3.BÖLÜM (3/10)

The flaws in Park Chanyeol
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; blehmeh

Çeviri; SeKaism

 

 

Hiçbir derse girmemişti. Tek düşündüğü Baekhyun'un nereye gittiği, nasıl ve kiminle olduğuydu.

Kiminle olduğu şaşırtmazdı. Chanyeol sadece nedeni bilmiyordu.

Chanyeol son günlerde 'neden' diye sorup duruyordu. Neden Baekhyun kalamazdı. Neden Baekhyun onunla konuşmamıştı. Neden Baekhyun odalarından ayrılmıştı. Neden Baekhyun da onu sevemiyordu.

Ama bu ne zaman olsa, her şeyden ve muhtemelen herkesten daha iyi biliyordu.

Joo Sung.

Baekhyun Joo Sung'u öyle seviyordu ki onun için her şeyi yapardı. Böylesine bir aşk sağlıksız olabilirdi ama Joo Sung da ona iyi davranıyordu, bu yüzden iyi bir şey, muhtemelen en iyi şey olabilirdi.

"Park Chanyeol?" Profesörü seslendi. Ona bakabilmek için transtan çıkmıştı.

"Bir çocuğun dişi ağrıyor ama gelip seni görmüyor, ne yapardın?"

"Severdim." Chanyeol fısıldadı.

"Ne?"

"Ona sevgi vermelisiniz." Chanyeol uysalca söyledi. "Öyle bir sevgi vermelisiniz ki ellerinizde hep güvende olacağını bilmeli. Onu sevmelisiniz çünkü o sizi sevmese de, ve muhtemelen sevmeyecekte, ihtiyacı olan bu, o yüzden ona sevgi vermelisiniz. Sonrasında çok sert düşseniz bile, o başkasını bulmakla sizi tehdit etse de, onu sevmelisiniz böylece gerçeği öğrenir."

Sessizlik.

Park Chanyeol'ün neyden bahsettiğini kimse anlamıyordu.

"İyi misin?" Birisi mırıldandı.

"Şu çocuk çok fazla dizi izliyor." Profesör duyurdu. "Birisini onu hemşireye götürsün."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Chanyeol Baekhyun'un koridorda yürüdüğünü, muhtemelen sıradaki dersine gittiğini görür görmez oda arkadaşına koştu, onunla konuşmayı, özür dilemeyi, Baekhyun'un onunla tekrar konuşması için her şeyi yapmayı istiyordu. Ona yetişmek için insanları iterek geçmişti, bu süreçte az daha düşüyordu ama pes etmemişti. Uzandı ve Baekhyun'un kolunu tuttu.

"Baek –" diye başlasa da Baekhyun kolunu ondan çekmişti.

"Dokunma bana." Diye mırıldandı.

"Baek, lütfen – " Chanyeol sadece onunla konuşmayı istiyordu. Sevgili olarak olsun, arkadaş olarak olsun, eski sevgili ya da düşman olsun, Baekhyun'la konuşmak istiyordu yalnızca.

Ama Baekhyun kalabalık arasında kaybolmuş, onu yalnız bırakmıştı. Tıpkı Chanyeol'ü hayatından atması kadar sertti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Oda arkadaşım? Baek nereye gitti?" Chen ona seslendi, ilk konu, tabi ki de Baekhyun olmalıydı. "Çantasından bir şey almak istediğimi söylemek için aradım onu ama bana taşındığını söyledi."

"Aranızda bir şey mi oldu?"

"O ..." Baekhyun'dan bahsetmek canını acıtıyordu. "Uzaktan yeni bir arkadaşının geldiğini söyledi ve şimdilik onunla kalıyor."

"Yani ... bir şey olmadı?"

"Tabi ki de hayır." Çok şey oldu. Chanyeol kimseyi endişelendirmek istemiyordu. Baekhyun'un da istemediğinden emindi. "Eski bir arkadaşla takılıyor." 

"...İyi." Dedi Chen sonunda. "Biliyorsun, ona da aynı şey sordum ve senin dediğini dedi. Yalan söylüyor sandım, bu yüzden seni test ettim, o zaman sanırım ikiniz de gerçeği söylüyorsunuz?" Chanyeol güldü. Ayrı olsalar ve birbirlerinin düşüncelerinden haberleri olmasa da aynı hikayeyi uydurabilmeleri ve aynı şekilde cevaplamaları garipti. Çok gülünçtü.

"Evet, tabi." Chanyeol tekrar güldü.

"Neye gülüyorsun?"

"Hiç." Chanyeol yumuşakça söyledi. "Beynimiz aynı."

"Huh?"

"Aklımız bir diyorum." Keşke kalbimizde bir olsaydı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu sefer, Chanyeol Baekhyun'u odalarından geçerken bulmuştu.

Böylesine hıza sahip olduğunu bilmediği bir hızla, Chanyeol Baekhyun'un bileğini kavradı ve odalarına çekti, sonra kapıyı arkalarından kapattı.

"Napıyorsun?!" Baekhyun'un sesi çok rahatsız olmuş geliyordu ve Chanyeol onu bırakmamaya çalıştı.

"Baek, konuşmamız gerek." Yalvardı, kapıya yaslanmıştı ki Baekhyun gidemesin.

Tek çaresinin o olduğunu fark ederek Baekhyun olduğu yerde kaldı, suratını astı. "İşim bitince seni bırakacağım. Söz veriyorum."

"Çekil." Baekhyun'un sesi onu görmek istemiyormuş gibi geliyordu ve Chanyeol'ün kalbi tekrar kırıldı. Kısa olan gözlerine bile bakmıyordu.

Chanyeol güldü, hafifletmeye çalışıyordu.

"Ben ... biliyorum ... Beni görmek istemediğini biliyorum ..."

Yıkılmamak için tüm gücünü kullandı. "Çünkü ... ben ... Çünkü ben sadece onun yerini doldurdum ..." Yere baktı ve ellerini arkasına sakladı – titriyorlardı. "Ama ... Ama suçlu hissetme, Baek. Olanlar yüzünden beni itme." 

Baekhyun hiçbir şey söylemedi.

"Ben ... anlayabilirim, y-yaptığını ..." Chanyeol daha ne diyeceğini bile bilmiyordu. "Seni suçlayamam." Biraz kafasını kaldırdı. Baekhyun başka yana bakıyordu, kafasını çevirmişti.

"H-Hiç olmamış gibi davranabiliriz." Şimdi çok aptalca çıkmıştı ama yalnızca Baekhyun'un onunla tekrar konuşmasını istiyordu. "Hiç 'biz' olmamış gibi davranabiliriz." Bunu söylemek çok canını acıtıyordu, çünkü 'biz' onun için çok şeydi, ama şuan, Baekhyun daha da öteydi.

"Ne diyorsun?" Baekhyun'un sesi kızgındı. Chanyeol sırtını doğrulttu ve tekrar güldü.

"Aramızda olan her şeyi unutmaya razıyım." Chanyeol fısıldadı, ileri adım atıp Baekhyun'un elini tutmak için uzandı. Baekhyun geri çekildi. "Tekrar düşman olabiliriz. Sadece ... benden kaçma. Beni görmezden gelme."

"Chanyeol." Baekhyun'un ona adıyla seslendiğini duymak neden hala kalbini hızlandırıyordu? Çoktan kaybettiği bir savaşla mücadele ediyordu. "Yapma."

"Baekhyun, lütfen – " Chanyeol eski sevgilisini tutmak için uzandı tekrar ama Baekhyun hemen geri adım attı. Chanyeol onun yerine ince havayı tutmuş, hiçbir şeyi kavramamıştı.

"Yapma." Baekhyun'un sesi şimdi daha güçlüydü. "Ben yokmuşum gibi davran. Beni tekrar arama." Sonra ışık hızında, Baekhyun kapıda bitmişti.

"Beni sevmediğini biliyorum, Baekhyun." Chanyeol'ün sesi şimdi yüksekti, diyecek hiçbir şeyi yokmuş gibi aklından ne geçerse söylüyordu. Baekhyun durdu. "Beni hiç sevmedin biliyorum ... Sevdin sandım ama sevmedin. Ve ... sorun değil benim için." Sorundu. "Sadece – Ben ... Ben ... mutlu olmanı istiyorum." Chanyeol'ün 'Seni seviyorum' demesine az kalmıştı. Kelimeler dilinin ucundaydı, dökmeye hazırdı ama zamanında tutmuştu, çünkü söylemek acınasıydı. Gereksizdi, çünkü Baekhyun'un işinin zorlaştırırdı bu. İkisi için de daha zorlaştırırdı. Üstelik işe de zaten hiç yaramamıştı.

