More Than Nightmares [Kris, Suho]

EXO OC ONE SHOTLAR

YAZAR : HAUTE

TÜR : OC, ONE-SHOT, DRAM, ANGST

ÇİFT : KRIS, SUHO AND YOU

***

''Ahhh...''

İşte yine oluyordu. Gecenin bir yarısı gördüğün kabusla uyanıyordun, bir de kalbindeki sızıyla... Kocan Suho, senin sesine uyanmış ve gece lambasını yakmıştı. Terden ıslanan saçlarını çekerek, kireç gibi olmuş yüzüne endişeyle baktı.

''İyi misin hayatım? Su ister misin?''

''Yok bir şeyim... Yine aynı kabusu gördüm...'' aklına gelen görüntülerle gözlerin dolmuştu.

''Endişelenmemem için yapıyorsun değil mi? Hiç bahsetmedin bana bu kabusundan... Hastalığının nüksetmesinden korkuyorum...'' endişesi gözlerinden okunuyordu, saçlarına bir öpücük bırakıp yüzünü elleri arasına aldı ''Yarın doktora gidiyoruz, ciddi bir şey olabilir...''

Yalnızca kafanı sallayıp, kocanın huzurlu kolları arasına döndün. İtiraz edemeyecek kadar yorgundun...

***

''Nesi var doktor?'' sen perdenin arkasında üstünü giyinirken Suho'nun endişeli sesini duydun.

''Her şey yolunda bay Suho... Kalp nakillerinde uyum süreci biraz sancılı olur, ancak karınız bunu sağlıklı bir şekilde atlattı. Belki yaşadığı bir stres ya da üzüntü bu kabusları tetikliyor olabilir...'' doktor gözlüğünü çıkarıp devam etti ''Birkaç gün şehir hayatından uzak kalmak size ve eşinize iyi gelebilir. Eğer mümkünse bunu öneririm...''

''Teşekkürler doktor...'' Suho ayağa kalkıp doktorla tokalaştı. Sen de başınla selam verdikten sonra doktorun odasından çıktınız.

''Demiştim sana, iyiyim ben...'' Asansöre doğru el ele yürürken zoraki bir gülümseme yerleştirmeye çalıştın yüzüne.

Bu sırada asansöre binip, otoparka inmek için zemin kata basmıştınız. Kapılar kapandığında Suho sordu.

''O halde, artık bana anlatmalısın... Kabuslarını... Ne gördüğünü bilmeliyim...''

Tüylerin diken diken olmuştu. Hatırlamak bile canını yakıyordu. Onlar bir kabustan fazlasıydı... Ama daha ne kadar içinde tutabilirdin ki? Dalgın bir şekilde yürürken Suho'nun dokunuşuyla kendine geldin. Arabanın kapısını açmış, yüzünden hiç eksik etmediği o gülüşüyle binmeni bekliyordu. Aynı şekilde karşılık verip arabaya bindin.

Çoktan on dakika geçmişti, ama tek kelime bile etmemiştiniz... Yağmurlu bir gündü, buğulu camın arkasından dışarıya bakıyordun. Hatıralar, anılar, acılar kalbini ve zihnini birer birer işgal ederken, gözyaşlarının yağmura karıştığını fark etmemiştin bile.

''Neden ağlıyorsun hayatım, neyin var?'' Suho dikkatini yoldan ayırmamaya çalışarak sordu. Gözyaşlarının onu ne kadar acıttığını biliyordun, ama içinde tutamazdın daha fazla...

''Onu çok özlüyorum Suho...'' ve hıçkırıklarını koyvermiştin. Suho telaşla arabayı çekecek bir yer arıyordu, çevre yolu olmasına rağmen sağa çekip arabayı durdurdu.

''Rüyamda onu görüyorum... Koskoca iki yıl geçti... İki koca yıl... Beni terk eden oydu ama...'' Gözlerini camdan çevirip ellerine diktin ''Ben iğrenç bir insanım Suho... Seninleyken, senin yatağındayken onu özlemem kabul edilemez bir şey... Ama elimde değil... Eğer ayrılmak isterse-''

''Sakın bunu bir daha söyleme...'' Suho eliyle çeneni kavrayıp gözlerine bakmanı sağladı ''Ne gördüğünü söyle bana...'' onun da gözleri kızarmıştı. Ağlamamak için zor dayanıyordu.

''Kris... Rüyamda kalbini elleriyle söküp bana uzatıyor... Elinde, capcanlı atan kanlı bir kalp varken gülümsüyor bana... Sonra gözünden bir damla yaş süzülüyor... 'Daima yanındayım, söz verdiğim gibi' diyor... Anlamıyorum Suho... Sözünü tutmadı, tek bir söz dahi etmeden ortadan kayboldu... Arkasında en yakın arkadaşıyla evlenmemi istediğini yazan bir mektup bırakarak...'' hıçkırıkların şiddetlendiğinde susup Suho'nun gözlerine baktın, cevabı ararcasına...

''Artık vakti geldi...'' Suho kendi yüzünü sildikten sonra arabayı çalıştırıp gaza bastı. Nereye gittiğiniz hakkında tek bir fikrin yoktu. Sadece sessizce ağlıyor ve yola bakıyordunuz...

***

Suho ıssız bir tepede arabayı durdurup inmişti. Sen de arkasından indin, yağmur hafifçe çiseliyordu ama ürperişin bundan değildi... Neydi kalbini böylesine acıtan şey? Suho'nun durduğu yere gittiğinde anladın bunun nedenini. Kalbin atmayı kesmişti sanki o an. İrice açılan gözlerin yeniden yaşarırken, dizlerin daha fazla taşıyamamıştı seni.

''K-Kris...'' mezar taşında yazan isim buydu. Bu gördüğünün bir kabus olduğuna inanmaya ihtiyacın vardı, gözlerini Suho'ya çevirdiğinde ağlayarak başını salladığını gördün.

''Ö-ölüm tarihi....'' Ölüm demek zoruna gidiyordu, çünkü iki yıl boyunca bir yerlerde yaşadığı inancıyla avutmuştun kendini. Bu bile acıyan kalbini avutmaya yetmezken, şimdi onun bu soğuk toprağın altında olduğunu kabullenmek kolay mıydı?

''Senin ameliyatınla aynı gün... Çünkü...'' bunu duyunca kafanı iki yana salladın. Söyleyeceği şeyi duymak istemiyordun ''Onun kalbi, artık senin kalbin...''

Hıçkırıkların çığlığa dönüştüğünde önündeki toprağa kapandın. Yumrukluyor ve bağırıyordun. Cinnet geçiriyordun adeta. Suho seni sakinleştirmek için sıkıca sarılıp geri çekti, çığlık atmaya ve debelenmeye devam ediyordun hala.

Yaklaşık yarım saat geçmişti ve ağlamaktan bitap düşmüştün. Suho hala sıkıca sarılıyordu sana. Ellerin, yüzün ve elbiselerin çamurla kaplanmıştı... Sanki toprağı bile Kris kokuyordu.... Gözlerin kurumuş, sesin güçlükle çıkıyordu artık. Buraya geldiğinden beri zihninde yankılanan tek şeyi söyledin.

''Ölmeme izin vermeliydi... Ona hiç söylememeliydim...''

''Böyle söylersen ruhu asla rahat etmez... Lütfen...'' Suho iki acıyla birden baş etmeye çalışıyordu. ''Onun tek isteği senin yaşamandı, bu kararı verirken tek bir an bile tereddüt etmedi...'' gözlerin acıyordu, boğazına bir yumru çökmüştü sanki ; ama dökecek tek damla gözyaşın bile kalmamıştı artık...

''Neden gizledin benden Suho?'' sesin suçlayıcı olmaktan çok uzaktı.

''Geçiş dönemini yeni atlattın...''

''Anlat bana... Her şeyi bilmek istiyorum, her detayı...''

''Kris'i ağlarken gördüğümde anlamıştım ters giden bir şeyler olduğunu... Sonra aylar boyu devam etti bu, gizli gizli ağlıyordu hep. Bir gün elinde bir mektupla çıkageldi ofisime. Diyeceği tarihe kadar açmamamı söyledi... Çok endişelenmiş ve meraklanmıştım... Her şeyi anlatacağını söyledi, anlattı da...'' titreyen sesini kontrol etmek için derin nefesler aldı ''Hastalığını öğrendiği günden beri ağlıyordu, araştırmalar yapmış, bir çok doktora görünmüş... Ve kalbinin seninkiyle uyuştuğunu söylemişler... Ameliyattan sonra yaşama ihtimalin yüzde 15'miş doktorun dediğine göre... Ama o kararlıydı...''

Daha fazla ne kadar parçalanabilirdin ki? Şu an göğsünde onun bir parçasını taşıyordun, küçücük bir ihtimalin peşinden koşup, senin için hayatından vazgeçmişti işte...

''Çok karşı çıktım, başka bir yolu vardır dedim ama dinlemedi... Öyle çok korkuyordu ki seni kaybetmekten... Uygun nakil beklerken ölüp gitmenden korkuyordu... Değil mi dostum?'' az ilerideki mezara uzanıp bir avuç toprağı aldı eline ''Seni bana emanet etti gitmeden önce... Seni sevdiğimi o da biliyordu... Güvenebileceği tek insan benmişim... Tanrı aşkına Kris?! Beni ne kadar iğrenç bir adam durumuna düşürdüğünün farkında değil misin?! Ona her baktığımda, her dokunduğumda yaşadığım suçluluk duygusundan haberin var mı?!'' Suho haykırırken sen bomboş gözlerle önündeki toprak yığınına bakıyordun ''Onun yaşadığına sevinemiyorum bile... En yakın dostumu kaybettiğime üzülemiyorum... Ne kadar boktan bir durumdayım anlıyor musun serseri?!''

Gözlerinin önünden Kris'le olan anıların geçiyordu birer birer... O hayat dolu, canlı gülüşü... Güzel yüzü... Öpmekten bıkmayacağın dudakları...

''Bana ne derdi, biliyor musun Suho?'' başını salladığını omzuna değen çene sayesinde anlıyordun. ''Bir gün, senden önce ölüp seni yalnız bıraksam bile, varlığımı daima hissettireceğim... Bunun ne kadar büyük bir söz olduğunu o zaman anlayamamıştım... Ama şimdi... Kalbim her attığında, her nefes alışımda bunu hissedebiliyorum... O gerçekten yaşıyor Suho, içimde...'' yumruk yaptığın elini kalbinin üstüne koydun ''Onu her düşündüğümde, rüyalarıma girdiğinde kalbimin deli gibi atmasını sağlayan şey bu... Verdiği sözü tutma şekli bu...''

Gün batarken, ufkun kızıllığı yerini gecenin karanlığına bırakırken, üçünüz yeniden bir aradaydınız... Ama bu defa farklı bir şekilde... Fiziksel olarak olmasa bile, ruhunun burada sizinle olduğunu hissediyordunuz ikiniz de... Kelimelerin yetersiz kaldığı, gözyaşlarının tükendiği tuhaf bir gündü bugün. Hayatının belki de en acı günü. İnsan aklının alamayacağı, kalplerin kabul edemeyeceği büyüklükte bir aşka tanık olduğun gün...

''Şimdi sözünü tutma sırası bende Kris... Senin için yaşayacağım... Aşkımız için...''

Kalbinde fısıldadığın bu sözü duyacaktı, cennetten...

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi