8.BÖLÜM

SUSKUN


“ Gitme…” 
 

Dudaklarından hiç bıkmadan ve sürekli dökülen tek kelime buydu. Krisin gidişinin ardından büyük bir şok yaşıyordun. Titremelerine engel olamazken oturduğun yerden doğruldun.
 

“ Gitme lanet olası!” diye bağırarak eline geçen ne varsa sağa sola fırlatmaya başladın. Delirmiş gibiydin. Aklından milyonlarca şey geçiyordu ve sen birinde karar kılmıştın.
 

“ Sana nasıl gidilir göstereceğim.” Sanki o yanındaymışcasına ya da seni duyuyormuşcasına onunla konuşuyordun. 
 

“ Sana beni bırakmak ne demekmiş göstereceğim.” Yere eğildin ve biraz önce yere fırlattığın vazonun kırık parçalarından birini eline aldın.
 

“ Gitmek asıl böyle olur Kris.” Gözlerinden akan yaşlara aldırmıyordun. Kırık vazo parçasını tuttuğun titrek elin yavaş yavaş diğer elinin bileğine yaklaşıyordu.

Soğuk vazo parçasını bileğinde hissettiğinde birazcık ürperdin.Bu zamana kadar çok fazla kötü şey yaşamıştın ancak daha önce ölmeyi aklından hiç geçirmemiştin. Çünkü ne olursa olsun o yanındaydı ve sen onun varlığından güç alıyordun. Ne olursa olsun sen onu sevmekten vazgeçmemiştin ancak o çok kolay vazgeçmişti. 

Bir anda titrek bileğinde hissettiğin güçlü bir el karşısında afallasan da kulağına dolan tanıdık ses ile kendine geldin.
 

“ Aptal! Sen ne yaptığını sanıyorsun?” Kris seni tutup kendine çekerken hıçkırarak ona doğru atıldın. Sanki bitmek bilmeyen bir kabustan uyanmış gibi hissediyordun. Onun sıcak kucağında saatlerce ağlamak ve sonunda mutlu olmak istiyordun.
 

“ Ben seni bırakıp ölüme gidememişken sen beni bırakmayı nasıl düşünürsün? Aptal ben sen yaşa diye giderken sen nasıl ölmeye çalışırsın?” Krisin sesinden onun da ağladığını anlayabiliyordun. Senin aksine sessiz ağlıyordu. Sana sardığı kollarını bir daha hiç açılmayacakmış gibi sıkıyordu. Sanki kollarını birazcık gevşetse kayıp gidecekmişsin gibi hissediyordu.
 

“ Ben..” dedin. Lafına devam etmek istiyordun ama hıçkırıkların engel oluyordu. Biraz bekledin ve yeniden konuşmaya çalıştın.
 

“ Ben sadece biraz acı çekmeni istedim. Git dedim diye nasıl hemen gidebilirsin? Beni hiç düşünmedin mi?” Sonunda hıçkırıklarına hakim olup konuşabilmiştin.
 

“ Bak gitmedim. İşte buradayım ve bir daha asla seni bırakmayacağım.” Saçlarının kokusunu içine çekti ve başına bir öpücük kondurdu. 
 

Sen ona bakmamaya ve göğsünde sessizce ağlamaya devam ediyordun. Uzun süredir hasretini çektiğin yerdeydin ve ağlamanı durdursan bile sonsuza kadar bu kolların arasından çıkmak istemiyordun. 
 

“ Şhhhh… Ağlama artık. Hepsi geçti. Sen ve ben artık çok mutlu olacağız söz veriyorum.” 
 

Zor da olsa ağlamayı kestin ve başını kaldırıp ıslak gözlerinle ona bakarak “ Söz mü?” diye sordun. 
 

“ Söz.” Dedi ve başını onay verircesine salladı. Bu sefer ona gülerek sarıldın.
 

“ O zaman buradan çıkmak zorunda mıyım?” 
 

“ Anlamadım. Nereden bahsediyorsun?” 
 

Başını göğsüne sürttün ve “ Buradan.” Diye cevap verdin.
 

“ Hayır, sonsuza dek orada kalabilirsin. Bu beni memnun eder ve benden başka kimse de sana dokunamaz.” 
 

Kris böyle dediğinde aklına Min gelmişti. Telaşlı bir şekilde kollarından ayrıldın ve ciddi bir şekilde Kris’in yüzüne bakarak sordun. 
 

“ Xiumin’e bir şey yapmayacaksın değil mi? Onun bir suçu yok. Onu buraya ben getirdim ve biz gerçekten bir şey yapmıyorduk.” 
 

Kris sana önce sinirle baktı, sonra bakışlarını yumuşattı ve hafifçe gülümseyerek cevap verdi.
 

“ Ona bir şey yapmayacağım. Sadece uyaracağım ki bir daha sana dokunmaya cesaret etmesin.” 
 

“ Kötü bir şey yapmayacağına eminsin değil mi?” Soru işaretleri ile dolu bir bakış fırlattın Kris’e.
 

“ Eminim.” Sırıttı ve “ Buraya gel.” Diyerek seni kucağına aldı ve daha toplu bir odaya götürdü. Birlikte yatağa girdiniz ve Kris yine sana sıkı sıkı sarılarak “ Hadi biraz uyu ve dinlen.” Dedi. Hafifçe başını salladın ve iyice Krisi’in kucağına yerleşirken “ Tatlı rüyalar.” Diye fısıldadın. 
 

“ Tatlı rüyalar meleğim.” Uykuya dalmadan önce son duyduğun onun rahatlatıcı sesiydi.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet