Love Fight [Tao]

EXO OC ONE SHOTLAR

Tao ve sen küçüklüğünüzden beri bir aradaydınız. İlk okuldan liseye kadar tüm eğitim hayatınız birlikte geçmişti. Şimdi ikiniz de üniversiteye gidiyordunuz. Ama şimdi yollarınız ayrılmıştı, ikinizin de hayattan farklı beklentileri vardı.

O, sporla ilgili bir bölüm okuyordu, sen ise hukuk okuyordun. Tao ailesinden maddi destek alarak küçük bir spor salonu açmış, çocukluğundan beri tutkusu olan Wushu'yu öğretiyordu. Okuduğu bölümle ilgili bir işi olduğu için gerçekten mutluydu.

Sen ise buna biraz karşıydın, spor bile olsa şiddet olarak görüyordun. Sana göre sorunları çözmenin yolu konuşmaktan geçiyordu. Eğer büyük bir mesele varsa, hukuk bunun için vardı değil mi?

Büyümeye başlayıp da hormonlar devreye girdiğinde ondan hoşlandığını düşündün. Liseden beri tek taraflı aşıktın ona, onun sana karşı hisleri olmadığını düşünüyordun.

Daha sonra kendine kızdın, çocukluktan beri en iyi arkadaşın olan kişiye bunları hissetmek sana göre doğru değildi. Tao herkese karşı nazikti, onun sert görünümünün altında ince bir ruh yattığını herkesten iyi biliyordun. Duygusal, hassas ama yeri gelince dünyanın en tehlikelisi...

Tao'nun bu çelişkili yanıydı belki de seni ona çeken.

Son görüşmenizin üzerinden oldukça geçmişti ama bir türlü fırsat bulup görüşemiyordunuz. Bir gün okulda dersiniz iptal olmuştu, profesör bir konferans için Japonya'ya gitmişti ve sen bu harika fırsatı Tao'yu görmeye giderek değerlendirecektin.

İlk başta bunun iyi bir fikir olmadığını düşündün. Çünkü Tao'nun spor salonu son zamanlarda genç kızların uğrak mekanı olmuştu! Herkes bu yakışıklı, karizmatik, soğuk görünümlü pandanın cazibesine kapılmıştı. Kızlar onunla vakit geçirebilmek için ders almak istiyorlardı. Ama Tao işini o kadar severek yapıyordu ki o sürtüklerin amacını göremiyordu, sadece kendi tutkusu olan bu sporu insanlara öğretebilmenin mutluluğunu yaşıyordu.
Ama eğer şimdi gitmezsen bir daha böyle bir fırsatın olmayabilirdi, okul temposu yeterince yüksekti ve tüm vaktini alıyordu zaten.

Okuldan çıkar çıkmaz otobüse binip onun spor salonuna gittin. Bugün diğer günlerden farklıydı biraz sanki ortalıkta çığlık çığlığa fangirllik yapan liseliler yada Tao'yla yatmak için yılışan üniversiteli kızlar ortalıkta yoktu. Gergin bir sessizlik hakimdi binaya. 
Üçüncü kata çıkıp Tao'nun salonuna girdin! 
içeri girdiğinde gördüğün şeyle gözlerine inanamadın. Tao arkası dönük bir şekilde dizleri üzerinde otururken önünde bir kız vardı. Havadaki bacaklardan kız olduğunu anlamıştın, bir de tiz inlemelerden... *showtime da esneme hareketleri yapıyorlardı ya öyle düşünün*

"Aahhh Tao... Dayanamıyorum... Yetmez mi bu kadar?"

"Hadi biraz daha dayan, neredeyse bitti."

"Tao ortadan ikiye ayrılacak gibi hissediyorum, ahh!"

Gözlerinin önünde canlı bir o vardı sanki ; kızın bacakları, sesleri ve Tao'nun sözleri... 
Sessizce oradan ayrılırken gözyaşlarına boğulmuştun. Onu görmeye geliyordun ve şu olanlara bak! 
Kalbinin parçalandığını hissediyordun, kulaklarındaki uğultunun sebebi kırılan kalbinin sesi olmalıydı. O kadar karışık hissediyordun ki... 
Kızgın, aldatılmış, kandırılmış, bitkin, yorgun, tükenmiş...
Sanki bir anda tüm dünya omuzlarına yüklenmişti, kalbinin bu ağırlığı kaldırabileceğinden emin değildin. Birden içinde bir şeyleri kırıp dökme isteği oluştu. Bu durum ilk defa oluyordu! 
Vitrinleri taşlamak, ortalığa molotof atmak, yakıp yıkmak fikri çok cazip geliyordu şu an da. Özellikle de Tao'nun ağzını burnunu dağıtmak! Bunca yıldır ona karşı olan hislerinin hesabını sormak istiyordun.
Tabi yaa, neden daha önce aklına gelmemişti bu! Onu kendi silahı ile vuracaktın, Wushu...

Saatine baktığında çoktan 15 dakika geçmişti, muhtemelen pis işlerini bitirdiklerini düşündün. Salona geri dönmeye karar verdin. Oturduğun yerden kalkıp binaya ilerledin ve üçüncü kata çıktın. 
İçeri girdiğinde az önceki kızın ayrılmak üzere olduğunu gördün.

"Teşekkürler Tao, çok verimli bir dersti..."

"Rica ederim, büyük bir zevkti benim için."

Kulaklarına dolan bu iğrenç diyalogla kusma isteğini bastırdın. İntikam almak için buradaydın, katlanman gerekiyordu.

"Ohh, sen mi geldin? Hangi rüzgar attı seni buraya?"

Tao yüzüne yerleştirdiği büyük gülümsemesi ile seni fark edebilmişti sonunda. Yumruk atma isteğini bastırıp zoraki bir gülüş yerleştirdin yüzüne.

"Yanlış bir zamanda mı geldim?"diye sordun.

"Hayır, Narae de gidiyordu zaten."

"Öğrencilerinle her zaman bu kadar samimi misin?"

"Yaşlarımız yakın nasılsa, resmiyete gerek yok diye düşündüm."

"Yaa tabi, başka şeyler yok zaten!" diye düşündün. Kafana doluşan sesleri ve görüntüleri atmak için kafanı hızla iki yana salladın.

"Neyin var senin? Ağladın mi yoksa? Gözlerin kızarmış.." endişeyle sordu Tao.

"Bende tam bunun için gelmiştim. Tao, Wushu dersleri almak istiyorum. Ağzını burnunu dağıtmam gereken biri var da..."

Sözlerinle birlikte Tao gülümsedi. Seni bu derece kızdıran şeyi merak ettiğini gözlerindeki soru soran bakışlarından anlamıştın!

"Bana söylemen yeterli, kim bu şanssız? Seni böyle üzdüğüne göre en ağır şekilde cezalandırılmayı hak ediyor."

İçinden 'sensin o aptal!' diye haykırırken dudaklarından bambaşka şeyler döküldü.

"Bu mümkün değil, onu kendi ellerimle mahvetmedikçe rahat etmeyeceğim. Kişisel bir meseleye seni karıştırmak istemiyorum."

"Daha da meraklandırmadan anlat artık, kim bu?"

"Sevdiğim kişi..."diye mırıldandın. Ciğerlerine bir armağanmışçasına aldığın oksijenle beraber dudaklarını yalayıp yeniden konuşmaya başladın.

"Tao. Bugün onun beni sevmediğini öğrendim. Nasıl bir halde olduğumu tahmin bile edemezsin. Bir yanım onun kılına zarar gelmesin isterken diğer yanım onu türlü işkencelere layık görüyor! Neden Tao?... Neden beni görmedi? Bunca yıldır onu sevdiğimi nasıl fark etmez?"

Tao'nun yüzünden nasıl bir şok geçirdiğini görebiliyordun, senin yaşadığının yanında onunki neydi ki?

"S- Sen birini mi seviyordun? Ve neden benim haberim yok? Kim o serseri çabuk söyle!"

*Bende bunu soruyorum ya, nasıl göremedin Tao? Nasıl hislerimi görmezsin?*

"Bilmiyorum Tao, görmedi işte.. Canım öyle çok yanıyor ki.. Bana Wushu öğret Tao, çok ilerlememe gerek yok. Esaslı bir tekme atacak kadar öğrensem bile yeter..."

Tao sıkıca sardı kollarıyla seni. İlk defa hoşuna gitmemişti, nefret etmiştin dokunuşundan.

"Kısa zamanda çok yol kat edeceksin güven bana... Sen hırsını alınca, ben mahvedeceğim onu... Dünyaya geldiğine pişman olacak. Ne zaman başlayalım?"

"Haftaya Tao, şu an bu enkaz halimle adım atabileceğimden bile şüpheliyim..."

"Nasıl istersen..."diye cevap verdi sana.
Bir de cevap veriyordu!

- Bir hafta sonra -

Tüm haftayı kara kara düşünerek geçirmiştin. Yaşadıkların bir yandan seni yorarken, bu yoğun tempoda Wushu derslerine nasıl vakit bulacağın seni endişelendiriyordu. Ama intikamını alacağın günü düşünerek kendine güç veriyordun. 
Evden çıkıp salona gittin, bugün ders günüydü. İntikam planını yürürlüğe koymuştun.
Salona gittiğinde birkaç ufak çocuğun Tao'yu selamlayarak ayrıldıklarını gördün. Tao ve çocuklar... Bir an 'acaba nasıl bir baba olurdu?' diye düşünmeden edemedin, bu senin kurduğun hayallerden sadece biriydi.

"Sonunda seni gülümserken görebildim!" Dedi Tao, içinde kopan fırtınalardan habersiz.

"İntikamımı düşünüyordum da... Bu bana güç veriyor. Başlayalım hadi! Daha fazla beklemek istemiyorum." 
5 dakika sonra üzerini değiştirip gelmiştin. Isınma hareketleri ile başladınız. Tao sana nasıl yapılacağını gösteriyordu. Daha sonra BİRLİKTE yapılacak ısınma hareketlerine geçtiniz.

"Şimdi uzan ve bacaklarını havaya kaldır." 
İçinde bulunduğunuz durum çok garipti. Tao elleri ile bacaklarını iki yana açıyordu.

Sanki... Sanki... Bu utanç verici fikri kafandan attın. Şu an intikam alman gerekiyordu, Tao ile ilgili fanteziler en son ihtiyacın olan şeydi!

Tao neden kızarıyordu ki hem? Ah tabi, çok sıcak olmuştu birden. Başka bir şey olamazdı.

"Ahh Tao! Bunu yapmak zorunda mıyız?"

"Yapmazsak lif kopması olabilir. Bacak içi kaslar tekme için önemlidir, çok sık kullanılmadığı için de esneme yapılmadan başlanırsa kaslarda kopmalarla sonuçlanır... Biraz sık dişini."

- 3 Hafta Sonra -

Bu üç hafta cehennem gibi geçmişti. Okuldan dönünce Wushu dersleri için salona gidiyor, eve gelip sabaha kadar ders çalışıyordun. Uyku ve yemek düzenin aksamıştı. Annen çok endişeliydi, göz altların çökmüş, koyu renk torbalar oluşmuştu. Aynaya baktıkça Tao'ya benzediğini düşünerek saçma bir şekilde mutlu oluyordun.
Kapatıcılar en yakın dostun olmuştu bu sürede. Yorgunluğunu saklayan makyaj malzemeleri olsa da, kalp acısını ve hayal kırıklığını saklayan bir şey icat edilmemişti henüz.

Bu üç haftada çok yol almıştın, Tao'nun dediği gibi itekle ve azimle çalıştığın için çabucak öğreniyordun. Yorulsan bile devam ediyordun, pes etmiyordun. Tabi bu üç haftada ona bu kadar yakın olup tensel temas kurmak kafanı karıştırsa da, kararını vermiştin. Gün intikam günüydü!!!

Telefonunu çıkarıp Tao'yu aradın.

"Alo, Tao?"

"Bugünkü dersi mi soracaktın? Bende aramanı bekliyordum."

"Ohh, hayır. Aslında artık derslere son vereceğimi söyleyecektim. Senin dediğin gibi artık fiziksel olarak hazırım. Ruhsal olarak da hazırladım kendimi! Bugün tepedeki parka gelir misin? Yanımda olmanı istiyorum..."

"Peki. Sabırsızlanıyorum."

Küçük numaranı yutmuştu. Tao böyle biriydi işte!
İnsanların kötü niyetlerini göremeyecek kadar saf bir kalbi vardı.

Gün batarken buluşmak üzere sözleşmiştiniz. Birkaç saat vaktin vardı. Önce güzel bir duş aldın. Duştan çıkınca bir güzel karnını doyurdun. Son bir aydır en iştahlı yemeğini yiyordun. Annenin mutluluktan gözleri parlıyordu. Bugün kapatıcı kullanmayacaktın. Tao'nun şaheserini tüm yalınlığı ile görmesini istedin. Tamamen siyah ve rahat şeyler giydin. Bu halinle suikastçı gibi göründüğünden emindin. Sözleştiğiniz zaman yaklaşınca evden çıktın. On beş dakikalık yürüyüşten sonra parktaydın.
Tao oradaydı. Siyahlar içinde oldukça karizmatik görünüyordu. 
Yanına gittin. Seni görünce gülümsedi. Gergin bir gülümsemeydi bu. O serseriyi haklamak için sabırsızlanıyordu.

"Ne zaman geliyor şu pislik? Ellerim kaşınmaya başladı."

Sırıttın, kurbanın hala küçük oyundan haberi yoktu! Gözlerini kısıp suratını dikkatle inceledin.

"Aslında çoktan gelmiş bile, karşımda duruyor."diye çıkışıp tüm öfkenle karnına bir tekme attın.

"Görüyor musun Tao? Son bir aydır intikamım için hazırlandım. Çok çalıştım, ama oldukça iyiyim değil mi?"

Karşında iki büklüm olmuştu. Bu tekme için bayağı çalıştığının şuan o da vücudunda hissettiği acıyla fark ediyordu!

Tao dağılmış ifadesiyle suratına bakmaya çalıştı. 
"Gücünü ona saklaman gerek.'' Vurduğun tekme yeterli değildi anlaşılan.

Kocaman bir kahkaha patlattın. Tao neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Hala anlayamadın değil mi Tao?... Neden burada olduğun hakkında bir fikrin yok değil mi? Yıllardır göremediğin şeyi şimdi görmeni neden bekliyorum ki? Şu halime bak Tao! Son bir aydır doğru dürüst uyuyamadım bile! Seni o kızla o halde gördükten sonra uykularım kaçtı!"diye bağırdın tüm hıncınla!
Bir damla yaş süzüldü. Bir tekmen daha yerini buldu.

"Ne diyorsun? Ne kızı? Ne gördün? Hiçbir şey anlamıyorum!"

"Narae.. Bir ay önceki ziyaretimi hatırlıyor musun Tao? Hani seni onunla bastığım? Ama pardon, zevk denizinde kaybolmuşken beni fark etmeni beklemek aptallık!"

"Bak dinle, yanl.."

"Kapa çeneni ve beni dinle! O sendin Tao! İntikam alacağım, sevdiğim kişi sendin! Nasıl beni fark etmedin Tao? Seni sevdiğimi göremeyecek kadar kör müydün?"

Hıçkırıkların yüzünden zorlukla konuşmaya başlamıştın. Ona vuracak gücü kendinde bulamıyordun. Yanına yaklaşıp göğsüne yumruk atmaya başladın. Ama bu, rüzgarla bir kayayı aşındırmaya çalışmaya benziyordu.

"Daima, bir gün beni fark edeceğin umuduyla yaşadım Tao..." Nefes almak için duraksadın ve yeniden tüm öfkenle bağırmaya başladın. "Ama o gün tüm dünyamı başıma yıktın... Hayallerimi elimden aldın! Umudumu bile elimden alacak kadar nasıl zalim olabildin Tao, nasıl?"

Hıçkırarak ağlıyordun artık. Tüm dersler boşa gitmişti işte, ona daha çok aşık olmandan başka bir ise yaramamıştı.

Bir anda kendini, yüzün iki kocaman el tarafından kavranmış ve dudaklarının üzerine sıcak dudaklar bastırılmış olarak bulmuştun.

Çok sinirliydin; ittiriyor, göğsünü yumrukluyordun ama ise yaramıyordu. Sen çırpındıkça, öpücük saldırganlaşıyordu. Tao dudaklarını emiyor, ağzını aralamaya çalışıyordu. Sonunda bir anlık boşluğundan faydalanıp onu ittirdin. Geriye sendelemişti, yüzüne baktığında onun da ağladığını gördün.

"Ne yaptığını sanıyorsun seni aptal!"

"Dinle beni her şeyi açıklayabilirim."

"Asla, seni bir daha asla dinle--- Mmph!"

"Ya beni dinlersin yada seni susturana kadar öperim! İkinci seçeneği tercih edeceğimi bilmeni isterim, seç HADİ?!"

Küçük dilini yutmuştun sanki. Korkuyla gözlerine bakarak devam etmesini bekledin.

"Sadece ısınma hareketi yapıyorduk, tıpkı seninle yaptığımız gibi hatırladın mı?

"Yalan söylüyorsun..."diye çıkıştın.

"İstersen gidip birlikte soralım ne dersin? Gözüm senden başkasını görmezken nasıl biriyle... Biriyle yatacağımı düşünürsün?! Hem de spor salonumda?! O gün senin birini sevdiğini öğrendiğimde ben de yıkıldım! Peki, sen nasıl göremedin? Yıllardır seni sevdiğimi nasıl anlayamadın?!"

Tao öfkeyle haykırırken elleriyle saçlarını sıkıyordu. Dönüp bir taşı tekmeledi.

"Yani sen..."Duraksadın. Kesinlikle afallamıştın! "Siz..?"diye sordun.

"Yapmadık! Çünkü seni seviyorum aptal! Şu salıncağı görüyor musun? Peki dizinde hala izi olan o günü HATIRLIYOR MUSUN? Sen o salıncaktan düştüğün gün küçük kalbimle sana aşık oldum ben! Seni ağlarken görmekten nefret ettim! Ve kendime bir söz verdim, ne olursa olsun ağlamana izin vermeyecektim? Ve sen tüm bu zaman boyunca benim için ağladığını söylüyorsun? Kendimden ŞUAN ne kadar nefret ettiğim hakkında bir fikrin var mı? Seni ağlattım! Vur bana! Ne duruyorsun! O dersleri boşuna mi verdim!"

Onun söylediklerini duydun. Az önceki senden bir farkı olmayan adama yutkunarak baktın. 
Duyduklarını sindirmeye çalışırken, Tao ağlayarak ellerini tutmuş kendine vuruyordu. Ellerinle yüzünü tutup sana bakmasını sağladın.

"Tao..."

"Pisliğin tekiyim ben! Aptalım! Beni sevdiğini öğrendiğime bile sevinemiyorum..." Dizleri, geniş göğsüne sahip iri cüssesini daha fazla taşıyamamıştı ve önünde yere çökmüştü. Kafanı kaldırıp gökyüzüne baktın, turuncu ve kızılın tüm tonları şehrin üzerine düşüyordu. Tao haklıydı, nasıl görmemiştin? Ona kızarken aynı hataya kendin düşmüştün.
Gözyaşlarını silip önünde çökmüş çocuğa baktın, her şey senin hatandı. Yanlış anlamıştın ve ona sormamıştın bile. Kafanda kurduklarına inanmayı seçecek kadar aptal davranmıştın.

"Ayağa kalk! Daha intikamımı almadım! Cezan henüz bitmedi!"

Tao güçlükle ayağa kalkıp karşına dikildi. 
Ağlamaktan gözleri kızarmış, göz yaşları yanaklarında kurumuştu. Bir adım daha atıp iyice yaklaştın. Sıcak nefesi yüzünü okşuyordu. Ellerini kaldırıp suratını kavradın ve öpmeye başladın.

Tao şaşkındı, yaşadıklarının kendi hayal ürünü olduğunu düşünüyordu. Ama dudakların fazlasıyla gerçekti. Şaşkınlığını üstünden atınca öpücüğüne karşılık verdi.Ciğerlerinizdeki nefes tükenince dudaklarınız ayrıldı. Fakat hala birbirine değiyordu! 
Nefesleriniz birbirine karışıyordu. Tao'nun gözlerinde şaşkınlık, aşk ve mutluluğun karışımını görebiliyordun.

"Bundan sonra kadın öğrenci yok bay seksi panda. Kız arkadaşın olarak yasaklıyor ve seni uyarıyorum. O salondan içeri dişi sinek girerse gözünü hastanede açarsın. Şimdi!... Öp beni!"

Dudaklarınız yeniden tutkuyla buluştu. Ama şimdi daha yumuşaktı, birbirinize ne hissettiğinizi anlatır gibiydi. Aşk doluydu ve içinde geçmişin özlemi vardı. Bir süre sonra yeniden ayrıldınız. Bu defa Tao konuştu.

"Seksi olduğumu düşünüyorsun demek..."diye mırıldandı. Kulağına yaklaşarak devam etti.
"Ben de senin ısınma esnasında çok seksi olduğunu düşünüyorum, önümde uzanmış bacakların hava--- " 
Kolunu kullanıp güçlü parmaklarınla alnına bir fiske attın. "Ahh! Bu ne içindi şimdi!"diye ciyakladığında yapmacık bir edayla gülümsedin.

"Lafımı geri alıyorum! Sapık panda!"

"Beni sapık yapan sensin! Şimdi görürsün sapık pandayı sen!"

Kaçmaya çalışsan da Tao seni yakalamıştı. İkinizin kahkahaları sessiz parkta yankılanıyordu.

"Bundan sonra benim bambu ağacım sensin. Daima sana sarılacağım. Aşkımız da bambu ağacı gibi dayanıklı ve uzun ömürlü olacak. Seni seviyorum bambum..."diye aşkla konuştuğunda onun gözlerinin içine baktın. Dudaklarından dökülen kelimelerin kalbinin en derinliklerinden geldiğini biliyordun.

"Seni seviyorum pandam..."

-BİTTİ-

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi