5.BÖLÜM - Slip

You're Worth Everything
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; leecrannie

Çeviri; SeKaism
 

Chanyeol'un gözünden;

Sözde sabah saat 10'da Kyunsoo ve Jongin'in yakınındaki dondurma dükkanında buluşacaktık, ama işlevsiz çalar saatim sağ olsun, üç saat erken gitmemizle sonuçlanmıştı.

Baekhyunla ben nasıl oldu da alarmın 9 yerine 6:30'da çaldığını anlayamamıştık, bilmiyoruz.

"Pekala, en azından...açılış saatinden önce gelmedik?" dedi yumuşakça, o sırada cep telefonumun ekranına ölümcül bakışlar gönderirken beni rahatlatmaya çalışıyordu.

"Daha kötü ne olabilir ki..." Homurdandım.

"... yemek ister misin?" diye sordu, dikkatimi başka bir şeye çekerek.

"Sabah ilk olarak soğuk şeyler yememiz gerektiğini düşünmüyorum, Baek" dedim ona, sabahın ilk ışıkları yüzünden gözlerimi biraz kısarak bakıyordum. Neden pencere yanına oturmayı tercih etmişti ki?

"Ek olarak yemek de yapıyorlar gerçi..." Mırıldandı, kasada görünen menüleri inceleyerek.

"Gerçekten mi?"

"Evet, waffle bile satıyorlar..."

"Bir dondurma dükkanı kahvaltı mı satıyor? O halde burada yiyeceğim. Sen de yemek ister misin? Bekle. Bu bir soru değildi. Sen de yiyeceksin."

"...tamam."

"Ne istersin? Siparişi vereceğim."

"Ben...uhm...sen ne alacaksan ondan alacağım..."

"Pekala. Bekle burada."
 

10 dakika sonra, elimde iki tabak sosis, yumurta ve waffle ile geri dönmüştüm.

"Hepsini bitirmeye çalış, tamam mı?" dedim onun karşısına bir sandalye çekerek.

"Deneyeceğim..." dedi sessizce, çatalına bir sosis batırmadan önce.

"Bitirebileceğini biliyorum. Çok fazla bir şey yok, zaten." diyerek onu cesaretlendirdim.
 

Taburcu olduktan sonra ilk hafta gelen yeme bozukluğu koca bir uğraşla geçmişti. Günün belirli saatlerinde yemeği reddettiği anlar vardı, ama reddettiği zaman, sadece bir kaç ısırık alıyordu---zaten küçük olan tabağının çeyreği bile etmiyordu. Her ısırığı donuk bir gözle alıyordu, sanki çelimsiz bedenine büyük bir işkence ediyor gibi yiyordu.

Yine de sanırım...cesaret veren kelimelerin sabrımı arttırması yüzünden, hem onun daha da iyileşmesinden, yavaş yavaş daha iyi sonuçlara ulaşmaya başlamıştık.

Geçen birkaç günde, daha fazla yemeye başlamıştı. Gerçi hala yemesi gerektiği kadar yemese de, bir ilerleme var ve bununla mutluyum.
 

Tabağım bitmeye yaklaşmışken, ona baktım ve benimkiyle aynı olduğunu fark ettim. Gururlu bir gülümseme dudaklarımı boyamasıyla, gözlerim yüzüne kadar gitti, gördüklerimle büyüleniyordum. Cam pencereden dışarı bakıyor, kahvaltısını yerken geçip giden arabaları seyrediyordu. Güneşin yumuşak ışınları yüzüne dokunup aydınlatıyordu ve gözlerimi kamaştırıyordu. Sabah ışıklarının altında daha da iyi görünen saçlarını okşama dürtüm vardı. Patlayacak kalbimi kontrol etmeliydim, yine de, yüzümdeki içten bir gülümsemeyle yemeğimi bitirmeye devam ettim.

Pencereye yakın oturmak o kadar da kötü değildi, hepsinden sonra.

****

İki saat sonra, Kyungsoo ve Jongin nihayet gelmişti. Baekhyun benimle olmasaydı, çok uzun beklemekten tırnaklarımı yiyor olurdum. Sanırım birkaç sefer uyuya bile kalabilirdim.

"Vay anasını. Erkencisiniz." dedi Jongin Baekhyun'un yanına otururken.

"Çalar saatim kırıldı." dedim huysuzca.

"Öyleyse geç kalmış olmanız gerekmez miydi? Gerçekten kırıldıysa tabi?" Kyungsoo, yanıma bir sandalye çekerken sordu.

"Bana sorma." dedim.

"Sadece yanlış zamana ayarlamadığından emin misin?" diye sordu Jongin, tekrar hakaret eden bir yoruma hazırdı.

Ona alay ederek baktım, kafamı masaya düşürmeden önce. "Siz çocuklar önce kendinize bakın. Diğerleri geldiğinde benimle konuşun." Mırıldandım.

"Öküz." Jongin'in cevap olarak dalga geçtiğini duydum.
 

Bir buçuk saat sonra, geri kalan çocukların teker teker varması, beni daha da rahatlatmıştı. Bundan daha uzun bekleyebileceğimi sanmıyorum.

"Don~dur~ma ~ zamanı~" dedi Jongdae, zıplayarak kasaya gidiyordu ve yanında Tao'yu sürüklüyordu.

"Yah, beni niye sürüklüyorsun? Henüz siparişi bile vermedim." Tao sızlandı.

"Sen ödüyorsun." dedi kayıtsızca.

"Ne? Deli misin?" Tao aniden itiraz etti ve trol'ün kavrayışından kurtuldu.

"Deli demişken, biraz kıyılmış badem ve sundae'me kaju istiyorum, lütfen." dedi Jongdae kasiyere.

"Ve Tao..." dedi çocuğa dönüp sırıtarak. "En son sen geldin, işte bu yüzden, tatlı şey."

"Hey! Biz hiç böyle bir iddiaya girmedik!" Tao tersledi.

"Oh, bilmiyor muydun? Grup sohbetine mesaj atmıştı Sehun. Kontrol ettin mi?"

"Ne? Kontrol ettiğimde hiç yeni mesaj yoktu---bekle, dün kontrol etmiş miydim?"

"Belli ki etmemişsin, Taozi. Neyse işte, yine de sen ödüyorsun. Herkesinkini."

"Ne? Olmaz!"

"Çooocuuklaaar, şuna bakın." Jongdae bize döndü ve belli belirsiz gözünü kırptı, Tao'ya çaktırmadan.

"Tao ödesin. Tao ödesin. Tao ödesin." Hepimiz kısık volümlerde söyledik, sadece Tao'nun duyabileceği ve diğer müşterileri rahatsız etmeyecek şekilde.

"Kesin sesinizi." Tısladı, biraz-bile-korkutmayarak. Aslında, kulağa kedi yavrusu gibi geliyordu. "Tamam, tamam, ben öderim. Siparişlerinizi verin, aptallar." Pes etti, kalkmamızı sağladı ve Jongdae'nin arkasından küçük çocuk gibi peşinden gitti.

"Ortada bir iddiaya var mıydı cidden?" Minseok hyung'a fısıldadım, ben de hiçbir şey bilmiyordum.

"Nah, Jongdae, Kris ve Junmyun sohbette yalnızca limon aramalı cipsten ve wasabili köfteden konuşuyordu." O da bana fısıldadı, erkek arkadaşının başarılı trollüğünden eğlendiği belliydi.
 

Tao'nun ısmarlamasına sevinerek, tekrar oturmuştuk, Jongdae konuşmak için ağzını yeniden açtı.

"Hey Tao, eğer seni daha iyi hissettirecekse...gerçekten bir iddia yoktu. Ismarladığın için sağ ol, yine de. Hepsini bitirdiğimden emin olacağım." dedi böbürlenerek, yeni başarısından gururlu hissediyordu.

Tao'nun yüzü, yüce trol'ün kafasını uçuracak gibi görünüyordu, Kris hyung'a sertçe dönmeden önce.

"Biliyor muydun?" 5 yaş huysuzluğu gibi sormuştu.

"Evet." Kris hyung omzunu silkti.

"Nasıl yapabi---paramı geri verin! Hepiniz!" Tao gücenmişti.

"Oh lütfen..sen zenginsin. Paranı iyi bir şey için kullandın. Şu günlerde cüzdanını açtığını neredeyse görmüyoruz." Sehun alay etti.

"Siz de zenginsiniz! Paramı geri verin!" Tao tekrar bir çocuk gibi tersledi.

"Siz çocuklar bir şey duyuyor musunuz?" Luhan hyung donmuş kap yoğurduğundan hala keyif alırken alay etti.

"Hayır~"

"Hepinizden nefret ediyorum..." Tao sızlandı, küçük şanssızlığına somurtuyordu.
 

"Tamam, yemeğimi bitirdiğimize göre hadi evimize gidip oyun oynayalım!" Jongin güldü, kurbanın sızlanmalarını duymazdan gelerek zevk alıyordu.
 

****
 

Kyungsoo ve Jongin'in evi kısa mesafede olduğu için yürüdük, ama bir kez daha 12 çocuk binaya birlikte yürümek garip hissettiriyordu.

Normalde yaptığımız gibi iki asansör kullanmak yerine, tek bir seferde binmeye karar vermiştik, çünkü Sehun'a göre, bu zamandan tasarruftu.

"Yah, zaman tasarrufunu kimin umrunda. Nasıl olsa hepimiz çıkacağız." Köşede sıkışıp kalırken Jongdae sızlandı.

"Ah çok sıkışık. Pete'nin aşkına, Kris, şöyle durabilir misin?" Yixing hyung şikayet etti.

(Ç/N: Pete'nin aşkına, İngilizlerin for god's sake(tanrı aşkına) dememek için kullandıkları bir kalıp, aynı manaya geliyor. Olur olmaz yere god demek ayıp karşılandığından tercih ediliyormuş. Allahın adını verdim bak gibi)

Azarlanan kişi alay etti. "Bacaklarımın senden uzun olması benim hatam değil, tamam mı?"

Bu arada, Minseok-hyung hatalı olan çifte döndü ve inledi. "Neden 45.katta oturmak zorundaydınız ki?"

"Kyungsoo'nun babasına sor. Orayı alan kişi oydu." Jongin iç çekti, sızlanan herkesten yorulmuştu.

"Bir daha ki sefer, Sehun'un bizim için karar vermesine izin vermeyelim, tamam mı?" Luhan hyung'un dediğini duydum.

"Hey!" Sehun itiraz etti.

"Evet, Sehun'un aklına güvenmemeliyiz." Junmyun hyung önündekileri onayladı.

"Beni niye suçluyorsunuz?!"
 

Geri kalan 10 çocuk kendi aralarında sızlanmaya,inlemeye ve söylenmeye devam ederken, ben arka köşede sadece sessizce izliyordum, Baekhyun'un arkadan beline sarılı olan elim kazağında kıvrılmıştı.

Baekhyuna sarılmaktan keyif almakla meşgulken, sırtını göğsüme yaslanmıştı ve eli benimkinin üzerindeydi, asansörün geri kalanları saçma sapan konularda çekişmekle meşguldüler.
 

Asansör Jongin ve Kyungsoo'nun katında nihayet durduğunda rahatlamayla iç çektim.

"Tamam aptallar, kıçınızı çabuk oynatın da nefes alabileyim!" diye bağırdı Jongdae.

"

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet