4.BÖLÜM (4/10)

The flaws in Park Chanyeol
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; blehmeh

Çeviri; SeKaism

 

İtiraf ediyordu.

Joo-hyung birden çıkıp gelerek – tamamlandığını düşündüğü - hayatında aniden belirince korkmuştu.

Joo–hyung ... nefret ettiğini sandığı adam. Joo-hyung ... tüm kalbiyle sevdiği adam. Joo-hyung ... oradaydı, tam önünde. 

Ve onun için geri dönmüştü.

"Baekkie." Sanki Baekhyun'a hiç zarar vermek istemiyormuş gibi adını seslenişi çok nazik, çok dikkatliydi. Ama bir daha mutluluğu hak etmediğini düşündürecek kadar ona öylesine zarar veren adam değil miydi bu? Umutlarını ve hayallerini parçalayan adam bu değil miydi?

Ama aynı zamanda ona umudu, mutluluğu, aşkı veren adamdı. Kendine zarar vermesini önleyen, tüm yalnız zamanlarında ona eşlik eden ve ona sonsuzluğu inandıran adamdı.

Baekhyun hiç utanmadan onu izlemişti çünkü geçmişte kalmıştı artık. Joo Sung'un dönüp Chanyeol'e bakışını izledi.

"Sevgilin o mu?" Joo-hyung sessizce sordu. "Chanyeol, değil mi?"

"Evet." Baekhyun yanıtladı, Joo-hyung'un tepkisini kontrol etmek istiyordu. Kıskanıyor muydu? Joo-hyung kaşlarını çattı ve kıskanıyor gibi göründü.

"Bak, Baekkie ... buraya özür dilemeye geldim." Joo-hyung fısıldadı. "Yaptıklarım için üzgün olduğumu söylemeye geldim."

"Canımı yaktın, Joo-hyung." Dedi Baekhyun uysalca, sesi titriyordu. Onca olanlardan sonra bu adam nasıl oluyor hala yakışıklı, mükemmel gözükebiliyordu? "Canımı çok acıttın." Joo-hyung ileri bir adım atarken gözleri üzgün gözüktü. Baekhyun korkarak geri çekildi.

Korkuyordu çünkü Joo-hyung'a henüz güvenmiyordu.

Korkuyordu çünkü kalbinin nasıl tepki verebileceğini bilmek istemiyordu.

Korkuyordu çünkü 'alınmış' (Ç/N: sevgilisi var anlamında) olmalıydı ama tek düşünebildiği önündeki adamdı.

"Biliyorum." Joo-hyung fısıldadı. "Hepsi seni korumak içindi." Baekhyun'un kalbi hızlandı.

"Ne?" Sesi kısık ve umut doluydu. "Bu ... ne demek?"

"Bu demek ki ..." Joo-hyung'un yüzü nazikti. "Bu demek ki rol yapmak zorundaydım. Hepsi benim hatamdı, Baekkie ama rol yapmam gerekti ... Seni korumam gerekti." Baekhyun sessiz kaldı, nefesi boğazında takılı kalmıştı.

"Bana inanıyor musun, Baekkie?" Joo-hyung'un sesi çok üzgün geliyordu. "Çok bekledim. Her yerde seni aradım ama bulamadım seni." Joo-hyung'a inanmaya cesaret edebilir miydi? Kalbini tekrar tehlikeye atmaya cüret edebilir miydi?

"Evet." Baekhyun fısıldadı, Chanyeol'ü aldattığını düşünmemeye çalışıyordu. "Evet, sana inanıyorum."

"Çok olgunlaşmışsın." Joo-hyung'un sesi yumuşaktı, gözleri Baekhyun'un yüzünün her yerinde geziyordu. Sonra eğildi. Baekhyun nefes alamadı. Pahalı kolonya hala oradaydı, eskisi gibi aynıydı.

"Sevgilin kıskanıyor gibi." Joo-hyung kıkırdadı. "İstiyorsan benimle burada gece yarısı buluş." Bununla birlikte Baekhyun'a son kez gülümseyip gitti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Baekhyun elbette onunla buluşmalıydı.

Çok uzun zamandır bekliyorlardı ve sonunda birbirlerini görebileceklerdi.

Joo-hyung elini tutarken geçmiş tüm travmaları unutulmuş gibi gözüküyordu.

Unutulmuş ve geride kalmıştı, tıpkı Park Chanyeol ile yaptığı gibi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Baekhyun her geceyi Joo-hyung ile geçiriyor ve her gün Park Chanyeol'den kaçıyordu.

Chanyeol ile nasıl yüzleşeceğini bilmiyordu. Nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Seni sevmiyorum. Seni istemiyorum.

Baktığım sen değildin hiç.

"Benden nefret mi ediyorsun?" Chanyeol'ün aklındaki yüzü onu çok suçlu hissettirdiği için Baekhyun onun elini tutmazken Joo-hyung sormuştu bir gece. Chanyeol'ü hiç öyle görmediğini nasıl açıklayacaktı? Öyle olsa da, Baekhyun Joo-hyung'un sorusunu düşünürken Chanyeol aklından çıkmıştı. Etmiyordu ... Joo-hyung'dan nefret etmiyordu. Ne olursa olsun ve bunca yıldan sonra bile, Joo-hyung'dan nefret edemiyordu.

Hepsinden öte Joo-hyung onun ilk aşkıydı. Joo-hyung'dan nefret etmeye çalışmıştı, itiraf etmeliydi. Joo-hyung'dan nefret etmek istemişti, kırgın bir aşk yerine nefret etmeyi istemişti ama sonunda yapamamıştı.

"Ben ... senden nefret edebileceğimi sanmıyorum ..." Fısıldadı.

"Beni affeder misin, Baekkie?" Joo-hyung yakınlaştı ve Baekhyun yine nefes alamadı. Bu adam onu kolayca kızartıyor, nefessiz bırakabiliyordu, yine aşıkmış gibi hissetmesini sağlıyordu. Baekhyun hareket etmedi çünkü bir yanı Chanyeol'ü düşünüyordu ama diğer yanı sadece onu unutmayı ve sadece ikisini düşünmeyi istiyordu. Joo-hyung elini tuttu ve Baekhyun donup kaldı, bir an sıcaklıkta kaybolmayı düşündü ama sonunda geri çekildi. Chanyeol'ü incitmek istemiyordu.

"Benden nefret edebilirsin, Baekkie. Benden korkabilirsin ama bilmeni istediğim tek şey ... şey ..." Joo-hyung'un sesi çatladı. "Hepsi roldü. Sana zarar vermem gerektiğini söylediler ve böylece, seni öldürmeyeceklerini ..." Joo-hyung'un sesi çok üzgün geliyordu.

"Ben ... onların seni almasına izin veremezdim. O-O zaman yaptıklarımı yapmazsam önümde seni öldüreceklerini söylediler. Sana zarar verdiğim için üzgünüm, Baekkie ama seni korumalıydım. İkna edici davranmalıydım ki bu korkak beni terk edebilesin. Seni korumalıydım." Baekhyun titriyordu. Joo-hyung çok canı yanmış, çok incinmiş gözüküyordu. Neden?  Neden dünyada bu kadar zalim insan vardı?

"Anlıyorum, Baekkie ... Hayatında şimdi başka birinin olmasını anlıyorum lütfen, seni korumak için yaptığı bil. Seni hak etmiyorum ve yaptığımın canını çok yaktığını biliyorum ama sebebi seni sevmemdi. Senin için ne olsa yapardım." Joo-hyung üzgünce söyledi ve Baekhyun'un elini bıraktı, gitmek için arkasını döndü. Baekhyun tekrar tereddüt etse de bu sefer, düşünmeden uzandı ve Joo-hyung'u bileğinden kavrayarak durdurdu. Joo-hyung dönüp ona sıkıca sarılınca yumuşakça soludu. Sarılışı çok sıcaktı, aşkla doluydu.

"Seni aptal ..." Baekhyun'un sesi çatladı. "Bana ... Bana söylemeliydin. B-Beni ... beni öldürmelerine izin vermeliydin ..." Bunca yıl Joo-hyung olmadan yalnız yaşamaktansa onu öldürülmeleri daha kolay olurdu. Joo-hyung'un onu hiç sevmediğine ve tek umursadığının para olduğuna inandırmaları yerine...

"Hayır!" Joo-hyung onu bıraktı ve omzunu tuttu, gözlerinin içine bakmak için eğildi. "Asla vermezdim. Sana dokunmalarındansa ölürdüm daha iyi." Ölür müydün? Baekhyun'un kalbi hafifledi.

"Sensiz yaşayamadım." Nedense bunca yıldaki düşünceleri su üstüne çıkmıştı ve dizginleyemeden konuşuyordu. "Senin için ölürdüm, Joo-hyung, seni bu kadar sevdim işte." Bu doğruydu. Joo-hyung'u öyle sevmişti ki onsuz yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdi.

"Beni ... hala seviyor musun? Baekkie?" Joo-hyung yanağını okşamak için uzandı. Çok nazikti. Baekhyun'un eli Joo Sung'un kolunu tuttu, gözlerindeki yaşlarla ona baktı. Düşündü. Gözlerini kapattı ve düşündü, yaşların yanağından düşmesine izin verdi.

Sonra karar verdi, düşünmesine bile gerek yoktu.

Joo-hyung'u hep sevmişti. Geçen yedi yıl boyunca yaşarken aklında tek Joo-hyung olacak kadar onu sevmişti. Park Chanyeol ile bile çıkarken ... onu öyle sevmişti ki, Chanyeol'ün gözlerine bakarken gördüğü tek Joo-hyung'du.

Hep Joo-hyung'du. Başkası olamazdı.

"Evet." Baekhyun fısıldadı. "Evet, hep sevdim. Olanlardan sonra seni hala böyle sevmem aptalca mı?" Hala kötü hissediyordu. Kalbini bağlayan ihanete hala üzülüyordu.

"Baekkie." Joo-hyung uzanıp Baekhyun'a yine sarılırken sesi titriyordu. Kısa olan yüzünü Joo Sung'un göğsüne gömdü. "Baekkie ... Seni seviyorum ..."

Baekhyun ağlasa da gülüyordu. Sonunda, gerçeği biliyordu. Sonunda Joo-hyung'un onu hep sevdiğinin ve hepsini onu korumak için yaptığının bilinciyle dinlenebilirdi. Tekrar güldü, mutlu gözüken Joo-hyung'a gülümsedi. Hiç bu kadar mutlu hissetmemişti.

"Sonunda döndün ..." Baekhyun fısıldadı. "Boş yere bekliyorum sanmıştım, ama ..." Güldü ve onu korurcasına sarılan Joo-hyung'a eğildi tekrar. Joo-hyung yanaklarını kavradı, öpmek için eğildi ve Baekhyun ona izin verecekti. Baekhyun az daha ona izin verecekti.

Ama kıymet, kalbine daha yakındı. Kafasını çevirdi, birisini hatırlarken kalbi ağrıdı.

"Chanyeol." Yumuşakça mırıldandı. "Yapamam ... Onu aldatamam." Suçlu hissediyordu. Hepsinden önce, Chanyeol onu gerçekten önemsese de Baekhyun'un tek önemsediği Joo-hyung'du. Sadece onu seviyordu.

"Oh ..." Joo-hyung anlayışla geri çekildi. "Ona söyleyecek misin ...?" Ondan ayrılacak mısın?

"Bilmiyorum." Baekhyun çok çelişkili hissediyordu. "Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ..." En son istediği şey Chanyeol'ü üzmekti. Bunca zaman ona bakarken başkasını gördüğünü, başkasını dilediğini, başkasını özlediğini söyleyemezdi.

"O zaman şimdilik arkadaş olalım." Joo-hyung gülümsedi, uzandı ve Baekhyun'un elini tuttu. Baekhyun tamamen gülümsedi – Joo-hyung hep anlayışlıydı. Bu yüzden onu seviyordu. "Arkadaşlar el ele tutuşur, değil mi?" Yine de Chanyeol ona binen yeni yüktü ve sadece başını gönülsüzce sallayabildi.

"Tek önemli olan yanımda olman." Joo-hyung devam etti, eğildi ve Baekhyun'u alnından öptü. Baekhyun midesindeki kelebekleri hissediyordu. Baekhyun kalbinin hızlandığını hissediyordu. "Başkasıyla çıksan da sorun değil. Yanında olduğum müddetçe mutluyum."

"Hayır." Baekhyun yumuşakça söyledi. "Seninle olmak istiyorum." Joo-hyung nazikçe gülümsedi.

"O zaman biraz daha bekleyebilirim." Joo-hyung elini Baekhyun'un yanağına koydu, sevgiyle okşadı. Baekhyun gözlerini kapattı ve dokunuşuna eğildi. "Seni sonsuza dek beklerim."

"Bir yolunu bulurum." Baekhyun fısıldadı. "Sonra da senin olurum." Sonsuza dek senin olacağım.

Sonra, bizi bir daha ayıran olmayacak.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Baekhyun Chanyeol ile yüzleşmek istemiyordu.

Bu mesele için kimseyle yüzleşmek istemiyordu çünkü anlamıyorlardı.

Anlamayacaklardı da.

Chen'in ona aşırı korumacı davrandığını biliyordu bu yüzden herkesle Chen aracılığıyla konuşmaya karar verdi, haberleri ondan almalarına izin verdi. Joo-hyung yanına taşınmasını istediğinde Baekhyun sonuçlarını düşünmeden hemen onaylarken çok hoşnut ve heyecanlıydı. Şimdi, okulundan 45 dakikalık uzaklıktaydı. Joo-hyung çoğu kez onu okula bırakıyor ve çoğu zaman onun için orada kalıyordu ve nedense, bu her şeyi daha da iyi yapıyordu.

Bu sefer, Joo-hyung korkmuyordu. Baekhyun ona bir şapka takmasını böylece herkesin onun Chanyeol olduğunu düşünmesini söylemişti. Joo-hyung onu sık sık ziyaret ediyor, okulun etrafındaki yerlere onu götürüyor böylece ayrı kaldıkları zamanları telafi ederek konuşup el ele tutuşabiliyorlardı. Joo-hyung okulunu seviyor gibi gözüküyordu, onu hep oraya bırakmaya gönüllü oluyor ve onunla orada takılıyordu, sanki okul en romantik yermiş gibi. Baekhyun umursamıyordu çünkü onun da işine geliyordu. Baekhyun öğle yemeği için başka yerlere gitmek istediğinde bile Joo-hyung kalmakta diretiyor, genç için uygun olmadığından okulu terk etmemesini söylüyordu. Baekhyun Joo-hyung'un bu kadar düşünceli oluşuna gülümsedi.

Joo-hyung ile kalıyordu çünkü onunla ... sevgilisiyle daha çok zaman geçirmek istiyordu şimdi. Joohyung'un nasıl yaşadığını bilmek ve Joo-hyung'un hayatının büyük bir parçası olmak istiyordu.

Joo-hyung borçlarını ödemek için daha fazla para kazandığını, (Baekhyun'un parasını kullandığı için yine özür diliyor) ve parasının geri kalanını(Baekhyun'un da şimdi içinde yaşadığı ve sevdiği) küçük bir köşk inşası için kullandığını, bir gün Baekhyun'u bulmayı ve bu köşkte beraber yaşamalarını umduğunu söylüyordu. Nedense, hayaller arkası arkasına gerçekleşmeye devam ediyordu ve Baekhyun şansına inanamıyordu.

Telafi etmel

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet