Daydream [Suho]

EXO OC ONE SHOTLAR

''Hayatım, eve gelebilir misin? Acil?'' 

Genç kadının titreyen sesi hattın öbür ucunda endişeye yol açmıştı. ''Ne oldu? Yoksa bebek mi?'' 

Başını onaylar mahiyette salladın istediğin cevabı vermesi için, genç kadının tüm planını mahvetmesini istemiyordun. Titreyen gözlerle sana baktıktan sonra cevap verdi.

''Evet, acil bir durum.'' 

Elinden telefonu alıp kapattın, kapatmanın üstünden beş saniye geçmeden yeniden aramıştı Suho. Alaylı bir bakış attın telefona, her zaman sevdikleri için endişelenen yönü hiç değişmemişti. 

''Niye zorluyorsun Suho...'' dedin iç çekerek. ''Karın doğuruyor işte.'' başını iki yana sallayıp, telefonu karşındaki en uzak duvara fırlattın. Genç kadın korkuyla küçük bir çığlık atıp kulaklarını kapatmıştı. ''Ah pardon, hamile olduğunu unuttum bir an.''

Genç kadının doğumuna çok kalmamıştı belli ki, devasa bir karnı vardı. 

''Bunu neden yapıyorsun bize?'' diye sordu titreyen sesiyle.

''Öncelikle, sakin ol tatlım.'' yanına gidip oturdun ve silahını yanına koydun. ''Büyük intikam planımın ortasında doğurmanı istemiyorum.'' yavaşça karnını okşadın. 

''Çek ellerini üzerimden!'' elini itti, ve kenardaki yastıklardan birini aldı kucağına, sanki senden korunmaya gücü yetebilirmiş gibi.

''Bak güzelim...'' silahını aldın ve ayağa kalktın yeniden. Salon at binilecek kadar büyüktü, bir uçtan diğer uca uzanan camlardan nehrin harika manzarası görünüyordu. ''Seninle bir derdim yok, sadece aymaz kocanla küçük bir hesabım var görülecek. Sana ve bebeğine zarar vermem söz konusu bile olamaz, bu hikayenin tek günah keçisi Suho denen şerefsiz. O yüzden rahat ol, derin nefes al... Meyve suyu falan istersen getirebilirim, ayağa da kalkamazsın şimdi sen.''

''Bebeğimin babasız büyümesine izin verme, yapma bunu, lütfen...'' yeniden ağlamaya başladığında, sehpadaki mendil kutusundan birkaç mendil çıkarıp yeniden yanına oturdun. Gözyaşlarını ve sümüğünü sildin. 

''Bebeğini babasız bırakmak istemezdim ama, üzülerek söylüyorum ki çocuk sahibi olmak için yanlış adamı seçmişsin." iç çekip arkana yaslandın. ''Herif kaypağın önde gideni.''

''Ben onu seviyorum! Her şeyden çok hem de!'' işte buna esaslı bir kahkaha patlatmıştın. 

''Hissettiğin duygumsu şeylere saygı duyarım, ama sevmek öyle basit bir iş değil... Fazla hafife alıyorsun gibi geldi bana...'' 

''Nasıl böyle konuşursun?!'' 

''Ses tonuna dikkat et.'' buz gibi bakışlarla ona döndüğünde ödü kopmuş olmalıydı, korkarak arkasındaki yastıklara sindi biraz daha. ''Şimdi gözlerini kapa ve kendini sana anlatacağım hikayedeki kızın yerine koy, tamam mı?''

Sadece başını salladı.

''Düşün... Adamın birini çok seviyorsun... O daha küçük bir ışık huzmesiyken bile... Kimsenin tanımadığı bu adam kariyerini sıfırdan inşa ederken, onun yanında tüm zorluklara göğüs geriyorsun. Etrafındaki manyak insanlara rağmen... Bir dünya yıldızına dönüşüyor gözlerinin önünde... Askere gittiğinde bile, iki günde bir mektup yazıyorsun... Herkes onu unutmuşken, desteğe en çok ihtiyacı olduğu anda bile yanındasın... Adam sonra terhis oluyor, yavaş yavaş aktivitelerine dönüyor. Artık yıllardır planladığınız evliliğe çok uzak değilsiniz... Sonra ne oluyor dersin, bu adam 10 yıllık ilişkisini tek bir kelime etmeden bitiriyor ve iki ay sonra daha önce yüzünü bile görmediği bir kadınla evleniyor!'' anlatırken yeniden öfkelenmiştin ve gözlerin dolmuştu. Birkaç sakin nefesin ardından kaldığın yerden devam ettin. ''Sonra televizyonlarda bunu yüzyılın aşkıymış gibi, modern bir peri masalını yaşıyormuş gibi anlatıyor... Sen söyle... Böyle bir adama ne yapardın?''

Donup kalmıştı. ''Ondan nefret ederdim... Asla bağışlamazdım sanırım...''

''Öyleyse yüzyılın aptalına merhaba de...'' ellerini iki yana açtın. ''Karşında tüm bunlara rağmen ona aşık olan bir manyak var...''

''Birazdan burada olur...'' dedi burnunu çekerek. 

''Şimdi seni odana alacağım... Dinlendirici bir bitki çayıyla birlikte... Kulaklıklarını tak ve sakin bir şeyler dinle, uyuman daha iyi olur. Bu hesaplaşmaya tanık olmak zorunda değilsin.'' Başını usulca salladı. ''Aferin, akıllı kız.'' saçlarını okşayıp, kalkması için yardım ettin. Odaya kadar eşlik edip, ihtiyacı olabilecek her şeyi koydun. ''Kapıyı içeriden kilitle, rehin almışım gibi dursun.'' 

***

Evin kapısı telaşla açıldığında, kapıya kısa sürede ulaşabilecek bir yere saklandın. Suho biricik karısına seslenerek tüm odaları kontrol etmeye başladığında yavaşça yerinden çıkıp kapıyı kilitledin. Çıplak ayakların sayesinde sessizce peşinden gidip, silahını ensesine dayamıştın. Donduğunu ve ürperdiğini fark edebiliyordun bu mesafeden.

''Uzun zaman oldu, sevgilim.'' Sesini duyduğunda, ağır ağır sana döndü. Şaşkın ve korkmuş ifadesi paha biçilemezdi. Kıkırdadın. ''Dönüşün dünyanın dönüşü kadar yavaştı neredeyse.''

''Evimde ne işin var?'' 

''Neden böyle yılan tıslaması gibi bir ses tonuyla konuşuyorsun?'' ayıpladın onu. ''Eski bir dostun ziyarete geliyor, böyle götlük mü yapacaksın? Pek de misafirpervermişsin.''

''Karıma ne yaptın?! Nerede?!''

''Öldürüp yatak odanıza kilitledim, beğendin mi?'' gözleri yerlerinden çıkacak kadar büyümüştü, dayanamayıp kahkaha attın. ''Korkma, bir şey yapmadım. Seni terk etmiş, gitmeden öyle söyledi.''

''Yalan söylüyorsun...''

''Birazdan katil olup hayatının kalanını hapiste geçirecek bir insan olarak, müstakbel kurbanıma neden yalan söyleyeyim?''

''Bak... O hamileydi!'' 

''Şaşırmadım...'' dedin sinir bozacak kadar sakin sesinle. ''Eğer avını yeni yutmuş bir yılan değilse büyük ihtimal hamile, karnını göremeyecek kadar bozulmadı gözlerim henüz.''

''Ne istiyorsun kahrolası manyak!'' 

Derin nefes aldın. Sinirlenmiştin, Suho'nun da avaz avaz bağırması sinirini katlıyordu. 

Silahın kabzasını kafasına geçirdin. 

Külçe gibi yere yığılmıştı. Kollarından tutup, salona kadar yerde sürükledin. Bu konuşmayı yapması için onun da sakinleşmesi gerekiyordu. Biraz uyku her şeye iyi gelirdi.

***

''Güzellik uykun beklediğimden kısa sürdü...'' 

Suho, onu bağladığın sandalyede gözlerini açmıştı. Çok şiddetli vurmadığın için çabuk ayılmıştı. Tam karşısındaki kırmızı, kadife kaplamalı koltuğa oturup bacak bacak üstüne attın. 

Suho ise acemice çekilmekte olan bir korku gerilim filminin başrolü olduğuna inanamıyor, tüm bu olanları gerçekliğini sorgulamak onda gülme isteği uyandırıyordu. 

''Kafayı yemişsin...'' dedi yan yan sırıtarak.

''Bil bakalım kimin yüzünden?'' 

''Çöz beni!'' tepindi, neredeyse sandalyeyi devirecekti.

''Boşuna debelenme, kollarını keseceksin.'' 

''Seni mahvedeceğim manyak karı! Yemin ederim bundan kurtulamayacaksın!'' 

''Kurtulmayı isteyen kim? Seninle işim bittikten sonra teslim olacağım zaten.'' ciddi olduğunu anlaması için şarjörü çıkarıp, mermileri tek tek avucuna çıkardın. Sonra da gözlerinin içine bakarak, teker teker yerine taktın. Emniyet kilidini de açtığında, Suho artık durumun kötü bir cadılar bayramı şakasından öte olduğunu anlamıştı. ''Şimdi konuş bakalım, beni neden terk ettin.''

''Lanet olsun, iki yıl sonra mı geldi aklın başına!'' silahı ona doğrulttuğunda ürktü, belli etmese de yerinde sıçramıştı. ''Olmuyordu, yürümüyordu-''

''Sakın yalan söyleyeyim deme, yoksa seni dinleme işini sonsuza kadar erteleyip o dilini kesmek zorunda kalırım.'' 

''Pekala...'' pes etti. ''Ailem seni istemiyordu.''

''Ah çok sağol, içim nasıl rahatladı, nasıl tatmin oldum anlatamam.'' omuzların sarsıla sarsıla güldün. ''Bu muydu yani, sen de öylece terk ettin yani? Ailenin bir sözüyle, on yıllık ilişkini bitirdin. Çok güzel.''

''Başka şansım yoktu.'' 

Yerinden kalkıp emin adımlarla yanına ilerledin, saçlarının arkasını kavrayıp çekerek kafasını arkaya yatırdın. Rahatsız bir ifade takınsa da, sesini çıkarmadı. Kulağına eğildin. ''Madem öyle, neden beni daha önce terk etmedin?''

''Çünkü seni seviyordum.'' dedi her kelimenin üstüne basarak, her sözcükte nefeslenerek.

''Öyleyse beni neden bıraktın gerizekalı?!'' 

''Çünkü aileme-''

''Başlatma ailene!'' saçlarına daha kuvvetli asılıp canını daha çok yaktın. ''Dünyanın en saçma paradoksu bu, mecburmuş gibi konuşma! Götüm yemedi desene şuna sen...'' sinirlerin bozulmuştu, lavaboya gitmeye yeltendin elini yüzünü yıkamak için. Ama sen daha adım atar atmaz, Suho sinirini bozacak bir şey söyleyip seni olduğun yere mıhlamıştı. 

''Kendini toparlaman için iki yılın vardı, neden geldiğini açıklamıyor bu... Ne istiyorsun söyle, para mı? İstediğin kadar vereyim, beni ve ailemi rahat bırak.''

Arkanı döndün, ağır adımlarla yürüdün koltuğuna. 

''Biliyor musun, cidden değmezmiş.'' kırmızı kadife koltuk, ölümün soğuk kollarına inat sıcacık sarmıştı seni sanki. ''Buraya seni öldürmeye gelmiştim. Ama sen benden önce başardın bunu, üstelik kan dökmeden...'' Yüzünü ince ince ıslatan gözyaşlarını sildin. ''Seni öldürüp, sevdiklerinin gözünde yüceltmeyeceğim seni. Bunun yerine kendimi öldüreceğim... Çocuğuna her dokunduğunda, ellerindeki kanı hatırlayasın diye... Çocuğunun sana nefret dolu gözlerle bakıp, katil olduğunu hatırlatsın diye... Bu sahne seni ömrün boyunca uykularından sıçrayarak uyandırsın diye...'' silahı kendine çevirip namlusunu ağzına aldın. 

''YAPMA! DUR!''

Tetiğe dokundun.

***

''Hayatım?'' 

Kendine geldiğinde, nerede olduğunu anlaman birkaç saniye kadar sürmüştü. Rutin muayene için geldiğiniz klinikteydin. Kafanı eğdiğinde karnını fark ettin. Sonra da kolunu tutan kocan Suho'nun gülümseyen yüzüne baktın. 

''Birkaç dakikalığına ayrıldım, derin bir uykudan uyandırdım sanırım?'' kıkırdadı ve yanaklarını kavradı, çevredekilerin nasıl bakacağına umursamadan minik bir öpücük bıraktı dudaklarına. 

Hamileliğin yan etkileri ; nerede uyku bastıracağı belli olmuyordu. Oturduğun yerde, Suho'nun içine düşen hemşireye öfkelenmekle meşgulken nasıl uyuyabilirdin? Akıl alır gibi değildi. Üstelik bir de Quentin Tarantino filmi tadında gündüz düşü görmüştün. 

''Suho?'' dudaklarınızın arasında hala milimler vardı.

''Hmm?'' dedi gülümsemesini bozmadan. 

''Başka bir kadına bakacak olursan seni öldürürüm, biliyorsun değil mi?''

Suho uyanır uyanmaz bunu demene şaşırsa da, kahkaha atmasına engel olamamıştı. Uyku mahmuru sevimli yüzünle ettiğin tehdit komikti çünkü. Sana sıkıca sarıldı ve saçlarını okşadı. 

''Öldürürsün birtanem.''

''Ciddiyim bak?''

''Zaten sen öldürmezsen ben öldürürüm kendimi, endişelenme. Hatta gözlerimi oyar, bağırsaklarımı söker, cesedimi de kurda kuşa yem ederim.''

Şaka olduğunu bilsen de, anlattığı şeyler gözlerinin dolmasına yetmişti. Sessizce iç çekip, omzunda ağladığını fark edince şaka yaptığına pişman olmuştu. 

''Hayatım, şakaydı... Lütfen ağlama, bak yoksa ben de ağlarım...''

''Suho... Daha çok uzun zamanlar yaşayalım biz...'' 

Yüzünü çekip gözlerini sildi nazikçe.

''Saranghaja...''

*** SON ***

KIYAR  MIYIM OĞLUM BEN?!?!?! 

BİASIMI SOKAKTA MI BULDUM

PAMUK GÖTÜNÜ YERİM ONUN *.*

Red Velvet Peek-A-Boo klibi, uzun zamandır aklımdaki fikrin şekillenmesini sağlayacak ilhamı verdi. Ben de hafif sayko, eğlenceli bir şeyler yazayım dedim. 

Beğendiniz mi?

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi