02

A Blue Bird Cannot Fly Alone
Please Subscribe to read the full chapter

Son seneleri tıpkı Mei’nin söylediği gibi oldu. Nefret edilecek bir sene. Gerçi biraz ters bir şekilde olmuştu. Mei için son yıl hayatının tutkusunu keşfettiği bir yıl olmuştu. Diğerleri için ise dershane, okul ve ev arasında koştukları bir maratondan başka bir şey değildi.

Öyle zamanlar olmuştu ki Luhan Mei’yi bir hafta boyunca görmemişti. Böyle zamanlar zihni bin bir türlü sıkıntıyla doluyordu. Her ne kadar şaka yaptığını bilse de Mei’nin bekar olmak ya da tek takılmakla ilgili söylediği şeyler çörekleniyordu zihnine.

Ve işte tam o anlarda Mei elinde ufak bir sürprizle Luhan’ın yanına geliyordu. Nereden çıkacağı belli olmuyordu üstelik. Bazen dershane çıkışına, bazen dershanede ders arasına, bazen de evlerine geliyordu sevgilisi. Luhan çoğu zaman bu yüzden kendisini kötü hissediyordu. Mei’nin yaptığı şeyler erkek arkadaşın yapması gereken şeylerdi, kızın değil. Mei’ye bunu söylediğinde Mei bir kahkaha atmıştı ve kafasının sayılar yüzünden iyice sulandığını söylemişti.

Zaten bir süre sonra Luhan bunu düşünemeyecek kadar yoğun olmuştu.

Annesi Mei’nin üniversite için hazırlanmadığını duyduğunda Luhan’a öyle bir bakış atmıştı ki Luhan hayatında ilk defa annesine karşı bir soğukluk hissetmişti. “O zaman beraber olduğunuz vakitlere dikkat edin,” demişti annesi. “Artık sorumluluklarını bilecek bir yaştasın.”

Luhan yoran bir şey varsa bu kesinlikle derslerin yoğunluğu, sınavın stresi ya da içinde bulunduğu koşuşturma değildi. Luhan’ı yoran şey o tek cümleydi: “Artık sorumluluklarını bilecek bir yaştasın.”

Zihni bu cümle ile o kadar doluyordu kendisini gerçek hayattan soyutlayıp içine kimsenin giremediği bir kabuk oluşturmuştu. Hatta kendisine itiraf etmeye utansa da Mei’yi bile bu kabuğun içine almamıştı, almak istememişti. Aslında bu o kadar da zor olmamıştı. Son yıl olduğu için bütün hocaları son sınıflara tolerans gösteriyordu ve çoğu kişi okula gelmek yerine biraz daha dershanede vakit geçiriyordu. Luhan da bu çoğunluğun içindeydi.

Ailesine karşı olan sorumluluğunu yerine getirmek olarak düşünüyordu bunu. Bu yüzden nelerden fedakarlık ettiği önemli değildi.

“Mei iyi mi?” dedi bir gün Chen. İngilizce dersiydi ve hocaları ders anlatmak yerine test çözmelerine izin vermişti.

Luhan kaşlarını çatarak arkadaşına döndü. “Ne demek istiyorsun?”

Chen omuz silkti ve kalemini çözmekte olduğu sorunun üstünde oynattı. “Sanki son zamanlarda canı sıkkın gibi duruyor.”

Genç adam son anda dilini ısırıp dudaklarından kaçmak üzere olan ‘Öyle mi?’ sorusunu susturdu. “Sana öyle gelmiştir. Bir şeyi.”

Chen duraksadı ama yine de gülümsedi. “Sen öyle diyorsan. Sınava dahi girmeyeceğini biliyorum ama okulu fazla asmıyor mu?”

Luhan soruyu ikinci kez tutmak zorunda kaldı ve bu sefer belli edemediği utancından yanakları kızarmaya başladı. Zoraki bir şekilde gülümsedi. “Kendisini yeni tutkusuna fazla kaptırdı.”

Chen güldü. “Gerçekten bu kızı anlayamayacağım ama ondan öte seni anlayamıyorum. Mei çok iyi bir kız ve sakın yanlış anlama onu kötülemek için söylemiyorum ama dayanılması zor biri değil mi? Aniden değişen duygular…”

Kıkırdamasını bastırdı ama öğretmenin başını kaldırıp ikisine baktığını gördü. Küçük bir gülümseme yolladı. “O kadar zor değil,” dedi en sonunda. Chen bir an için arkadaşının devam edeceğini sandı ama arkadaşının daldığını görünce iç çekerek kitabına geri döndü.

Her zaman aynı şey oluyordu. Luhan Mei’yi altı yaşından beri tanıyordu. En azından isim olarak. Gerçek tanışmalarını on iki yaşındayken o ağacın üstünde yapmışlardı ama onun öncesinde de az buçuk birbirlerini tanıyordular. Mei her zaman yalnız olmuştu. Bir şekilde yaşıtlarıyla anlaşmayı başaramıyordu. Luhan arada sırada kızla bu yüzden dalga geçerdi ve Mei de insanların sürekli etrafındakilerin kendisini anlamasını beklediğini ve bu beklentiyi karşılamanın imkansız olduğunu söylerdi. Luhan bir yere kadar hak veriyordu kıza. Ama bu yüzden hiç arkadaş edinmemesini anlayamıyordu.

“Sen varsın,” demişti bir keresinde. “Başka arkadaşa ihtiyacım yok. Üstelik tek başıma da yaşamsal faaliyetlerimi devam ettirebiliyorum.”

“Ama arkadaş tamamen farklı bir şey,” diye diretmişti Luhan. “Benden önce ne yapıyordun?” dedi aniden.

Mei o anda durgunlaşmıştı. Genç çocuk o anda soruyu sorduğuna pişman olmuştu ve bir şeyler mırıldanıp konuyu değiştirmeye çalışmıştı ama Mei başını kaldırdığında gülümseyerek bakmıştı.

“Babam…” demişti. “Benim için yeterli bir arkadaştı.”

Bir daha da bu konuyu açmamışlardı. Ama genç kız reddetse de Luhan Mei’nin insanlara karşı derin bir duygu beslediğini iddia ederdi.

“Şefkat!” demişti bir gün. Yine parkta oturuyordular ama kum havuzu dolu olduğu için bir banka yerleşmişlerdi. “İnsanlarla arkadaş olmayı yorucu buluyorsun ama şefkatli bir insan olduğun için onlar hakkında endişelenmekten kendisini alamıyorsun.”

Mei kulaklarını çınlatan bir kahkaha atmıştı. “Böyle söyleyince kulağa sanki bir azizmişim gibi geldi.”

Sırıtan genç adam kolunu sevgilisinin omzuna dolamıştı. “Mesela Chen. Ona uyuz olduğunu biliyorum ama geçen yıl ameliyat olduğunda hastane ziyaretine gitmeyi öneren sendin.”

“Bunu nasıl hatırlıyorsun!? Onca insanın içinde söylemiştim ve benim söylediğimi çoğu kimse hatırlamıyor.”

“Ben hatırlıyorum çünkü sana ciddi anlamda kızmıştım.”

“Neden?” demişti Mei kaşını kaldırarak.

“Erkek arkadaşının yanında başka bir erkeği ziyaret etmekten çok rahat bahsediyordun da ondan.”

Ama Mei’nin bu yönünü Luhan’dan başka kimse görmemişti. Okulda en sık takıldıkları kişi Chen’di ve Chen bile Mei’nin gerçek yüzünü net bir şekilde göremiyordu.

Bir de üniversite olayı…

Mei üniversiteye gitmeyeceğini son yıldan önceki yıl sınıfın ortasında söylediğinde herkes abartılı bir şoka girmişti.

“Yaşamak için ne yapmayı planlıyorsun? Sürünmeyi mi?” diye sormuştu sınıftaki bir çocuk. Luhan sinirle ağzını açamadan Mei umursamaz bir tonda cevap vermişti.

“Ne yapacağımı bilmesem de ki buna sürünmek de dahil, hayatımın en güzel yılını burnumu kitaplara gömerek ve gözlerimi bozarak harcamayacağım.”

Herkes Mei’yi her zaman gördükleri gibi sorumsuz bir birey olarak görmüşlerdi. Öğretmenleri Mei’yi olmamanız gereken öğrenci için rol model gösterirken sınıftakiler Mei’ye her zaman ince bir alayla bakmaya başlamıştı.

Ama Luhan Mei’nin neden öyle dediğini biliyordu.

Mei üniversiteye gitmemeyi seçmemişti, zaten gidemeyecekti.

Babası öldükten sonra arkasında çok bir şey bırakmamıştı ve Luhan Mei’nin annesinin çalışamadığını da biliyordu. Mei annesinin yas yüzünden kendisini kaybettiğini söylerdi. Luhan sevgilisinin bir şeyler sakladığını bilse de zorlamazdı. Gülümserdi ve anlatması için daha fazla zorlamazdı. Ama yine de Mei’nin üniversite harçlarını karşılamak için yeterli parası olmadığını biliyordu. Bu yüzden üniversite Mei için hiçbir zaman seçenek olmamıştı. Luhan birkaç kere isterse burslu kazanabileceğini söylemişti ama Mei sadece gülmüştü ve not çizelgesini göstermişti. Luhan buna rağmen Mei’ye isterse yapabilecek kadar zeki olduğunu söylemişti.

“Evet, ama Çin’deki milyonlarca öğrenciyle matematik, fizik, kimya ya da diğer derslerde kapışacak tarzda bir zekilik değil bu. İnan bana gerçekten bu istediğim bir şey değil, yoksa biliyorsun peşini asla bırakmazdım.”

Zaman o kadar hızlı geçiyordu ki kimse takvime bakma ihtiyacı hissetmiyordu. Zaten her gün hem evde hem okulda hem de öğrenci olarak adım attıkları her yerde sınav geri sayımı yüzünden tarihi biliyordular.

Luhan son yıl birçok şey öğrendi.

İnsanların ne kadar hırslı olabileceğini ve istenilirse ne kadar hırslı olunabileceğini öğrendi.

İnsanların ne kadar bencil olabileceğini öğrendi.

İnsanların ne kadar dar çaplı düşündüğünü öğrendi.

İnsanların garantisi olmayan bir şey yüzünden ne kadar gerilebileceklerini öğrendi.

Ve ayrıca yalan söylemeyi öğrendi. Sıradan bir şekilde değil ama. Mei’ye yalan söylemeyi öğrendi.

Tek bir yalandı ama yeterli olmuştu.

“Üniversite için ne yapacağımı bilmiyorum.”

Söyleyememişti. Ailesinin okuması için onu Kore’ye göndereceğini

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Cemre01 #1
Chapter 10: Bu çok, çok güzeldi. Şu ana kadar okuduklarım arasında en iyilerden biri. Ay ne desem bilemedim:) Çok güzel yazmışşın, ellerine sağlık.