Baekhyun kapıda donup kalmıştı. Chanyeol ona sarılmayı, onu tutmayı, öpmeyi çok fena istiyordu fakat onun yerine odanın bir ucunda yalnız başını duruyordu, vücudu soğuk ve elleri boştu.

Sonra Baekhyun kapıyı açıp arkasından çarptı, tek kelime etmeden, rahatlatmadan. 

Öylece.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Chanyeol derslere gitmekten vazgeçmişti.

Odadan çıkmaktan vazgeçmişti çünkü Baekhyun'un önünde bitmek istemiyordu. Baekhyun'un onunla konuşmayacağı gerçeğini bilmek istemiyordu. Çünkü Baekhyun onunla konuşmak istemiyordu.

"Yokmuşum gibi davran."

Böyle davranmak acıyı hafifletir miydi? Böyle davranmak tüm sorunları çözer miydi?

Chanyeol ayrılmamışlar gibi davranıyordu ama bu daha çok canını acıtıyordu. Böyle davranmak canını acıtıyordu çünkü insanlar ayrılmamışlar gibi davranıyordu.

Chanyeol sandalyesinde oturuyor, boşluğa bakıyordu. Tüm bunları yapmak bile onu yoruyordu. Yemek yemeyi ya da ders çalışmayı başarabileceğini sanmıyordu.

Sessizlik rahatlatıyordu ama aynı zaman da kalan tüm mantığını da boğuyordu. İnsanların kalbi kırıldıktan sonra neden bu kadar sert düştüklerini anlamıyordu. Baekhyun'la tanışınca çokta şeymiş gibi gözükmemişti. Baekhyun'la tanıştıktan sonra, anlamak istemişti.

Ve anlıyordu işte.

Ama böyle değildi. Böyle anlamayı hiç istemezdi.

"Park Chanyeol!" Kyungsoo'nun gelip geçen sene iki oda arkadaşını öpüşürken bulması üstüne ilk defa bağırarak odaya girmişti. Nedense her şey Baekhyun'a varıyordu. "Ne bokuma buradasın ve derste değilsin?"

"Kyungsoo." Zayıfça selamladı. Kyungsoo kapıyı yavaşça kapatıp, Chanyeol'e yakınlaşarak eğildi ve ona bakarken yüzü kızgınlıktan endişeye dönmüştü.

"Hasta değilsin, Chanyeol." Kyungsoo sessizce söyledi. "Ama bu normal bir şey de değil, değil mi?" Chanyeol cevap vermedi. Onun yerine boşluğa baktı.

"Baekhyun hakkında değil, değil mi?" İsimle beraber kalbi acıyla sızladı. "Çünkü ona sana zarar vermemesini söyled – "

"İyiyiz biz." Chanyeol sessizce yanıtladı. Neden hala rol yapıyordu? "İyiyiz." Kyungsoo ona endişeyle baktı ve yerinde donmuş gibi gözüktü. Gözlerinde çelişki vardı, birkaç gün önce Chanyeol'ün Baekhyun'un gözlerindeki gördüğü çelişkiye benzerdi, bu ifadeden nefret etmeye başlamıştı. Sonra ellerinin üzerinde bir el hissetti.

"Arkadaşlar el ele tutuşabilir, değil mi?" Kyungsoo sordu, gülümsedi. Chanyeol gözlerini kapattı, bunu son diyen kişiyi unutmaya çalıştı. Kyungsoo'nun eli çok farklı hissettirse de kısa olan elini sıkarken rahatlatıcı ve sıcaktı.

"Kyungsoo." Chanyeol yumuşakça soludu. Nedense hıçkırma seansları geri dönmüştü ve yine titriyordu. "Kyungsoo."

"Chanyeol?" Kyungsoo'nun sesi endişeliydi, Chanyeol'ün Baekhyun'dan katlanmasını istediği o aşkla doluydu. Böyle düşünmek acımasız, bencilce ve Kyungsoo'yu öyle düşünmek korkunçtu ama elinde değildi ki. Bir hortumun içine çekiliyormuş gibiydi ve kurtulamıyordu. Chanyeol derin bir nefes alsa da hiçbir şey demedi. Gözlerini kapattığında bile kalbi Baekhyun'la doluydu, Baekhyun'un gülümsediğini görebiliyordu. Neden bu kadar aşık olmuştu?

Sonra, kolların onu sıktığını, sıkıca sardığını hissetti. Chanyeol şaşırarak gözlerini açtı. Kyungsoo ona sarılıyor, göğsüne çekiyordu. Kyungsoo'nun eli kafasının arkasındaydı, omzuna eğilmesine izin veriyordu.

"Her neyin üstesinden geliyorsan, yakında bitecek." Kyungsoo yumuşakça söyledi. Chanyeol gözlerini sıkıca kapattı, vücudu titriyor, ağlamak istiyordu ama gözleri kurumuştu. "Tamam mı? İyi olacaksın, Chanyeol. İyi olacaksın." 

Onu tutan Kyungsoo'ydu. Tüm bunları ona diyen Kyungsoo'ydu. Onu seven Kyungsoo'ydu lanet olsun ki. Ama Chanyeol sadece başka birini dileyebiliyordu.

Aşk birçok şey, demişti Chanyeol bir keresinde. Aşk birçok şey olabilir. 

Acımasız yanını deneyimlemeyi beklemiyordu hiç.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Hey, Chanyeol." Biraz daha mantıklı olacak kadar iyi olunca Jongin Chanyeol'ü koridorda durdurmuştu. Chanyeol gülümsemeye çalıştı.

"Hey."

"Sevgilin nerede, adamım?" Jongin boynunu düzeltti. "Benden kaçıyor." Chanyeol'ün gülümsemesi kayboldu. Jongin başka bir yere baktığı için fark etmemişti.

"Yani, tek ben de değilim." Devam etti. "Herkesten kaçıyor, özellikle senden ve Chen'den tabi." Chanyeol konuşmaya başlayınca Jongin kaşlarını kaldırdı. "Canımı sıkma, Yeol. Birkaç saat önce sizi bahçede gördüm."

Her şaşırtıcı ve kafa karıştırıcı bir şey duyduğunda olduğu gibi Chanyeol gözlerini kırpıştırdı. Aptal gibi, bir şeyi bilmiyormuş gibi gözükmek istiyordu. Ama onun yerine, kalbi sızladı çünkü Baekhyun şimdi de Joo Sung ile okulda takılıyordu.

"Bu arada şapkanı nereden aldın?" Jongin ilgiyle sordu. "Gelecek yıl Sehun'un doğum gününde ona da almak istiyorum bir tane."

"Uh ..." Chanyeol sessizliğe gömüldü. Nasıl bir şapka olduğunu bile bilmiyordu.

"Neyi olduğunu bana söyleyecek misin?" Jongin sordu, yakınlaştı. Çok meraklı gözüküyordu. Belki Baekhyun insanlarla hala görüştüğü için endişelenmiyordu. "Huh?"

"Ben ... söyleyemem." Chanyeol uysalca söyledi. Şu günlerde çok uysalca konuşuyordu, çünkü sesinin kuvvetini ararsa kırılmasından korkuyordu. "Söyleyemem, Jongin."

"Oh." Jongin kaşlarını çattı sonra arkaya çekilip Chanyeol'ün kişisel alanından çıktı. "Oh, tamam."

"O ... hazır olduğunda sana söyleyecektir." Chanyeol fısıldadı. Hazır olduğunda herkese anlatacaktır. Uzun olan geriye sendeledi, eski sevgilisinden artık bahsedemeyecekti. 

Kaçtı ...

Bu alışkanlık olmuştu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ve hazır olduğunda belki de ...

Geri dönerdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kyungsoo başının etini yiyince Chanyeol sonunda derslere geri dönmüştü. Chanyeol'ün hiçbir şey yapmaya hali olmadığını bilmesine rağmen Kyungsoo, onu derslere ve yemeklere sürüklüyordu. Soru sormuyor, bir şey demiyor ama Chanyeol'ü olması gerektiği yere sürüklüyor ve neredeyse her zaman ona eşlik ediyordu.

"Kendi başıma iyiyim, Soo. Merak etme." Chanyeol fısıldadı.

"Hayır." Kyungsoo diretti. "Ya seni yalnız bırakırsam? Yine kötü şeyler düşünürsün." Chanyeol bir şey demedi.

"Odada ... odada kalabilir miyiz?" Chanyeol sordu. "Hiç değilse? Ben ... bir yere gidecek gibi hissetmiyorum." Kyungsoo ona uzun bir süre baktı, sonra pes etti.

"Tamam." Diye mırıldandı, Chanyeol'ün onu odaya götürmesine izin verdi. Gerçek şuydu ki, Chanyeol milletin aklını karıştırmak istemiyordu. Eğer Baekhyun'u Joo Sung ile görürlerse onun Chanyeol olduğunu sanacaklardı bu yüzden Chanyeol bunu batırmak istemiyordu. İnsanların gerçeği öğrenmesini istemiyordu, çünkü herkesin Baekhyun'a göre onun sadece bir 'yerini doldurma' olduğunu öğrenmelerini istemiyordu.

"Hadi bir film izleyelim!" dedi Kyungsoo, Chanyeol'ün bilgisayarını öne çekerken gülümsedi. "Sorun olmaz senin için, değil mi?" Chanyeol öylece başını salladı.

"Chanyeol, böyle devam edemezsin, biliyor musun?" Kyungsoo bilgisayarı Chanyeol'e uzatırken iç çekti. "Baekhyunla aranda bir şey olduğunu biliyorum. Çözemez misin sorunu?" Chanyeol sessiz kaldı. Korkunç olan, sorun zaten çözülmüştü. Ekstra olan Chanyeol'dü.

"Sorun yok, Soo." Dedi.

"Bizi birlikte görürse kıskanır mı?" Kyungsoo kıkırdadı. "Sonra düzeltirsiniz belki."

"Bu ... öyle bir şey değil." Chanyeol boğukça söyledi. Alt dudağını titriyordu. Şimdi Baekhyun ona baksa bile heyecanlanırdı.

Hepsinden önce, aşk sadece birinin gözünde olmaktı. En azından Chanyeol'ün inandığı buydu. Baekhyun'un da aynı şeye inandığını biliyordu çünkü akılları birdi.

Maksatlı olsun olmasın Baekhyun sadece Joo Sung'a bakıyordu, başkasına değil, tıpkı Chanyeol'ün Baekhyun'dan başka kimseye bakmaması gibi.

Tıpkı ... Kyungsoo'nun sadece Chanyeol'e bakması gibi.

Bundan nefret ediyordu, aşkın her şeyi, insanları, ilişkileri ve hisleri birbirine dolamasından nefret ediyordu. Nefret ediyordu çünkü aşk hep insanları bir tutmasından çok insanların arasını açıyordu.

"Aksiyon filmi." Dedi Kyungsoo, diski taktı. "Seveceğine eminim."

Kyungsoo ekrana odaklanmış bakarken, Chanyeol'ün boşluğa baktığını, adını dile dökmenin acı verici olduğu birisini düşündüğünü bilmiyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Sandviçini yediğine emin ol." Dedi Kyungsoo.

"Evet. Evet, yiyeceğim." Chanyeol fısıldadı. "Teşekkürler." Sonra Kyungsoo telefonu kapattı. Chanyeol telefonu geri cebine koyarken koca bir iç çekti. Sonra odanın kapısını açtı.

İlk gördüğü ayakkabısının yanındaki ayakkabılardı. Kalbi umutla tekledi. Acaba...?

Chanyeol kafasını kaldırdı, yerde açılmamış bir çanta buldu. Sonra suyun aktığını duydu.

Kalbi göğsüne sığmadı.

Baekhyun dönmüştü.

Derin bir nefes aldı, yatağına otururken ne yapacağını bilmiyordu. Baekhyun'la nasıl konuşacaktı? Nasıl özür dileyecekti?

Bunu düşünmeye şansı olmamıştı çünkü banyonun kapısı açılmıştı.

Ve birisi çıkmıştı.

"SİKEYİM BU NE?" Chanyeol ayağa kalkıp kükredi. Kimin olduğunu fark etmesi öfkesi yüzünden bir süre almıştı.

Ona aşık olan Baekhyun'un genç korumasıydı. Jungsoo.

"Selam!" Oğlan Chanyeol'e doğru adım atarken neşeyle söyledi. "Yeni oda arkadaşınım. Jungsoo – "

"Lanet olasıca kim olduğunu biliyorum." Chanyeol homurdandı, yatağa geri çökerken sesi kayboldu. Neden? Neden her siktiğimin şeyi Baekhyun'u hatırlatıyordu? Jungsoo elini geri çekti ve cebine koydu.

"Defol." Chanyeol yumuşakça söyledi.

"Ne? Hayır, dedim ki sana, burada yaşay – "

"Baekhyun'un yerini sikeyim alamazsın." Chanyeol lafını böldü. "Baekhyun'un yeri dolmaz. Asla ... dolmayacak." Jungsoo se

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet