Chapter 1

The Wolf and The Moon [YOU]

Dağ yolunda, yoğun kar yağışı yüzünden zor bir sürüş sınavı veriyordun. Kış lastiği ve zinciri aynı anda kullanmana rağmen hem de. Durmadan devam eden tipi yüzünden kısmen açılmış yol da kapanıyordu, rüzgar ağaçları şiddetle sallıyor ve ağaç üstünde biriken kar yığınları da sık sık büyük bir gürültüyle yola düşüyordu. 

''Aptal kafam... Neden erken uyanamadım ki...'' 

Uzun zamandan sonra ilk kez ailece çıktığınız kış tatili yüzündendi hepsi. Teyzenler, kuzenlerin, büyükbaban... Sevdiğin herkes orada olacaktı, sırf bu yüzden yoğun programın içinde bin bir güçlükle 3 günlük izin almış ve yola koyulmuştun. Ancak sabah, kaldığınız otelden kayak için gideceğiniz dağa götürecek servisi kaçırmıştın... Hem de uyuyakalarak... Resmen 'evde tek başına' filminde, her yılbaşı aynı akıbeti yaşayan Kevin gibi unutulmuştun! Aman ne güzel! 

İleride, rüzgara dayanamayan bir ağaç devrilip yolu kapatmıştı. Şu anda ihtiyacın olan tek şey buydu! 

''Kahretsin!'' direksiyona vurmak sinirini alacak gibi değildi, devrilen diğer iki ağaç sana buradan geçişin imkansız olduğunu haykırıyordu artık. ''Yolu yarılamıştım, lanet olsun! Dönmek zorunda mıyım şimdi?!'' 

Arabayı geri vitese aldın, biraz geri gidip yolun genişleyen kısmında arabayı döndürecek ve kös kös otele dönecektin. 

Ancak beklemediğin bir şey olmuş ve gerideki ağaçlar da devrilerek yolu kapatmıştı. Paniklemiştin, çünkü bu kuş uçmaz kervan geçmez dağ başında mahsur kalma düşüncesi bile ödünü bokuna karıştırmaya yetmişti. Telefon bile çekmezdi burada, ailenin yokluğunu fark edip de kurtarma ekiplerini harekete geçirmeleri en az 1 gün sürerdi. Onlar gelene kadar donmadan dayanabilmen zordu, aracın yakıt seviyesi ısıtıcının tüm gece çalışmasına imkan verecek kadar yüksek değildi. 

''Tanrım! Burada ölmek istemiyorum!'' telefonuna uzandın, bir sinyal yakalayabilme ihtimaline karşın. Ancak zerre kadar çekmiyordu. ''Navigasyon! Navigasyondan bir şeyler yapabilir miyim acaba?'' Ancak ondan da hayır yoktu. Ancak yokluğunu fark ettiklerinde, sinyali takip ederek gelmelerini sağlardı. Daha fazlası değil. 

''Buralarda ev falan da yoktur şimdi...'' aramak için dışarı çıksan bile, belini bulan kar seviyesi yüzünden hareket edemezdin. Bir yerlerde donup kalma riski de cabasıydı. Uzanıp ısıtıcının derecesini düşürdün, en azından bir gece dayanabilmen için bu tasarruf şarttı. 

Ancak Tanrı kuralları farklı yazmış olmalıydı ki, camdan dışarı bakarken gördüğün ilk şey arabanın üzerine doğru inen büyük bir ağaç gövdesi olmuştu...

***

Gözünü araladın, başındaki ağrı göz kapağını aralamana bile izin vermiyordu. Başından sıcak bir şeyin aktığını hissediyordun, kafanı eğdiğinde kucağına akan kanını gördün. Arabanın camı olduğu gibi inmiş, kaporta içine çökmüştü. Güçlükle kıpırdattığın kolun, kapının açma koluna uzandı. Kapı sıkışmıştı. Gücünün son kırıntısıyla kapıyı zorladın, ancak milim oynamıyordu. 

Hadi... Son bir kez...

Yeniden ittin. 

Olmuyordu.

Bir kez daha...

Omzunu da devreye soktuğunda bir mucize olmuş ve kapı aralanmıştı. 

Açılan küçük aralıktan kendini dışarı atmayı başarmıştın. Uyuşan ayakların ve kan kaybeden bedenin sana ihanet etmişti, karların üzerine düşüvermiştin. 

Emekleyebilirim... Yapabilirim...

Doğrulmak için kendini zorladın, ancak olmuyordu. Kanın, bembeyaz karları kırmızıya boyamaya devam ediyordu. Soğuk kar ve sıcak kanın buluşmasından çıkan buharı hayal meyal seçebiliyordun. 

Seçebildiğin bir diğer şey ise, ormanın içinden koşarak gelen bir kurttu. 

Dibindeydi, hırıltılı nefesini yüzünde hissedebiliyordun. 

Kapanmak üzere olan gözlerinin görebildiği son şey, boz renkli kurdun çivit mavisi gözleri olmuştu.

***

Neredeyim ben?

Başındaki ağrı bir kara delik gibi tüm varlığını içine çekiyordu adeta. Zihnin uyanmaya çalışıyordu ama aynı durum bedenin için geçerli değildi. 

Kurtuldum mu?

Zihnin henüz yaşayıp yaşamadığının ayrımını yapacak durumda değildi. Sessizlik sana öldüğünü düşündürüyordu, hissettiğin sıcaklık ise yaşadığını.

Bataklık gibi içine saplandığın derin uyku, seni yeniden ele geçirene kadar bunları düşünmüştün.

***

Uyanmıştın, gördüğün ilk şey ahşap bir tavandı. Yaşıyordun yani, ama burası neresiydi? Hastane gibi durmuyordu, otel de değildi? Gördüğün hiçbir yere benzemiyordu aslında. 

Yavaşça doğruldun, hala ani hareket yapabilecek kadar dinç hissetmiyordun çünkü. Elin yavaşça başına gitti, kaza anını hayal meyal hatırlıyordun. Kucağına akan kanını da. Öyleyse başında büyük bir yara olmalıydı, hayata dönmen bile mucizeydi aslında. Aşırı kan kaybı, dondurucu soğuk... Sahi, bir de kurt vardı değil mi? 

Elinle tüm kafanı ve boynunu yoklamana rağmen bırak yara izini, ufacık bir pürüz dahi bulamamıştın. Tüm bunlar halüsinasyon olamazdı? Bedenindeki ağrı ve uyuşukluk neden kaynaklanıyordu peki?

Üzerinde yalnızca iç çamaşırların vardı. Vücuduna baktın. Bacaklarında ve kollarında koyu renkli morluklar vardı. Başına bir şeyler gelmişti ama ne?

''Uyandın mı?'' 

''Sen kimsin be?!'' Refleks olarak yastığı kucağına çektin. Bu genç adam da kimdi?

''Seni ölümden kurtaran kişi, Mingyu.'' Gece kadar siyah saçlarını kuruladığı havluyu, işi bittiğinde geniş ve esmer omuzlarına asmıştı. Altında sadece bir eşofman vardı.

''Neden ortalıkta Twilight Jacob gibi geziyorsun?'' kaşlarını çattın. ''Kıyafetlerim nerede?''

''Yıkadım, kuruyorlar.'' 

''Bana ne oldu peki? Ne zamandır buradayım?'' 

''Kaza geçirdin, yaklaşık 4 gündür aralıksız uyuyorsun. İyileşmen beklediğimden de uzun sürdü.''

''Uzun mu sürdü? Ölmüş olmam gerekirdi. Hayal meyal hatırlıyorum kaza anını...'' derin bir iç çektin. ''Doktor musun?''

''Hayır.'' dedi net bir sesle. Sağlık durumun iyi olsaydı, gözlerinden kısa bir anlığına metalik bir ışıltının geçtiğine yemin edebilirdin. 

''Öyleyse?'' 

Kendi kendine kıkırdadı. Kafasını sallayıp, eliyle saçlarını karıştırdı. ''Kurdum.''

''Jakob benzetmeme gönderme yapıyorsun demek... Bu iyiydi.'' sen de güldün. ''Her neyse, benim gitmem gerekiyor.'' 

''Hiçbir yere gidemezsin.'' ses tonu dışarıdaki havadan bile daha soğuktu. 

''Ne?'' dedin boş boş.

''Konuşacaklarımız henüz bitmedi

''Konuşacaklarımız henüz bitmedi. İyice dinlendikten sonra konuşacağız bunu.'' ağır bir hareketle doğrulup, aheste aheste odadan çıktı. Kapı üzerine kapandıktan sonra bir de kilit sesi duymayı asla beklemiyordun. Sinirlenmiştin, şaşkındın, ne diyeceğini bilemiyordun. 

''Şaka mı bu?'' yavaşça ayağa kalktın, birkaç adım sonra kapıya vardığında elini kaldırıp kapıya vurdun. ''Sana diyorum!'' Neydi bu adamın adı? Min... Min... ''MINGYU!'' 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
cattleya3 #1
Chapter 1: uygulamayı hala anlayamadım ama hallederm sldlfldls
cattleya3 #2
Chapter 1: yaa kendimi garip hissediyorum sanirim wattpade uzun bi ara vermeden once senin elinden okudugum son ficti 🥺 ay hautemm dilini nasil ozlemisim yaaa ♥️♥️ wattpadde yerin çok belli 😭😭
icequeenhera
#3
Chapter 1: Hayattaki şansım: ilk üç paragraf
icequeenhera
#4
Karma puanım yetmediği için yorumlayıp okuma yapcam bunu da sırf yorum olsun diye yazyom sksjskj