01

A Blue Bird Cannot Fly Alone
Please Subscribe to read the full chapter

 

 

Luhan’la beraber olduğu zamanlarda en sevdiği şey ayaklarının birbirine dokunmasıydı. Çorap ya da ayakkabı olmadan. Tenlerinin birbirine değmesi… Hangi şekilde olduğu çok önemli değildi. Yatarken ayaklarını birbirlerine dolayabilirdiler, koltukta yüzleri birbirine dönük otururken ayakları birbirine değebilirdi ya da –özellikle lisede olduğu gibi- masanın altında ayaklarını birbirine dokundurabilirdiler.

Bunu fark eden birkaç arkadaşı olmuştu elbet. Chen’in bıyık altından gülüp en çok sessizlerden korkmalısın gibi bir şaka yaptığını hatırlıyordu. Yemek masasındaki herkes kahkahalarla gülerken yüzü kıpkırmızı olmuştu. Luhan’ın da yanında hafifçe güldüğünü hatırlıyordu hatta bu yüzden ona çok kızmıştı. Yemek masasından kalktığı gibi derse gitmiş ve okul çıkışında da hiç kimseyi görmeden eve gitmeyi planlamıştı ama planları kollarını göğsünde çaprazlamış Luhan’ı yüzünde o bayıldığı –nefret ettiği- gülümseme ile kapıda görünce suya düşmüştü. Midesinde tepinen bütün kelebekleri susturmak için yutkunmuş ve hızla yanından geçmeye çalışmıştı. Ama Luhan kolunu yavaşça tuttuğunda bütün öfkesi yok olmuştu.

Her zaman bundan nefret etmişti. Bu kadar zayıf olmaktan, Luhan’a karşı bu kadar zayıf olmaktan.

“Sadece bir şakaydı,” demişti Luhan gülerken ama Mei bütün gücüyle kolunu çekmeye çalışmıştı. Luhan kahkahayla karışık bir iç çektikten sonra ani bir hareketle Mei’yi kollarının arasına hapsetmişti. “Beni affedene kadar bırakmayacağım.”

“Luhan! Herkes bakıyor!”

Luhan omuz silkti. “İnsanların bakışlarını boş vermemi söyleyen kişi sendin. Neden bu kadar kızgınsın anlamadım.”

“Neden mi?! Az önce bütün okulun gözü önünde bana sapık etiketini taktınız!”

“Yani?” Arkasını dönmeye çalışınca Luhan bir kahkaha daha atmıştı ve kollarını daha sıkı dolamıştı Mei’ye. “Tamam, kızma.” Bir iç çekmişti ve çoktan yenildiğini kabul ederek arkasını dönmüştü. Luhan sevgilisinin sonunda pes ettiğini fark edince zaferle gülümsedi.

Mei en çok o gülümsemeden nefret ediyordu. Luhan’ın inatçılığı sonunda elde ettiği şeyi aldığında yüzünde oluşan gülümsemesi. En çok nefret ettiği gülümsemeydi çünkü ne kadar güçsüz olduğunu en çok hatırlatandı.

“Sadece şakaydı ve sadece masadakiler duydu. Hatta Xiumin’in duymadığına eminim çünkü baoziyi yemeye fazla odaklanmıştı.”

Mei’nin dudaklarına bir gülümseme yerleşti ama alaycı bir şekilde kaşlarını çattı. “Evet, evet…”

“Hem ben de seviyorum,” diye itiraf etti Luhan. “Garip bir şekilde beni rahatlatıyor.”

Luhan doğruyu söylüyordu, sevgilisinin bu huyunu ilk fark ettiğinde garip gelmişti ama zamanla neden sevgilisinin bunu bu kadar sevdiğini anlamaya daha doğrusu hissetmeye başlamıştı. Ayaklarının birbirine dokunduğunda verdiği o his sanki dünya yıkılsa ikisi yan yana duracak gibi hissettiriyordu.

Mei gülümsemişti. Luhan’ın anladığını biliyordu çünkü bunu sadece o hissedebilirdi. Diğerleri bunu sapıkça ya da garip bulabilirdi ama Luhan anlardı.

Zihninde ayaklarının birbirine dokunduğu ilk gün canlandı.

 

*

 

12 yaşındaydılar ve okuldaki bütün yaşıtlarıyla beraber pikniğe gitmişlerdi. Sınavlar bitmişti ve yaz tatilinin başlamasına birkaç gün vardı. Mei pikniğe gitmeyi istemese de annesi zorlamıştı.

O günden daha en başta nefret etmişti.

Yataktan erken kalkmıştı ve hiçbirini arkadaş kategorisine, ya da daha yumuşak bir dille yakın arkadaş kategorisine, sokamadığı bir avuç veletle dağlara gitmek zorundaydı. Tek iyi yanı dağları ve yeşilliği seviyordu.

Bu yüzden otobüsten iner inmez yaptığı ilk şey babasının yeni aldığı beyaz spor ayakkabılarını çıkarmak olmuştu. Ayak parmaklarını gıdıklayan çimlerin üstünde koşmak gerçekten iyi hissettirmişti. Birkaç sınıf arkadaşının kendisine burun kıvırarak baktığını görmüştü ama umursamamıştı. Sağa sola koşuyordu sadece. Bazen bir kelebeği kovalıyor bazense rüzgarla yarışıyordu.

Ağacın tepesindeki elmayı gördüğünde aklına ilk annesinin endişeli yüzü geldi. Annesi Mei’nin ağaçlara tırmanmasını sevmezdi ama Mei bu konuda annesini hiçbir zaman dinlememişti. Ellerini acıtan kabuklara aldırmadan dallara sıkıca tutundu. Ağırlığını yukarı kaldırırken saçlarını gevşekçe tutan tokası saçlarından kaydı ve yere düştü. Çıplak ayaklarının da yardımıyla kısa sürede elmanın olduğu dala ulaştı. Elma biraz küçük ve fazla ekşiydi ama Mei’ye piknikte yediği diğer bütün her şeyden daha fazla lezzet vermişti.

“Hey!”

Sesi duyduğunda bakışları aşağıya kaymıştı. Kalp atışlarının hızlandığını hatırlıyordu çünkü öğretmenin onu yakaladığını sanmıştı. Ama gelen sadece Luhan’dı.

Mei her ne kadar küçük çocuğu görse de onu görmemiş gibi davrandı. Luhan kötü biri değildi. Kızlar çevresinde çok takılıyordu ve orta okulun futbol takımındaydı ama ne zaman Mei’yi görse –okulda ya da dışarıda- nazik bir şekilde gülümserdi.

Mei neden olduğunu bilmese de o gülümsemeden nefret etmişti her zaman. Gerçi nedenini daha sonrasında anlamıştı.

“Hey! Mei!”

Mei derin bir nefes almıştı ve aşağıdaki çocuğa sıkkın bir ifadeyle bakmıştı. “NE?!”

Luhan ağacın tepesindeki kızın ani çıkışına şaşırsa da gülümsemeyi başarmıştı. “Toka senin mi?!”

Mei bir an duraksasa da başını sallamayı başarmıştı. “Aşağıya bırak! Sonra alırım!”

Ama Luhan onu dinlememişti. Bunun yerine Mei’nin tırmanmak için kullandığı dallara tutunarak yukarı çıkmaya çalışmıştı. Mei önce çocuğa durmasını söyleyecekti ama vazgeçmişti. Ve sonrasında bunun cevabını bulamamıştı.

Luhan her denemede başarısız olunca Mei çocuğun neden tırmanamadığını anlamıştı. “Ayakkabılarını çıkar!”

Luhan önce anlamamıştı ama yine de kızın dediğini yapmıştı. İlk denemesinde kolayca yukarı çıkınca kıza oldukça yakın bir dala oturmuştu ve gülümsemişti.

“Al, biraz kirlemiş ama.”

“Önemli değil, sağ ol.”

Mei uzun bir süre Luhan’la oturmuştu. Ağacın tepesinde, bütün arkadaşları aşağıda çığlıklar atarak oyun oynarken ikisi sadece oturmayı tercih etmişti.

Mei ayağına değen bir şeyle irkilmişti. Başını kaldırırken Luhan’ın bir özür mırıldandığını duymuştu. Luhan dengesini sağlamak için Mei’nin ayaklarını koyduğu dala uzatmıştı bir ayağını.

İlk defa o zaman midesinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetmişti. Belki de çok yedim…

O anda hayatında –koskocaman 12 yılda- ilk defa denemeye karar verdi ve yanında oturan çocuğa dönüp konuşmaya başladı.

Öğretmenleri pikniğin bittiğini bağırana kadar

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Cemre01 #1
Chapter 10: Bu çok, çok güzeldi. Şu ana kadar okuduklarım arasında en iyilerden biri. Ay ne desem bilemedim:) Çok güzel yazmışşın, ellerine sağlık.