7.BÖLÜM - Trust and Confessions

You're Worth Everything
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; leecrannie

Çeviri; SeKaism

Ç/N: Ya çeviri hiç içime sinmedi benim TT Ama sizi daha fazla bekletmek istemiyorum TT

İyi okumalar

Chanyeol'un gözünden;
 

SABAH 6:37

Kime: Kyungsoo

Kyung. Uyandın mı?
 

SABAH 7:04

Kime: Kyungsoo

...Kyungsoo?
 

"Hala cevaplamadı mı?" Baekhyun mutfaktan elinde dumanı tüten iki sıcak çikolata kupası ile çıktı.

Onun için koltukta boşluk oluşturdum, önümüzde kahve masasına kupaları yerleştirdikten sonra yanıma oturmasına izin verdim.

"Belki hala uyuyordur." dedim ona, telefonumu bir yanıt için kontrol ederek.

Mesaj yoktu.


 

Söylemem gerekirse, dün oldukça olaylıydı. Baekhyun'un bu kadar kısa sürede bir başka çöküşüne tanık olmayı beklemiyordum, onu ne kadar kırılmış bir halde gördüğümün önemi yok, hala alışamamıştım.

Tereddüdüme rağmen, bir risk almıştım ve bunu ödüyordum. Baekhyun'un dudaklarının bir gülümsemeyle yukarı kalktığını gördüğümde gözlerimden yaşlar durmaksızın akarken dünyamın nasıl durduğunu hala hatırlayabiliyorum.

Her gün yalvardığım iki şey vardı---onun gülümsemesi ve kahkahası.

Dün yüzündeki güzel gülümsemeyi görmek kalbimi delirtmeye yeterliydi.

Hissedebiliyorum. Minik adımlar ile, orada olacağımızı biliyorum. Yalnızca biraz daha yolumuz vardı ve hayatım tekrar Baekhyun'un gülümsemeleri ve kahkahaları ile dolacaktı. 
 

Hala telefonumun titremesini beklerken, Baekhyun'un kafasını omzuma ve bir elini kucağıma koyduğunu hissettim.

Dünkü olaydan sonra fark ettiğim bir ilerlemede, benim etrafımda biraz daha rahat hale gelmeye başlamasıydı. Dokunuşlarındaki inceliğe rağmen etkilendiğini yavaş yavaş hissedebiliyorum.

Dikkatimi telefona çevirmeden önce bir saniyeliğine ona tüm sevgimle baktım.

"Bir kez daha deneyeceğim..." dedim, ekrandaki bir mesaja tıklamadan önce.
 

Kime: Kyungsoo

Lütfen bunu görür görmez bana cevap yaz
 

'Gönder' e bastıktan hemen sonra, Baekhyun'un yanağını eğerek boynuma sokulduğunu hissettim. Ona baktım ve endişeyle dudağını ısırdığını gördüm.

"Sorun ne?" Bir kolumu sırtına attım ve elimi kafasındaki düzgün saçlarına götürdüm. "Baek?"

Gerginlikle alt dudağını çiğniyordu, gözlerini kucağıma odaklamıştı.

"Sorun değil, bana söyleyebilirsin." Hafif çabalayışını görünce onu temin ettim.

"Uhm...Yeol." Sesi kısıktı.

"Evet?"

"Ya... Henüz Kyungsoo'ya söyleme vakti değilse?"

Ani soru ilgimi çekince, yüzüne bakabilmek için onu kibarca itekledim.

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

"Şey..." Gözlerime bakamadı ve gömleğinin kenarıyla ilgilendi.

"...henüz yanıtlamadığından, belki de gelecek sefere onunla konuşmalıyız?"

"Ve o 'gelecek sefer' ne zaman olacak?" İleri sürdüm. "Siz çocuklar yarın okulda birbirinizi göreceksiniz. Nasıl halledeceksin?"

Hiçbir şey söylemedi ve koltuğa sindi. Bir cevap bekleyerek onunla göz teması kursam da o tek kelime etmeden bakmıştı bana.

Sessiz bir dakikadan sonra, bakışlarını kaçırdı ve yumuşak bir iç çekiş bıraktı.

"Bilmiyorum..." Mırıldandı.

"Hala ne söyleyecek diye korkuyor musun?" diye sordum yumuşakça.

Kaşlarını çatarak, derin bir nefes aldı.

"Nasıl korkmam? Ödüm patlıyor. Korkmamam gerektiğini söylediğini biliyorum, ama yine de korkuyorum işte. Engel olamıyorum." Yüzüne yer edinen endişeyle kabullendi.

Telefonumu masaya koydum ve ona dönerek yan tarafımı koltuğa yasladım.

"Seninle geleceğim. Siz konuşacaksınız, ve tüm o zaman boyunca orada olacağım. Senin yanında." Onu ikna etmeye çalıştım. "Endişelenmen gereken bir şey yok. Orada olacağım."

Kafasını geriye yaslayıp tavana bakmadan önce bana endişeyle baktı.

"Sorun şu ki..." diye başladı. "...Korkağın teki olduğumu biliyorsun. Onunla konuşamam. Onunla bu konuları kendim konuşamam." dedi, hafifçe bileğini kaldırarak.

İç mücadelesini anlayarak, elini tuttum ve sırtını okşadım.

Benim düşünceme göre, Kyungsoo ile konuşmayı geciktirmek onu daha beter edecekti. Baekhyun'u ikna etmeye çalışmamın sebebi buydu.

"Her şeyden önce, lütfen bunu demeyi kes. Sen bir korkak değilsin." dedim.

Bir iç çekişe izin vererek, başka bir çözüm düşünmeye çalıştım. "Bak. Şuna ne dersin---"

Devam edemeden önce, telefon ikimizin de duyabileceği şekilde titremişti.

"O mu?" Telefonumu kontrol amaçlı izlerken sordu Baekhyun.
 

SABAH 7:39

Kimden: Kyungsoo

Üzgünüm, şimdi kalktım. Neden? Baek hakkında mı?
 

Her şeyden sonra, endişelerimiz aynı gibi görünüyor.
 

Kime: Kyungsoo

Konuşabilir miyiz?
 

Kime: Kyungsoo

Yani... sen ve Baek konuşmalısınız.
 

Mesajı gönderdim ve kupasını sıkıca kavrarken bana gerginlikle bakan kişiye, Baekhyun'a, göz attım.

"Baek, iyi olacak. İnan bana." dedim, telefonumun tekrar titrediğini duymadan önce.
 

Kimden: Kyungsoo

Biliyorum. Bize söylemediğin bir şey var.
 

O halde, uzun bir konuşma olacak gibi görünüyor.
 

Kime: Kyungsoo

Boş musun bugün? Buluşalım.
 

Kimden: Kyungsoo

Nerede?
 

Kime: Kyungsoo

Evinizin yanındaki kafede
 

Kimden: Kyungsoo

Tamam. Bekliyor olacağım...
 

Telefonumu kilitledim ve gitmek için hazırlanarak koltuktan kalktım, Baekhyun'un yalvaran sesini adımlarımı durdurmuştu.

"Yeol, lütfen. Gerçekten yapamam."

Yumuşak bir iç çekiş bıraktım, kahve masasına oturdum, doğrudan ona baktım.

"Ne için bu kadar korkuyorsun? Orada olacağımı sana söylemedim mi?" diye sordum.

"Çünkü." Fısıldadı, sesinde hayal kırıklığının bir parçası vardı. "Endişeliyim. Ya Kyungsoo ne gördüğünü Jongin'e söylemişse? Birlikte yaşıyorlar. Ona söylemiştir. Bu durumda, Jonginle de nasıl yüz yüze geleceğim?"

"Jongin'e gerçekten söyledi mi bilmiyoruz bile."

"Kesinlikle." diye homurdandı, kendine kızıyor gibi geliyordu kulağa. "Ona söyledi mi söylemedi mi bilmiyorum. Jongin biliyor mu bilmiyorum. Ne düşündüğünü bilmiyorum. Kyungsoo'nun ne düşündüğünü bilmiyorum. Her şeyi nasıl karşıladı bilmiyorum. Hiçbir şeyi bilmiyorum çünkü kaçtım. Ve şimdi de, yine onun tepkisinden korkuyorum."

"Ayrıca..." diye devam etti, bu sefer biraz daha sakindi ve yavaşlamıştı. "... Özellikle de kendimden bahsetmeyi sevmiyorum."

"Nefret ediyorum bundan." diye mırıldandı.

Gerçi Kyungsoo'nun hiçbir şey demediğine emin olmasam da, kendinden bahsetmekten baya nefret ettiği konusunda haklıydı. Kendini bir an olsun seve seve anlatmamıştı. Tüm bu durum boyunca, esas ben her seferinde onu açıklamaya zorlamıştım.

Ancak, bu onun tekrar kaçmasına izin vereceğim anlamına gelmezdi.

"Baek, ne demek istediğini anlıyorum, fakat çoktan Kyungsoo'ya şimdi buluşacağımızı söyledim. Yol da olmalı." Sebep sundum.

"Jongin ile?" Endişeyle sordu.

"Ş-şey, b-bilmiyorum."

Açıkçası, Kyungsoo Baekhyun'un bileğindeki izleri gördüğünde nasıl tepki verdi bilmiyordum doğru dürüst, ama onu tanıdığım kadarıyla, aşırı tepki verecek bir tip olmadığını biliyorum. Kimseye bahsettiğini sanmıyorum ama yine de emin olamazdım.

"Eğer yararlı olmazsa bu..." Baekhyun başını eğerek mırıldandı.

"Gelecek misin?" Umutlanarak yüzümdeki küçük bir gülümsemeyle sordum.

Alt dudağını ısırarak kafasını kaldırdı. "Hayır, ama.."

"Hadi, Baek---"

"Bekle, şey diye düşündüm..." Lafımı böldü, parmağıyla oynuyordu.

"Ne?"

Kafasını tekrar indirdi ve konuştu. "Ş-şey...Onu görmeye cesaretim yok benim. Ama s-sen yapabilirsin. A-ayrıca...Hikayemin hemen hemen hepsini biliyorsun bu yüzden..."

"Senin yerine konuşmamı mı istiyorsun?"

Bakışlarını benimkilere kitleyerek kafasını tekrar kaldırdı.

"E-evet... Yapabilirsen, lütfen."

Bir süre düşündüm. Rahatsız görünüyordu fakat gözleri benim hayır diyemeyeceğimi bilir gibi umutla bakıyordu. Durum onun için gerçekten zordu, tamamen bunu görebiliyorum. Söz vermiştim ona, onu mutlu edecek ve acı çekmesine izin vermeyecektim, öyleyse...

"Tamam."

Cevabımı duyup biraz aydınlanınca seçimimden memnun hissetmemi sağlamıştı.

"Gerçekten mi?"

Evet. Hiçbir şey yapmana gerek yok. Yalnızca yanımda otur ve ben senin için her şeyi yapayım."

"Oh. Bu konu..." Yavaş yavaş yüzündeki aydınlanan ifade, gitmişti.

"Baek, bana tek başıma gitmemi istediğini söylemiyorsun, değil mi?"

"Chanyeol, lütfen." Suçlulukla baksa da kararından geri adım atmayacağı belliydi.

Ona inanamayarak baktım. Ciddi miydi?

"Ne? Seni burada tek mi bırakmamı istiyorsun? Bir başına?"

"Ama--"

Onunla tartışmak istemiyorum, bir elim pes ederek yüzüme gitmişti ve lafını bölmüştüm.

"İyi. Onu görmekten gerçekten korkuyorsan, sorun değil. Yalnızca arabada kal ve beni bekle. Burada seni tek başına bırakamam."

Bana ihtiyatla baktı ve hiçbir şey demeden dudağını ısırdı. Her nasılsa, ne kadar ikna etmeye çalışırsam çalışayım yine de mecbur hissetmediğini anlamıştım.

"Hiçbir şey yapmayacağım, söz veriyorum." Ve haklıydım da. (kararından dönmeyeceğinde)

Bunu bile diyorsa...

"Nasıl emin olabilirim?"

Ne söyleyeceğini bilmediğini diyebilirim, çünkü bakışlarını kaçırmıştı ve yine parmaklarıyla oynamaya başlamıştı.

"Ben...bilmiyorum." dedi kısa bir sessizlikten sonra, kararsız görünüyordu.

Fakat vakit kaybetmeden yüzündeki ifade geri belirmişti, gözleri benimkini deliyordu.

"Güven bana, lütfen." diye yalvardı.

Gerçekten bunu istiyorum. Ona güvenmek istiyorum, ama geçen olanlar aklımda iz bırakmıştı ve ben onu tekrar 'neredeyse' kaybetme olasılığının riskini alamıyorum.

"Hiçbir şey yapmayacağım. Gerçekten. Yemin ederim." Israr etti.

"Neden yalnızca benimle gelmiyorsun ki?" Yarı-yalvardım, hayal kırıklığına uğramıştım, çünkü Baekhyun tek başına bırakmak listemdeki en son şeydi.

"Lütfen. Yapamam. Onu görerek risk alamam."

Neden bu kadar korkuyordu?

"Niye bu kadar inatçı olmak zorundasın?" diye sordum ona, dirseklerimi dizlerime koyup yüzümü ellerimin arasında gömmeden önce.

"Yeol." diye seslendi, dikkatimi geri çekmeye çalıştı. Ona bakabilmek için tek elimi indirdim, sadece tekrar yalvarışını görmüştüm. "Lütfen?"

Bir nefes bıraktım, avcumun içini gözüme bastırdım ve konuştum. "Tanrıya yeminim olsun, Baek. Eve gelir ve bulur--"

"Hayır. Tam burada olacağım." Hemen lafımı keserek beni inandırmaya çalıştı.

Yüzümü açığa çıkardım ve doğruldum, hala ona gerçekten güvenip güvenmeyeceğimden emin değildim.

"Baekhyun." Tekrar yalvarmaya çalıştım.

"Vücut kontrolü bile yapabiliriz, eğer istersen." dedi aniden, beni gafil avlayarak.

Kyungsoo ile yüz yüze gelmek, tekrar izlerini kontrol etmemi bile razı olacak kadar çok mu kötüydü? Sanırım bir kez daha onun ne kadar inatçı olduğunu unutmuştum.


 

Lanet olsun, pes ediyorum.

"Seni burada tek başına bırakmanın benim için zor olduğunu biliyorsun." dedim, doğrudan gözlerinin içine bakıyordum, onu tek bırakmaya paranoyak olduğumu göstererek.

Yüzü suçlulukla kaplandı, ve bunu silmekten başka bir şey istemedim çünkü suçlu hissetmesini kastetmemiştim.

"Ama sana güveniyorum." devam ettim göz temasını kesmeden. Kararsız göründü, bu yüzden onu ikna ettim ve tekrarladım.

"Sana güveniyorum, tamam mı?"

N

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet