9.BÖLÜM (9/10)

The flaws in Park Chanyeol
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; blehmeh

Çeviri; SeKaism

 

 

Ç/N: Şarkıya aşık oldum arkadaşlar. Hikayeyle öyle uyuyor ki, video medyada. Dinlerken okuyabilirsiniz. Sözlerini en alta yazacağım çünkü çok sevdim TT

 

"Kahretsin." Jungsoo fısıldadı. "Kahretsin kahretsin kahretsin." Gergince etrafta dolaştı. "Kahretsin!"

Chanyeol olduğu yerde donmuş bir vaziyette dikiliyordu.

"Aptalca bir şey yapma." Jungsoo uyardı. "Onu arayacağım, tamam mı? Sadece olduğun yerde kal."

"Baekhyun'un telefonunu kullandı, seni aptal." Chanyeol soluklandı, boşluğa bakarken gözleri kocamandı. Jungsoo küfretti.

"Ben ... Ah tamam, gözlükler vardı! Oradan ne olduğunu görebiliriz belki." Jungsoo hemen Baekhyun'un masasına koşup ekranı kaldırdı, sonra da çalıştırdı. Chanyeol sonunda transtan çıktı ve onu takip etti, Jungsoo bilgisayarı açıp şifreyi girerken izlemek için diz çöktü.

"Ya Baekhyun'a bir şey olursa ..." Chanyeol fısıldadı, sesi titriyordu.

"Ona hiçbir şey olmayacak." Jungsoo temin etti. "Emin olacağız."

"Baekhyun'un telefonu ondaydı." Dedi Chanyeol, sesi tedirgin geliyordu. "Sikeyim Baekhyun'un telefonu ondaydı.

"Biliyorum." Jungsoo titremekten kendini durdurmak için derin bir nefes aldı. "Biliyorum ... Hadi Baekhyun'un telefonunu orada kazara unuttuğunu umalım." Chanyeol çok solgun gözüküyordu, her an bayılacakmış gibi yüzündeki renk gitmişti.

"Baekhyun akıllıdır, tamam mı? Kendini öyle yakalattırmaz." Jungsoo fısıldadı, gözlük için yüklenen bir programa tıkladı. Çalışmadı.

"Neden görüntü gelmiyor?" Chanyeol fısıldadı.

"Ben ... bilmiyorum ..." Jungsoo mırıldandı. Ardı ardına tıkladı. "Belki de Baekhyun çıkarmıştır. Belki ... belki ... belki bilgisayarımda virüs falan vardır."

"Saçmalama." Chanyeol soluklandı. Sonunda ekranda bir mesaj belirmişti. Şöyle yazıyordu 'Hata: herhangi bir gözlüğe bağlanmadınız, lütfen gözlüğünüzle bilgisayara bağlanın ve tekrar deneyin'.

"Hay lanet."

"Bu ne demek?" Chanyeol fısıldadı. "Sikeyim bu ne demek?!"

"BİLMİYORUM!" Jungsoo bağırdı. Tekrar bir nefes aldı, sonra göğsündeki cebe uzandı. "Belki Baekhyun ... onunla buradan temasa geçebiliriz!" Jungsoo fısıldadı. Chanyeol sınırındaydı. İkisi de bunun son çareleri olduğunu biliyordu. Baekhyun yanıt vermez ya da mikrofonunu açmazsa, o zaman ikisi de Baekhyun'un başının dertte olduğunu anlayacaktı. Jungsoo gerçekten bunun farkına varmış gibi gözüktü ve iki kez vurdu.

"Baekhyun, oradaysan mikrofonunu aç." Jungsoo fısıldadı. Chanyeol bekledi, kalbi göğsünden fırlayacaktı, az kalmıştı. "... ... ... ... ... Baekhyun? Baekhyun, orada mısın?"

"Kahretsin ..." Chanyeol fısıldadı. "Siktir ... Siktir ..."

"Chanyeol burada." Jungsoo'nun sesi bu sefer daha yüksekti. "Chanyeol burada, o yüzden bize cevap ver!" Hala bir şey yoktu. Chanyeol Jungsoo'yu açık bir kitap gibi okuyabiliyordu.

"Siktir!" Chanyeol ayağa kalktı, odadan çıkmaya hazırdı fakat Jungsoo onu yakaladı.

"Bekle!" dedi Jungsoo.

"Nasıl bekleyeyim?!" Chanyeol bağırdı. "Bekleyemem, Baekhyun ... Baekhyun ..."

"İstediklerini almadıkça onu hiçbir şey yapamazlar." Jungsoo Chanyeol'ü kendine çekerken sertçe söyledi. "Sakinleş, Chanyeol."

"Sakinleşemem!" Chanyeol'ün sesi çatladı ve yaşlar yüzünden akmaya başladı. "Ona neler yaparlar, Jungsoo, tıpkı son yaptıkları gibi! Onu bırakmayacaklar ... Onu bırakmayacaklar ve o onlara hiçbir şey yapmadı ..."

"Ve sen şimdi oraya gidersen onların Baekhyun'u hemen bırakacağını mı sanıyorsun? Sözlerinde dururlar mı sence?" Chanyeol sesini kesti ve sessizliğe sindi. "Aklını başına topla, Chanyeol, yedeği arayacağım, tamam mı? Boş bir tehdit olabilir."

"Nasıl boş bir tehdit olsun?" Chanyeol homurdandı. "Baekhyun resmen cevap vermiyor işte! Baekhyun'un canı yanacak, Jungsoo! Bırak beni." Chanyeol çekilse de Jungsoo diğer kolunu uzatıp Chanyeol'ü kavradı.

"Hayır." Jungsoo sertçe yanıtladı. "Seni koruyacağıma dair ona söz verdim. Ona sözüm var."

"Sikeyim ben de kendime ona göz kulak olacağıma dair söz verdim!" Chanyeol histerik bir şekilde bağırdı. "Sikeyim bırak beni."

"Yedeği arayacağım, tamam mı?" Jungsoo fısıldadı. "Yedeceği arayacağım ve yarın geldiklerinde bunu düşüneceğiz."

"Çok geç olacak, Jungsoo, göremiyor musun?" Chanyeol'ün gözlerinde yalvarırcasına bir bakış vardı. Ve Jungsoo anlamıyordu. İnsanların gidip neden birbirleri için riske girdiklerini anlamıyordu, başka şansları olmadığı bu kadar net olsa bile. "Ona zarar verecekler, onlar ... yine içine kapanacak ... onu yaralayacaklar ... onu kıracaklar, Jungsoo ..."

"Baekhyun güçlüdür." Jungsoo temin etti. "Ona dokunmalarına izin vermeyecek."

"Güçlü ama daha önce incindi ..." Chanyeol fısıldadı. "Lütfen, Jungsoo, bırak beni ..."

"Seni öldürmeyen şey güçlendirir." Jungsoo yanıtladı. "İyi olacak. Senin sikik mavi tavşanın üzerine yemin ederim ki güvende olacak." Jungsoo Chanyeol'e baktı, büyük olan düşünürken Chanyeol'ün ıslak gözleriyle ona bakmasını izledi.

"...Tamam." Chanyeol uzun, çok uzun bir süre sonra yanıtladı. Omuzları çökmüştü ve az daha yenilgiyle yere düşecekti. "Sana güveniyorum. Bekleyeceğim." Jungsoo ona baktı, onu bırakırsa Chanyeol'ün kaçıp kaçmayacağını anlamaya çalışıyordu ama kaçmayacağını anlayınca sonunda onu bıraktı ve telefonunu çıkardı.

"Şimdi yedeğini arayacağım." Jungsoo birkaç numaraya basıp kulağına bastırırken söyledi. "Ama şimdilik, aptalca bir şey yapma. Hiçbir şey, duydun mu beni?" Chanyeol zayıfça başını salladı.

"Alo? Şimdi yedeği istiyorum. Ekipmanlarını hazırlayınca en kısa sürede buraya gel. Zamanı geldi. Tekrar ediyorum: zamanı geldi." Sonra telefonu kapattı ve geri cebine koydu.

"Haklısın ..." Chanyeol fısıldadı ve Jungsoo ona bakmak için döndü. Çok çökmüş, çok üzgün, çok umutsuz gözüküyordu. "Baek için hiçbir şey yapamıyorum ... Onu koruyamıyorum bile."

"Sorun yok." Dedi Jungsoo kibarca. "Hallolacak. Her şeyi hallettik, merak etme o yüzden, Chanyeol. İyi olacak." Chanyeol hiçbir şey demedi.

"Yarın onların yanına gitme, tamam mı?" dedi Jungsoo, Chanyeol başını sallayınca rahatlayabildi ancak. "Hepsiyle başa çıkacağız. Kimsenin zarar görmediğine emin olacağız. İyi olacağız, Chanyeol."

İyi olacağız.

"Polis dosyalarımızı işliyor ve bize yanıt vermelerini bekleyeceğiz. Adamlarımız da yolda olacak. Şimdi sadece uyu çünkü başka yapacak bir şeyimiz yok. Yarın işimiz çok."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ertesi sabah uyandığında bir şeyler olduğunu anladı.

Birincisi, hareket edemiyordu.

İkincisi, baya baya hareket edemiyordu.

Jungsoo uyanmış ve mücadele etmişti ama işe yaramıyordu. Kafasını eğdiğinde bedenini saran halatları gördü, yatağın başına ve ucuna bağlanmıştı.

Yatağa bağlanmıştı.

Jungsoo korkarak Chanyeol'ün aynı pozisyonda olup olmadığına baktı ama Chanyeol gitmişti. Oda dün geceki gibi gözüküyordu, bu yüzden birisi gelip onu kaçırmış gibi gözükmüyordu.

Sonra onu bağlayanın Chanyeol olduğunu fark etmesi yüzüne tokat gibi çarptı.

Farkına vardığı an durumun ciddiyeti daha da arttı ve Jungsoo midesine bir yumruk yemiş gibi dank etti.

Kahretsin. Çabalasa da faydası yoktu.

"Kahretsin!"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu oranla Jungsoo'yu alt edemezdi. Beklemeliydi.

Zaten yarın buluşacaklardı o yüzden Chanyeol o zamana kadar bekleyebilirdi.

Hızlı davranmamalıyız. Akıllı davranmalıyız.

"Haklısın ..." Jungsoo'nun uyuyan bedenine bakarken fısıldadı. "Baekhyun için hiçbir şey yapamıyorum ... Onu koruyamıyorum bile."

Ama bu denemeyeceği anlamına gelmezdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adam kolunu kavradığı an da Baekhyun bittiğini biliyordu.

Şimdi saf gibi davranmak için çok geçti.

Baekhyun çırpındı, dövüştü ve tekme attı ama faydası yoktu. Adam KOCAMANDI ve ne kadar çabalarsa çabalasın bir inç hareket edemiyordu. Büyük adam kahkaha attı.

"Hey baksana, birisi cılız çıktı." Adam aptal aptal seslendi. Baekhyun rahatsızca adamın karnına vurmak için havayı tekmeledi. Adam şaşırdı, tutuşunu gevşetti. Baekhyun tutuşunun altından sıyrıldı.

Tam kurtulmuşken iki adam daha onu tuttu, her biri birer kolunu sertçe tutuyordu. Çırpındı ama boşuna olduğu ortaya çıkmıştı çünkü onu tutuşları çok sağlamdı.

"Vay vay vay." Joo Sung'un sesi havada gezindi. Onu tutan adamlar etrafında döndü ve kalbini yedi yıl önce kıran adamın korkunç sırıtmasıyla tanıştı. "Baekkie, orada ne yapıyordun?"

"Siktir." Baekhyun homurdandı, kollarını çekmeye çalıştı. Gereksizdi. Joo Sung kahkaha attı.

"Yani bu zamana kadar rol mü yapıyordun? Etkilendim." Joo Sung ileri adım attı, Baekhyun'un yanağını okşamak için uzandı. Kısa olan başını çevirdi. Joo Sung ona tokat attı, bu sefer, diğer yanağına. Gözlüğü yere düştü ve kırıldı. "Çok büyüdün, küçüğüm."

Baekhyun daha da çırpındı, bu sefer kaçmak bile istemiyordu aslında şu adama vurmak istiyordu. Onun yerine Joo Sung kırılan gözlüğünü almak için eğildi, sonra yüzüne taktı.

"İşte. Daha iyi mi?" Joo Sung alayla sordu. Baekhyun sadece ona baktı.

"O haftanın bir tekrarını yapmamıza ne dersin?" Joo Sung nazikçe fısıldadı, kafasını öyle yakına eğdi ki dudakları az daha birbirine değecekti. Ama Baekhyun bu saçmalıktan çok bunalmıştı.

Yetmişti.

Kafasını arkaya atıp boynunu açıkta bıraktı. O sikiğe ne bok yapacağını düşünme fırsatı bile vermemişti. Boynunu kaldırdı ve başını ileri uzattı, alnıyla sertçe Joo Sung'un başına vurmuştu.

Joo Sung şaşırarak geriledi, başını tuttu. Tüm adamları şoktan tutuşunu gevşetti, Joo Sung'a uzanmak için tereddüt etti ve Baekhyun bu süreyi tutuşlarından kurtulmak için kullandı. Hayatında hiç bu kadar sert tekmelememişti, vurdu, çizdi, tokat attı, tekmeledi ve itti.

Hepsi kısa bir sürede olmuştu.

"ONU TUTUN, BENİ DEĞİL!" Joo Sung kükredi ama Baekhyun çoktan kapıyı yarılamıştı. Arkasından kovaladılar ama onun kadar hızlı ve korkusuz değillerdi. Kapıdan dışarı çıktığı an kapıyı çarptı ve cebindeki anahtarla kilitledi çünkü onları geçemeyeceğini biliyordu. İşi bitince geri adımladı ve sonra anahtarı çatıya attı, diğer adamların dışarıda ve çıkışta olmasından korkuyordu. Sonra kafasını çevirdi, onu koruyabilecek bir şey buldu.

Hemen ona doğru koştu, ağaç çok uzundu ve onu kapatacak kadar yaprağı vardı. Onu yerde arayacaklardı, ağaçta değil. Tırmanmaya başladı, bu yöne bakmadıkça onu göremeyeceği bir yere, sonuna kadar tırmandığına emin oldu. Ağaç iki katlı bir evin üstünde asılı duruyordu ve dalda arkasına yaslandığında Joo Sung'un odasına uzanıyordu, rahatlamayla iç çekti. Daha önce hiçbir ağaca tırmanmamıştı ama nedense bunda kolayca yapabilmişti. Korktuğundandır belki de. Belki de bir sebebi olduğundandır.

Kapı sertçe açılıp adamlar dışarı fırladığı an Baekhyun kendini yaprakların arasına sakladı, tedirgin ve gergindi. Baekhyun nefes nefeseydi, ağacın gövdesine kendini daha da yakın bastırırken sesini en kısıkta tutmaya çalıştı.

Yolları taradılar, korku yüzlerinden belliydi. Sonunda Joo Sung çıkmıştı, başını tutuyordu. Alnında kan kurumuş gibi gözüküyordu.

"SİKTİR!" Joo Sung bağırdı, bağırışı öyle yüksekti ki ağaçtaki kuşlar uçup gitmişti. Tüm adamların başı eğikken suçlu gözüküyorlardı. Kızgınlıkla içeri girdi. Bu süreçte Baekhyun boynunu gerdi, onlar gider gitmez onu eve götürebilecek bir şey bulmaya çalışıyordu. Komşularının evinin bahçesinin önünde bir motorsiklet buldu. Gözlüğünü çıkardı, onarılmayacak kadar kırıldığını fark etti. Onun yerine yara bandına dokunarak Jungsoo ile iletişme geçmeye çalıştı ama muhtemelen az önceki yumruktan dolayı o da çalışmayı kesmiş gibi gözüküyordu. Kulaklığı da gitmişti, Joo Sung ona ikinci kez vurunca uçmuştu. Hayal kırıklığıyla iç çekti. Şimdi yapması gereken mümkün olduğunca hızlı geri dönmek ki böylece onlar anlayacak ve düşüncesiz davranmayacaklardı. Tam ağaçtan inip motorsikleti alacakken kapı çarparak açıldı ve herkes dışarı çıktı.

"ORAYA GİTMEK İSTİYORUM! ŞİMDİ!" Joo Sung bağırdı, sesi histerikti ve adamlarından ikisi muhtemelen arabalarını getirmek için koşarken birisi telefonunu çıkardı. Kızgın gözüküyordu ama aynı zaman da garip bir şekilde memnundu da. O zaman Baekhyun bir şey olduğunu anladı.

Sonunda iki gösterişli siyah araba belirdi ve birine bindi. Araba uzaklaşmış, diğer arabaları geride bırakmıştı.

"Nereye?!" Adamlarından biri yüksek sesle sordu.

"'BUSAN'A HOŞ GELDİNİZ' yazan büyük bir tabelanın yanındaki terk edilmiş küçük bir kulübeye." Adam homurdandı. "Çünkü başuşak orada." Bu sefer sessizce konuşmuştu, diğer adamlar arabaya binmiş sonra araba uzaklaşmıştı.

"Kahretsin." Baekhyun onlar gider gitmez mırıldandı. İndi ve son birkaç metre kala kalçasının üzerine düştü. Kanayan ellerine baktı, kesiklerle doluydu – Kıymıklar da var gibi gözüküyordu ama şuan ana sorun bu değildi. Ana sorun şuydu ki gittikleri yerde adamların yapabileceği olasılıklardı.

Baekhyun kapıya koşmuş, gitmeden önce biraz para almaya çalışmıştı ama kapı kilitliydi. Anahtarları daha önce attığı için sövse de onları arayacak zamanı olmadığını biliyordu, çitleri kolayca aştıktan sonra komşularının motorsikletine koştu Baekhyun. Şaşırtıcı bir şekilde anahtarları zorlanmadan bulmuştu, zengin insanların neden eşyalarının çalınmasından korkmadığını merak etti. Sonra fark etti ki, burası zengin bir bölgeydi bu yüzden kimse çalınır diye endişelenmiyordu.

Daha önce bir motorsiklet sürmemişti. Lanet, daha önce bir bisiklete bile binmemişti bu yüzden ne diyordu o öyle? Yine de anahtarları çevirip motoru çalıştırmak dışında başka yapacak bir şey yoktu. Birkaç şeyi not aldıktan sonra kaskı taktı ve çalıştırdı, motorsiklet kısa çitlerin üzerinden geçmişti. Başka birisinin çitine çarpmadan önce son anda çevirmiş ve arabaları takip etmeye başlamıştı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Siktir!

Nasıl olur da Byun sikik Baekhyun ellerinden bu kadar kolay kurtulabilirdi?

Eğer küçük orospu polisi ararsa oraya varması biraz zaman alacaktı. Bu sefer Joo Sung kaçmayacaktı. Çok yakındı.

Elindeki telefona baktı, sürtüğü bırakan aptal adamlarını birinden almıştı. Baekhyun'un telefonuydu. Canı sıkkın bir halde Joo Sung ekranı açtı ve kaydırdı, genç olanın telefonunda şifre bulmamıştı.

Aklına şeytani bir fikir geldi.

Byun Baekhyun ellerinden gitti diye ... diğerlerinin bilecek hali yoktu ya.

Kendi kendine sırıtarak telefonunu çıkardı ve rehberde gezindi, Chanyeol'ün numarasını rehberde buldu. Numarayı girdi sonra Baekhyun'un telefonunu kulağına bastırdı. Genç olan kahkahayla açmıştı telefonu, işe yarayacaktı!

"Sevgilin ellerimde." Bu iş çok pürüzsüz olacaktı. "Onun için neyin iyi olacağını bilmek istersen, benimle orada yarın 11 de  buluş. Neresi olduğunu biliyorsun. Ve neyi getireceğini de." O sürtüğe ihtiyacı yoktu.

Yine de sikeyim çok sinirliydi çünkü bunca zaman o aptal çocuğa katlanmak zorunda kalmıştı. Canı çok fena sıkılıyordu. Sürtüğün yaptığı yarayı biri temizlemeye çalışsa bile işe yaramıyordu. Sonunda adamı itti, liderleri olarak diğer hepsine karşı güçlü ve gururluydu.

"Hepiniz duydunuz beni!" Adamlarına bağırdı. "Yarın size yerini gösterdiğim yerde, okulun arkasında onunla buluştuğunuzda Park Chanyeol'den kolyeyi alıp kaçmak için biriniz arabayı hazır etsin. Diğer herkes okulun girişinde beklesin, olur da küçük sürtük bir yerde çıkarsa diye ..." Joo Sung tekrar gülmesine engel olamadı. Çok heyecanlıydı! Sonunda istediğini alacaktı!

Tekrar güldü. Daha önce hiç böyle mutlu olamamıştı, şeyden beri ... Aptal fahişenin yedi yıl önce sürünmesini izlemesinden beri.

Yine birinin bunu batırmasını istemiyordu.

"Byun Baekhyun'u görürseniz eğer, tereddüt etmeyin." Joo Sung söyledi, koyu gözleri parlıyordu. Silahlı olsalar bile korkudan yerine siniyorlardı. "Onu öldürün."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

O yeri ancak sabahın köründe bulabilmişti. Arabaların oraya park ettiğini gördü ve sadece çalılığın arkasında saklanabildi, şüphe çekmemek için motorsikletini ana yolun kenarına bırakmıştı. Baekhyun tüm geceyi motorsikleti sürerek geçirmiş, doğru yeri aramaya çalışmıştı. Motorsikletin yakıtı tamamen dolu olduğu için şanslıydı. Tam yakıt bitmek üzereyken sonuna yaklaşmıştı ve Baekhyun hiç bu kadar korkmamıştı.

Sonunda onları yakalamıştı. Nerede olduklarını bilmese de yorgunlukla çalılığın arkasına saklanmıştı. Kulübe normal gözüküyordu. Adam kaçırılacak diye şüphe edilmeyecek kadar normaldi. Baekhyun çok yorulmuştu. Özellikle Joo Sung'un çekmesinden çıkan diski son izlediğinden beri günlerde düzgün uyuyamıyordu. Sonra gece, uyuyakalmak için çok korkuyordu, karanlığın ona hatırlatacaklarından korkuyordu.

Nedense kendi bile farkına varmadan gözlerini kapattı ve bilinç kaybı onu bir enkaz topu gibi alıp götürdü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yumuşak çimenlerin üzerinde uyandığında saatin kaç olduğunu bilmiyordu.

Güneş üzerindeydi, tüm gücüyle bedenine vuruyordu. Öğleden sonra herhangi bir zaman olmalı diye düşünüyordu, kulübüne bu kadar yakınken hala canlı olmasının nasıl bir mucize olduğunu merak ediyordu.

Baekhyun ayağa kalktı, arkadaşlarıyla görüşme ve iyi olduğunu, incinmediğini söyleme zamanı olduğuna karar vermişti. Geçtiği küçük kasabayı az buçuk hatırlayarak Baekhyun yüzünü saklaması için kaskı taktı, olur da diğerleri kıyafetinden tanır diye ince kazağını çıkardı. Oraya yürüyecekti çünkü motorsikletin yakıtı tükenmişti ve çok geçmeden, kasabaya varmıştı.

Etrafta birkaç kişi yürüyor gibi gözüküyordu. Kontrol edip adamların orada olmadığına emin olur olmaz( şahit olanlar 'kayıp kişileri' olur da hatırlarlar diye korktukları için böyle kalabalık bir yere gelmeyecek kadar korkak olduklarına emindi) kaskını çıkardı, nazik gözüken insanlara bakarken kaskı eline aldı.

Sonunda yeni yürümeye başlamış bir çocukla genç bir kadını bulmuştu. Ona doğru yürüyerek terin cildine yapışmasından onu bir dilenci ya da tehlikeli biri olarak görmemesini umdu.

"Merhaba." Nazikçe gülümserken uysalca fısıldadı. Kadın şaşırmış halde ona gözlerini kırpıştırarak baktı. "Gerçekten üzgünüm. Ben ... Seul'denim ve yolumu kaybettim. Bir nevi ... yolda paramı da kaybettim." Baekhyun utangaçça sırıttı. Kadın engel olamıyormuş gibi gülümsedi.

"Lütfen, bana biraz para verebilir misiniz? Çok değil. Arkadaşlarımın gelip beni almasını söylemek için konuşacağım kadar ihtiyacım var." Baekhyun kıkırdadı. Kadın kaskını işaret etti. "Oh. Doğru. Yakıtı bitti ve param yok ..."

"Yakıtın parasını vereceğim." Dedi, çantasını çıkardı ve içini aradı.

"Hayır hayır hayır ..." Baekhyun onu durdurdu. "Sorun değil. Sadece biraz bozukluğa ihtiyacım var böylece bir telefon kulübesinde arkadaşımı arayabilirim." İkna edercesine ona tekrar gülümsedi ve sonunda kadın cüzdanını çıkarıp ona birkaç bozukluk uzattı.

<
Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet