4.BÖLÜM

SUSKUN

Bilinci yavaş yavaş yerine gelirken yeniden o huzur dolu anları yaşama isteğine engel olamıyordu Kris. İçinde kaybolduğu dipsiz karanlığı şimdiden özlemişti.Yavaşça kapalı olan gözlerini araladı ve altındaki bedene baktı.Amacı ona teşekkür etmekti ama o olması gerektiğinden daha kısa ve ufaktı, üstüne üstlük cansız gibiydi ve kıpırdamıyordu.Gözlerini kırpıştırdı ve altındaki bedene yeniden baktı. Acı gerçeğin farkına vardığında gözyaşlarının akmasına engel olamadı.
 

"Angel!" diye seslendi çoktan ağlamaya başladığı için boğuk çıkmaya başlayan sesiyle.Ancak senden hiçbir tepki alamadı.Hafifçe sarstı ve yeniden seslendi ama yine hiçbir tepki vermedin.Korkmaya başlamıştı ve hıçkırıklarına engel olamıyordu.Senin bu haline sebep olan Kris’di.Aslında her şeyin tek suçlusu Kris’di.Evet, yanlış duymuyorsun.Yıllardır görmezden geldiği, üstünü örtmeye çalıştığı ve kabullenemediği gerçek buydu.Her şeyin tek suçlusu kendisiydi.
Ta en başında Kris doğdu diye ölmüştü annesi. Annesi, babasının ve doktorların tüm ısrarlarına aldırmadan Kris’i doğurmak istemişti.Kendi öz annesinin katiliydi.Babasına da hak veriyordu içten içe.Kim canından çok sevdiği karısını öldüren çocuğa babalık yapmak isterdi ki. 
 

Kris’i öz evladından ayırmayan annen ve baban da onun yüzünden ölmüştü.Sizi bırakıp gitmeseydi, o gün o arabada olsaydı her şey farklı olabilirdi.Senin her gece gördüğün kabusların tek suçlusu da Kris’di.Kendi suçunu, üzerini örtmek istediği ve kabullenemediği için sana yıkmıştı ve aklınca seni cezalandırıyordu.Ama sen onun ilk ve tek aşkı bunların hiçbirini hak etmemiştin.Üstelik sana sunduğu nefrete karşılık sen onu sevmekten bir saniye bile vazgeçmemiştin.Bu yüzden Kris aptalın ve pisliğin teki olduğunu düşünüyordu.Hayattaki tek yakınını, tek sevdiğini kendi elleri ile karanlığa iten bir pislik.

“Sizinle biraz konuşabilir miyiz?” dedi Kris’e senin olduğun odadan az önce çıkan doktor.
 

“Onu göremez miyim? O iyi mi?”
 

“Önce sizinle konuşmamız gerek.Sonra onu görebilirsiniz.” Derken Kris’e geçmesi için odasını işaret etti, doktor.
 

“Peki!” diyip doktorun gösterdiği yönden ilerleyerek odaya girdi Kris.Ardından içeri giren doktor, masasının arkasındaki yerine geçerken Kris’e de oturması için işaret ederek “ Buyurun oturun.” Dedi. Kris hızla doktorun gösterdiği yere geçip oturdu ve “Benimle ne konuşacaksınız?” diye sordu. Doktor önce biraz sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes alıp söze başladı.

“Nasıl söylemem gerektiğini bilmiyorum ama kardeşinizin tecavüze uğramış olabileceğini düşünüyoruz.” 

Doktor bir süre duraksadı ve Kris’in tepkisini ölçmeye çalıştı. Kris ise ne tepki vermesi gerektiğini bilemez halde doktora bakıyordu.Ne demeliydi? “Ah evet doğru düşünüyorsunuz.Hatta bunu ona yapan benim.” Demesi gereken bu muydu? ‘Aman Tanrım neden şuracıkta canımı almıyorsun? Yoksa benim için daha iyi bir ceza mı düşünüyorsun? Ne ceza verirsen razıyım yeter ki o iyi olsun.’ Diye düşünürken Kris, bir şey demeyeceğini anlayan doktor devam etti.

“Bu yüzden büyük bir şok yaşamış ve daha önce yaşadıklarını da eklersek uzun süre bu durumda kalabilir.Ona sabırla yaklaşmalı ve sevginizi göstermelisiniz.Tedavisine hemen başlayacağız ve en büyük rol size düşüyor.”

Doktorun söyledikleri Kris’in kulaklarından içeri giriyor beynine ulaşıp algılanıyor ve tepki olarak sadece kalbini parçalara ayırıyordu.Her şeyin suçlusu olarak sana nasıl yardım edebilirdi, bilmiyordu ama ne gerekirse yapacaktı.Hatta ölmesi gerekirse ölecekti bile.

“Ben ne gerekirse yapacağım.Lütfen onu görebilir miyim artık.” 

Doktor evet anlamında başını salladığında, Kris hızlıca çıktı odasından.Kendisini dışarı attığında derin bir nefes aldı ve senin bulunduğun odaya doğru yöneldi. Ne ile karşılaşırsa karşılaşsın bir önemi yoktu.Her şeye hazırlıklıydı.Ona bağırmana, onu kovmana, hakaret edip bağırmana ancak bunların hiçbiri olmayacaktı. Sen susmuştun, her şeyinle susmuştun.Dışarıdan gelecek her şeye bedeninden gelecek her şeye tamamıyla tepkisizdin.Sanki görmüyor, duymuyor ve hissetmiyor sadece nefes alıyordun.Onu da yapmasan ölü olduğuna inanılabilirdi. Bu Tanrının Kris’e biçtiği cezaydı.Ölmekten beter hatta ölmeyi istemesini sağlayacak kadar beter bir cezaydı.Sana her baktığında yaptıklarını hatırlayıp acı çekiyordu.Yavaş yavaş söndürdüğü hayat ışığını yeniden yakmaya çalışırken acı çekiyordu.Vicdan azabı ve ızdırap onu yavaş yavaş yiyip bitiriyordu.Bunların hiçbirinden şikayetçi değildi.Çektiklerinin hepsini hak ediyordu ama sen hak etmiyordun. Sen iyi olmalıydın, yeniden gülmeliydin ve gözlerin ışık saçmalıydı.
 

Odaya girdiğinde sessizce yanına yaklaştı.Seni gördüğünde akmak için göz pınarlarını zorlayan yaşları güçlükle geri itti.Senin yanında ağlamamalıydı. O güçlü olmalıydım ki sana yardım edebilsin. 
 

Sen yine aynıydın.Seni buraya getirmeden önceki halin gibi donuk gözlerini tek bir noktaya sabitlemiş bakıyordun ve hiç kıpırdamıyordun.Yanındaki sandalyeye otururken elini tuttu ve sessizce seni izlemeye başladı.Seni böyle gördükçe kendinden daha çok nefret ediyordu.Bu yüzden seni her zaman gözünün önünde tutacak ve cezasını en ağır şekilde çekerken seni iyileştirmek için ne gerekirse yapacaktı.

“Üzgünüm bebeğim! Seni korumak yerine sana bunları yaşattığım için üzgünüm.Beni asla affetme ve benden nefret et.Benden intikam almak için iyileş ve mutlu bir şekilde hayatına devam ederken beni yalnızlığıma mahkum et.Lütfen bebeğim ceza çekmesi gereken tek kişi benim.”
Ellerinin arasından yavaşça kayan parmaklarını hissettiğinde mutlu mu olmalıydı yoksa acı mı çekmeliydi? Buna karar vermek o kadar zordu ki iki duyguyu da aynı anda yaşarken artık tutmaya gücünün yetmediği yaşların akmasına izin verdi.

 

*** 

 

Tedavine başlayalı neredeyse bir hafta olmuştu ancak bir türlü tedaviye yanıt vermiyordun. Şu an Krisin karşısında oturan ve boş gözlerle ona bakan sen hastaneden çıktığın günkü gibiydin.Tek bir değişiklik yoktu.O gün elini ellerinden çekmen ona karşı verdiğin son tepkiydi.

Senin aksine onda büyük bir değişim vardı. Bütün hücrelerime kadar hissediyordu bunu.Artık kimseyi suçlamıyordu.Nefret, kin ve öfke gibi duygulardan arınmış gibiydi.İçinde sadece sana karşı duyduğu büyük bir sevgi ve şefkat vardı.Bir de bu ikisinden daha büyük bir vicdan azabı.Ancak ondan rahatsız değildi çünkü yaptıklarını unutmasına engeldi.Bu vicdan azabı onun cezasıydı ve o bunu gülümseyerek karşılıyordu.Senin ile günleri hep aynı geçiyordu.Sen artık kabus görmüyordun ama o her an kabusla uyanabilirsin diye senin odanda kalıyordu ve bazı geceler hiç uyumadan başında bekliyordu.

Sabahları uyansan da yatağından kıpırdamıyordun.Sadece Kris’in dürtmeleriyle hareket ediyordun.Seni kaldırıp banyoya sokuyordu ve gerekli işlerini gördürdükten sonra kahvaltı etmen için mutfağa indiriyordu.Yine aynı şekilde seni masaya oturttuğunda hiç kıpırdamıyordun ve bekliyordun.Sana Kris yediriyordu ki eğer yedirmese açlıktan ölsen bile kıpırdamazdın.Belki de açlığını hissetmiyordun bile.Yemek yedikten sonra seni çalışma masasının karşısındaki koltuğa oturtuyordu ve o da masasına geçerek işleriyl ilgileniyordum.Arada bir sana bakıp kıpırdayıp kıpırdamadığını kontrol ediyordu.Bu sizin sabah rutininizdi. 

Öğleden sonranız hastanede terapi ile geçiyordu.Psikiyatristinize her şeyi bütün gerçekliği ile anlatmıştı Kris.Buna karşılık da birlikte tedavi görmeniz gerektiğine karar vermişti.Ettiği yemin yüzünden kimseye bir şey anlatmaması da işinee geliyordu Kris’in.Seni hepten kaybetmeye niyeti yoktu.Hastane rutininizi de atlattıktan sonra eve gelip film saatinize başlıyordunuz.Onunla hep neşeli ve mutluluk dolu olan filmler izliyordunuz.Onu duyup duymadığından emin değildi ama “ Seni seviyorum.” demekten bir an bile vazgeçmiyordu.

Bir de geceleri sen uyurken gizli gizli ağladığı gerçeği var. Senin önünde ağlayamazdı. Kötü olan hiçbir şeyi görmemeliydin. Senin dünyan tozpembe olmalıydı ve o da sana bunu sağlamalıydı. Yine aynı şekilde uykusuzluk ve gözyaşı ile geçen gecelerden birinin içine hapsolmuştu ve güneşin doğması için tanrıya yalvarıyordu. Gözleri, pencereden içeri girecek olan güneşin ilk ışıklarına hasretken, yatakta büyük bir huzur içinde uyuyan seni izliyordu. Senin huzurlu uykunu seviyordu ancak kabuslarla uyanıp ağlamanı istiyordu.Hemen yanlış anlama, o sadece yaşadıklarına bir tepki vermeni, ağlamanı, bağırıp çağırmanı istiyordu.O zaman seni tedavi edebilir ve eskiye döndürebilirdi.

Gözleri yavaş yavaş kapanırken bulanıklaşan görüşüne bir kıpırdanmanın girdiğini fark etti.Hızla başını sallayıp gözlerini kırpıştırırken bunun bir hayal olmaması için dua ediyordu.Gözlerini, iyice açtığında sana odakladı ve gördüklerinin hayal olmadığını fark etti. Sen kıpırdanıyordun ve alnından aşağı ter damlaları süzülüyordu.Bir süre ne yapacağını bilemez bir şekilde seni izledi ancak duyduğu bağırışla kendine geldi.

"Anne!" Evet, sen anne diye haykırarak uyandın ve yatakta doğrulurken yüzünü avuçlarının arasına alarak hıçkırıklar içerisinde ağlamaya başladın.Hızlıca yanına geldi ve yatağa oturup sana sıkıca sarıldı. Daha önceki kabuslarında yapmak istediği ancak nefreti yüzünden hep arka plana atıp yapamadığı şeydi bu.Sırtını sıvazlarken bir yandan da "Geçti! Hepsi geçti! Ben buradayım! Seni seviyorum ve seni koruyacağım." Diyerek seni teselli ediyordu.

Hıçkırıkların yavaşlayıp sakinleşmeye başladığında ona sıkıca sarılı olan kolların gevşedi ve yavaşça yanlara düştü.Bu içini parçalasa da şu an bir tepki verdiğin için mutluydu.Bir süre daha sana sarıldı ve kendinden uzaklaştırıp yüzüne baktı.Aynı donuk bakışlarla karşılaşma korkusu içini yiyip bitirse de sana bakmalı ve görmeliydi.Ama korktuğu olmadı gözlerinin içi eskisi gibi parlıyordu.Tek bir fark vardı artık sevgi ile değil de acı ve öfke ile bakıyorlardı.Buna alışmalıydı değil mi? Seni bu hale o getirmişti ve bu öfke onaydı.Bütün öfkeni üzerine boşaltmana izin verecekti ve sonunda o gözler yine sevgi ile bakacaklardı...

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet