GİRİŞ BÖLÜMÜ

SUSKUN
“Kızım camı kapat. Üşütüp hasta olacaksın.”
 
Annesi endişe ile kızına dönüp söylendi.Küçük kız mızmızlandı ve “Banane ben kar yiycem!” dedi. 
 
“Angel! Sana camı kapat dedim.”
 
Annesinin itirazlarına aldırmadı küçük Angel. Arabanın camından içeri doğru giren kara açtı ağzını. Bir iki kar tanesi yakaladığında sevinçle çırptı ellerini. Sonunda annesinin itirazlarını dinlemeyen kızını azarlamak için arkasını dönen babası direksiyonunun hâkimiyetini kaybetti. Araba kar yüzünden iyice kayganlaşan yolda daha fazla tutunamadı ve savruldu. Yoldan çıkmadan önce bir takla attı. Bu sırada açık olan camdan dışarı fırladı küçük kız. Canı çok yanıyordu ve annesini istiyordu. Soğuk asfalta uzanmış ağlıyordu.Çünkü o içine kadar işleyen soğuk yüzünden acı çekerken anne ve babası gözlerinin önünde yanıyordu.Ağırlaşan göz kapakları onun bu acıyı daha fazla çekmemesi için bir çıkış yolu oldu. Soğuk zeminde yavaş yavaş bilincini kaybederken bu anı hiç yaşamamış olmayı diledi.

Yine aynı kabusla haykırarak uyandın. Neredeyse her gece gördüğün ama bir türlü anlam veremediğin korkunç rüya, hayatının her anını zehre çeviriyordu. Korku ve acı dolu gözlerini kapıya çevirdin. Her gece kabusla uyandığında beklediğin tek şey vardı. Abinin senin sesine uyanarak endişe ile odana dalması ve sen uyuyana kadar sana sarılıp “Geçti! Sadece bir rüya.” diye kulağına fısıldamasıydı. Ama hiçbir zaman beklediğin olmadı. Tıpkı bu geceki gibi o kapı hiç açılmadı. 
Yavaşça yatağından doğruldun ve dolabın en kuytu köşesine gizlediğin tişörtü aldın. Uyumanı sağlayan tek şeye sıkıca sarıldın ve geçmekte olan kokuyu iyice içine çektin. Kalbin şimdiden huzur bulmuştu. Biraz önce korkular içerisinde uyandığın yatağa geri girdin ve yorganı başına kadar çektin. Tişörtü burnuna dayadın ve her nefes alış verişinde o baş döndürücü kokuyu içine çektin. Kısa bir süre içerisinde kendini yeniden uykunun huzurlu kollarına bıraktın. Ancak bilmediğin bir şey vardı. Her gece bağırarak uyandığında koşarak kapıya kadar gelen ve sen uyuyana kadar sessizce seni izleyen biri vardı. Abin senin uyuduğundan emin olunca içeri girer elindeki tişörtü alıp üzerine giyerdi ve yere oturup başını senin başının yanına yaslar gün ışıyana kadar kıpırdamazdı. Gün ışıdıktan sonra tişörtü çıkarıp aldığı yere bırakır ve geldiği gibi sessizce çıkardı. Bu gece de aynısını yapmıştı ve gün ışıyana kadar tek yaptığı şey düşünmekti. 
Senden nefret ediyordu. Annesi onu doğurduktan hemen sonra ölmüş babası da onu bir yaşındayken terk etmişti. O zamanlar annenin çocuğu olmuyordu ve Kris’i evlat edinmişti. Kris hiçbir zaman üvey evlat muamelesi görmemiş ve çok sevilmişti. Annen ve babanı öz anne babasıymış gibi severdi. Onlar da aynı şekilde Kris’i sever ve onu mutlu etmek için üzerine titrerlerdi. Ta ki annen bir mucize eseri sana hamile kalana kadar. Tabi ki annenin ona olan sevgisi değişmemişti ama ikiye bölünmüştü. Ve baban artık onunla ilgilenmiyor sadece seninle ilgileniyordu. Senden daha doğmadan nefret etmeye başlamıştı. Senden hiç doğmamış olmanı dileyecek kadar çok nefret etmişti. Bu da yetmiyormuş gibi sahip olduğu tek ailenin ölümüne sebep olmuş ve her şeyi unutarak çekilecek bütün acıyı onun üzerine yıkmıştın.

 
Seni seviyordu. Ne kadar nefreti ile üzerini örtmeye çalışsa da sana aşıktı ve senden nefret etmesindeki nedenlerden biri de buydu. Saçmaydı belki ama onun hayatında saçma olmayan ne vardı ki. On sekiz yaşına bastığında ailesinden kalan yüklü mirasın kontrolü eline geçer geçmez evi terk etti. Kendine yeni bir hayat kurdu ve sizi bir daha arayıp sormadı. Daha on yaşındaki bir çocuğa farklı duygular hissetmek kendisini iğrenç bir varlıkmış gibi düşünmesine neden olmuştu ve buna daha ne kadar katlanabilirdi ki. 
 
Evden ayrılmasının üzerinden birkaç ay geçmişti ki kaza haberini aldı. Hayattaki tek ailesini de kaybetmişti ve evi terk ederek onları çok üzdüğü için af dileyememişti. Kalbinde hissettiği büyük acının yanında bir de aynı büyüklükte vicdan azabı vardı..
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet