7-Sen Benim Kahramanımsın [FINAL]

A REAL HERO [YOU]

× Final × 

"Eniştemin bakışları neydi öyle?" 

Dün gece mesajlaşırken farklı bir plan yapmış olmanıza rağmen, Hyungwon öğleden sonra seni almaya gelmişti. 

"Sanırım... Ayağımı denk almamı öğütledi?" 

"Bak sen bizim ayıcığa..." diye kendi kendine söylendin, ancak Hyungwon bunu duymuş ve kahkahayı basmıştı. 

"Ayıcık mı? Kim? Shownu hyung mu?" nefesleri arasında kesik kesik söyledi. 

"Evet, tam bir ayıcık. Özellikle uykudan uyandığında... Yüzü ve gözleri şişince sevimli bir ayıcığa benziyor çünkü." 

"Benzetme kabiliyetine hayran kaldım." 

"Eee, nereye götürüyorsun beni? Sözleşmemize rağmen gelip kapıdan aldın beni. Planımız hala geçerli mi? Yoksa sürprizlere hazır mı olayım?" 

"Aslında..." derin bir nefes aldı. "Süprizlere hazır olsan iyi edersin." 

*** 

"Hyungwon... Sürpriz derken bu kadar ciddi olacağını tahmin edememiştim... Aç artık gözlerimi, takılıp düşeceğim yoksa!" 

"Az kaldı... Birkaç adım daha... Bana güven..." birkaç adım daha attıktan sonra durmuştunuz. "Hazır mısın?" 

"Neye hazır mıyım?" sızlandın. "Kafenin girişinden beri gözlerim kapalı." 

"İşte buna..." gözlerin açılınca ışıktan biraz rahatsız olarak kısmıştın, ancak gördüğün şeyle bir anda faltaşına dönmüşlerdi. "Liseden hoobaem, Choi Seungcheol." 

"HYUNGWON BU İLÜZYON OLAMAZ DEĞİL Mİ?" Sen çığlık atarken, iki yakışıklı erkek sana gülerek bakıyorlardı. "Tanrım! Choi Seungcheol tam karşımda! Biricik biasım!" 

*** 

"Hyungwon... Sen inanılmaz bir adamsın!" 

Biricik biasın S.coups gittikten sonra gözyaşlarını daha fazla tutamamış ve imzalı albümüne sarılarak ağlamaya başlamıştın. 

"Teknik olarak bana sarılman gerekmez miydi?" büktüğü dudakları hayal kırıklığına sevimli bir hava katıyordu. "Neden benim adımı söyledikten sonra albüme sarıldın ki? Beklentiye girmiştim." 

"Sarılabilir miyim?" gözyaşlarını sildin, akmalarına rağmen gülümsüyordun çünkü bunlar mutluluk gözyaşlarıydı. 

"Hala soruyor musun? Gel buraya..." seni göğsüne çektiğinde daha çok ağlamaya başlamıştın, bu kadar mutluluk bünyene fazlaydı. 

"Bu yaptığın... Sana minnettarım. Ölsem bile unutmayacağım bugünü. Onca yoğunluğun arasında bana on beş dakika ayırıp geldi! İnanamıyorum! Albümümü imzaladı, tokalaştık, fotoğraf çekildik! Hayallerim gerçek oldu resmen!" 

"Kıskanıyorum ama artık..." omuzlarından tutup ayırdı seni, doğrudan gözlerine baktı. "On beş dakika yeterince zordu zaten. Hoşlandığım kızın, sevdiğim bir hoobae'me bu kadar yakın olması beni birazcık zorladı... Tamam, yakışıklı ve çekici bir idol olabilir ama..." Daha fazla dayanamayıp, dudaklarına yapışmıştın. İki tane ufacık öpücüğün ardından şok olmuştu, ince uzun parmakları hala karıncalanan dudaklarının üzerinde gezindi "Beni mi öptün az önce?" 

"Evet, öptüm." 

"Bunun nelere yol açabileceğini biliyor musun peki?" bakışları koyulaşmış mıydı onun? 

"Ne olabilir ki?" alay ederek dudaklarına dokundun. "Bu bal dudaklardan bana asla bir kötülük gelmez." 

*** 

"Sizce de bu... Fazla acele olmadı mı?" 

Ablanın ve eniştenin karşısında el ele oturup evlenmek istediğinizi söyleyince şok olmuşlardı. Hatta Shownu o kadar şok olmuştu ki, bunu sindirebilmek için bir soda açması gerekmişti. 

"Diyene bak... Sizin gibi 45 gün içinde hem nişan hem düğün yaptık sanki..." diye homurdandın. "Ne olmuş yani evlenmek istediğimizi söylediysek?" 

"Böyle giderse bizim rekorumuzu kıracaksın." dedi ablan. "Ben hiç değilse iki aydır tanıyordum enişteni." 

"Hiç de bile!" 

"Kızlar... Bir dakika..." Shownu konuşmak için müsaade istedi, gözleri ile Hyungwon'u ateşe vermeyi bırakıp sana baktı. "Emin misin ufaklık?" 

"Oldu, cep boy yap bir de enişte..." gözlerini devirmiştin. "Yahu 22 yaşındayım ben, çocuk muamelesi yapmayı bırakır mısınız? Ciddiyim ben. Bu adamla evlenmek istiyorum." 

"Hyung..." Hyungwon söze girecek gibi olduysa da, şimşeklerle dolu bakışlar yeniden onu bulmuştu. 

"Sen sus! Evimi sana emanet ettim... Oğlumu... Baldızımı... Eve geldiğimde onu kendine aşık ettiğini görüyorum... Sonraki gün de karşıma geçip evlenmek istiyoruz diyorsun!" 

"Ama hyung sen demiştin ki..." 

"Hay yüz felci geçirip de söylemez olaydım! Onu bunu boşver, kayınbabama ne diyeceğim ben şimdi? Bu eve bir koreli damat daha gelirse senin yüzünden demişti düğünde! Kesin beni kurşuna dizecek!" endişe ile saçlarını karıştırdı. Siz onun bu haline gülerken, ablan onun sırtını sıvazlamıştı. 

"Hayatım korkma, o lafın gelişiydi... Babam seni çok sever, bilmiyor musun?" 

"Eeee... Ne demişim ben?" omuzları düşmüştü, bezgince sordu Shownu. 

"Hayatının kadınını ilk bakışta anlarsın demiştin... Yabancı gözlerde sana ait, tanıdık bir ışıltı görürsün demiştin... Ve demiştin ki hyung, onu ilk defa görmüş olsan bile sanki yıllardır tanıyor gibi hissedersin. Tek bir kelime etmemiş olsanız da, sanki gecelerce konuşmuşsunuz gibi gelir. Ama bazen de gecelerce konuşsanız bile, hala konuşmanız gerekenler var gibi hissersin... İşte hyung, ben bunların hepsini hissettim ve yaşadım. Bundan sonra beklemek doğru olmazdı. Daha neyi bekliyoruz ki?" 

Hyungwon'a baktın, o kadar güzel konuşmuştu ki kalbinde bir yanardağın püskürdüğüne yemin edebilirdin! 

"Ve ben de abla..." size ışıldayan gözlerle bakan ablana döndün. "Lisedeyken bana derdin ya hep, 'sen asla aşık olamazsın' diye... Haklıydın... Yaşıtlarıma göre daha zeki olduğum için, aşk bana basit ve anlamsız görünürdü... Erkeklerin hepsinin aptal olduğunu düşünürdüm, bu yüzden asla kafa dengim birini bulamayacaktım. Ama bir yandan da, kahraman bir prensi beklemekten alamıyordum kendimi. 'Gelmeyecek' derdim... Hyungwon ise bana yanıldığımı gösterdi. O hem zeki, hem de kocaman bir kalbe sahip. Bu kısacık zamanda bana büyük bir hayat dersi verdi, kulağa garip gelebilir ama değiştiğimi bile hissediyorum... Tüm kahramanlar pelerin giymez, bilirsin... Hyungwon da onlardan biri... O benim kahramanım..." yanında oturan, elini tutan adama döndün gözlerine bakmak için. "Sen benim kahramanımsın." 

*** 

Havaalanında tatsız anlar yaşanıyordu. Siwoo son günlerde sana o kadar alışmıştı ki, kucağından bir an bile inmiyordu. Dün valizini hazırladığını görünce kızılca kıyameti koparmıştı, şimdi aynı şeyi havaalanında sürdürüyordu. Elini tutmuş, eve gitmek için çekiştiriyordu. 

Hyungwon ise daha bir keyifsizdi... O çok istediği işe kabul edilmiş olmasına rağmen sevinememişti. Ne de olsa sevdiği kadın eğitimi için kendi ülkesine dönüyordu. Değişim programına kabul edilip, buraya yeniden dönmen an meselesiydi ama bu koskoca ayların nasıl geçeceği hakkında bir fikri yoktu. Bir de aile faktörü vardı tabi ki... Endişeler midesinde düğüm düğüm oluyor, kusacak gibi hissettiriyordu. 

"Siwoo... Ağlama tatlım." onu kucağına oturttun, ciddi bir konuşma yapacağınızı anlayınca susmuş ve sana bakmaya başlamıştı. "Dinle beni tamam mı?" başını sallamıştı ufaklık. "Biliyorsun, gitmem gerekiyor. Ama yeniden geleceğim... Geldiğim zaman oyunlar oynayacağız, sana oyuncaklar alacağım... Ben de seni çok özleyeceğim hem... Her gün fotoğraflarına bakacağım..." yanaklarını öptün. "Ama eğer ağlayıp anneyi üzersen geri gelemem... Hem ağlamazsan daha çabuk geleceğim, söz veriyorum. Teyze sözü." 

Siwoo sessizce ağlayarak, başını göğsüne koyduğunda ağlamamak için dudaklarını ısırmak zorunda kalmıştın. Hyungwon haklı çıkmıştı... O olmasaydı aranızdaki buzlar asla erimezdi. 

"Siwoo? Gitme zamanı bebeğim." ablan Siwoo'yu almıştı kucağından. Hyungwon ile konuşacaklarınız olmalıydı. Seni de öptükten sonra çıkışa yönelmişti. Siwoo ağlamaya devam ediyordu ama bir yandan da el sallıyordu. Bu onun, gidişini kabullendiğini gösteriyordu. 

"Demiştim..." dedi Hyungwon seni kucaklarken. "Ama bu anın benim için bu kadar zor olacağını tahmin edemezdim..."  
 
"Benim için daha da zor... Ben hepinizi burada bırakıyorum..." 

"Lütfen çabucak dön... Seni özlemekten aklımı kaçırmak istemiyorum..." başına bir öpücük bıraktı. 

"Hemen döneceğim, söz veriyorum." daha da sıkı sarıldın, vaktiniz daralıyordu. "Ben gelene kadar ev bakabilirsin, ama kesinlikle eşyaları beraber seçeceğiz." 

Kıkırdadı. "Tamam, eşyalara karışmayacağım." 

"Hyungwon..." gözlerin doluyor ve yanağından aşağı sıcak bir yol çizerek iniyordu. "Seni çok özleyeceğim..." 

"Ağlama... Beni de ağlatacaksın şimdi..." sesinin titrediği çok barizdi. 

"Sanki eve gidince ağlamayacaksın da..." 

"Önemli olan senin karşında ağlamamak. Unuttun mu, ben senin kahramanınım." 

"Düğünümüze Seventeen'i davet eder miyiz? Seungcheol de şahidimiz olur."  
"Hey... Ağlamak üzere olabilirim ama bu durumda bile kıskanıyorum!" yanaklarını kavradı. "Beni kızdırma." 

"Kızdırırsam ne olur?" sen de gülmüştün. "Ağlamaklı atmosferi dağıtmak için dedim hem. Benim gözüm senden başkasını görmüyor." 

Minicik bir öpücük vermişti dudaklarına. 

"Yah! O kalın dudaklara göre fazla cimri değil misin? Uçağa binene kadar unuturum ben bunu... Daha uzun bir yol gideceğim de, ülkemde aylar geçireceğim de..." 

"Çok utanmazsın, biliyorsun değil mi?" etrafa bakındı. "Etraf da kalabalık ama... Yine de öpeceğim." 

Bu defa daha tutkulu bir öpücük vermişti, kalkış anonsu gelene dek. 

*** SON *** 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
Chapter 7: Ühü.. Bitti... Yeni kurgular bekliyorem yazar
icequeenhera
#2
Chapter 7: Evet fazla utanmazımdır
icequeenhera
#3
Chapter 1: Gökkuşağı kusmak ksmsksmsmmzmsm