2-Sevgi Emekti

A REAL HERO [YOU]

Salondan keyifli kıkırtılar geliyordu, yatağa ne ara geldiğini hatırlamıyordun. Ölü gibi uyumak diye buna denirdi. Kore'ye geldiğindeki yol yorgunu halinle bile bu kadar uyumamıştın. 

Banyoya gidip yüzünü yıkadın önce, saçlarını toparlayıp kendine çeki düzen verdikten sonra salona geçmiştin. Cidden komik bir manzara seni bekliyordu. 

Siwoo, ağzı dolu halde oturduğu yerde uyukluyordu. Birkaç kez ağzındakini çiğniyordu, başı düşüp de uyanana kadar. Bu kısır döngü cidden izlemeye değerdi. Sana bile sevimli göründüğüne göre, cidden yolunda gitmeyen bir şeyler olmalıydı. 

Saate göz attın. Öğlen bire geliyordu. Yani ablanın sıkı sıkıya uymanı tembihlediği günlük çizelgenin öğlen yemeği vaktiydi. 

"Günaydın." dedin sessizce. "Ne zaman uyandınız? Hiçbir şey duymadım." 

"Sekizde kalktık, Siwoo'nun biyolojik saati sağolsun." kıkırdadı, elindeki peçete ile Siwoo'nun ağzını sildi. "Siwoo-ya... Doydun mu? Uyumak ister misin?" 

Sadece ağlamaklı bir homurdanma çıkarmıştı. 

"Pekala... Dişlerimizi fırçalamamız lazım." uyuklayan bebeği kucağına alıp banyoya gitmişti. Sen ise kurtulduğun yükün verdiği vicdani hafiflikle başını arkaya yaslamıştın. Ancak bir yanın merak ediyordu, acaba bunu da başarabilecek miydi? 

Banyoya gittiğinde, gördüğün manzaraya gülümsemeden edememiştin. Hyungwon ona ağzını açması için hareketler yapıyor ve kendi fırçalıyordu dişlerini. 

"Tükür şimdi... Püüü yap... Püüü..." ona uygulamalı olarak gösteriyordu. Daha sonra da banyoda duran dinozorlu bardağı ile ağzına su almasını sağlamıştı. "Şimdi gulugulu... Gulugulugulu... Aferin oğluma." 

Siwoo uykudan gözünü açamasa bile Hyungwon'un tüm direktiflerine uymuştu, ufacık bir itiraz göstermeden. Daha sonra da genç adamın huzurlu kollarında, birkaç pışpışlamanın ardından rüyalar alemine geçiş yapmıştı. 

"Dün gece tam olarak neler oldu? Erkenden uyuduğum için sana da yardımcı olamadım... Siwoo uyandı mı? Sen nerede uyudun?" Siwoo'dan kalanları toplayan Hyungwon'u soru yağmuruna tutmuştun. 

"Ah~ Sorun değil. Eve yabancı değilim zaten." elindekileri bırakıp döndükten sonra diğer koltuğa oturdu. "Siwoo uyanmadı. Çok yorulmuştu zaten, uyanmasını beklemiyordum. Bezini değiştirip yatağına yatırdım. Sen de burada uyuyakalmıştın, seni de odana götürdüm. Daha sonra da yastığımı ve battaniyemi alıp buraya geldim ve uyudum." tek tek açıkladı. 

"Bu yüzden hatırlamıyorum demek ki..." mahcubiyetle başını eğmiştin. "Sana da ekstra yük oldum. Siwoo yetmezmiş gibi..." 

"Sorun değil, hafifsin zaten." kıkırdadı. "Yatağına giderken bile Siwoo'dan yakınıyordun." 

"Kimbilir rüyamda bana neler yapıyordu gene... Gündüz kabusum olduğu yetmiyormuş gibi, gece uykumda da rahat bırakmıyor." 

"İnanıyorum ki, bir gün gelecek ondan ayrılırken ağlayacaksın. Ve o da senin için ağlayacak." 

"Yeri gelmişken... Siz... Nasıl oldu da bu kadar iyi anlaşabildiniz?" belki birkaç ipucu hayatını kurtarırdı. 

"Biraz uzun bir hikaye... Siwoo ile birkaç ay önce tanıştık... Eve ilk geldiğimde bana kötü kötü bakmış, gitmem için ağlamıştı. Saçlarımı yoldu, oyuncaklarını fırlattı, ısırdı... Çocuk nihayetinde, ben onun için ilk defa gördüğü bir yabancıydım. Daha sık ziyaret etmeye başladım, her gelişimde bana karşı direnişi azar azar kırılıyordu ama hala gözle görülür bir yol kat etmemiştik. Bir gün, Shownu hyungun ve ablanın yine şehir dışına çıkması gerekmişti. Sadece bir geceliğine Siwoo'ya göz kulak olmamı istediler. Tam olarak senin dün yaşadıklarını yaşamıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Siwoo sürekli ağlayarak kapıya koşuyordu. En sonunda aklıma bir TV programında izlediğim şey gelmişti. Beni dinlemesi için, ona sözü geçen kişinin ben olduğumu hissettirmeliydim. Koltuğa oturttum, ve ben de önünde diz çöküp oturdum. Koltuktan indiği her seferde sakin bir ifadeyle onu yerine oturttum. On denemeden fazla sürdü, en sonunda oturup dolu gözleri ile bana baktı. Bu bir ceza değildi, kollarımı iki yana açıp 'Siwoo-ya, gel bana' dedim. Boynuma sarıldı ve sakinleşti. O günden beri aramızdan su sızmıyor." 

"Vay be... Çok sabırlısın." İnanamayan gözlerle baktın ona. "Çaban takdire şayan doğrusu. Teyzesi olarak, senin gösterdiğin sabrı ve çabayı gösteremem... Bunun farkındayım. Açıkçası önemsemiyorum da... Zaten yılda bir kez geliyorum buraya. Biraz büyüdüğünde normal bir ilişkimiz olacaktır." 

Hyungwon başını iki yana salladı. Duyduklarına memnun olmamıştı anlaşılan. "Eğer şimdi çabalamazsan, asla iyi bir ilişkiniz olmayacak." 

"Nereden biliyorsun? Yoksa geleceği okumak gibi bir yeteneğin de mi var?" sesine alaycı bir hava katmana engel olamamıştın. Evet şu anda Siwoo'nun dilinden anlıyor olabilirdi. Ancak büyüdüğünde bir şeyler değişecekti elbette. 

"Çok basit... Seni sevmemek onun için bir alışkanlık olacak ve tüm davranışları bunun üzerinden şekillenecek. Yetişkin insanlar olarak bizler bile, sebepsiz yere birilerinden hoşlanmayabiliyoruz. Onun ise bir sebebi olacak... Sevgisizlik..." 

"Onu sevmediğimi söyleyemezsin... Tamam, ona sevgimi gösteremiyorum belki... Ama bu içimde bir yerlerde onu sevmediğim anlamına gelmez." 

"Çocuklara her konuda yalan söyleyebilirsin, onları kandırmak kolaydır değil mi? Ama çocukları kandıramayacağın tek bir konu var, o da sevgi. Çocuklar sevgi dedektörü gibidir... Akılları yeterli erişkinliğe sahip olmasa da, kalpleri bizim asla sahip olamayacağımız şekilde saf... Bu yüzden yanılmıyorlar." 

Öfkelensen de, ona itiraz edebileceğin bir sav kalmamıştı elinde. "Sevgi emekti diyorsun yani... İyi de, yaklaşmama izin vermiyor ki. Kapsama alanına girdiğim andan itibaren alarm gibi ötüyor. Normalde çocuklarla aram iyidir. Siwoo bir istisna." 

"Ona yaklaşmak için çaba sarf etmelisin. Eline diken batınca gülleri sevmekten vazgeçiyor musun? Öyleyse Siwoo'dan da vazgeçme. Emin ol, ona yaklaşmanı bekliyor. Ama doğru şekilde."  

Kısa sohbetiniz Siwoo'nun ağlama sesiyle bölünmüştü. Bir anlığına bakıştınız, yanına kim gitmeliydi? 

"Sanırım denemek için daha iyi bir fırsat elde edemezdim." ayağa kalkıp derin bir nefes aldın. "Geliyorum böcek! Çok sevgili teyzeni özlediğin için ciğerlerini patlatarak ağladığını biliyorum!" 

Hyungwon sadece kahkaha atmıştı. "Kelimelerini de yumuşatmayı dene." 

Odasına gittiğinde, beşiğinde ayağa kalktığını gördün. Seni görünce ağlaması daha da şiddetlenmişti. 

"Ben de sana bayılmıyorum, ne tesadüf..." dedin kucağına alırken. Kucağında tepinerek, ağlayışının desibelini arttırmıştı. Deyim yerindeyse feryat figan yırtınıyordu. 

"Aigoo... Siwoo-ya~" salonda Hyungwon'un aegyolu karşılaması sayesinde susar gibi olmuştu. Sen de bunu fırsat bilip Siwoo'yu onun kucağına vermiştin. 

"Sanırım az önce verdiğim karardan vazgeçmem için, Siwoo ile geçirdiğim bir dakika yeterli oldu." yenilgi ile koltuğa çöktün yeniden. "Kendimi fazlalık gibi hissediyorum..." 

"Aslında..." Hyungwon Siwoo'yu pışpışlarken konuştu. "Benim kısa bir süreliğine eve gitmem gerekiyor. Belki bu süre-" 

"AĞZINDAN YEL ALSIN!" Bağırdığını fark ettiğinde dudaklarını ısırdın. "Ne diyorsun sen? Bu ömür törpüsü ile yalnız kalmak mı? Aslaaaa." kollarını bağlayıp, bacak bacak üstüne attın. "Bundan sonra sen nereye biz oraya. En azından ablamlar gelene kadar." 

"Siwoo ile otobüse binme riskini göze alabiliyorsan... Neden olmasın?" 

Bu ihtimali kafanda tartmana gerek yoktu. Duyduğun anda bile, bu küçük kıyametin görüntüleri zihninde belirmişti. Hem de ne belirmek! 

"Madem öyle... Kesenin ağzını açmam gerekecek. Ben taksi durağını ararım." 

*** Bölüm Sonu *** 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
Chapter 7: Ühü.. Bitti... Yeni kurgular bekliyorem yazar
icequeenhera
#2
Chapter 7: Evet fazla utanmazımdır
icequeenhera
#3
Chapter 1: Gökkuşağı kusmak ksmsksmsmmzmsm