1.BÖLÜM

SUSKUN

"Ah! Ah! "
Y

ine her yeri tutularak uyandı. Kendine koca bir aferin verdi. Senin için ‘Aptal çocuk her gece kabus görmek zorunda mı?’ diye düşünüyordu. Peki o niye her gece senin yanına geliyordu ve bu işkenceyi çekiyordu. Koca bir aptal olduğunu düşünüyorsun değil mi? Yalnız değilsin o da öyle düşünüyor. Sana olan nefretine ve öfkesine karşılık bu yaptıklarını sadece bir aptal yapar. Ama lanet olsun ki sana karşı koyamıyordu. Nasıl karşı koyabilirdi ki? O masum yüzün, beyaz ve pürüzsüz tenin, hafif tombul yanakların, kırmızı dolgun dudakların ve… Ve lanet olsun o dolgun kalçan… Sürekli aklını başından alıp duruyordu. Senden uzak durmalıydı çünkü bazen kontrolünü kaybedebiliyordu. Sana olan nefreti ve sevgisi de işini kolaylaştırmıyordu. Her neyse daldığı bu düşüncelerden sıyrılmalı ve senin gibi uykucu bir veledi okula yollamalıydı.

"Hey velet hala uyuyor musun?" diye bağırdı kapıdan. İçerden ses gelmeyince kapıyı açıp odaya girdi. Seni çoktan uyanmış, donuk gözlerle camdan dışarı bakarken buldu. Yine aynı şey oluyordu. Bu sabah Seul'ün ilk karı düşmeye başlamıştı ve sen yine dışarı çıkmama konusunda diretecektin. Yalnız bu sefer o da diretecek ve seni okula yollayacaktı. Bunda oldukça da kararlıydı. 

"Yah! Angel hemen giyin. Okula geç kalacaksın." Camdan ayırmadığın donuk gözlerini ona çevirdin.

 

"A-abi k-kar!"
 

"Evet kar. Ne olmuş? Hemen giyin." 

Artık endişe ile bakmaya başlayan gözlerine aldırış etmeden formanı dolaptan çıkarıp yatağın üstüne fırlattı. Kapıyı açıp çıkmadan önce sana sert bir bakış attı."Beş dakka içinde üzerini giyinmiş olarak oturma odasına geliyorsun."

Mutfağa geçip ayak üstü atıştırabilmen için bir şeyler hazırladı. Oturma odasına geri döndüğünde üzerini giyinmiş olarak onu bekliyordun. Elindeki sandviçi sana uzattı.

 

"Ye hadi. Geç kalacaksın." 

Önce itiraz edecekmiş gibi oldun. Sonra Kris’in elindeki sandiviçi alıp ufak bir ısırık aldın. Lokmanı çiğneyip yuttuktan sonra sandviçi ona geri uzattın.
"Doydun anlaşılan. O halde doğru okula." 

 

Tehditkar bir sesle söyledi ve parmağıyla kapıyı işaret etti. Ona yalvaran gözlerle baktın ve "Abi kar yağıyor. Ben dışarı çıkmak istemiyorum." dedin. Gözlerinin içi buğulanmıştı ama bu sefer onu ikna etmene izin vermeyecekti. 'Gözlerine bakma. Bakma! Lanet olsun yavru köpek bakışını atma.' Kendi kendini telkin etme çabaları sonuç gösterdi ve gözlerini üzerinden çekti.

"İtiraz istemiyorum velet. Doğru okula gidiyorsun." 

 

"Abi gitmek istemiyorum." 
 

İtirazlarına ve çırpınmalarına aldırmadı ve seni kolundan tuttuğu gibi kapının dışına attı. Kapıyı ardından sertçe kapatırken bağırdı."Bir daha bana itiraz etme."

Sonunda seni okula yollamıştı. Bunun verdiği rahatlıkla kahvesini aldı ve dosyalarına gömüldü. Patron olmak zor işti. Bir sürü dosyayı incelemesi ve imzalaması gerekiyordu. Onu terk edip giden babası uçakla yurt dışına giderken uçağın düşmesi ile hayatını kaybetmişti. Bu durumda babası olacak adama ait olan şirket ve daha birçok şey ona miras kaldı. Lanet herif iyi ki erkenden ölmüştü de bir işe yaramıştı. Şimdi yoğun işinden şikayet etse de şirketini ve parasını çok seviyordu. Güçlü olmayı ve insanları yönetmeyi de seviyordu. En önemlisi ise üniversite hayatı boyunca kimseye muhtaç olmamıştı. Bunların hepsi sevgili babacığı sayesindeydi. Ona teşekkür etmeliydi değil mi? 

"Sevgili babacığım erken öldüğün için teşekkür ederim."

Çalan telefonunun sesiyle kendine geldi. Telefona baktığında arayanın senin öğretmenin olduğunu gördü ve çabucak açtı."Efendim?"

"Angel’ın abisi ile mi görüşüyorum?"

 

"Evet buyurun benim. Bir sorun mu var?"
 

"Kardeşiniz okula gelmedi. Bir sorun mu var? Hasta falan mı? Sınıf öğretmeni olarak merak ettim?"

Başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Sabah seni zorla okula yollamıştı. ‘Ya başına bir şey gelmiş ise?’ diye düşünüyordu. Daha fazla telefonla konuşmaya devam edemedi. Üzerine montunu aldığı gibi kapıya koştu. Açtığında karşınsına çıkan manzara ile önce büyük bir rahatlama yaşadı. Ardından endişe ile yerde titreyerek oturan sana sarıldı ve seni kucağına aldı.

 

"Aptal kız niye kapıyı çalmak yerine soğukta saatlerce oturdun ki?"
 

"A-abi k-kar..." 

Kris’in sabah duyduğu ve aldırış etmediği kelimeler şimdi bir bıçak gibi yüreğine saplanmıştı ve canını yakıyordu. Elleri arasında tir tir titreyen, senin ufak bedenine baktı. "Üzgünüm bebeğim! Seni ısıtacağım."

Seni hemen şöminenin önündeki halının üzerine yatırdı. Şömineyi yaktıktan sonra daha kolay ısınabilmen için soymaya başladı. Senin beyaz tenini gördükçe içinin bir tuhaf olmasına ve karnının kasılmasına aldırmadan sana iyice sokuldu ve sarıldı. Onu deli eden ve başını döndüren kokunu içine çekerken bedenini okşamaya başladı. Kısa bir süre sonra duran titremelerin ile içi rahatladı ve yanından kalkıp üzerine battaniye örttükten sonra karşına geçip oturdu. Huzur içinde uyurken sana baktı. Sen iyice ısınıp gevşerken sana baktı. Uyurken şapırdattığın dudaklarına baktı. Horlarken yavaş yavaş inip kalkan göğsüne baktı. Orada oturup saatlerce sana baktı...

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet