Chapter 3

The Wolf and The Moon [YOU]

Ayağını gıdıklayan hisle ürpermiş, ikinci temastan sonra irkilmiş ve uyanmıştın. Gözünü aramanla, sıçrayarak uyanman bir olmuştu. 

Yatağında devasa bir yılan vardı!

''İMDAAAAAAAAAAAAT!'' 

Gözlerinin gördüğü sahneyi anlamlandırman birkaç nano saniye sürmüştü. 

Kurt formundaki Mingyu uyanmış -yatağında ne aradığı hakkında ufacık bir fikrin dahi yoktu, yine de sıcak ve yumuşak bir uyku çekmeni sağladığı için minnettar olabilirdin?- yataktaki dev yılanı kafasından kavradığı gibi sıkmış, ve elindeki yeşil yılan da bir insana dönüşmüştü. 

''GENE NE İŞİN VAR EVİMDE SİNSİ YILAN!'' vurmak için açıldığı yumruğu, yılan-insan olan genç adamın sevimli suratına indirmeye kıyamadığı için hıncının geçmesi adına ısırmaya başlamıştı. 

''Yılaaaaaağn! Korktun mu?'' 

''Ne korkacağım be! Sinirlendim sadece, gece gece ne işin var burada? Yatağıma kadar gelmişsin?!''

''Ne korkacağım be! Sinirlendim sadece, gece gece ne işin var burada? Yatağıma kadar gelmişsin?!''

''Koynumda yılan beslemişim demedin? Yoksa espri anlayışında bir ilerleme mi var?'' dedi yılan-adam.

''Senin zehir gibi esprilerinin yanında benimkinin lafı bile olmaz.'' dedi göz devirerek.

''BİR DAKİKA SUSAR MISINIZ ARTIK?!'' diye cırladın. ''Birincisi, Mingyu... Burası benim yatağım ve bu soruyu ikinize de sorması gereken kişi benim! Gecenin bir yarısı yatağımda yılana ve kurda dönüşen insanlarla ne yapmam gerekiyor söyler misiniz?! Bir de laf dalaşına girmişsiniz, şaka gibi... Bir atımız eksik-''

 

Lafını tamamlamaya kalmadan at olan da odada belirmişti.

Lafını tamamlamaya kalmadan at olan da odada belirmişti

''Ha-aaaah... Şimdi tam oldu işte. Siz ne diye geldiniz at hazretleri?'' sakin kalabilmek için elini ağzına kapatıp, makul bir açıklama beklemeye koyuldun.

''Mingyu'nun kadını benden bahseder de gelmez miyim?'' dedi parlak bir gülümseme eşliğinde, bir atın sahip olması gerektiği gibi sağlıklı dişleri vardı.

''PARDON NE?'' Mingyu yataktan fırladığı gibi at tanrısını odadan sürükleyerek çıkarmıştı.

''Ben de onun için geldim zaten... Buralardan geçerken Mingyu'nun enerjisini hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim... Sonra dedim ki, olsa olsa eşi gelmiştir, bu yüzden güçlenmiş olmalı.'' Sana gülümseyerek baktı ve elini karnına koydu. ''Yavru kurtlar burada mı? Çoktan yaptınız değil mi?''

Mingyu resmen sırtından bıçaklanıyordu, çenesi kopasıca yılan da anlatmak için uygun zamanı beklediği sırrını döküvermişti ortaya.

Sen şaşkın bakışlarla duyduklarını sindirmeye çalışırken, Mingyu çoktan camı açmış ve ince uzun genç adamı camdan atıvermişti. Genç adam kaçınılmaz sonu anlayınca, kemiklerinin kırılmaması için yılan formuna dönüşmüştü. Böylesini daha az hasarla atlatabilirdi.

''Bana bir açıklama borçlu olduğunu kaçıncı kez hatırlatmalıyım?'' 

''Sabah konuşuruz, uykum var.'' camı kapatıp yanına, yatağa dönmüştü.

''Odan yok mu senin?'' diye tersledin seni kollarının arasına alırken. ''Madem sen gitmiyorsun, ben kendime-''

''Yat da uyu artık.'' Doğrulmana fırsat vermeden yatırmıştı geri, kolları ve bacaklarıyla kilitlediğinde huzurlu bir gülümseme eşliğinde gözlerini kapatmıştı. ''Beni izlemek yerine uykunu al, nasılsa daha uzun bir süre buradasın.''

***

Gözüne bir damla uyku girmemişti ki... Kurt adamın totosunda ise pireler uçuşuyordu adeta. Derin bir uykudaydı, en azından çıkardığı hırıltılar sana bunu düşündürmüştü. Ama uykusu bir tavşan uykusu kadar hafifti, kolları arasında ne zaman kıpırdansan uyanıp gözünü üzerine dikmişti uyuman için.

Nihayet gün doğduğunda, aranızda sıkışmış kolunla onu dürtmüştün. 

''Uyansana be! Ayı mısın da kış uykusuna yatıyorsun! Öğlen oldu öğlen! Biraz daha uyanmazsan gün batacak! Kime diyoru-''

Arkandaki eliyle kendine çekmişti seni, sırtından bastığında göğsün ve boynun bir milim daha öne çıkmıştı. Gözünü açıp, sanki hiç uyumamış gibi bir dinçlikle gözlerini seninkilere dikti.

''Ne güzel... Kollarımda kahvaltımla uyanıyorum...'' 

Yüzüyle boğazına kapandığında, gözlerini yummuş ve aort damarın yırtılırsa odada kanlı bir fıskiye gibi nasıl görüneceğini hayal etmiştin. Muhtemelen tavana kadar sıçrayacak olan kan, bir yağlı boya fırçasıyla rastgele sıçratılmış desenler gibi canlı ve doğal dururdu.

Ama o bunu yapmamıştı. 

Belli belirsiz, neredeyse hayal olduğunu düşündürtecek hafiflikte bir buse bırakıp yataktan çıkmıştı.

Aptal aptal yatakta oturup, muhteşem sırtının giderken nasıl daha da muhteşem göründüğünü düşünmeyecektin elbette. Bu eşkıya kılıklı kurdun seni neden burada tuttuğunu öğrenecek, sonra da ne pahasına olursa olsun bu vernik kokulu ahşap evden kurtulacaktın.

''Anlat hadi.'' dedin peşinde bittiğinde. ''Sabaha kadar bir damla uyku girmedi gözüme.''

''Fark ettim... Beni de uyutmadın...'' dolaptan aldığı koca süt şişesinin içine upuzun bir pipeti salladığı gibi kanepeye kurulmuştu.

''Vücudunun hakkını vermiyorsun.'' dedin çektiği sahneyi beğenmeyen yönetmen edasıyla.

''Ahhh...'' sütünü yuttu ve sana baktı. ''Böyle bir beklentin olduğunu bilseydim uyumazdım... Ve uyutmazdım da...'' o seksi ve çapkın yan gülüşüne düşmene sadece beş saniye vardı.

''Öyle değil...'' elini salladın çırpınırcasına. ''Yani süt...''

''Hangi süt?'' dedi sırıtışına keskin köpek dişlerinin manzarasını da ekleyerek. 

''O İÇTİĞİN ZIKKIMDAN BAHSEDİYORUM KONUYU DAĞITMA!'' işaret parmağın yeterince tehditkar olsa bile, karşında bir kurt vardı. Değil parmağını, en sağlam kemiklerini kırması bile on dakikaya bakardı. ''Yani ne bileyim, filmlerde hep kafalarına dikip... Sonra ağzından göğsüne... Pelvise kadar... OFFF NE DİYORUM BEN YA!'' 

Utanç içinde oradan kaçacakken, şen şakrak kahkahası ile buna engel olmuştu. ''Otur hadi, anlatıyorum.''

Geriye dönüp, dalga mı geçiyor yoksa anlatacak mı diye emin olmak adına baktın. Sütünü bırakmıştı, yan tarafında duran mavi yastığı kucağına almıştı. 

''Hatırlıyor musun...'' dedi derin sesiyle. O başlar başlamaz karşısındaki koltukta yerini almıştın. ''Küçükken bir kaza geçirmiştin... Ölümden dönmüştün...''

Bir an ürpersen de, cümle oldukça klişeydi. Her iki çocuktan biri küçükken ölüm tehlikesi atlatırdı sonuçta?

''Hatırlamıyorum, çok fazla kaza geçirdim.'' dedin oltaya gelmesi için blöf yapma yoluna gitmiştin. 

''Beş yaşındaydın, yine buraya kayak yapmaya gelmiştiniz. Küçük sevimli bir köpeği beslemek için, orada kaldığınız süre boyunca her gün tesisin arkasındaki çamlığa giderdin...''

Birden rengin atmıştı detayların gerçekliğiyle.

''Sonra o gün... Köpek henüz gelmemişti ve sen de biraz daha yakın olabilmek için taşlı ve dik bir eğimden inmeye başlamıştın... Küçücük ellerinin ve ayaklarının seni nereye kadar götüreceğini görmek istemiştin belki de, kim bilir... Ama tabi kimse sana karlı taşların çok kaygan olabileceğini, ve o eğimden yuvarlanırsan senden geriye bir parça bile kalmayacağını söylememişti.''

Çok iyi hatırlıyordun... Sırf bu kaza yüzünden karlı havalarda dışarı çıkmaya korkmuş ve ailen olmadan asla dışarı adım atamamıştın.

''Seni gördüm... Ayağının kaydığı anı ve ellerinin tutuşunu kaybedişini... Hepsini... Hatta tam şuranda, o günden kalma bir anı var.'' 

Yanına gelmesi ve saç başlangıcında bulunan, yıllardır itinayla sakladığın yara izini bulmuştu. Gözlerin dolu dolu, hala olağan dışı gelen ama bir o kadar da gerçek olan hikayeni başka bir ağızdan dinliyordun. 

''Şanslıydın ki, küçük bedenin ufak bir düzlükte durmuştu. Biraz daha yuvarlansan... Uçurumun sonu nehrin kenarına kadar devam ediyordu.''

''Sen... Neredeydin... Ve nasıl?''

''O yavru köpek bendim. Yani senin köpek sandığın şey, aslında bir kurt yavrusuydu.'' 

Kafanı sallıyordun... Uyduruyordu değil mi? Yani belki de takıntılı bir manyaktı ve tüm geçmişini araştırırken bulmuştu?

''Sımsıcak kanın fani bedenini terk ederek karları boyarken başındaydım... Seni yiyebilirdim... Benim için kolay bir avdın... Ama yapamadım...'' gözlerinin içine bakıyordu, ve sesi seni birazdan eritebilecek bir tınıdaydı. ''Her gün bana gelirken parlayan gözlerini hatırladım... Ellerin üşüse de, öksürsen de, annenden azar işitsen de her gün geldin...'' 

Dolan gözlerini sildi ve devam etti. 

''Seni hayatta tutabilecek tek şey ölümsüzlüğü damarlarında taşıyan benim kanımdı... Seni hayatta tutabilmek için kendi kanımı içirdim sana. Ama benim de bilmediğim şey, bunun seni benim eşim yaptığıydı...''

''Yani?'' dedin titreyen sesinle. ''Bundan sonraki hayatımı sana muhtaç olarak mı yaşayacağım?''

''Hayır...'' dedi sesini toplayarak. Devamını söylemek istemiyordu, çünkü son cümlen onunla kalmak istemediğini anlamasına yetmişti. 'Asıl ben muhtacım sana' demeliydi. Çünkü senden uzak olduğu her an gücü azalıyor ve ruhundan bir parça kayboluyordu. Bu bağ onu ölüme götürecekti belki, ama seni zorla yanında tutmayı elvermiyordu içi. Halbuki onun için çok kolaydı bu. 

''Yalan söylüyorsun.'' dedin net bir şekilde,  dün geceki konuşmalar hala netti kafanda. ''Yılan olan öyle söylemedi... Gücünü hiç böyle hissetmemiş, öyle söyledi. Yani en azından benim senin üzerinde bir etkim var?''

''Bir yılana mı güveniyorsun? Omurgasızın teki, ayrıca sinsiliğin timsalidir yılanlar.'' 

''Kurtlar da pek güvenilir değil aslına bakarsan...'' dedin onu kışkırtmak için. 

''Kapa çeneni, kurtlar hakkında bir şey bildiğin yok.''

''Öğrenelim o zaman...''

''Beni kışkırtma, pişman olursun.'' ayağa kalktı ve içeri doğru ilerledi. Tabi sen de peşinden. 

''Kışkırtmıyorum, öğrenmek istemek suç mu?''

''Öğrenirsen...'' durdu, buz gibi gözlerle baktı sana. ''Korkarsın.''

''Sen bir canavar değilsin, insansın şu anda. Senden korkmama gerek yok, benimle konuşuyorsun çünkü.''

''Kendimi ne kadar zapt ettiğimi bilsen benimle gurur duyardın...'' kıkırdadı kendi kendine. ''Bu gece dolunay var ve sen ciddi anlamda sabrımı zorluyorsun... Odana gir ve sakın çıkma oradan... Yarın seni güvenli bir şekilde geri götüreceğim.''

Omuz silktin. Madem güvenle dönecektin, bir gece daha sabredebilirdin bu hapis hayatına.

Tabi olaylar planın dışında gelişmeseydi...

*** BÖLÜM SONU ***

SELAAAAAM! 

Bölüm yazma sebebime gelecek olursak.....

HAPPY MINGYU DAY! 

(İlk defa sevdiğim bir idolümün doğum gününe özel bir şeyler yazabildim, mutluyum :3)

(İlk defa sevdiğim bir idolümün doğum gününe özel bir şeyler yazabildim, mutluyum :3)

İyi ki doğdun Mingüş!

Seventeen'in koca bebeği, hamarat ablası, ev hanımı olmasının yanında part time karizmatik rapperlık yapan sevgili üyemiz :3 Bazen ana vokal olmaya çalışmasını da unutmayalım :3 Uzuuuuuun yıllar boyunca Seventeen ile ol, hep mutlu mesut yaşa olur mu? Dertler tasalar uzak olsun senden, güzel gülüşün ve gözlerinin ışığı hiç solmasın.

Seventeen'in koca bebeği, hamarat ablası, ev hanımı olmasının yanında part time karizmatik rapperlık yapan sevgili üyemiz :3 Bazen ana vokal olmaya çalışmasını da unutmayalım :3 Uzuuuuuun yıllar boyunca Seventeen ile ol, hep mutlu mesut yaşa olur ...

        

        

68747470733a2f2f73332e616d617a6f6e6177732e636f6d2f776174747061642d6d656469612d736572766963652f53746f7279496d6167652f72414d6e53692d514a52574e35673d3d2d3534343131353136392e313532326433373732316136653832613834383432393733353130312e6a7067?s=fit&w=1280&h=1280

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
cattleya3 #1
Chapter 1: uygulamayı hala anlayamadım ama hallederm sldlfldls
cattleya3 #2
Chapter 1: yaa kendimi garip hissediyorum sanirim wattpade uzun bi ara vermeden once senin elinden okudugum son ficti 🥺 ay hautemm dilini nasil ozlemisim yaaa ♥️♥️ wattpadde yerin çok belli 😭😭
icequeenhera
#3
Chapter 1: Hayattaki şansım: ilk üç paragraf
icequeenhera
#4
Karma puanım yetmediği için yorumlayıp okuma yapcam bunu da sırf yorum olsun diye yazyom sksjskj