2. Bölüm

J (TÜRKÇE)

"2 gün oldu, birçok sorgu yaptık fakat bir şüphelimiz bile yok." Yongguk kendini odasındaki sandalyeye bıraktığında Youngjae facepalm yaptı.

"Cidden... Nasıl polis oldunuz siz?"

Yongguk gözlerini kısıp ona 'ne biliyorsun' bakışı attığında gözlerini devirdi.

"Jung Daehyun, baş şüphelimiz."

Bir süre polislerden tepki bekledi ve istediğini bulamadığında derin bir nefes alıp devam etti.

"Bir sürü sorgu yaptık değil mi? Tüm yakınlarıyla konuştuk..."

"Evet?"

"Herbaizm hakkında bilgi sahibi olan bir tek Daehyun-ssi var, bu onu baş şüphelimiz yapıyor."

3 polis birden anlamlı şaşkın sesler çıkardığında Youngjae devam etti. "Ben olmasam ne yapacaksınız bilmiyorum... 5 dakika içinde suçunu itiraf etmek için burada olacak, bir teorim var."

Birkaç saniye içinde kapı tıklatıldı ve içeri bir memurla birlikte Daehyun girdi.

"Sorgumu değiştirmek istiyorum."

Youngjae'nin teorisi çalışmaya başlamıştı... Yine.

—-

Daehyun sorgu masasına oturdu ve derin bir nefes aldı.

"Herbaizm'e göre, insanlar doğar yaşam boyu gücünü dünyadan alır ve ölür. Sonrasında tekrar doğar... İlk yaşamı boyunca en nefret ettiği canlı olarak."

Karşısında onu dinlemekte olan 4 adama baktı. "Onu ben öldürdüm."

Yongguk önce Youngjae'ye baktı ve ardından tekrar Daehyun'a döndü.

"Bunu neden yaptın?"

Daehyun, dolan gözlerini yere çevirdi. "Bunu benden o istemişti. Parşömen ve ayinler... Hepsi gerekliydi."

Yongguk alaycı bir şekilde güldü. "Himchan-ssi senden onu öldürmeni istedi öyle mi? Daha güzel bir hikaye uydurmalıydın..."

Youngjae ona susmasını işaret etti ve Daehyun'un karşısındaki sandalyeye oturdu. "Devam et... Bunu neden istedi?"

Daehyun dudaklarını ısırdı. "Söylediğim gibi, reenkarnasyon o kişinin en sevmediği canlı olarak tekrar doğması şeklinde olur."

Gözlerini onu pür dikkat dinleyen Youngjae ile buluşturdu. "Himchan doğa ile içiçe yaşayan birisiydi. Nefret ettiği tek bir canlı bile yoktu. Tüm ayin ve gerekli işlemleri araştırdıktan sonra denemek istedi. Ben..." Hıçkırmaya başladı. "Onu öldürdüm."

Her şey Youngjae'nin tahmin ettiği gibi gidiyordu. Muhtemelen az sonra Daehyun onun cesedinin nereye kaybolduğunu bilmediğini söylecekti.

"Onun cesedi nerede bilmiyorum... Ben... Sizce de reenkarnasyon çalışmış olabilir mi?"

-Flashback-

Himchan elindeki eski kitabın sayfalarını çevirirken, evinin salonunda kahvesini yudumlayan arkadaşına seslendi.

"Daehyun, bunu cidden merak ediyorum. Ya tüm canlıları seviyorsak, reenkarnasyon nasıl geçekleşir?"

"Hiçbir fikrim yok Himchan..."

Mi Hi'nin içeri girmesiyle Daehyun sözlerini yuttu. Mi Hi onların bu konu hakkında bu kadar üstelemelerini sevmiyordu.

"Yine mi aynı konu? Bundan hoşlanmadığımı biliyorsunuz..." Boyuna rağmen Himchan'a arkadan sarıldı ve onun omuzlarından koltukta oturan Daehyun'a gözatmaya çalıştı.

Himchan arkasını döndü ve sevgilisinin dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu. "Biliyorum sevgilim."

Daehyun yalnızca izledi.

-Flashbacksonu-

Youngjae derin bir nefes aldı ve Yongguk'a ardından Junhong ve Jongup'a baktı. Ciddi bir şekilde onlara bakarken sonunda söylemek istediği cümleyi söyledi.

"Jelibonlarım nerde?"

Böyle bir ortamda bekleyecekleri en tuhaf soru olduğundan Jongup ve Junhong kocaman gözlerle bakakalmıştı ve Daehyun'un ağzı bir karış açılmıştı.

Youngjae açıklama yapması gerektiğini düşünüp tekrar konuştu. "Jelibon yersem daha iyi düşünüyorum..."

Junhong önüne bir tabak limonlu jelibon bıraktı. Bir gün önce Jongup ve kendisi bunları onun için ayırmışlardı.

Youngjae ağzına birkaç jelibon attı ve Daehyun'a yaklaştı.

"Cesedi bulana kadar burada kalmanızı istemeliyim."

Youngjae'nin sözleri üzerine Yongguk da sorgu masasına eğildi.

"Korkarım ki bunu yapmaya hakkımız yok. Tam olarak suçu işlediğini bilmeden onu burda tutamayız Professör Youngjae."

Youngjae iç çekerek geri çekildiğinde Daehyun başını öne eğdi. Şimdilik herşey, istediği gibiydi.

—-

"Profesör."

Junhong içeri girdiğinde, Profesör Youngjae başını kaldırdı ve yuvarlak çerçeveli gözlüklerini çıkardı. Daehyun yaptığını itiraf etmişken neden tutuklamadıklarını hala anlamıyordu.

Pekala, teorisine göre iş Daehyun'un Himchan'ı öylece müzede öldürmesinden daha derindi elbette. Ama Jung Daehyun ortalıkta gezdiği sürece içi rahat etmeyecekti doğrusu.

1 hafta önce sorgudan hemen sonra Bang Yongguk'u Daehyun ve Mihi'nin evlerinde arama yapmak için ikna edebilmişti ancak. Yine de buldukları bir hiçti.

Bu olayı çözmek için her şeyini verecek gibiydi fakat bir dedektif ya da polis sayılmazdı. Komiser Yongguk ona her zaman 'Artık gidebilirsin.' bakışlarını veriyordu adeta. Ama tek bir söz edemiyordu. Bu yüzden kalacaktı. Sonuna kadar olayları görmek istiyordu.

Junhong ona biraz daha yaklaştı ve eğilerek selam verdi. "Profesör J. Daehyun-ssi'yi tutuklamak konusunda size katılıyorum fakat üstlerimi ikna etmekte başarılı olamıyorum üzgünüm." Konuşurken elindeki kahve bardağından birini Youngjae'ye uzattı ve Youngjae onun içinde su olduğundan emin olduktan sonra alıp birkaç yudum içti.

"Görünüşe göre beni tanıyorsun." Sözlerini bitirdiğinde hafifçe güldü. Onu anlamaya çalışan ve şu karakol içinde ona iyi davranan bir tek Junhong var gibi görünüyordu. Jongupsa nötrdü. Gerektiğinde ona jelibon alıyordu elbette ama Komiserini dinlemek ona daha mantıklı geliyor olmalıydı. Doğal olarak...

Youngjae iç çekti ve Junhong'u süzdü. Bu acemi polis belki yaptığı bağımsız araştırma için ona yardım edebilirdi.

—-

"Yani profesör... Bunun yalnızca dini bir ayin olduğunu ve sırf bu sebepten kurban gittiğini düşünmüyorsunuz öyle mi?"

Youngjae başını salladı ve not aldığı dosyaları açtı. "Ve Jung Daehyun öylesine bir adam değil..."

Junhong alt dudağını ısırdı ve ensesini kaşıdı. Yalnızca bir duvar dikkatini çekmişti. Söyleyip söylememek konusunda biraz düşündü. "Mihi-ssi'nin evine yapılan aramayı hatırlıyorsunuz değil mi Professör?"

——-

Daehyun yolda yürürken profesyonelce eline tutuşturalan kağıdı açarken titredi. Plana göre ceset kaybolacaktı, evet. Ancak kaybolması gerekenden erken kaybolmuştu ve bu onu endişelendirmişti. Kimlerle iş birliği içinde olduğunu düşündükçe tüyleri daha çok ürperiyordu.

'Cesedi onlardan önce bul.'

Kağıtta yazanları okuduktan sonra ellerini yumruk yaparak buruşmasını sağladı.

Aptal Himchan onunla iş birliği yapmış olsaydı. Bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Eğer Himchan onunla iş birliği yapmış olsaydı, onun sevgilisini bu işe alet etmek zorunda kalmayacaktı belki de.

Doğal hareketlerle yürümeye devam ederek telefonunu çıkardı ve Mihi'yi aradı.

"Daehyun?"

Diğer taraftan kızın sesini duyar duymaz konuştu "Evde misin?"

"H-hayır annemdeyim."

Daehyun rahatlamayla başını salladı. "O zaman seni evde bekleyeceğim acele etmene gerek yok bebeğim."

——-

Himchan elinin uzanabildiği yere kadar saçlarını karıştırdı fakat duyduğu zincir sesi ve baskı sonucu sinirle kolunu yan tarafına çekti. Başını duvara yaslayarak derin nefesler aldı ve birkaç kez sinirini çıkarmak için ayaklarını yere vurdu.

Sevgilisi 2 aydır bu evde yaşıyordu fakat o 10 gündür bu gizli odanın varlığından haberdar olmuştu -Mihi'nin henüz hiç haberi yoktu-. 10 gündür kapalı kaldığı bu yer onu boğmaya başlamıştı. Aslında 10 gün bu kadar sakin -aslında pek sakin değil- kalabilmesi bile mucizeydi.

Hele ki onu buraya kapatanın bir zamanlar en yakın arkadaşı olduğu düşüncesi.

Onu ve sevgilisini bu tek taraflı cam görevi gören duvar sayesinde defalarca yiyişirken izlemek zorunda kalması Mihi'den de tiksinmesine sebep olmuştu. Bu koca duvardan lanet olasıca tüm salonu ve giriş kapısını hatta mutfağın bir kısmını çok net görebiliyordu. 1 hafta önce evi arayan polisleri yalnızca izleyebilmişti. Bu aptal 3 metrekarelik odanın yalıtımı ve duvarları toplasan tripleks bir ev almaya yeterdi.

Onu Daehyun'dan tiksindirense başka bir sebepti...

Kapının açılmasıyla bakışlarını o tarafa çevirdi ve Daehyun'un geldiğini gördü. Yanında Mihi yoktu, öyleyse az sonra yanına gelecekti. Mihi'nin kendisinin gerçekten öldüğünü düşünenlerden biri olduğunu biliyordu. Daehyun Mihi evdeyken Himchan'ı kontrol etmeye gelmezdi.

Daehyun mutfağa girdi ve birkaç dakika sonra elinde bir tepsiyle koca duvara yaklaştı. Himchan onu gördüğünde bakışlarını yere sabitledi. İğrenç yüzünü görmek istemiyordu bile.

Belki Daehyun, Himchan'ı öldürseydi şimdikinden daha az iğrenç bir harekette bulunmuş olacağı da gerçekti.

Daehyun arkasından duvar kapıyı kapattı, yanında getirdiği tepsiyi Himchan'ın yanına bıraktı ve o da tepsinin diğer tarafına oturup sırtını duvara yasladı.

"Acıkmış olmalısın."

Himchan ona cevap vermedi. Ikisi de karşılarındaki duvardan evi inceliyorlardı.

Daehyun alaycı bir şekilde sırıttı ve Himchan'a döndü. "Cesedin kayboldu. Sence nereye gitmiş olabilir?"

Himchan duygusuz bir ifadeyle ona döndü ve gözlerine baktı. Nefret kusmak istiyordu.

"Zaten ortadan kaybetmeyecek miydiniz?"

Daehyun başını iki yana salladı. "Onu başka birileri kaybetti. Sen burda teklifimiz hakkında düşünmeye devam ederken ben de cesedinin yok olduğuna emin olacağım." Sözlerini bitirdiğinde ayağa kalktı ve parmak ucuyla tepsiyi ona biraz daha iterek konuştu. "Açlıktan ölmen işime gelmez Himmie."

"Sonuçta beni öldürmedin mi?"

Himchan'ın söyledikleri Daehyun'u arkası dönük, tam da odadan çıkmak üzere bir vaziyette durdurmuştu. Hafifçe başını yana çevirdi ve göz ucuyla yerde oturan arkadaşına baktı. Tam bu sırada çalışan bir arabanın durma sesi geldi.

Daehyun hafifçe gülümsedi ve çıkmadan önce ona bir bakış attı.

"Bebeğim geldi, sanırım onunla oynamayı özledim."

Daehyun kapıyı kapatırken Himchan başını arkasındaki duvara sertçe vurdu ve sonrasında onun kapıdan giren sevgilisine sarılmasını izledi. En yakın arkadaşı ve sevgilisi bilmem kaçıncı kez önünde yiyişirken yumruklarını sıktı.

Intikam alma fırsatı olacaksa eğer, bunu onların hepsine teker teker ödeteceğine dair kendine yemin etti.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet