olabileceğini söylemişti ama Mei de henüz öyle bir hastalık belirtisi olmadığını da eklemişti.

Annesinin kendisine hayata kapattığı günlerde Mei de kendisini kapatıyordu. Okula gittiğinde gülümseyecek enerjiyi bile bulamıyordu. Öyle günlerde Luhan küçük sürprizlerle ya da notlarla Mei’yi neşelendiriyordu. Mei Luhan’ı bu şekilde daha çok seviyordu, ne olduğunu söylemese de bir şeylerin yanlış olmadığını anlıyordu ve bunu düzeltmek için uğraşıyordu.

Annesinin hastalığına aşırıya kaçan unutkanlıkları eklenince Mei için her şey daha zor olmuştu. Doktorlar beyninde tümör olabileceğini söylemişti. Bu yüzden bir sürü test ve işlem daha yapılmıştı ama hiçbir şey bulunamamıştı. Annesi giderek daha da depresifleşirken Mei kendisini çok daha yalnız hissetmeye başlamıştı. Kimseye itiraf etmek istemese de birçok gece ağlayarak uyumuştu. İşte özellikle böyle anlarda Luhan’ın yanında olduğunu hayal etmişti ve bir anda yanında beliren varlığı Mei’ye yetmişti. Ertesi gün okula gidip sevgilisinin elini tuttuğundaysa bütün sıkıntıları tamamen yok oluyordu.

Lisenin son yılında Mei kendisini bu yalnızlıkla daha çok savaşırken bulmuştu.

Luhan sınav yüzünden durmadan dönen bir döngü içine hapsolmuştu ve ondan biraz vakit istemenin bencillik olacağını bildiği için hayallerle yetinmek zorunda kalmıştı Mei.

Ama bunlar bile yetmişti. Çünkü Luhan kendisini bekliyordu.

İlk dönem bittiğinde Mei çalışmaya başlamıştı. Küçük bir kafede garson olarak çalışıyordu. Parası birçok kafeye göre daha yüksekti ve patronu gerçekten iyi birisiydi. Genç kızın durumunu biliyordu –birkaç kere mesai saatinde annesi evde kriz geçirmiş ve komşuları kendisine haber verir vermez patrondan izin alarak kafeden fırlamıştı, patronu da bir açıklama istemişti.- Üstelik bazen patronu uydurma ikramiyeler adı altında Mei’ye fazla para bile vermişti.

Genç kız başkalarına maddi olarak bağlanmaktan nefret etse de bunların hiçbirine karşı çıkmamıştı.

Çünkü annesinin bu paraya ihtiyacı vardı.

Bir de para yetiştiremediği filmlerinin.

Fotoğraflar. Eğer geçen yıl fotoğrafları keşfetmeseydi bu yıl devam edemezdi. Çantasından ayırmadığı fotoğraf makinesi en büyük silahı olmuştu. Bazen annesinin krizlerini yatıştırıp uyuttuktan sonra kalbi büyük bir sıkıntıyla doluyordu. Sadece Luhan’ın baş edebileceği bir sıkıntıydı bu ama ona da gidemiyordu. O anlarda fotoğraf makinesini alıp dışarı çıkıyordu ve kafası dağılana kadar dolaşıp fotoğraf çekiyordu.

Yeni bir makine –dijital bir makine- işine yarardı ama istediği gibi –hatta en ucuzu dahi- Mei’nin iki aylık maaşına denk gelirdi. Eğitim fonlarından arda kalan paraya da dokunamıyordu çünkü annesi acil olarak hastaneye kaldırılması gerekirse başka bir güvencesi yoktu.

İmdadına yine Luhan yetişmişti.

Eline profesyonel makineyi verdiği anda Mei onu geri çeviremeyeceğini biliyordu. Luhan yüzünden değil, artık makineye dokunan elleri bırakmak istemeyecekti.

“Bu yıl zaten birbirimizi çok fazla göremiyoruz. Yanında olmadığım anlarda fotoğraf çektiğini düşünürsek… her çektiğin fotoğrafta beni hatırlamanı isterim.”

Öyle de olmuştu.

Yalnızlığıyla yaptığı savaş daha katlanılır olmuştu bu fotoğraf makinesi sayesinde.

En azından annesi daha da kötüleştiğinde daha güçlü kalmasını sağlamıştı.

Annesinin hafıza kayıpları giderek dah

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Cemre01 #1
Chapter 10: Bu çok, çok güzeldi. Şu ana kadar okuduklarım arasında en iyilerden biri. Ay ne desem bilemedim:) Çok güzel yazmışşın, ellerine sağlık.