Yes, I DO! [Kyungsoo]

EXO OC ONE SHOTLAR

YAZAR : HAUTE

TÜR : OC, ONE SHOT, ROMANTIK

ÇİFT : KYUNGSOO AND YOU

***

''Ben geldiiim!'' anahtarlarının cam kaseyle buluşmasından çıkan çınlama holde yankılanırken, biricik ev arkadaşın kafasını mutfak kapısından uzatıp sana en içten gülümsemelerinden birini sundu. Onu bu saatte evde bulmayı ummasan da, yıllardır ev arkadaşı olmanın verdiği alışkanlıktan dolayı eve geldiğini ilan etmiştin. Tabi kısa bir zaman sonra, yıllardır diğer yarın gibi benimsediğin insana mecburiyetten dolayı veda etmek zorunda kalacaktın. Biricik bebeğin evleniyordu çünkü, ve onu evde bulmayı ummayışının nedeni de son 6 aydır düzenli olarak düğün alışverişi yapıyor olmasıydı.

''Seni bu saatte evde bulmak...'' doğradığı havuç dilimlerinden birini ağzına attın. ''...yoksa evlenmekten vaz mı geçiyorsun?'' gözlerini belerterek, şirinliğin tavan yapmış bir ifadeyle sordun.

''Hayır küçük tavşan...'' ağzına birkaç dilim havuç daha tıkıştırdı. ''Suho'yu sevdiğini sanıyordum ama her fırsatta evlenmeme karşı çıkıyorsun.'' Yalandan dudaklarını büktü.

''Tamam, Suho çok iyi biri...'' itirafta bulunurken bir dilim daha havuç attın ağzına. ''Yakışıklı, kibar, düşünceli, seni çok seviyor... Seni ona emanet etmiş olma fikri içimi rahatlatsa da...'' bu defa dolan gözlerini saklamak için tezgahtan uzaklaşıp masaya oturdun. ''Yine de bu seni çok özleyeceğim gerçeğini değiştirmiyor...''

Omuzlarını sıkıca saran bir çift sıcak kol, gözyaşlarını daha fazla tutmana engel olmuştu. Elindeki renkli bardağı evirip çevirirken, daha fazla ağlamamak için dudaklarını ısırıyordun.

''Keşke benim de seni emanet edebileceğim biri olsaydı...'' dedi saçlarını okşarken. O senin her şeyindi ; yakın bir dost, candan bir kardeş, bazen de şefkatli bir anne... 7 yıllık ev arkadaşlığına neleri sığdırmamıştınız ki? Hasta olunca geceleri uykusuz kalmış, aptal bir dramada gözyaşlarına boğulmuş, yeri gelmiş sinir krizlerinizi kaseler dolusu dondurmayı hunharca katlederek atlatmıştınız...

''O aptal görücü usulü buluşmalara gitmeyeceğimi biliyorsun...'' dedin peçeteye uzanırken. ''Şimdi kulaklarını kapatır mısın lütfen? Sümkürmem gerekiyor.''

''Sanki hiç duymadığım şey de...'' dedi gevrek gevrek gülerken. ''Bu aralar gerçekten hiç sözümü dinlemiyorsun. Hem bu görücü usulü buluşma sayılmaz ki... Suho'nun çok hoş arkadaşları var. Zaten düğünde hepsiyle tanışacaksın.'' Düğün diyince yine gözleri parlamış, yüzüne kocaman bir gülüş yayılmıştı. ''Senin için en iyisini bulacağım!'' yeniden yemeğini yapmaya koyulmuştu.

''Ben kaderimdeki kişiyi bulmakta ısrarcıyım...'' dedin kızaran burnunu çekerken.

''Hala şu otobüsteki çocuk mu?'' arkası dönük olsa da, gözlerini devirdiğini anlayabilecek kadar yakından tanıyordun onu. ''Bak tatlım, otobüste başlayan hoşlanmaların büyük bir peri masalına dönüşme yüzdesi çok küçüktür. İnsanlar hayatlarını günde yalnızca bir saat boyunca gördükleri insanlara göre planlamazlar... Emin ol diğer insanlarla da seninle olduğu kadar göz göze geliyordur... Ya da ne bileyim, ev adresi yada iş adresi değişir de otobüsü kullanmayı bırakırsa? Araba aldı diyelim, bir daha onu görebileceğini düşünüyor musun? Cevap vereyim : Hayır. O yüzden kendini avutmak zor olacak... Üzülmeni istemiyorum.''

''Yalnızca göz göze gelmiyoruz...'' dedin homurdanarak. ''Yanlışlıkla olmuş gibi davranıp elime de dokunuyor... Sonra o güzel yanakları kızarıyor ve gözlerini utanarak kaçırıyor benden... O kadar tatlı ki...'' ellerin çoktan çenenin altına yerleşmiş, tatlı hayallere dalmıştın. Çok değil, 15 dakika önce de aynısı olmuştu. Parmak uçları kuş tüyü hafifliğinde okşamıştı parmaklarını.

''Git ve serin bir duş al, başına güneş geçmiş senin.'' Gözlerini devirerek yerinden kalktın ve banyoya doğru ilerlemeye başladın. ''Yemek saat sekizde hazır olur, ve tabi yemeğe misafirimiz var.'' Arkandan seslendi.

''Son bir yıldır Suho olmadan yediğimiz akşam yemeği sayısı bir elin parmaklarını geçmez ve sen hala ona misafir mi diyorsun?'' arkandan söylenmesini umursamayarak banyoya girdin. Onu kızdırmak bu kadar kolaydı ve sen bunu yapmayı da çok özleyecektin...

***

''Neden bu kadar keyifsizsin?'' Suho ağzına bir parça yemek almadan önce sordu.

''Çünkü sizin perde-porselen-davetiye-düğün eksenindeki muhabbetiniz içimi baydı...'' bu akşam biraz fazla açık sözlü olduğun için bacağına bir çimdik kazanmıştın. Bacağını ovuşturarak, sanki hiçbir şey olmamış gibi yapmacık bir ifadeyle gülümseyen arkadaşına ters ters baktın. Suho ise bu manzarayla kahkahalara boğulmuştu.

''Seni de sıktığımızın farkındayım ama, düğüne yalnızca bir ay kalmışken hiçbir şeyin eksik olmaması için çabalıyoruz...'' müstakbel karısına gözlerinin içi gülerek baktı, onlara bakmak bile yeryüzünde gerçekten aşkın olduğuna inandırırdı insanları. Bu mutlu anı sabote ettiğin için küfrettin kendine. ''Sadece akşam yemeklerinde görüşebiliyoruz, düğün hazırlıkları yüzünden telefonla bile konuşamıyoruz doğru dürüst.''

''Ben özür dilerim...'' dedin boynunu bükerek. ''Çok düşüncesizce davrandım.''

''Hayır, üzülme...'' Suho yine o içten gülüşlerinden birini yerleştirdi yüzüne. ''Seni de anlıyorum... Kısa bir zaman sonra hayatındaki en önemli insanlardan birini senden ayıracağım ve son günlerinizi bile sizden esirgiyorum...''

''Hayır hayatım, böyle düşünme.''

''Elbette bu sonsuz bir ayrılık değil, ama eskisi kadar vakit geçiremeyeceksiniz birbirinizle. Buna alışmak ikiniz için de zor olacak, bunun için üzgünüm.'' Suho devam ettiğinde gözlerin çoktan dolmuş, doyduğunu bahane ederek masadan ayrılmıştın.

***

Gözlerindeki şişliği gizlemek için yaptığın makyaj oldukça uğraştırmıştı seni, bir daha uyumadan önce ağlamayacağına dair sözler vererek durağa doğru koşmaya başladın. Neredeyse günün en sevdiğin kısmını kaçıracaktın! İşe geç kalmak değildi önemli olan, gizemli ve utangaç platoniğini kaçırmaktan endişe ediyordun. Ancak çok geçti, topukluların koşmana engel oluyordu ve otobüsün çoktan duraktan ayrılmak üzere harekete geçmişti bile... Nazlı nazlı egzozunu havaya karıştırarak uzaklaşıyordu işte...

Ellerini dizlerine koydun nefeslenmek için, sinirden dudaklarını kemiriyordun bir yandan da. Yavaşça yürümeye başladın. Bugünün ilk seansını büyük bir şanssızlıkla kaçırmıştın. İş çıkışı tam dakikasında durakta olmalıydın.

(Buradan sonra bu şarkıyla dinleyin. Soyu x Junggigo - Some : https://www.youtube.com/watch?v=Y-FhDScM_2w )

15 dakika sonra otobüs gelmişti, çok dolu olduğu söylenemezdi. Biraz ilerleyip cam kenarındaki boş koltuğa oturdun. Kulaklığını telefona takıp, favori şarkılarından birini açarak ruh halini düzeltmesini ummaktan başka yapabileceğin bir şey yoktu. Birkaç dakika sonra 'Onun' durağına gelecektiniz, yaklaşık yarım saat önce onun bu durakta olduğunu bilmek yüzünü gülümsetmişti. Kafanı kaldırdığında, endişeli gözlerle otobüsün içine bakan bir çift iri göz gördün. Kalın dudakları 'O' şeklinde aralanmıştı ve endişeli ifadesine tatlılık katıyordu. Onu görünce kalbin deli gibi atmaya başlamıştı bile, neden önceki otobüste değildi? Dahası neden otobüse birini arayan gözlerle bakıyordu?

Otobüs biraz hareket etmişti ki, gözleriniz camın farklı taraflarında buluştu. Yüzündeki şaşkınlık ifadesi biraz daha büyümüş, endişe yerini rahatlamaya bırakmıştı. Az önce önünde bekleyen otobüse doğru koştu genç adam, durması umuduyla. Sen ise kafanı cama yapıştırmış ne olacağına bakıyordun, genç adam umutla koşmaya devam edince şoför de insafa gelerek durmuştu. Nefes nefese bindi genç adam, başını durmaksızın eğip kaldırıyordu. Hem teşekkür ediyor, hem de özür diliyordu cebindeki kartını ararken. Nihayet basmıştı, karttan çıkan üç bip sesi hiç bu kadar heyecanlandırmıştı seni. Yavaş ama emin adımlarla ilerledi genç adam, yüzünde gizlemeye çalıştığı gülümsemesiyle. Kalın dudaklarını ıslatışına takılmıştı gözlerin, sanki her şey ağır çekimde ilerlemeye başlamıştı o anda. Açık camdan giren ferah bahar havası genç adamın saçlarını havalandırmıştı, yavaşça düzeltti ceketini. Yanındaki koltuğa yaklaşırken elindeki çantasını diğer eline aldı. Gözlerin hala üzerindeydi, dudakları kıpırdıyordu ama ne dediğini duyamıyordun. Heyecandan işitme duyunu mu kaybetmiştin yoksa? Birkaç saniye sonra beynine kan gidince kulaklığını çıkarmak aklına gelmişti. Bu hareketin onu gülümsetmişti, yanakların hafifçe kızarırken sorusunu yineledi genç adam.

''Oturabilir miyim?'' ilk kez duyduğun bu kadife sesin güzelliğine vurulmuştun.

''Tabi, buyurun.'' Yanına yavaşça oturdu. İkiniz de farklı yönlere bakıyordunuz şimdi, saçlarınla uğraşmayı bırakıp telefonunun ekranını açtın. Sıradaki şarkıyı seçmek üzereyken, hala açık olan tek kulağın sayesinde o muhteşem sesi ikinci kez duydun.

''Çok güzel şarkı, değil mi?'' kafanı yavaşça çevirdiğinde onun telefon ekranında da aynı şarkıyı gördün. Muhtemelen otobüse binmeden önce o da aynı şarkıyı dinlemişti.

''Evet, oldukça popüler bugünlerde.'' Gülümsedin.

''Arkadaşımın ısrarıyla dinlemeye başladım açıkçası.'' Gözlerine kaçamak bir bakış attıktan sonra telefon ekranıyla uğraşmaya başladı. ''Düğününde bu şarkıyı söylememi istiyor da.''

''Sahi mi? Davetliler de eşlik edecektir, çok hoş olur.''

''Kadın vokalin kısımlarını nasıl söyleyeceğim?''yeniden sana döndü. ''Aptal herif, mutluluktan bunun bir düet olduğunu unutmuş olmalı.''

''Evlilik öncesi akılları başlarında olmuyor sanırım, son birkaç ayda bunu çok iyi anladım.''

''S-siz de mi evleniyorsunuz yoksa?'' yüzüne gergin bir ifade hakimdi şimdi.

''Şimdilik hayır.'' Yüzük olmadığını göstermek için elini kaldırdın. Derin bir nefes verdiğini fark edince istemsizce kıkırdadın. Utangaç bir tavırla ensesindeki saçlarıyla uğraşmaya başladı.

''Sanırım inmem gerekiyor.'' Dedin kapıyı işaret ederek.

''Biliyorum.'' Bilinçsizce söylediği bu sözle gözleri yeniden büyümüştü. ''Yani... Şey.'' Gülümseyerek açıklamaya gerek olmadığı mesajını verdin. Bu sana yeter de artardı bile.

''İyi günler.'' Dedin düğmeye basarken.

''İyi günler.'' Sıcak, kalpli bir gülüş eşliğinde yanıt verdi genç adam.

***

''Sabahtan beri milyonuncu kez kontrol ettim, ve evet, herhangi bir sorun yok!'' bir yandan saçı bir yandan makyajı yapıldığı için kıpırdayamayan gelin, yani biricik dostun, sana aynadan delici bakışlar atıyordu. Bu kadar heyecanlı olmasını gerektirecek ne vardı ki? Organizasyon şirketi her detayla ilgileniyordu zaten. Masalar, sandalyeler, konuk kartları, ikramlar, çiçekler, müzikler... Her şey düşünülmüştü.

''Suho'nun sağdıcı gelmiş mi baksana?'' Aynadan 'Pes artık!' bakışı atsan da, onun içi rahat edecekse bu gereksiz detayı bile kontrol edebilirdin.

''Seninki burada ya!'' dudak büktün. ''Bırak onu da Suho düşünsün!''

''O zaman salonu yeniden kontrol et! Elim kolum bağlıyken aynadan bana böyle bakıyorsun ya, iyice geriliyorum!''

''Lütfen bir süre konuşmayın, makyajınızı tamamlamamız gerek.'' Makyözün uyarısıyla sustunuz ikiniz de. Yanına gidip, destek olmak için omuzlarını sıktın.

''Sakin ol tatlım, her şey yolunda. Düğününüzün önüne çıkabilecek tek engel NASA'nın dünyaya bir gök cismi çarpacağı uyarısı yapması falan olur herhalde... Ya da kıtaların su altında kalması?'' bu kara mizah ikinizi de kıkırdatıp ortamı yumuşatmıştı. ''Hemen gidip bu küçük pürüzü gidereceğim. Uzaya gitmiş olsa bile, peşinden uzay mekiği yollayıp geri getiririm endişelenme.''

Gelin odasından ayrılıp, damadın hazırlandığı odaya ilerledin. Kapıyı tıklatıp girmek için müsaade istedin, içeri girdiğinde kulağında telefonla odada volta atıp tüm uyarılara rağmen saçını başını dağıtaran Suho'yu görünce şaşırmıştın. Bu kanatsız melek adamı bu kadar sinirlendiren ne olabilirdi ki? Kendi kendine söyleniyor, durmadan dudaklarını kemiriyordu.

''Aç şu telefonu... Aç... Açsana be adam!'' elini saçlarına daldırıp, sinir yüklü nefesini yüksek sesle dışarı bıraktı. ''Düğünüme 1 saat kaldı ve sağdıcım ortada yok! Harika değil mi?!'' telefonu koltuğa fırlatıp yılgınlıkla çöktü. Dirseklerini dizine dayayıp, başını ellerinin arasına almıştı. ''Evlenemeyecek miyim şimdi ben?''

Bu sırada telefon çalmaya başlayınca, Suho heyecandan eli ayağına dolaşmış halde telefonunu alıp cevapladı.

''Nerdesin sen? Umarım düğünüme bir saat kaldığının farkındasındır?'' kaşlarını çatarak karşıdan gelen cevabı dinledi. ''Ne demek kayboldum? Sana buranın krokisini bile çizdim! Üstelik iki kere de arabayla getirip yolu öğrettim! Ne demek kayboldum ya? Nerdesin sen?'' şakaklarını ovuşturarak dinlemeye devam etti. ''Nasıl geleyim ben oraya şimdi?''

''Neresi?'' diye sordun. Suho işaret parmağıyla 'Bir dakika' işareti yaptıktan sonra dinlemeye devam etti. ''Sakın oradan kıpırdayayım deme! Yoksa seni hücrelerine ayırıp evrenin farklı köşelerine yollarım!'' Telefonu kapattıktan sonra sana döndü. ''Wonsu gökdelenine kadar hatırlıyormuş... Şu an oranın önündeymiş ama orası 15 dakika uzakta...''

''Ben giderim.'' Dedin kararlılıkla. ''Hiçbir şeyin düğününüzü mahvetmesine izin veremem.''

''Ama...'' Suho çaresizlikle mırıldandı, itiraz etmek istese de başka seçeneği yoktu.

''Buradan bir dakikalığına bile ayrılırsan, 'beni nikah masasında bırakıp kaçtı' diye ortalığı ayağa kaldıracak bir gelinin var...'' bu olasılıkla gülümsediniz ikiniz de. ''Nasıl tanıyacağım onu?''

''Benim boylarımda, ufak tefek birisi... Kocaman gözleri ve kocaman dudakları var.'' Bir an bu tarif aklına otobüsteki gizemli platoniğini getirmişti.

''Tamam, onu bulup geleceğim.''

***

Topuklularını çıkarıp, evden çıkmadan giydiğin bez ayakkabılarını giyer giymez koşarak Wonsu gökdelenine doğru koşmaya başladın. Bahar rüzgarı pudra rengi elbisenin uzun eteğini havalandırıyor, koyu kahve uzun saçların da bu masalsı görüntüye eşlik ediyordu. Sokaktaki insanlar elinde topuklu ayakkabıyla koşan bu güzel kıza bakıp gülüşüyorlardı, reklam çekimi zannedip etrafta kamera arayan da yok değildi.

Kestirmeleri kullanarak 8 dakika içinde oraya ulaşmıştın. Etrafta tarife uyan bir genç adam arıyordun şimdi. Karşıdan koşarak gelen genci gördüğünde kalbin duracak gibi olmuştu. Seni fark ettiğinde o da aynı şaşkınlığa düşmüştü. Kader miydi bu?

Adımların farkında olmadan seni ona götürürken, her şey tıpkı filmlerden çalınmış bir kare gibi ilerliyordu. Sıradan insanların arasında ışıldayarak ilerleyen iki kahraman... Karşında duruyordu şimdi. Kravatını gevşetmiş, koşmaktan saçları dağılmıştı.

''Suho'nun sağdıcı... Siz misiniz?'' dudakları hala şaşkınlıkla aralanmışken kafasını salladı. Elini ona uzattığında şaşkınlıkla uzanıp elini sıktı. ''Şunu... Tutabilir misiniz?'' elindeki topuklularını ona uzattın. Tereddüt etmeden zarif ayakkabıları aldı, tabi ki yine çaktırmadan eline dokunarak. Gülümseyerek kravatını çözmek için uzandın. Yakalarını kaldırıp, kravatı biraz daha gevşettikten sonra çıkarmıştın. Öndeki kısa, arkadaki uzun olacak şekilde bağlanmıştı, elbette ceketin içinden fark edilmiyordu. Düğümü oldukça kötü göründüğü için düzeltme gereği duymuştun. Kravatı çözüp, birkaç dakika içinde güzelce bağlayıp yeniden taktın. Gözleriniz buluşmasa sana hayranlıkla baktığını hissedebiliyordun, kızarmamak için dua ediyordun içinden. Gömleğin yakalarını da indirdikten sonra gözlerine bakabilmiştin.

''Her şey mükemmel olmalı.'' Dedin gülümseyerek. Boş elini saçına uzattığında olduğun yerde taş kesilmiştin. Saçından aldığı küçük pembe kiraz yaprağını gösterdi.

''Elbisenizle uyumluydu ama... Her şey mükemmel olmalı.''

''Ve acele etmeliyiz, düğüne çok fazla kalmadı.''

***

Nikah kıyılmış, pasta kesilmişti. Şimdi sıra düğün şarkısındaydı. Adının Do Kyungsoo olduğunu öğrendiğin Suho'nun sağdıcı ve gizemli platoniğin küçük platforma ilerledi gülümseyerek. Gelin ve damat neşeyle gülüşüyordu, herkes halinden memnun gibi görünüyordu. Aklına otobüsteki o gün geldi, düğünde şarkı söyleyeceğini söylediğinde bunun en yakın arkadaşının düğünü olacağını bilemezdin.

''Düğün şarkısını seçen en yakın arkadaşım ve günün damadı Kim Suho...'' gülümseyerek genç çiftin oturduğu süslü beyaz masaya döndü. ''Bu şarkıyı seçerken bunun bir düet olduğunu unuttun sanırım?'' Salon kahkahalara boğulduğunda, gelin masadaki mikrofona eğilerek cevapladı.

''Kim dedi kadın vokalin olmadığını?'' sana dönüp sahneyi işaret etti.

''Ben mi?'' kendini göstererek şaşkınlıkla sordun.

''Evet sen, evde oldukça güzel söylüyordun.'' Bakışları ise çok daha fazlasını anlatıyordu. 'Eğer hemen sahneye çıkmazsan gözüme gözükme.' Gibi. Tabi bu en az şiddet içerikli olanıydı. Başka çaren yoktu. Yavaşça sahneye ilerledin, Kyungsoo'nun gözleri ışıldıyordu sen ona doğru yürürken. Sahneye çıkıp görevlilerin uzattığı mikrofonu aldın. Müzik çalmaya başladığında, ikiniz de ritimle uyum içinde sallanmaya başlamıştınız.

*

''Bazen, farkında bile olmadan rahatsız oluyorum
Ama sana karşı olan hislerim hiç değişmedi
'Yoksa, tuhaf olan ben miyim?' Diye
Kendimle mücadele veriyorum''

'Acaba gerçekten böyle midir?' diye düşünmeden edemedin, söylerken yüzündeki muzip gülüş bunu düşündürmüştü nedense. Ve sesi... Konuşma tonu da harikaydı ama... Şarkı söylerken bambaşkaydı.

''Boş odada dönüp duruyorum
Televizyonda dünkü dramanın tekrarı oynuyor
Uyuyana kadar bir kerecik bile çalmayan telefonumu tutuyorum''

İşte bu kısım kesinlikle seni anlatıyordu, söylerken yanakların ısınmıştı hafiften.

''Bugünlerde, benimmiş gibisin ama değilmiş gibisin
Seninmişim gibi, ama senin değilim
Bu nasıl bir ilişki böyle? Kafam karışık, böyle ilgisiz durma''

''Sevgili gibiyiz, ama sevgili değiliz
Ne zaman beni görsen şüpheli davranıyorsun
Bugünlerde, 'tıpkı bir arkadaşmış gibi'yi duymaktan nefret ediyorum''

Koro kısmını söylerken sık sık göz teması kurmuştunuz.

''Her sabah gözlerimi senin mesajına açmak istiyorum.'' Gözlerine bakarak söyledin.

''Günün sonunda, senin sesinle uykuya dalmak istiyorum.'' Gözlerinin içine bakarken büyük bir gülüşle söyledi Kyungsoo.

''Hafta sonları, herkesin önünde sana sarılıp her şeyi göstermek istiyorum.''

''Bugünlerde, benimmiş gibisin ama değilmiş gibisin
Seninmişim gibi, ama senin değilim
Bugünlerde, 'tıpkı bir arkadaşmış gibi'yi duymaktan nefret ediyorum.''

''Senden hoşlanmıyorum, son zamanlarda senden hoşlanmıyorum.
Ama yalnızca sana sahibim, sahibim~
Bana kesin bir yol göster 
Uzatma da, bana aşkını itiraf et
Arkadaşmış gibi davranıp, aşık gibi rol yapma, yapma bunu
Bunu düşündükçe, gerçek hislerini daha da çok merak ediyorum.''

''Kızım, çok belirsizsin
Hiçbir şey yapamıyorum, belki de bir mucize bekliyorumdur?
Senden açık bir işaret istiyorum ama, gülüşünü gördüğümde her şeyi unutuyorum.''

''Bugünlerde, benimmiş gibisin ama değilmiş gibisin
Seninmişim gibi, ama senin değilim
Bilmiyormuş gibi gülme ve buna son ver artık, benimle ciddi ol
Beni kalbine almıyorsun ve başka yere bakıyorsun
Bilmene rağmen bilmiyormuş gibi yapmayı ne zaman bırakacaksın?
Bana zorluk bahanesi sunma ve acele et, beni sevdiğini söyle.''

Şarkı bittiğinde alkışlar kopmuştu salonda. İnsanlar memnuniyetle gülümsüyordu, hatta bu uyumlu çifti yakıştıranlar bile olmuştu. Kyungsoo'nun o utangaç bakışlarını yakalamıştın yine, doya doya bakmak ister gibi ama yine de bakmaya bile kıyamadığı gibi...

***

''Kyungsoo, objektife bakacaksın diğer sağdıca değil.'' Suho pozunu bozmamak için dudaklarını kıpırdatmadan mırıldandı, elbette dirseği de Kyungsoo'yu gerçeğe döndürmek için karnını dürtüyordu. ''Senin yüzünden kaçıncı kez çekiyoruz aynı pozu.''

''Damat bey konuşmayın ve gülümseyin.'' Fotoğrafçının uyarısıyla hepiniz gülmüştünüz, Suho hariç. Ve günün en komik karesi de böyle çıkmıştı ortaya.

***

''1... 2... 3...'' Havaya uçan gelin buketi, tüm bekarların umutlarını içinde barındırarak havalandıktan sonra, umulmadık bir şekilde kucağına düşmüştü. Biricik dostun arkasına dönüp kucağındaki buketle ne yapacağını bilemeyen şaşkın ördeğine baktı. Hedefini on ikiden vurmuştu. Şimdi gönül rahatlığıyla gelin arabasına ilerleyebilirdi, sevdiği adamın kolunda...

Çiçeklerin arkasında beliren yakışıklı yüz, şaşkınlığını daha da artırmıştı.

''Ben... Yani tutmadım ama... Yüzüme çarpmasın diye şey, refleks...'' saçmalayan halini çok daha sevimli bulmuştu.

''Bu klişeye asla inanmazdım ama, bu defa belki de?'' Kyungsoo mırıldandı. ''Bu yalnızca kader olmalı... Her gün görsem de, hislerim her gün içimde damla damla büyüse de, asla hislerimi toplayıp itiraf edeceğim günün geleceğini tahmin edemezdim... Tıpkı şu şarkıdaki gibi... 'Gülüşünü görünce her şeyi unutuyorum' çünkü. Dinlediğin şarkıda dudaklarını kımıldatman, saçlarının uçlarıyla oynayışın, güneş gözlerini kamaştırırken gülümseyişin... Sana aşık olmak elimde değildi, bu farkına varmadan içine çekildiğim bir şey. Dinlediğim tüm şarkılardaki 'o' sendin... Gözümü açışımdan kapayana kadar, düşündüğümde beni gülümseten tek şey senin huzurlu yüzündü. Ve kader sana itiraf edebilmem için daha uygun bir ortam sunamazdı bana. Aceleci olduğumu düşünme, bunu tahmin bile edemeyeceğin kadar uzun zamandır düşünüyorum...'' Kuruyan dudaklarının üzerinde dilini gezdirerek, o hayati cümle için gerekli gücü verdi kendine. ''Benimle... Evlenir misin?''

''Evet.''

''Yani öyle hemen cevap vermene- NEEE?'' bu cevabı beklemediği belliydi. Şaşkınlıkla açılan gözlerinde, beyninde yankılanan 'acaba kendi istediğim gibi mi duydum?' sorusunu okumak hiç zor değildi.

''Doğru duydun. Çünkü ben de tahmin edemeyeceğin kadar uzun bir zamandır, 'eğer bir gün bunu bana soracak olsaydı ne derdim?' diye düşünüyordum. Cevabım evet.''

''Be-ben... TANRIM! HIAĞĞĞĞ!'' elinde buketinle seni kucaklayışı damadın coşkusuyla eşdeğerdi. ''HAYATIMA İKİNCİ KEZ HOŞ GELDİN BAYAN DO!''

''İlki ne zamandı ki?'' gülmekten nefes alamazken sordun.

''Seni ilk gördüğüm an.'' Durup gözlerinin içine baktı. ''Şimdi... Yani bi-biz?'' Biz demek bile büyük bir aşamaydı sizin için.

''Evet, 'Biz.' Şimdilik sadece biz olsak da, zamanla tüm belirsizlikleri aşacağız.''

''Belirsizlikleri çözmenin en iyi yolu...'' Gözleri dudaklarına kaydı. ''En azından şimdi, bir tanesini giderebilir miyiz?''

''Neymiş o?'' sen de onun kımıldayan dolgun dudaklarına bakıyordun şimdi.

''En merak ettiklerimden...'' yavaşça dudaklarına uzandı. Nazik ve yumuşacık bir öpücükten gülümseyerek ayrıldı. ''Hayal ettiğimden bile daha tatlı...''

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi