11.BÖLÜM - Back

You're Worth Everything
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar; leecrannie

Çeviri; SeKaism
 

Baekhyun'un gözünden;

Kliniğe son ayak bastığımdan beri 4 yıl olmuştu ve içi bıraktığımız gibi aynı olsa da, kendimi tekrar çalışırken bulunca farklı hissettirmişti. Bay ve Bayan Choi uzakta olduğu zamanlarda büyük bir değişim yaşamayı hiç amaçlamamıştım, lanet, onlar döndüklerinde hala hayatta olacağımdan bile emin değildim. Temelde geçen son dört aydır bir beleşçiyken okul masraflarımı onların ödemesinden suçlu hissediyordum, bu yüzden çalışmaya geri dönmekten çok daha mutluydum. Diğer taraftan, Chanyeol, uzun süredir kaldıkları şehir dışından döndükleri hakkında telefon görüşmesi alınca, artık evde onunla pinekleyemeyeceğim için hayal kırıklığına uğramıştı.

Hala çok endişelendiğinden de olabilir diye düşünüyorum. Şimdi düşününce, gözünün önünde ayrılmama zar zor izin veriyordu ve bazı derslerimiz farklı olsa bile, ve gözünün önünden ayrılmama zar zor izin verse de, gerçekten aynı binadan ayrılmıyorduk. Eğer yetiştirmesi gereken bazı önemli dersleri olmasıydı neredeyse vardiyam bitene kadar benimle kalma planına kafayı takmıştı. Arabayla bırakıp eve dönmesiyle sonuçlanmıştı.
 

"Farklı görünüyorsun, Baekhyun." Resepsiyon masasında bazı dosyaları düzeltirken aniden Bayan Choi'nin sesini duydum. Başta varlığını hissedemeyecek kadar düşüncelerime dalmıştım.

"Öyle mi?"

"Biz gittiğimizde bir şey mi oldu?" Onun sevimli, orta yaşlı sesi merakla parladı.

Neler olmadı, diye sormalıydı.
 

"Çok fazla bir şey olmadı, cidden." Koca bir yalan olduğu belliydi. Ama demiş bulundum.

"Çok fazla bir şey olmaması işe yaramış. Hafiflemiş...görünüyorsun. Hoşuma gitti." dedi, bana sevgi dolu bakışı yüreğimi kabartıyordu.

Ona gülümsedim, ve bu içten bir taneydi. Şaşırtıcı bir şekilde değişen pek çok şeyden birisi de, gün geçtikçe kolayca gülümsüyor oluşumdu. Eskisi kadar çok fazla efor harcatmıyordu ve sanırım bunun için evde bekleyene teşekkür etmeliyim.

Gerçekte onun tarafından korunan benken bana meleğim diye seslenmesi komikti. Eğer böyle bir şey varsa, cennetten gelen hediye oydu ve benim için yaptıklarına karşılık hiçbir şey yapmamıştım ve yapamazdım da.
 

Kendine zarar vermenin bir rutine dönüştüğünü düşündüğünde, ölümcül bir bağımlılıktan daha fazla bir şeye dönüşüyor, bıçağı öylece atamıyorsun, duvarı yumruklayamıyor ve bir günün tüm yemeğini silip süpüremiyorsun. Bir kağıt kesiği gibi omuz silkip üstünden gelemiyorsun. Bu engebeli bir çok karanlık tüneli olan bir yol ve rollercoaster'lar* tek bir yolda gitmiyor.

*Lunaparktaki hız treni
 

Daha büyük porsiyonlar yemeye başlamıştım. Belki ortalama bir insanınki kadar değildi ama o kadara yakın. Küçük tabaklardaki birkaç kaşık büyüyordu(küçük tabakta olsa artık daha çok kaşık alıyor), ve günde bir et parçası üçe çıkıyor---bazı günlerde, daha da artıyordu. Ben onların her birini yerken Chanyeol benimle oturuyordu. Zamanın çoğunda bana daha çok yememi söylüyordu. İkna etmeye çalıştığı anlar vardı, fakat boğazımın kendini kilitlediği ve gözlerimin, sırtımı ovarak bana sorun olmadığını söyleyişini izlediği zamanlar daha çoktu.

Bazen her şey yolundan çıkmış ve absürt hissettiriyordu. Sonra da kendimi tuvalete kilitlediğimi ve iki parmağımı boğazıma iteklediğimi, veya ekmek bıçağının arkasından tutup küçük kesikler yaptığımı hayal ediyordum. Gerçi, öncekinin aksine, hepsi hayal gücümde kalmıştı. Ancak, hayal kırıklığının anları kaçınılmazdı ve kollarımla ellerim birçok izle işaretliydi. Uzun kollu gömlekler ve büyük bedenlerde hoodies(kapşonlu sweetshirts)'lere rağmen, Chanyeol hep onlara bakabiliyor, kollarına alıyor ve sorun olmadığını söylüyordu.

Bazenleri sabah erken saatlerde soğuk terler dökerek veya gözyaşları içinde boğularak, hiç değilse de gecenin bir köründe uyanıyordum hala. Her seferinde de, anında Chanyeol'un göğsüne sarılmamla, sonra da dudaklarını kulağımda hissedip gözyaşlarım bitene kadar rahatlatıcı kelimeler fısıldamasıyla sonlanıyordu hep.

Aynadaki yansımama göz atıyorum ve daha uzun bakmamla sonuçlanıyordu, her küçük detayı dikkatlice inceliyor ve kusur buluyordum, beğendiğimden değildi. Bu midemin çukurunda hissettiğim büyüyen ağırlığın, yavaş yavaş göğsüme tırmanması ve sonsuza kadar ağırlık yapması anlamına gelen bir zihinsel işkenceydi. Derim karıncalanana ve kesici acılar için kaşınana dek vücudum beynimin yerini devralarak tanıdık bir metal kesiğinin soğukluğunu hissetmeyi arzularken ifadem iğrenen bir bakışa yer değiştiriyordu. Sonra Chanyeol'un kelimelerini hatırlıyor ve göğsümdeki ağırlık kaybolunana kadar kafamın içinde yankılanmasına izin veriyor ve tekrar özgürce nefes alabiliyordum.
 

Kendimden nefret eden koca bir tarafım hiç gitmemişti. Ancak, eğer kafamın içindeki canavarların seslerine kendimi teslim edersem bu tekrar Chanyeol'un hayal kırıklığına uğramış yüzünü görmem anlamına gelirdi, hiçbir şey onu üzmenin acısına eş değer değildi.

Eğer söz konusu Chanyeol'un mutluluğuysa, kesmemeyi tercih ederdim. Chanyeol için, temiz kalacağım.

Kendimi sevemezsem önemli değil. Kendimim onun gördüğü gibi göremezsem de önemli değil. Eğer Chanyeol bana güzel olduğumu söylüyorsa, inanmak zorundayım.

Eğer kendim için savaşamıyorsam, onun için kazanacağım.
 

Laf arasında, kapı savrularak açıldı ve ben yeni bir hastanın içeri girmesini beklerken, düşüncelerime akın eden kişinin arsız sırıtmasıyla şaşırdım.

"Burada ne yapıyorsun---bekle, tüm bu zaman boyunca dışarıda beni mi bekliyordun?"

"Hayır, hayır, şimdi geldim, valla bak!" dedi ellerini savunarak yükseltirken.
 

"Oh tatlım. Merhaba, Chanyeol!" Bayan Choi aniden hastaların bekleme odasında gözüktü. Duyulmayacak gibi olmayan derin ve yüksek sesiyle Chanyeol'un geldiğini duymuş olmalı.

"Hey, Bayan Choi. Geziniz nasıldı?" Chanyeol de onu selamladı.

"İyiydi." Eliyle beni gösterdi. "Onu almak için mi geldin?"

"Evet. Gitmesi sorun olur mu?" diye sordu, başını kaldırarak.

"Tabiki de olmaz. Bugünlük işini bitirdi."

"Ama Jinki henüz gelmedi." dedim, etrafta bir meslektaşım olmadan masayı sahipsiz bırakmak istemeyerek.

"Bu konuda endişelenme. Yakında burada olacak. Zaten yapılacak fazla bir şey kalmadı." Beni ikna etti ve gitmemde ısrar etti.

"Pekala." Her türlü ısrar edeceğini bildiğimden pes ettim. Üstelik, eğer Chanyeol'u daha da bekletirsem kötü hissederdim. "Yarın erkenden gelmeye çalışacağım."
 

Eve giderken, yan yana yürüyerek birçok dükkanı geçerek yavaş adımlarla ilerliyorduk. Aylarca birbirimizden ayrılmamıza karşın neredeyse bu yürüyüşler bizim için günlük bir şey olsa bile onunla etrafta yürümek asla yormuyordu.

"Nasıl gitti? Gözden geçirmelerini bitirdin mi?"

"Henüz değil, ama bitirdim sayılır."

"O zaman neden beni aldın? Eve kendim gidebilirim."

Arsız bir sırıtmayla parladı. "Geri dönmemenin riskini alamam."

Şaka yaptığı barizdi ama onun hayatı

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet