Let's Hurt Tonight [Kai]

EXO OC ONE SHOTLAR

Yeniden.

Yeniden yüzleşmek zorundaydın bu atmosferle.

Her gün.

En son ne zaman konuştuğunuzu bile hatırlamıyordun. Beş? Belki de altı hafta olmuştu ve evde durum böyleydi. Nasıl olduğunu anlayamadığın bir şekilde gerilen ipler soğukluğu ve mesafeyi beraberinde getirmişti.

Oysa her şey yolundaydı. Birbirini seven iki insan olarak birlikte yaşama kararı alalı neredeyse bir yıl olacaktı. Bu önemli bir adımdı sana göre. Özellikle de bu teklifin ondan gelmesi seni mutlu etmiş, ilişkiniz adına kafandaki taşları yerine oturtmuştu. Bu demekti ki en ufacık bir zaman dilimini bile seninle birlikte geçirmek istiyordu. Her haline tanıklık etmekten, her anında yanında olmaktan keyif alıyordu.

Ancak beklenmedik şekilde son aylarınızda tadınız kaçmıştı. Ufak tefek meseleleri büyütür olmuş, birbirinize karşı kelimelerinizi sivriltmekten hiç kaçınmamıştınız ikiniz de. Saçma sapan tartışmalarınız böyle sonuçlanmıştı işte.

Birbirinizle konuşmaya doyamazken, tek bir kelam etmeden günleri geçirir olmuştunuz. Aynı çatının altında, aynı yatağı paylaşan iki yabancı.

İşten çıktığında, eve gitmemek için ayaklarını sürüyordun artık. Bir şeyler almak bahanesi ile girdiğin dükkanlarda paranı değil, sadece zamanını bırakıyordun. Çünkü amacın alışveriş yapmak değil zaman öldürmekti. Eve geldiğinde asansörü değil, merdiveni kullanman da bundandı. Birkaç dakika dahi olsa oyalanabilmek. Anahtarı yuvaya sokmadan önce aldığın derin nefesler de öyle. İçeri girdiğinde, ışığı bile yakmadan odana gidiyordun artık. Sanki ışıklar açılırsa o bariz sırrınız ortaya çıkacak da, yüzleşmek zorunda kalacaktınız.

İşte yeniden kapının önündeydin.

Yüzleşmek istemiyordun. Hiçbir şeyle.

Konuşmanın sonu iyi bir yere varmayacaktı, öyle hissediyordun. Bilmemek daha iyi değil miydi işte? Yokmuş gibi yapmak? Olmamış gibi davranmak?

Farkında olmadığın şey ise zamanı öldürdüğünü zannederken, ruhunu öldürdüğün gerçeğiydi. Bıkmış mıydın sahiden? Gerçekten iyi miydi böyle yaşamak? Peki bitmiş miydi her şey? Uzatma dakikalarını mı oynuyordu ilişkiniz? Ne bitti diyip kendi yoluna gidebiliyor, ne de solmak üzere olan bu çiçeği hayata döndürmek için bir şey yapıyordun.

Derin bir nefes daha alıp, yuvadaki anahtarı çevirdin. Bu sorulara verecek bir cevabın yoktu. Düşünmek bile yoruyordu. Zamanı dondurmak, ileri ya da geri oynatmak bile fayda etmezdi sanki.

Ne yapacağım?

Beklediğin gibi ışık yoktu, Jongin erkenden uyumuş olmalıydı. Ayakkabılarını içeride çıkardın, her tipik Kore apartmanı gibi giriş evden bir basamak aşağıdaydı.

Çıkarken gelişigüzel fırlattığın terliklerini, düzgün bir şekilde, olması gereken yerde bulmuştun.

Jongin ve takıntıları...

Sinirle terliklere bir tekme savurup, yalınayak geçmiştin içeri. Zaten evin her bir yanı rahatsız edecek derecede temizdi. Neden giyecektin ki o aptak terlikleri?

Ah pardon... Jongin ve kuralları...

Evde bir hayat belirtisi göremeyince, su içmek için mutfağa girdin. Raftan bir bardak alıp, suyu almak için dolabı açtın. Suyu aldıktan sonra, sol tarafında bir silüet dikkatini çekmişti. Dolabın loş ışığı seni yanıltmıyorsa eğer, Jongin tezgahın köşesine kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde yaslanmıştı.

Korksan da belli etmedin, suyu bardağına doldurduktan sonra dolaba koyup kapatmıştın. Niyetin suyu içtikten sonra odana geçip uyumaktı.

Jongin'in de odası olan odaya...

"Neredeydin?" diye sordu sakin bir ses tonuyla. En kötüsü bu olmalıydı, onu suçlayıp işin içinden sıyrılacağın bir tavır sergilemiyordu ki. Eğer odaya şimdi gidersen, bu konuşmadan kaçamazdın. En iyisi cevap vermeden başka bir şeye yönelmekti. Bu yüzden de banyoya gitmiş ve makyajını temizlemeye koyulmuştun.

Ancak Jongin ve sakin ses tonu seni buraya kadar takip etmişti.

"Cevap vermeyecek misin?" diye sordu, ciddi durum uyarısı vermişti beynin. Sakin olmalı, ve konuyu uzatmayacak bir cevap vermeliydin.

"İşteydim."

Jongin kaşlarını kaldırıp, dudaklarını bükerek 'demek öyle' anlamında bir yüz ifadesi yapmıştı. Hem cevap vermene şaşırmış, hem de böyle bariz bir yalanla cevap vererek ona inanmanı beklemene bozulmuş gibiydi biraz.

"İşten çıkış saatin sekiz. Şu an saatin kaç olduğundan haberin var mı?"

Avcundaki suyla yüzündeki son köpüğü de arındırdıktan sonra, umursamaz bir yüz ifadesiyle aynadan muhatabına bakmıştın.

"Sen hesap soran bir adam değilsin Jongin. Ben de eve ilk kez geç gelmiyorum. Şu an bunu sormanın amacı nedir anlamıyorum doğrusu. Mutfaktan beri gölge gibi peşimdesin. Daha da kötüsü karanlık mutfakta, annem gibi eve dönmemi bekliyorsun. Söyler misin, neyin var?"

"Çünkü canım yanıyor." kelimeleri döküldü dudaklarından. Bunu duymak bile kalbini derinden sarsmıştı. Açıkçası böyle bir cevap da beklemiyordun. Hazırlıksız yakalandığın her sefer gibi sessiz kalmayı tercih etmiştin.

Yanından geçip gidecekken kolunu tutmuştu. Doğrudan gözlerine bakmıştın, hangi cesaretle yaptığını bilmeden. Gözlerindeki o ifadeyi görmek ikinci darbeyi indirmişti.

"Canımın yanması senin için hiçbir şey ifade etmiyor mu artık?"

"Jongin ben bu konuşmayı-"

"Bu konuşmayı ne?" dedi, sana karşı ilk kez yükselttiği sesiyle. Ürperip yerinde sıçradığında, sırtını kapıya çarpmıştın. "Daha hiçbir şey söylemediğim halde... Arkanı dönüp gitmek daha kolay geliyor değil mi?"

"Başlama yine." gözlerini devirip kolunu çektin ondan. Anlaşılan Jongin sakinleşene kadar odaya giremeyecektin. Ve eğer böyle giderse geceyi salondaki koltukta geçirmen gerekecekti.

"Şimdi de odaları mı ayırıyorsun?" sinirliydi, hayret ettiğini sesinden anlıyordun. Jongin ellerini yüzüne kapattı. Birkaç saniye gözlerini ovuşturduktan sonra saçlarından geçirip ensesinde bağladı ellerini.

"Odaları falan ayırdığım yok. Konuşmak için inatla peşimden geldiğin için başka şansım kalmadı. Yorgunum Jongin. Ağzımı açacak halim yok, sonra konuşalım."

"Bugün bu konuşmayı yapıyoruz ve bitiriyoruz." dedi sakince. Sakinliği kanını dondurmuştu ilk defa.

"Madem bitirmek için bu kadar heveslisin, konuşmayı beklemene gerek yok. Giderim ben."

Öfke, heyecan, kabullenemeyiş... Hepsi mevcuttu gözünde beliren yaşlarda. Gitmek üzereyken yeniden durduruldun.

"Yok öyle gözlerini devirip gitmek!" tüm gücü ve öfkesi ile seni geri geri yürütüp kalktığın koltuğa oturtmuştu. "Konuşacağız işte o kadar. Madem aşk acıtır, bugün yaralanacağız ikimiz de. Kırılıp döküleceğiz belki ama, bugün dönüp gitmek yok!"

"Zorla mı tutacaksın beni yani? Konuşmak istemediğim halde?" sen gözlerini silerken, o iyi bir fikir bulmuşçasına kafasını salladı.

"Aynen öyle. Yüzleşme vakti. Kimse bu odadan çıkmayacak." kapıyı kilitleyip anahtarı cebine attı. "Çünkü artık dayanamıyorum buna!"

"Dayanmak zorunda değilsin, bitirmek istiyorsan eğer kapıyı açarak işe başlamalısın."

"Bir kez olsun benim açımdan bakmayı deneyecek misin? Eğer tek kelime etmeden bitirmek isteseydim bunu çoktan yapardım. Neden ağlıyorsun?"

"Bilmiyorum... Ben... Sanırım... Sinirlerim bozuldu..."

"Dur ben söyleyeyim, senin kendine karşı dürüst olmaya niyetin yok çünkü. Bitirmeye hevesli olsaydın, dökmezdin bu gözyaşlarını... Ağlıyorsun, çünkü içinde bir yer bunu kabul etmek istemiyor." ayaklarını sürüyerek diğer koltuğa oturdu. "Bu noktaya nasıl geldik biz sahi?"

"Beni çocuk gibi azarlamaların yüzünden... Unuttun mu..."

"Seni azarlamadım." dedi her bir heceyi vurgulayarak. "Seni daha düzenli olman konusunda uyardım."

"Bunu da yaptığım her şeyi arkamdan düzelterek mi yapıyorsun? Çocuk muyum ben? Jongin ebeveynim gibi davrandığının farkında mısın?"

"Bilmiyorsun değil mi..." kendi kendine güldü sessizce. "Obsesif kompulsif bozuklukla yaşamanın nasıl bir şey olduğunu... Yerinden oynayan en ufak şeyin bile kafamdaki şablonu bozduğunu, ve bunun beni nasıl rahatsız ettiğini... Bilmiyorsun, çünkü sana hiç söylemedim."

"Sorun bu  değil. Bunu yapma şeklin. Azarlar gibi konuştuğunda, suçluluk hissediyorum. Ben de karşılık verdiğimde küçücük bir olay bile büyüyüp gidiyor. Ama hatırlatırım ki, konuşmayı ilk kesen sendin. Neden konuşmadın benimle? Sen konuşmadıkça daha suçlu hissettim, kafamda kurduğum kuruntulara inanıp daha da kötü oldum."

"Terapi alıyordum..." derin bir nefes aldı. "Yaptığım şeyin seni nasıl üzdüğünü biliyordum çünkü. Bunu yapmamak için terapi almaya başladım. Düzen takıntımı yenmeye, hastalık derecesindeki temizlik bağımlılığıma son vermeye çalıştım. Ben ilişkimizdeki sorunları görüp bunun için elimden geleni yaparken, sen sadece beni suçlamayı seçip sustun. Evet belki konuşmayı ilk kesen bendim ; belki ne diyeceğimi bilmiyordum, belki kelimelerimi toplamaya ve kendimi düzgün ifade etmeye çalışıyordum... Sen neden buna bir dur demedin?"

"Üzgünüm ama sert tartışmalarımız boyunca kullandığın kelimeler bana bunu yapacak cesareti vermedi! Korktum çünkü!"

"Uğruna mücadele bile etmediğin bir şeyi kaybetmekten korktuğunu iddia etmek... İronik değil mi sence de? Korksaydın, bunu çözmeye uğraşırdın. Devekuşu gibi kafanı kuma gömmeye değil! Terlikleri tekmelediğini gördüm... Bu çok... Kırıcıydı."

"Kırmamak için susmayı seçtim çoğu zaman. Çünkü sinirli olduğumda, ağzımdan maksadını aşan şeyler çıkabiliyor."

"Kapıyı çarpıp çıkmalarından mı bahsediyorsun? Barışçıl yöntemin bu, öyle mi?" kaşları sinirle havalanmıştı.

"Peki sen ne yapıyorsun tam şu anda?" ayağa kalkıp karşısına dikildin. "Hesap sorarak, tüm sorunu bana fatura etmeye çalışıyorsun? Senin yönteminin tam olarak hangi yönü çözüme yönelik?!"

"Daha görmediğin yöntemlerim vardır belki." o da ayağa kalktı, tam karşına dikildi. Gözlerinin içine bakıyordu.

Sessizlikle geçen saniyeler birbirini kovalarken, Jongin birden bire dudaklarını öpmeye başlamıştı. Karşılık vermeye başladığında, gözyaşlarının süzüldüğünü hissetmiştin.

"Çözmeyelim hiçbir şeyi..." dedi dudaklarına doğru fısıldayarak. Sonra sıkıca sarıldı sana. "Bırakalım kalsın orada... Çözemediğimiz bir düğümü kesmek en mantıklı olan değil mi? Kesip atalım biz de bu boktan durumu... Ardımızda kalsın. Yeter ki bitsin bu işkence, ben seni çok özledim..."

Sen de kollarını doladın Jongin'in beline. Yavaşça yukarı çıkıp, sırtını okşadın.

"Suçlamayalım birbirimizi, azarlamayalım."

"İncinmeyelim artık. Konuşmamak bir çözüm değil."

"Her an bitti korkusuyla yaşamak berbat değil mi? Her gün eve gelirken, savaşa gidermişçesine zırh kuşanmaktan yoruldum. Yumuşacık kucaklaman varken, keskin kelimelerine odaklanıp bundan mahrum kalmam tam bir aptallık."

"Çok aptalız... Biliyorsun değil mi?" sesi ağlamaklı olsa da gülüyordu.

"En azından aptallığımda bana ortak olmana sevindim."

"Yine laf mı çarpacaksın? Seni suçladığımı mı iddia ediyorsun?"

"Bu cümleden başka bir anlam mı çıkarmam gerekiyordu?"

"Evet, mesela tüm aptallığına rağmen seni sevdiğim gibi?" kıkırdadı.

"Beyaz bayrağı kaldırmışken ateş edemezsin Jongin, savaş kurallarını da bilmiyorsun. Burada ateşkes ilan etmiş, ve neredeyse barışmışken..."

"Hey, küsmüş müydük ki?" ayrılıp yüzüne baktı, yalancıktan dudaklarını bükmüştü. Tüm çabasının kör bir kurşuna kurban gitmesine izin veremezdi. "Hatırlamıyorum öyle bir şey ama?"

"Küsmek mi? Kim? Kime? Nerede? Ne zaman?"

Alnını senin alnına dayadı, elleriniz doğal olarak birleşmişti.

"Bir süredir söylemek istediğim, ama söyleyemediğim bir şey var sana..." dedi, yeniden cilveli ses tonuna döndüğüne göre her şey yoluna girmişti. Savaş bitmişti, ve iki yorgun savaşçı da evine dönmek istiyordu.

"Neymiş o?" dedin, uzun zamandır ilk kez yüzünde beliren gülümseme ile.

"Seni seviyorum."

*** SON ***

2 yıl olmuş Kai yazmayalı. Saçma sapan hafif dramatik bir şey oldu, umarım beğenirsiniz. Bana ilham veren şarkı One Republic - Let's Hurt Tonight oldu.

Sorunlarınızdan kaçmayın. Hata yapan taraf olduğunuzu düşünmeseniz bile adım atmak size hiçbir şey kaybettirmezBitecekse bile, en azından elimden geleni yaptım rahatlığını verir içinize.

Hepinize iyi geceler.

Yorumlarınızı bekliyorum.

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
Bbhloveesss #1
Chapter 2: Bir an 6 sene geriye gittim ve ilk okuduğum zamanları hatırladım, aile içi problemleri sağlam psikoloji ile atlatmamı sağlayan ssp❤️
aeriaeri004
#2
Chapter 23: çoğunu unutmuşum okuyunca koskoca mazi canlandı gözümde :")
ddaisyW #3
Chapter 30: Gerçekten OKB ile yaşamak o kadar zor ki... :'(
ddaisyW #4
Chapter 24: Savior'un devamının olmasını çok isterdim.Çünkü Kris'in aslında olduğu gibi nazik bir adam olarak betimlendiği tek fic diyebilirim.
ddaisyW #5
Chapter 1: Maga be bunları bulup heyecanla okuduğum günleri hatırladım :')
DaisyW
#6
Hello Ben geldiiim ❤️❤️
EbruDavut #7
Yazarcım başardım mı? Girebildimmi bende 5 kitap yazdığının görünmesi normalmi