7.BÖLÜM

SUSKUN

İçin rahattı, yaptıklarından bir an bile pişmanlık duymuyordun. Herkes başına geleni hak etmişti ve bundan sonrasını da hak ediyordu. Neden onlara acıman ya da iyi davranman gereksindi? Böyle, hayat senin için daha yaşanılır ve kolaydı? Öyleydi değil mi? O zaman neden içindeki acı hafiflemiyordu ve seni sürekli rahatsız ediyordu. Yeni bir hayata başlıyordun, mutlu olman gerekiyordu ama değildin.

Bütün gün yüzünde sahte bir sırıtışla Xiumin ve arkadaşları ile takıldın. Okula, çatıda yaptıkların çoktan yayılmıştı ve herkes sana bakışlar atıp arasında fısıldaşıyordu. Bu seni biraz kızdırsa da hoşuna gitmişti. Çünkü bakışlarındaki eskisi gibi aşağılama ya da acıma değildi, aksine hayret, şaşkınlık ve korkuydu. Bunun hoşuna gitmemesi gibi bir sebep yoktu. 

Okul çıkışında Min arkadaşları ile gitmek yerine kapıda seni beklemişti. Anlaşılan çatıda cevap vermediği sorunun cevabını bu şekilde veriyordu. Yüzüne yaydığın şeytani sırıtışla yanına yaklaştın ve “ Hadi gidelim.” Diyerek koluna girdin. “ Bugün çok eğleneceğiz.” Xiumin sana bakıp sadece başını sallarken aynı sırıtış onun da yüzüne yayıldı.

Eve gidene kadar havadan sudan konuştunuz. İlginçti çünkü Min dışarıdan görünenin aksine oldukça komik ve cana yakındı. Daha önce onunla konuşmamış olmana kızıyordun. Eve vardığınızda kahkahalar atarken bir yandan da kapıyı açmaya çalışıyordun. Seslerinizi duyup kapıya gelen Kris sen açamadan kapıyı açıp size sert sert bakmaya başladığında onu görmemiş gibi yaparak içeri geçtin. Min biraz tereddüt etse de peşin sıra geldi ve odana geçtiniz, kapı eşiğinde arkanızdan bakan bir adet şaşkın ve kızgın Kris bırakarak.

Siz odaya kapandıktan sonra Kris bir süre kapı eşiğinde bekledi. Siniri biraz yatıştığında çalışma masasına geri döndü ve işine odaklanmaya çalıştı ancak bu imkansızdı. Çünkü aklı tamamıyla sizdeydi ve bunu engelleyemiyordu. Bir süre daha çalışmayı denedikten sonra yerinden kalktı ve mutfağa gitti. Belki odana girmek için içecek bir şeyler hazırlaması işe yarayabilirdi. 

Sizin için sıcak bir şeyler ayarladıktan sonra yavaş ve sessiz adımlarla odana yaklaştı. Amacı içerdeki seslere kulak misafiri olabilmekti ancak senin bir anda kapıyı açman ile olduğu yerde kaldı ve kekeleyerek, “ Ee.. Ben, şey size içecek bir şeyler getiriyordum.” Dedi. Ona aldırış etmeden elindeki tepsiyi alıp kapıyı kapattın, yine ardında bir adet merakını giderememiş ve kızgın bir Kris bırakarak.

Aslında Kris bu kadar sakin biri değildi. Eğer eskiden olsa Min içeri bile girememiş olurdu. Ancak şu an sana karşı suçluydu ve seni asla yeniden kırmayacağına ve üzmeyeceğine yemin etmişti. Zor da olsa bu yeminini bozmuyordu değil mi? Ya da o sesleri duyana kadar bozmamıştı. İçeriden senin sesin duyuldu.

“ Ah orası Min. Lütfen biraz daha sert.”

“ Burası mı? Sıkma kendini gevşe biraz.”

“ Ahhhh! Bu çok iyi.”

Kris daha fazla duyduklarına dayanamayarak odana daldı. Görmek istediği manzara ile gördüğü arasında dağlar kadar fark vardı ancak sinirden gözü dönmüş Kris’in olayları algılamak gibi basit bir şeyi yapması münkün değildi.

“ Ne oluyor burada?” Bağırdı ve Minin üzerine yürüdü. Omuzlarındaki ellerini yakalayıp sertçe çekerken bağırmaya devam etti.

“ Sen ne hakla ona dokunursun.” Sinir bütün bedenini ele geçirmişti ve titriyordu Kris. Sıktığı yumruğunu kaldırdı ve tam Min’e savuracakken önüne geçmen nedeniyle kendini zar zor firenledi ancak bu yumruğun seni hafifçe sıyırmasına engel olamadı. Canın çok yanmamıştı ama sen de sinirliydin. Eve girdiğinden beri onunla konuşmayan sen artık bağırmaya başlamıştın.

“ Sen… Sen, tanrım sen ne yaptığını sanıyorsun. Aklından ne geçiyordu lanet olası. Ne yaptığımızı düşünüyordun. Herkesi kendin gibi mi sanıyorsun.”

Kris kendisine bağırmana biraz şaşırsa da söylediklerin onu daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Artık görmezden gelme sırası ondaydı. Sana aldırmadan Minin kolonu sertçe tutarak çekiştirmeye başladı. Bir yandan da tehtitlerini savuruyordu. 

“ Bunu ödeyeceğini biliyorsun değil mi? Senin görevin ona dokunmak değildi. “

Min’i kapının dışına savururken “ Şimdi defol buradan seninle sonra ilgileneceğim.” Dedi ve kapıyı sertçe kapattı. Min görüş açısından çıktığında senin ona bağırdığını hatta sırtına ufak yumruklar attığını fark etti. Hızlıca arkasını döndü ve sana öfke ile bakmaya başladı. Biraz önce ona bağıran ve yumruk atan sen birazcık korkmuştun. Geri adım attın ve buna karşılık o da sana bir adım attı. Sen bir adım daha atacakken buna engel oldu ve kolundan tuttuğu gibi odasına sürükleyerek yatağa fırlattı. Artık iyiden iyiye korkmaya başlamıştın. Ya yine aynı şeyi yaparsa, ona karşı koyabilmek gibi bir ihtimalin yoktu. 

Şu an bulunduğun durum sana o geceyi hatırlattı ve ağlamaya başladın. O gecenin anıları o zamanki tazeliği ile zihnine doluşurken öfkenin ve nefretin bedenine geri döndüğünü hissettin. Öfkenin verdiği cesaret ile tekrar bağırdın. Bu seferki sözlerin yakıcıydı.

“Yine bana tecavüz mü edeceksin Kris. Beni daha kaç kere öldüreceksin.”

Kris üzerine gelmeye başladığında gelen cesaretin kırılırken geri doğru gitmeye çalıştın ancak yatak başlığının el verdiğinden daha ileri gidemedin. Krisin gözlerinden bir anlık geçen acıyı fark etsen de ona güvenin yoktu ve ondan korkuyordun. 

“ Lütfen bana dokunma.”

Zayıf çıkan sesin onu bir an duraksatsa da sana yaklaşmaya devam ediyordu. Gözlerinde garip bir donukluk vardı ve bunun ne anlama geldiğini çok acı bir şekilde öğrenmiştin. Ne dersen de seni duymayacak ve cavap vermeyecekti.

“ Kris Lütfen…”

Yine bir tepki alamamıştın. Sarsılarak ve hıçkırarak ağlamaya başladın. Artık kendinde değil gibiydin. Ellerini saçlarına götürüp çekmeye başladın. Bir yandan da sallanarak mırıldanıyor ve ağlıyordun.

“ Dokunma bana. Dokunma lütfen…”

 

Kris iyice yanına yaklaştı ve elini başına doğru uzattı ancak sen onu hisseder hissetmez başını kaldırdın ve bağırmaya başladın.

“ Lanet olsun bana dokunma dedim sana. Senden iğreniyorum. Senden nefret ediyorum. “ 

Kris havada kalan elini indirip geri çekildi. Gözlerindeki donukluk yok olmuştu ve yerini garip bir hüzün ve derin bir acı almıştı. Gözlerinin içine bakıyordu ve bakışlarını bir an olsun kaçırmıyordu.

“ Benden bu kadar çok mu nefret ediyorsun.” Gözlerindeki acı sesine de yansıyordu.

“ Evet, tahmin edebileceğinden daha çok. Her şeyin suçlusu sensin. Öz anneni öldüren de sendin. Sen suçlu doğdun ve bizim hayatımıza girerek her şeyi mahvettin. Her şeyimi elimden aldın. Daha ne istiyorsun. Lütfen git ve beni özgür bırak. “ Ne dediğini fark ettiğinde dediklerine çoktan pişman olmuştun çünkü hiçbirinde ciddi değildin. Sadece canını yakmak istemiştin ve başarmıştın da.

“ Pekala, gideceğim. Bir daha beni göremeyeceğin kadar uzak, asla dönemeyeceğim ve bütün suçlarımın cezasını çekebileceğim bir yere gideceğim. Üzgünüm bebeğim nefretimin esiri olup sevgimi gizlediğim için çok üzgünüm. “ Bunlar arkasını dönüp gitmeden önce sana söylediği son sözler olmuştu. Şu an onun yaptığını yapan, nefretinin esiri olup sevgisini görmezden gelip gizleyen sendin. Kapanan dış kapının sesi ile bağırarak ağlamaya başladın.

“ Gitme lanet olası. Bana bu kadar şeyi yaşattıktan sonra çekip gitme. Git desem de gitme.”

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet