6-Panzehir

A REAL HERO [YOU]

Dudaklarınız nazikçe birbirinin üstündeyken, gözlerin kapalı olmasına rağmen cenneti gördüğünü düşünüyordun. Kalbindeki bu değişik ritim, dudağındaki tat, ve Hyungwon'un ferah kokusu... Parmağının çenende bıraktığı kibar dokunuşların izi, bulutlarda geziniyormuş hissiyle eşdeğerdi. 

Ta ki Siwoo ağlayarak uyanana dek. 

Hyungwon gülümsüyordu, sen ise ani bir düşüş yaşamanın verdiği panikle irkilmiştin. 

"Üstümü giyinip geleceğim." bir öpücüğü de başına bıraktıktan sonra koridorda kaybolmuştu. 

"Biliyor musun Siwoo... Sanırım senin ağlamana karşı kullanabileceğim panzehiri buldum..." aptal bir sırıtışla onu pışpışlıyordun. "Şu an ağlıyorsun ama, kafamda mayınlar infilak etmiyor. Ya da kafamı duvarlara sürterek ufalama isteği uyandırmıyorsun." 

Senin sakin tavrın onu da sakinleştirmişti. Emziğini yeniden emmeye başlayarak kendini uykunun kollarına bırakmıştı. 

*** 

Üç gün daha geçmişti, normalde ablanların bugün dönmeleri gerekiyordu. Ancak aramalarına cevap vermemişti, daha sonradan ulaşmak bile mümkün olmamıştı. Endişeleniyordun, bugün Seventeen konseri vardı çünkü. Ve ablan sana konser gününden önce döneceklerine dair söz vermişti. 

"Baksana... Bir terslik var." Hyungwon'un ses tonundan, yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu anlaşılıyordu. 

"Ne oldu?" 

"Siwoo'nun ateşi mi var?" bir eli onun alnında, diğer eli kendi alnındaydı. "Zaten sabah da bir halsizdi, iştahı da yoktu sanki." 

"Bakayım bir." dudağını ufaklığın alnına bastırdın. "Hafif bir ateşi var gibi. Ben dereceyi getireyim." 

Kulağından ateşini ölçtüğünde 38 derece olduğunu görmüştün. 

"Ciddi bir şey değil ama dikkat etmemiz lazım." dedi Hyungwon. "Ateş düşürücüsünü çıkarayım ben, her ihtimale karşı." 

Keyifsizce koltuğa çöktün. Bugün konsere gitmen gerekiyordu! Sana emanet edilen yeğeninin anne ve babası ortalıkta yokken ateşlenmesi değil! 

"Neyin var?" Mutfaktan dönen genç adam, koltukta yaşayan bir enkaz bulmayı beklemiyordu. Sadece bir dakikalığına odadan çıkmıştı oysa, neyi kaçırdığını merak etti. 

"Ablamlar hala gelmedi." dedin oflayarak. 

"Yani? Sadece bu mu?" 

"Sadece bu değil elbette. Bugünkü Seventeen konserine bir biletim var, Siwoo hasta gibi, ve annesi ortalıkta yok! Çıldıracağım!" 

"Ah konser... Tamamen unutmuşum..." Hyungwon en sonunda gelip yanına oturdu. "Siwoo'ya ben bakarım. Hem zaten ciddi bir şeyi yok. Sen konsere git, endişelenecek bir şey olmayacak." 

"Sahi mi?" içinde bulunduğun açmaz bir tünelse, Hyungwon sayesinde ucunda bir ışık görmüştün. "Sana zahmet olacak ama?" 

"Zaten ben bakıyordum, hem de Siwoo'yu sevdiğim için zahmet olması gibi bir seçenek göremiyorum." 

"Seni seviyorum!" boynuna sarılmıştın. 

"Bu bir itiraf mıydı?" sorusu üzerine jetonun düşmüştü. 

"Ah! Hayır yanlış anladın!" 

"Ha, yani beni sevmiyorsun?" 

"Hyungwon, ne demek istediğimi zaten anladın. Lütfen beni köşeye sıkıştırma! Böyle anlarda düşünme yetimi kaybediyorum zaten." 

"Tamam canım, kızma hemen." saçlarını okşadı. "Bunları sonra konuşuruz, en iyisi sen konser için hazırlanmaya başla." 

*** 

"Veeeee! Hazırım!" şaşkın bakışlarla sana bakan Hyungwon'a doğru yürüdün. "Nasıl olmuşum?" 

"Çok güzelsin ama..." 

"Ama ne? Kötü mü giyinmişim? Makyajım abartılı mı olmuş?" telaş yaptığını görünce kahkaha attı, bir yandan da başını iki yana sallıyordu. 

"Hayır... Sadece bu kadar çabuk hazırlanmış olmana şaşırdım." 

"Çünkü bu kombini aylar öncesinden yapmıştım. Ne giyeceğime karar verdiğim için, makyajımı yapmak o kadar uzun sürmedi." 

Siwoo'yu tamamen unutmuştun. Sana dolu gözlerle bakıyordu. Dışarı gideceğini anlamıştı. Hasta olduğu için miydi bilinmez, gitmeni istemiyordu. Ağlamaya başlayınca fark edebilmiştiniz ikiniz de. 

"Gel bakalım, süt içelim mi biz?" Hyungwon Siwoo'yu kucağına alıp mutfağa ilerlemeye başladı. Siwoo ise ağlayarak ellerini sana uzatıyordu. 

Kapıyı dışarıdan kapattığında içinde korkunç bir huzursuzluk vardı. 

*** 

Konser alanına gelmen bir saatini almıştı. Çoktan uzun kuyruklar oluşmuştu, konserin başlamasına hala saatler vardı oysa. 

Siwoo bir türlü gözünün önünden gitmiyordu. 

"Ben... Ben ne yaptım böyle?" gözyaşların düşmeye başlamıştı. "Bana uzattığı ellerini çevirdim... Bana en çok ihtiyacı olduğu anda hem de..." 

Gıdım gıdım ilerleyen kuyruktan ayrılıp ana yola doğru koşmaya başladın. Eve en kısa yoldan gitmek için bir taksiye ihtiyacın olacaktı. 

*** 

Anahtarı kapıya nasıl soktuğunu, ayakkabılarını çıkarıp içeri nasıl girdiğini bilmiyordun. Koşarak salona girdiğinde, kanepede uyuyan Siwoo'yu gördün. Ve başındaki ıslak bezi değiştiren Hyungwon'u. Seni gördüğüne şaşırmıştı, ağladığını görünce telaşla yanına geldi. 

"Ne oldu? Neden döndün? Konserde olman gerekmiyor muydu? Neden ağlıyorsun?" 

"Hyungwon... Ben dünyanın en kötü teyzesiyim!" hıçkırıklarını bıraktığında, Hyungwon derin bir nefes alarak sarıldı sana. İçi rahatlamıştı. Saniyeler içinde kurduğu tüm kötü senaryolar buhar olup uçmuştu. 

"Ağlama..." 

"Siwoo beni asla affetmeyecek... Hem bunu hak ediyorum da! Hasta haliyle bana ellerini uzatırken... Kapıyı çekip çıkabildim!" ağlaman daha da şiddetlenmişti. 

"Seni sayıklayarak uyuduğunu söylersem daha çok ağlayacaksın ama... Bilmen gerekir diye düşündüm. Ateşi biraz yükseldi sadece. İlacını verdim. Korkacak bir şey yok... Siwoo artık seni seviyor. Burada olduğunu görünce unutacaktır." 

"Yanına gitmeliyim, ama önce ellerimi yıkamam gerek." ayrıldığınızda, Hyungwon gözyaşlarını silmişti. 

"Sen dünyanın en iyi teyzesisin." 

*** 
"Neden düşmüyor ateşi?" elindeki ıslak bezi, Siwoo'nun ateşini düşürecek kısımlarda gezdiriyordun. Çoktan bir saat olmuştu, ama ateşinde bir düşme yoktu. "Doktora mı gitsek?" 

"Biraz daha böyle devam edelim, eğer hala düşmezse ılık duş aldıralım. Hastane en son seçenek." 

"Benim yüzümden..." daha yeni bastırdığın gözyaşları yeniden süzülmeye başlamıştı. "Benim ihmalkarlığım ve bencilliğim yüzünden." avcundaki küçük eli öptün. 

"Senin yüzünden falan değil. Bilirsin, çocuklar sık sık hasta olurlar. Kendini suçlamak hiçbir şeyi değiştirmeyecek." dedi Hyungwon. 

"Kendimi affedemiyorum... Düşündükçe de sinirlerim bozuluyor. Tanrım, geride hasta bir bebek bırakıp konsere gitmeyi düşünürken aklımdan ne geçiyordu?" 

Siwoo yanıbaşındaki seslere duyarsız kalamamış ve gözlerini açmıştı. Seni gördüğünde, yüzünde halsiz bir gülümseme belirmiş ve yeniden uykuya dalmıştı. 

"Bak, gördün mü?" Hyungwon da gülümsedi. "Seni gördüğü için mutlu." 

"Bir daha asla şikayet etmeyeceğim... Yeter ki çabucak iyi olsun." 

*** 

"Biz geldik!" ablanın sesi duyulmuştu koridorda. "Oğluşum, anne geldi!" ancak salona girdiğinde gördüğü tablo hoşuna gitmemişti. "Siwoo?" 

"Abla... Özür dilerim. Hasta olmasına engel olamadım." ağladığını görünce dayanamayıp sana sarılmıştı. 

"Ağlama koca bebek. Sanırım diş çıkarıyor. Ateşi bu yüzden çıkmış olmalı." 

"Diş mi? Diş yüzünden mi bu halde çocuk?" 

"Geçen hafta damağının arka tarafında bir şişlik görmüştüm. Bakayım bir." parmakları ile yavaşça açtı minik çocuğun ağzını. "Tahmin ettiğim gibi. Bak, şurası. Kızardığı için dişin başı görünmüyor ama damak yarıldığına göre devam edecek." 

"Hayatım, doktorumuza bir uğrasak mı? Belki ağrısını azaltacak bir ilaç falan verir?" 

"Tamam bebeğim, Siwoo'yu giydireyim ben." 

*** 

Ablan ve enişten gelir gelmez doktora gitmek zorunda kalmışlardı. Sen ve Hyungwon ise evde dönmelerini bekliyordunuz. Hyungwon sana sarılmış, saçını okşayarak teselli ediyordu. 

"Gördün mü? Bizim ihmalimizden değilmiş." 

"Yine de... Onu öyle görmek beni çok yıprattı. Ablam nasıl bu kadar soğukkanlı yaklaştı anlamıyorum?" 

"Anneler böyledir işte. İçten içe üzülseler de belli etmezler. Anne olduğunda anlayacaksın." dedi kıkırdayarak. 

"İşte şimdi annem gibi konuştun!" 

"Bu arada... Konsere gidemediğin için üzgün müsün?" diye sordu daha ciddi bir ses tonuyla. 

"Eh... Biraz... Üzülmedim dersem yalan olur. Ama önemli değil... Hiçbir şey Siwoo'dan önemli değil artık." 

"Belki bir gün yolda görüp imza falan alırsın?" 

"Hyungwon, dalga mı geçiyorsun? Çocuk avutur gibi bir halin var?" yalandan bir öfkeyle, hafifçe vurdun koluna. 

"Yoo, ciddiyim. Ülkenin yarısı ünlü zaten." kahkaha attı. 

"Öyle bir şans olsa da beni bulmaz, merak etme. Bendeki şansla çölde kutup ayısı-" lafın nereye gittiğini fark edince durakladın. 

"Çölde kutup ayısı ne?" 

"Çölde kutup ayısı güneşlenir işte!" diyerek kıvırdın. 

"O zaman teorik olarak şanslı olmuyor musun? Çünkü düşünsene, kutuplardaki birkaç derecelik değişimden bile etkileniyorlar. Yani-" 

"İçindeki bilim insanının fişini bir dakikalığına çekebilir misin? Lafın gelişi diye bir şey duymadın mı? Bu da öyle bir şey. Mantık arama."  
 
"Neyse... Ben gideyim artık. Buradaki görevim sona erdi." 

"NEEE? HAYIR GİDEMEZSİN!" 

"Neden bağırıyorsun?" büyük gülüşüne bakınca sakinleşmiştin. 

"Ne bileyim, Siwoo eve gelince göremezse-" 

"Şuna 'sana çok alıştım' diyemiyor da..." başına küçük bir öpücük bıraktı. "İstersen yarın görüşebiliriz? Konserin acısını çıkarırız beraber, hmm?" 

"Harika fikir!" 

"Önce numaralarımızı vermemiz gerekiyor ama? Gerçi istersen evden de alabilirim." 

"Numaranı alayım?" 

*** BÖLÜM SONU *** 

Bir sonraki bölüm final. 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
Chapter 7: Ühü.. Bitti... Yeni kurgular bekliyorem yazar
icequeenhera
#2
Chapter 7: Evet fazla utanmazımdır
icequeenhera
#3
Chapter 1: Gökkuşağı kusmak ksmsksmsmmzmsm