14.BÖLÜM - Setback

You're Worth Everything
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; leecrannie

Çeviri; SeKaism




 

- - C H A N Y E O L - -

Huzur, tüm o seslerle birlikte kaybolmuştu. Gece sessizdi ama huzur vermiyordu. Başka bir tuğladan duvara daha çarpmıştık. Mutluluk merhametsiz bir oyun haline gelmişti, sanki hayat, avucumuzu kapatmadan önce bize sımsıkı tutacağımıza inandırıyor ama sonunda ellerimizden kayıp gidiyor gibiydi – sanki hayat bize hak etmediğimizi söylüyordu.


 

Ve ben yorulmuştum.

Bedenim sanki bin kum torbası edecek kadar ağırmış gibi hissediyordu. Gözlerimi kapattım ve uyumayı denedim ama rüyalar alemi çok uzaktaydı. Sessiz odada ben döndükçe ve kıvrıldıkça çarşaf yüksek sesle hışırtı çıkartıyordu. Cildimdeki çizik acıyordu ama diğer odadaki oğlanın ağlama sesleri kafamda hala yankılanırken oluşturduğu baş ağrısıyla  kıyaslanamazdı bile.

Bana daha da yakınlaşmaya hazır olduğunu söylediğinde bulutların üzerinde gibiydim ama anlamalıydım. Seks yaparken ona biraz dokunmamla bile çıldırmasının üzerinden daha bir ay bile olmamışken benimle sevişmek istemesi çok aniydi, anlamalıydım. Daha dikkatli olmalıydım. Onu hoş tutmalıydım, o zaman yüzüne net bir şekilde bakıp hiç acının bir belirtisini görmezdim. Sürekli durmamı isteyip istemediğini sormalıydım. İlk acıyor dediğinde durmalıydım.

Zararı dokunmayan tutuşumda çırpınırken acıdan ağlayıp bağırması hala kulaklarımda dinçti. Ona dokunmayı bıraksam bile, durmam için bana yalvarmaya devam ediyordu hala ve ben o zaman acının geçmişten geldiğini ve şimdiden kaynaklanmadığını biliyordum. O an, kelimeleri doğrudan bana değildi. Baekhyun'un nasıl böyle korkunç bir hale geldiğini hatırlarken tüm bedenim hiddetten kızışıyordu. Şu siktiğimin şerefsizleri. Onlara böyle mi yalvarmıştı? Durmayan ağlamalarını ve çığlıklarını nasıl dinleyebilmişlerdi? En başında nasıl bu kadar insanlık dışı olan bir şeyi yapabilmişlerdi?

Çoktan sabahın dördü olmuştu ama ben yatakta hala uyanık ve bitkin bir haldeydim. Aklım dinlenmiyordu. 'İyi bir gece uykusu' almayı boş vermiş ve kendimi odadan dışarı sürükleyip ayaklarımın beni diğer odanın kapısının önüne getirmesine izin vermiştim. Ben tereddüt ederken elim kapının tokmağında duraksamıştı, uyuduğunu ya da benim gibi uyanık kalıp kalmadığını bilmiyordum. Uyumasını diliyordum çünkü söyleyecek doğru kelimeleri hala bulmayı deniyordum ve kararsız bir konuşma yapmak aklımda yapacaklarının en başında değildi. Sadece onu görmek istiyordum.

Sonunda kendime izin verdim, kapı bir gıcırtıyla açıldığında kaçındım. Oda bıraktığım gibi hala loştu. Baekhyun cenin pozisyonunda uyuyordu, battaniye bedenin etrafına sıkıca sarılmıştı. Kıyafetleri hala dokunulmamış bir halde yerde duruyordu bu yüzden yanına gidip yüzünü daha iyi görebilmek için yere çömelmeden önce onları yerden kaldırdım ve yatağın yanında düzenlice katladım. Her zamanki gibi güzeldi. Ne durumda olursa olsun, onu asla çirkin bulmazdım. Ama aynı zaman da, onu bu kadar yıpranmış görmek canımı yakıyordu. Gözlerinin altından yanaklarına akmış yaşların izleri gözle görülüyordu ve uyurkenki ifadesi bile hiçbir  yer huzurlu değilmiş gibi görünüyordu.

Kaşlarının arasındaki kırışıklığı düzeltme dürtümü reddettim, bu hareketin onu uyandırmasından korkuyordum. Keşke rüyalarına girebilseydim ve onun için o iblisleri kovabilseydim.


 

...........................


 

Panjurdan süzen gün ışığına bakarken kahvemi yavaşça yudumladım. Çoktan saat altı olmuştu ve hala biraz olsun uyuyamamıştım. Çok yorgun hissediyordum. Baekhyun bir banyo havlusu ve okul forması gibi görünen şeyle odasından çıkana kadar okula gitmemeyi zaten koymuştum aklıma. Koltukta beni gördüğünde bir hayalet görmüş gibi gözüktü ve doğrusu, ben de şaşıp kalmıştım. Tüm geceyi uyanık geçirdiğim halde dün geceyle ilgili onunla nasıl konuşacağım hakkında bir gram fikrimin olmadığını fark etmiştim. Rahatsızca hareketlendi, daha sonra ben dün geceki kıyafetlerini giyindiğinin farkına vardım, eşofman altı yoktu. Muhtemelen beni bu kadar erken bir vakitte uyanık beklemiyordu. Gerçi ben de onun hala okula gitmek istemesini beklemiyordum.
 

İkimiz de bir süre konuşmazken sessizlik acı verecek kadar garipti. Her zaman ayarladığım tutumum gitmişti ve aklım bomboştu. Uykusuzluğumu suçladım. Belki kahve yeteri kadar güçlü değildi.
 

"D – Duş alacağım." İlk konuşan oydu, gerçi daha çok kekelemişti.
 

Ben de daha iyisini yapmamıştım. Kendime konuşmayı hatırlattım. "Oh--- Evet. Tamam." Hızlı hızlı banyoya gitmesini izlemeden önce yanıtladım. Belki kahve dilimi yakmıştır.


 

Bitap hissetmeme rağmen, okulu ekme düşüncemi kovdum ve ben de hazırlanmaya başladım.








 

Okula yürüyüş daha iyi geçmiyordu. Her zamanki gibi elini tutmak istiyordum ama dokunuşumu reddetme ihtimali beni korkutuyordu. Üstelik, kötü anılarını tetiklemesinin sebebi bir nevi benim hatamdı. Daha da kötü etmek istemedim. Zaten yeteri kadar gariptik.
 

"Aç mısın?" Bir konuşma başlatmayı denedim, biraz olsun ruh halinin gevşemesini ummuştum. Gevşememişti.
 

"Hayır. Sen?" Biraz fazla hızlı yanıtlamıştı, bana bakmamıştı bile.
 

"Hayır." Dedim ve bu kadardı. Yolun geri kalanında tek kelime etmedik, okulun içine girdiğimizde bile.
 

Ayrı dersliklere gitmemizin vakti geldiğinde sesimi tekrar bulabilmiştim ancak.
 

"Sonra görüşürüz."
 

"Tamam." 
 

Öğrenci kalabalığında sırtının gitgide kaybolmasını izledim. Zor bela, karşı yöne döndüm ve dersime yorgun argın yürüdüm. Benimle daha dün tanışmış gibi konuşuyordu ve bu beni öldürüyordu. 








 

Ki zaten okula gitme fikri hiç iyi değildi. Aklım sadece minyon oğlanla ve nasıl telafi edeceğimle dolu değildi, aynı zaman da göz kapaklarım çok ağır geliyordu ve enerji vücudumdan akıp gidiyordu yavaş yavaş. Hiç odaklanamıyordum. Daha da kötüsü, kendimi birçok kez uyuklar halde bulmuştum, bu iyi bir haber değildi çünkü profesörüm tamamen korkunç birisiydi. Ellerimin arkasını o kadar çimdiklemem işe yaramıyordu. Hala uykulu halimi uzaklaştırmamıştım.
 

Sadece bir dakikalığına, dedim kendi kendime. Dik dururken pes ettim ve gözlerimi kapattım, tek bir öğrencinin gözlerinin kapattığını fark edemeyecek kadar tartışmasına dalması için dua ettim.




 

"Bay Park, hasta mı hissediyorsun?" Omzumun dürtüldüğünü hissettim ama beni sarsarak uyandıran Fizik profesörümün korkunç sesini tanımıştım. Lanetlenmiş olmalıyım.
 

"Hayır, efendim." Hemen cevap verdim, uyuşukluğumun tüm izlerini telaş almıştı. Yerimin tam sağında duruyordu ve kendimi azara hazırlamıştım.
 

"O zaman dersim seni uyutacak kadar mı sıkıcı? Daha iyi uyuyabilesin diye dersi kesmeli miyim?"
 

"Hayır, efendim."
 

"Ya dikkatini ver ya da def ol."
 

"Üzgünüm, efendim. Dikkatimi vereceğim."
 

Tahtaya doğru yürürken, önümde oturan Jongdae, kafasını bana döndürdü ve anlayışla baktı.
 

"Neden uyuyorsun? Ne kadar korkunç olduğunu biliyorsun," Jongdae fısıldadı.
 

"Elimde değil," dedim sessiz bir tonda.
 

"Neden? Dün gece naptın?" 
 

Tam konuşmanın zamanı olmadığını ona söyleyecektim ki, profesörün sert, gürleyen sesi bu işi yaptı.
 

"Bay Kim! Konuşmayı kes ve önüne dön! Bay Park, bu son uyarın!"
 

"Üzgünüm, efendim." İkimiz de ahenkle mırıldandık.
 

Gün gittikçe daha da fenalaştı. 


 

...........................


 

Baekhyun ile paylaştığım ders bittikten sonra, öğle yemeği için hazırdık, o eşyalarını toparlarken sessizce bekledim, daha sonra sessizce kafeteryaya yürüdük, sessizce yemeğimizi aldık ve sessizce arkadaşlarımızla oturduk. Dün geceden bahsetmeyerek ona müsaade veriyorum diye ikna etmeye çalışıyordum kendimi, ama gerçekte, sadece kaybolmuş ve tükenmiştim.
 

"Bu yaşlı adam niye hep solundan kalkmış gibi? Öfke kontrolü sorunu falan var herhalde." Jongdae'nin dediğini duydum. Ne konuştuklarına kulak vermiyordum ama sanırım daha önce sınıfta olanlardan bahsediyorlardı onlara.
 

"Homurdanan niye sensin? İki kez azarlananın Chanyeol olduğunu sanıyordum." Dedi Sehun.
 

Jongdae cevap vermedi ve onun yerine ansızın suçlarcasına eliyle beni işaret etti. "Sen! Neyin var? Niye bu kadar dikkatin dağınık?"
 

Ona inanamayarak bağırdım. "Ben mi?"
 

"Sabahtan beri böylesin ve şimdi de yemeğinle oynuyorsun." Diye belirtti, bense sadece omuz silktim. 
 

Sohbete dalmadığımı görünce, yanımdaki insana dönmeden önce garipçe bana baktı. "Baekhyun, nesi var? Hasta mı?" 
 

Soru sorulduğu halde, yemeğiyle oynamaya devam etti ve dalmış gözl

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet