5.BÖLÜM (5/10)

The flaws in Park Chanyeol
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; blehmeh

Çeviri; SeKaism

 

 

Ertesi sabah Chanyeol uyandığında tam olarak ne yaptığı yüzüne on kat sert çarpmıştı.

Soluğu Kyungsoo'nun odasında almış kapıya vurmuştu. Cevap veren oda arkadaşıydı.

"Ne istiyorsun?" Çocuk sıkılarak sordu.

"Ben ... Kyungsoo ile konuşmam gerek."

"Kyungsoo, eh?" Çocuk ona kaşlarını çatmıştı. "Pekala, o seni görmek istemiyor." Adam kapıyı yüzüne kapatmıştı.

Chanyeol ellerini cebine soktu. Suçluluk aklını temizliyordu ve şimdi alkolü düşünmekten iğreniyordu. Sırf bir şeyi onaylamak için Kyungsoo'ya bunu yaptığına inanamıyordu.

İçmek ... kesinlikle umursadığın insanların canını yakıyordu.

Bu sefer, boş zamanını bir yerlerde boşa harcamak yerine koşulsuz ve şikayet etmeden arkadaşını aradı Chanyeol. Herkese sormuştu, arkadaşını bulmak için her yere büyük gözleriyle bakmıştı. Kalbi ağırlaşmıştı çünkü Kyungsoo ona her şeyi yapmıştı, en zor zamanlarında yanındaydı, ne kadar sürerse sürsün ve ne kadar uğraşması gerekirken uğraşsın her seferinde onunla ilgilenmişti peki Chanyeol ona ne vermişti?

Bir öpücük. Başkasını düşünürken verdiği bir öpücük.

Tam bir göt deliğiyim. Chanyeol kendi kendine düşündü. Kyungsoo'yu hiçbir yerde bulamıyordu. Geriye olabileceği tek bir yer kalmıştı ...

Kafeteryadaki masaları.

Ama oraya gitmesi demek herkesle yüzleşmek demekti, haftalardır kaçtığı insanlarla... Bu riske değer miydi?

Kyungsoo onun için birçok riske girmişti. Kyungsoo'nun ona çok yardımı olmuştu. Tabi ki de risk almaya değerdi.

Üstelik, herkesi özlemişti. Kimsenin onunla iletişime geçmediğini bir an merak etse de Jongin'in onlara söylemiş olabileceğini fark etti. Aksi halde Kris'in en azından kapısına dayanıp aptal şakalarıyla ve her türlü kuponla onu yıkayarak onu neşelendirmeye çalışacağına emindi.

Yemek için masaya yürürken Baekhyunla aralarında olanları bilip bilmediklerini merak etti. Sorup sormayacaklarını merak etti. Açıkçası bu konu hakkında konuşmak istemiyordu.

Sessizce yakınlaştı, etrafı dağıtıp konuşmalarını ve gülüşlerini seyretti. Bunu özlemişti. Bunun bir parçası olmayı özlemişti. Konuşmalarını, gülmelerini, aptal ve saçma şakalarını özlemişti. Ne demeye kaçmıştı ki bundan?

Onu ilk gören Jongin'di, yüzünü sırıtan Joonmyun'a çevirmişti. Gözleri genişledi ve ağzı açık kaldı.

"Hey, Chanyeol." Uysalca söyledi. O an da herkes konuşmayı kesmiş, Chanyeol'e bakmak için dönmüştü. Chanyeol o kadar utanmıştı ki Kyungsoo'nun orada olmadığını sonradan fark etmişti.

"Nerelerdeydin, seni aptal?!" Kris ayağa kalktı, Chanyeol'ü kavradı ve oturturdu, kolunu genç olanın boynuna doladı ve saçlarını dağıttı. "Özlettin kendini, seni küçük kerata!"

"Evet!" Onaylayan sesler masada yankılandı.

"Seni aptal, fark etmedik mi sanıyorsun?" Lu Han sırıtarak bağırdı.

"Bu bizden kaçma çaban mı, huh? Senin için yeterince iyi değil miyiz?" Kris devam etti.

"Geri dönmene sevindim, çocuk." Dedi Minseok. Sonunda Chanyeol konusu kapandı ve herkes kişisel konuşmalarına daldı tekrar.

"Kyungsoo nerede?" Chanyeol mırıldandı, sesinin normal çıkması için uğraştı. Jongin omzunu silkti.

"Son günlerde ödevlerini tamamlıyor, inmiyor bu yüzden." Jongin fısıldadı. Chanyeol anında daha da suçlu hissetti. Kyungsoo onunla ilgileneceğim diye öyle çok zamanını harcamıştı ki yemeye zor vakit buluyordu. Konuyu dağıtmaya çalıştı.

Yi Xing ve Lu Han'ın birlikte bir İngilizce şarkı söyleyerek sağa sola sallanmaya başlamalarını seyretti. Onlar dikkat çekerken konuyu Kyungsoo'dan çekerse o zaman herkesin dediği şeyi unutacağına emindi (ya da sadece Jongin'in).

"Bu Baekhyun'un en sevdiği İngilizce şarkı." O kadar doğal çıkmıştı ki ağzından aralarında olanları bir süreliğine unutmuştu. Çok yüksek sesle söylemese de herkesin duyduğunu biliyordu, çünkü masa bir kez daha susmuştu.

Ciddi bir ortam oluştu.

"Bu sefer Baekhyun'a ne olduğunu gerçekten bilmiyorum." Joonmyun mırıldandı.

"Lanet olsun kiminle birlikte ki?"

"Siktiğimin şu çocuğu niye bu kadar önemli? Ben yakından bakana kadar bekleyin ..."

"Sorun şu ki, onlara yakınlaşamıyorsun bile çünkü onlara yakınlaşmaya çalıştığın an bir şekilde kayboluyorlar."

"Bizi unutacak kadar mı iyi bilmek istiyorum. Özellikle de Chanyeol'ü." Masa bir kez daha sessizleşti ve herkes ilgiyle Chanyeol'e baktı. Biliyorlar. Muhtemelen uzun bir süredir biliyorlar. Chanyeol güldü, her şeyi hafifletmeye çalışıyordu ama nedense hala acıttığını biliyorlardı.

"Uh, ben iyiyim, çocuklar." Dedi, ilgili gözlerin üzerine düşmesini izledi. "Gerçekten."

"Sadece ne bokum oluyor ..."

"Ne yaparsa yapsın onu desteklemeye çalıştım hep ama şimdi o kadar da emin değilim."

"Evet, aynen."

"Evet." Hepsi bir kez daha ona döndü.

"Merak etme, Chanyeol, biz senin yanındayız!"

"Evet, gerekirse Baekhyun'un aklını başına getiririz!"

"Birlikte mükemmel olduğunuzu herkes biliyor. Baekhyun er ya da geç sana geri dönecek!"

"Ve dönmese bile, biz senin için hala buradayız, tamam mı?"

"Yaptığı şey yanlış ve artık başka bir bahanesi olmamalı!"

"Ben senin yanındayım!"

"SheunDiyorKi'yi dinle. SheunDiyorKi seni destekliyor!" Hemen sonra Jungsoo masalarına katıldı, kulağına kadar sırıtıyor, neyden bahsettikleri anlamıyordu.

Chanyeol duygulanmalıydı. Her zamankinden çok daha duygulanmıştı ama Baekhyun hakkında yanılıyorlardı.

"Onun hakkında böyle konuşmayın." Chanyeol fısıldadı. Cesaret verici gülümsemeleri bocaladı. "Başında ne olduğunu anlamıyorsunuz." Aniden varlıkları dayanılamaz hale geldi. "O mutlu. Sadece ... onun adına mutlu olun." Bununla birlikte Chanyeol masadan kalktı ve hemen yürüyerek uzaklaştı. Jongin'in adını seslenişini duysa da görmezden geldi.

Vücudunun her yeri fikir ayrılığından tükenmişti. O haklı olduğu için destekleri onu daha iyi hissettirmeliydi ama nedense Baekhyun için kızgın hissediyordu, çünkü insanlar onu hep yanlış anlıyordu. Baekhyun onu terk etmişti ama ne olmuştu yani? Baekhyun mutluluğu için ondan ayrılmıştı, bu iyi bir karar değil miydi?

Ki Chanyeol de izin vermişti ona.

Uzun zamandır hissettiğinden daha çok kızgındı, Chanyeol odasına girdi ve çekmecesini açtı, aldığı her bir siktiğim şişeyi çıkardı. Kesinlikle bir hataydı. Unutmak ve devam etmek için çok boktan bir bahaneydi çünkü her içtiğinde tam olarak aynı durumda kıvrılıyordu yine – keyifsiz, uyuşuk ve yalnız.

Sonra değer verdiği insanları incitmesine sebep olan her bir sikik şişeyi aldı, çekmesinden başka bir aldığı poşete attı onları. Bundan kurtuluyordu. Artık kolay kaçış yolunu kullanmak istemiyordu.

Hepsini atmayı bitirdiğinde Kyungsoo'yu aramaya çalıştı ama cevap alamadı. Kyungsoo'nun odasını yine kontrol etse de aynı adam cevaplamıştı.

"Yine mi sen?" Adam gözlerini devirirken sakız çiğniyordu. "Tanrım, çok can sıkıcısın- "

"KYUNGSOO!" Chanyeol bağırdı, adamın lafını kesti ve geri adım atmadı. "Kyungsoo! Dün için üzgünüm, gerçekten! Seninle konuşmama izin ver!" Adam gözlerini devirdi.

"Odada yok – "

"Orada olduğunu biliyorum, Kyungsoo!" Chanyeol yine bağırdı. "Bıraktım, tamam mı? Tekrar yapmayacağım, söz veriyorum! Unutmak için bir daha bunu yapmayacağım!" Sessizlik. Sakız çiğneyen adam ona iğrenç bir şekilde baştan ayağa baktı.

"Bitti mi?"Chanyeol gözlerini ona bakarak kırpıştırdı, orada olduğunu fark etmişti.

"Oh! Uh, evet ... Evet, bitirdim ..." dedi Chanyeol. "Uh, rahatsız ettiğim için üzg – " Adam kapıyı yüzüne kapattı. Chanyeol iç çekerek döndü ve ayaklarını başka yere sürükledi, tam olarak nereye gittiğini bilmiyordu. Tüm duygularının su üstüne çıktığı yere, odasına, geri dönmek istemiyordu.

"Chanyeol." Birisi Chanyeol'ün kolunu tutarken söyledi. Chanyeol Jongin'e döndü. "Lütfen ... lütfen kendine bunu yapmayı bırak." Chanyeol tamamen ona dönmüştü, yüzü ifadesizdi.

"Bıraktım. Artık içmeyeceğim." Dedi Chanyeol. Ne düşünüyordum ki zaten?  "Merak etme yani." Jongin şaşırarak gözlerini büyültüp kırpıştırdı. Sonra da kıstı onları.

"Ne? Arkamızdan bunu mu yapıyordun?" Jongin mırıldandı. Chanyeol dudağını büzdü. Kyungsoo Jongin'e bundan bahsetmemişti belli ki. İç çekti ve Jongin nefesini verdi. "Demek istediğim, unut onu."

"Jongin – "

"Masada konuştuk. Onu unutman gerektiğini düşünüyoruz." Dedi Jongin uysalca. "Senin için zor olduğunu görüyoruz ve incinmeni istemiyoruz. Unut onu sadece, Chanyeol." Chanyeol bir süre ona baktı sonra arkasını dönüp yürümeye başladı ama Jongin yine kolunu tuttu.

"En yakın arkadaş olarak diyorum bunu. Unut onu, Chanyeol. Değmez buna." Chanyeol hızlıca kolunu çekti, Jongin'e bakmak için döndü, gözleri kızgınlıkla parlıyordu.

"Her şeye değer o!" Hırladı. Neden? Neden herkes kolayca Baekhyun'a arkasını dönüyordu? Onun adına çok ihanete uğramış hissediyordu ve bu ihanete uğrama hissi öyle bir noktaya ulaşmıştı ki kızgınlıktan başka bir şey hissetmiyordu. "Onu unutacağım, Jongin, istersen unutacağım ama bunu söyleme sikeyim." Jongin Chanyeol'ün sözleriyle incinerek geri kaçındı. Chanyeol bu fırsatı onu itip geçmek için kullandı.

"İyi! Ne istersen yap!" Jongin yürürken arkasından bağırdı. "Ama depresyondasın, Chanyeol! Sadece seninle konuşmamıza izin ver! Her şeyi içine atma!"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Belki de... artık yoluna devam etmenin zamanı geldi." Uyuma zamanı gelir gelmez gece havasına söyledi. Zamanı gelse de düzgünce kim uyuyordu ki şu günlerde? "Boşuna tutundum bunca sene ve sadece canımı yaktı." Jungsoo Chanyeol'ün günlerdir onu yok saydığını fark etmişti ama gece onunla birden konuşmaya başlamıştı. Chanyeol'ün bunu dediğini ilk defa duyuyordu. Baekhyun'dan vazgeçtiğini söylemesini...

"Yani, onu sevmeye devam etmek istiyorum. Onu korumaya devam etmek istiyorum. Onunla ilgilenmek istiyorum. Ama ... ama ... onun için bu yaptığım doğru değildi belki de." Jungsoo sessiz kaldı çünkü ne diyeceğini bilmiyordu.

"Belki ... başında bile benim işim değildi hiç."

Jungsoo bunu düşündü. Baekhyun'dan nasıl bu kadar kolay vazgeçebilir? Öylece? Konuşmak için ağzını açmak üzereyken kapı açıldı ve ışıklar yandı.

"Tamam, ahbap, şimdi bize ne haltlar döndüğünü söyleyeceksin." Dedi Chen. Chanyeol doğruldu, Jongin ve Chen onu yataktan çekip oturturken sürekli gözlerini kırpıştırdı. Jungsoo da aynısını yaptı, boş zamanlarında insanların yaptığı bu mu değil mi merak etti kendince.

"Ne? Hiçbir şey ... Hiçbir şey olmadı." Yoluna devam etmek istiyor ... ama hala Baekhyun'un sırlarını koruyor. Jungsoo kendi kendine düşündü. Doğrusu kendisi Baekhyun'un sırlarındaki detayları tam olarak bilmiyordu ama Chanyeol'ün ondan daha çok şey bildiğini biliyordu.

"Baekhyun'un bu konuda haklı olduğunu kimse düşünmüyor. Kimse." Chen tısladı. "Bizim bilmediğimiz bir şeyi biliyorsun diye düşünüyoruz. O yüzden anlat bize."

"Neyden bahsediyorsunuz?" Chanyeol'ün sesi rahatsız olmuş geliyordu. "Anlatacak bir şey yok."

"Sadece benimle mi iletişimde? Kimseyle konuşmuyor mu?" Chen'in sesi neredeyse histerik geliyordu. "Gizemli adamlarla mı takılıyor? Ne boklar dönüyor? Sikeyim bu normal bir ayrılık değil. Şimdi bile benimle konuşmuyor artık." Chanyeol sessiz kaldı, gözleri koyuydu ve yere odaklanmıştı.

"Size anlatacak bir şeyim yok." Dedi sessizce.

"Chanyeol – " Chen ayaklandı. Chanyeol de ayağa kalkmıştı ikisi de birbirine baktı. Jongin şaşkınca onlara baktı. İkili birbirine uzun, uzun bir süre baktıktan sonra Chen nefesini vererek başını eğdi. Chanyeol de arkasından başını eğdi hemen.

"Üzgünüm." Chen mırıldandı. "Ben sadece ... sadece çok korkuyorum ..." Chanyeol şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Jongin de aynısını yaptı. Chen daha önce hiç bunu dememişti. Hep güçlü ve korkusuz davranmak istiyordu ve davranıyordu da.

"Çok korkuyorum çünkü ... tarih kendini tekrarlıyor gibi geliyor ..." Chanyeol korkunun midesine oturduğunu hissetti. "Bu bana Baek'in bir haftalığına ortadan kayboluşunu hatırlatıyor."

Sessizlik. Hava aniden soğumuştu.

"...Ne?" Jongin şaşkınlıkla sordu. "...Ne ... oldu?"

"Kahretsin, Jongdae – " Chanyeol uyarsa da Chen gözlerindeki ateşle Jongin'e döndü.

"Bizi bıraktığı yıl Baekhyun garip davranmaya başladı." Chen itiraf etti, kelimeler ağzında yuvarlanıyordu. Jongin şaşkın şaşkın gözlerini kırpıştırdı ve Chanyeol tepki vermek için çok yavaştı. "Beni yok sayıyordu ve sürekli telefonda biriyle konuşuyordu ama kiminle konuştuğunu hiç bilmiyorduk."

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet