3. Bölüm

J (TÜRKÇE)

Daehyun, Mihi tam da yukarı çıkmak üzereyken onu geri çekti ve dudakları onunkileri buldu. Bunu her seferinde salonun ortasında yapmasının tek sebebi vardı.

Himchan.

Fazla uzatmadan geri çekildi ve karanlık bakışlarını onunkilere dikti.

Aradan geçen 5 gün içinde o lanet olasıca cesedi bulamamıştı ve bu biraz daha uzarsa kendisinin yerinin de o cesedin sahibinin yanı olacağını biliyordu.

Mihi başını yere eğdi ve derin nefesler aldı. Şu sıralar daha da farklı davranıyordu.

"Neyin var bebeğim?" Yavaşça onun saçlarını okşadı ve dudaklarını alnına bastırarak onu koltuğa itip kendisi de üzerine eğildi.

"Biliyorsun. Annem-"

Daehyun onun sözünü kesmişti. "Hasta biliyorum meleğim. Durumu iyiye gidiyor demiştin..."

Mihi yavaşça başını sallayıp gülümserken Daehyun bedenini biraz daha ona yaklaştırdı.

Mihi'nin her gün annesine gitmediğini şans eseri öğrenmişti. Zaten hep yalanlarına annesini dahil etme alışkanlığına sahipti... Sonraki gün onu kesinlikle takip edecekti.

-Flashback-

"Mihi-Yah! Burda neden iki tan-"

Mihi aceleyle merdivenlerden inerken dudaklarını ısırdı. "Biliyorum annem gelmişti."

Himchan tek kaşını kaldırarak lavabodaki boş ama kirli şarap bardaklarına bakmaya devam etti.

"Annenin şarap içecek kadar sağlıklı olduğunu bilmiyordum. Hem bu üzerine giyindiklerin ne içi-"

"Senin için." Mihi yalnızca gülümsedi ve onun koluna sarılıp pazılarını öptü. "Hala bir şişe daha var sevgilim."

Daehyun yalnızca misafir odasında saklanmaya devam etti.

-Flashback sonu-

——————————

"Daehyun'un Himchan'ı öldürmekten başka bir amacı var."

Youngjae masaya göz gezdirdi ve ağzına iki tane limonlu jelibon attıktan sonra Junhong'a baktı. "Duvar hakkında karakoldaki kimseyle konuşma."

Junhong itaatkar bir biçimde başını salladı ve geri kalan karışık meyveli jelibonlardan rastgele bir tanesini ağzına attı.

Profesör Youngjae önündeki kalın eski kitaplarda bir şey bulmayı umuyordu. Herbaizmin herhangi bir "kutsama" ayini olup olmadığı gibi bir şey... Daehyun'un kendi çıkarları için bir şeyler yaptığını düşünüyordu.

Junhong yanında getirdiği dosyalardan birini açtı. "Kim Himchan'ın cesedi bir süre daha bulunamazsa dava askıya alınacak J." Profesöre bu şekilde seslenmeyi sevmişti. "Korkarım dava askıya alınırsa başka işlerim olacak ve sizin yanınıza bu kadar sık uğrayamayacağım."

Youngjae bir süre sessizce bir noktaya baktı. "Jung Daehyun da cesedin nerede olduğunu bilmiyor ve bu onu huzursuz ediyor. Halbuki eğer söylediği gibi inandığı şey, reenkarnasyon, gerçekleşmiş olsa mutlu olması gerekirdi."

Junhong yavaşça başını salladı. "Belki de ondan intikam almak isteyeceğinden korkuyordur."

Youngjae başını kaldırıp itiraz etti. "Ondan öldürmesini kendi istediyse intikam almak için sebebi olmaz..."

Uzun süren bir sessizlik sonucu Junhong tekrar konuştu. "Profesör J... Siz reenkarnasyona inanıyor musunuz?"

Youngjae bir süre durdu ve onun gözlerine baktı. Inanmak için bir sebebi yoksa o şeye inanmazdı ama yalanlayamazdı da. Herhangi bir şeyi öylece yalanlamak doğru olmazdı.

"Hayır, inanmıyorum."

Junhong yutkundu ve sesini biraz daha alçalttı. "Ya gerçekten varsa ne olacak?"

Youngjae bakışlarını kaldırıp onunkilerle buluşturdu. "Kim bilir..."

Junhong'un gözü açmadığı ufak dosyaya takıldığında elini ona uzattı ve önünde hala eski kitapları karıştıran J'e baktı. Karakolda birinden Yoon Mi Hi'ye ait CCTV kayıtlarına bakmasını istemişti. Yoon Mi Hi'nin kayıtlarının bulunduğu bu dosyayı açtı ve biraz inceledi. Birkaç dakika arayla çekilmiş fotoğraflar.. Mi Hi arabasıyla annesinin evine gidiyor, arabayı hep aynı yere parkediyor ve sonrasında eve giriyor. Şanslıydı ki annesinin evinin hemen altında bulunan bankanın kameraları sayesinde görüntüler çok netti. Dosyaya zımbalanmış ufak poşetin içinden kayıtların birleştirilmiş olduğu USB'yi çıkardı ve onu bilgisayarına taktı.

Ne bulmayı umduğunu bilmiyordu fakat 'tuhaf duvar' onun evinde olduğu için Yoon Mi Hi'ye odaklanmak istiyordu.

Bir süre sonra kayıtları incelerken bir şey farketti.

"Yoon Mi Hi her gün annesine gitmiyor."

Youngjae yavaşça başını kaldırıp uzun boylu polisin ne demeye çalıştığını anlamak isteyen gözlerle ona baktığında Junhong bilgisayarını ona çevirerek kendisi de yanına gelip eğildi ve ekranı gösterdi.

"Işte bu Yoon Mi Hi'nin arabası, ve şurası da annesinin evi. Geliyor, uzun bir uğraş sonucu parkediyor ve eve giriyor. Buraya kadar sıkıntı yok bir de şuna bak." Junhong kaydı 5 dakika sonrasına sardı ve yine oynattı. "Gördüğün gibi hemen geri çıkıp taksiye biniyor."

Youngjae başını ekrandan kaldırıp Junhong'a baktı. "Bunu her gün mü yapıyor?"

Junhong onayladı. "Evet, her gün."

——————————

"D-Daehyun?"

Mihi korkuyla ayağa kalktı ve bakışlarını kaçırdı. Beline sarılıp onu kendine çeken bir çift kol hissettiğinde az da olsun rahatlamıştı ancak korkuyordu.

"Burda ne yapıyorsun bebeğim?"

Daehyun mayın tarlasına dönmüş boş araziye baktı. Bu kız ne haltlar çeviriyordu ve her gün buraya geliyordu?

Mihi yutkundu ve başını sağa sola salladı. "Hiçbir şey-"

"O yüzden mi her gün buraya geliyorsun!? Söyle bana." Daehyun az da olsa sesini yükseltmişti. "Bu kazıntıların içinde ne var?"

Mihi bir eliyle ağzını kapattı ve gözlerinden yaşların süzülmesine izin verdi.

"Söyle dedim!"

Daehyun sesini biraz daha yükselttiğinde karşısındaki kız çaresizce ağlıyordu. Onu bileğinden kavradı ve sarsmaya başladı.

En sonunda bu yolla öğrenemeyeceğine karar verip yaklaşık 13 adım ötede duran küreği aldı ve tonlarca toprak birikintisinden herhangi birinin içine daldırdı. Hayatında hiç bu kadar hızlı kazdığını hatırlamıyordu. Çarptığı yumuşak şeyle küreği geri çekti ve üzerindeki tozu elleriyle sildi. Gördüğü şeyle birlikte saçlarını karıştırdı ve ayağıyla toprağı geri üzerine iterek kapattı.

"Sen... Yoon Mi Hi."

Mihi yüksek sesle hıçkırdı ve iki adım geriledi.

"Arabaya bin." Sesi oldukça soğuktu ve bu Mihi'yi daha çok korkutuyordu.

Daehyun arabanın kilidini açtı ve kızın önünden gidip kapıyı da açarak bu kez bağırdı. "Arabaya bin dedim!"

Mihi'yi beklemeden direksiyona oturdu ve yanına kızın oturmasını beklerken onu izledi. Gözleri onu her an delebilirdi.

Kızın emniyet kemerini bağlamasına bile fırsat vermeden gaza bastı ve arabanın olabildiğince hızlanmasını sağladı.

Bunun olduğuna inanamıyordu. Mihi'nin koca bir problemi başlı başına tek başına doğurabileceğini düşünmemişti.

"Bunların hepsini sen yalnız mı yaptın?"

Mihi yavaşça başını sallayarak onayladı.

"O cesedi parçalara ayırıp gömerken aklından geçen neydi ha!? Cidden bir psikopat olmalısın!"

Mihi Daehyun bağırırken ona bakmadı ve başını yere eğip gözlerinden yaşların akmasına izin verdi yalnızca. Daehyun direksiyona vururken bağırmaya devam ediyordu.

"O küçük burnunu sokmaman gereken yerlere soktuğun için az kalsın tüm yeraltı örgütlerinin 'aranıyor' listesine harika bir giriş yapacaktım!"

"D-Daehyun ben ü-üzg-"

"Özür dileme!"

Daehyun'un tepkisinin ardından Mihi hıçkırıklara boğulduğunda Daehyun direksiyona son kez sertçe vurup bir kez daha bağırdı. "Kes sesini!!"

Sonrasında gaza yüklenebildiği en son dereceye kadar yüklendi ve Mihi'nin evine sürmeye başladı.

Bir daha böyle bir saçmalığın olmasına fırsat vermeyecekti.

Evin önünde durduklarında Mihi başını kaldırmadan nefesini tutuyordu. Daehyun sessizce arabadan indi ve onun kapısını açtı.

"İn."

Mihi bir kez başını kaldırdı ve Daehyun'un gözlerine bir saniyeden bile az bir süre bakıp bakışlarını geri kaçırarak dediğini yaptı. Delecek gibi bakıyordu.

Daehyun onu bileğinden sürükleyerek kapıya getirdiğinde Mihi anahtarları çıkardı ve kapıyı açtı. Genç adam hızla içeri girip kapıyı arkalarından kapatmış ve kilitlemişti.

Mihi ister istemez geriledi ve güçsüz kalan bacakları onun yere düşmesini sağladı. Şu anda üzerine yürüyen Daehyun'un duygularını çözümleyemiyordu.

Daehyun sonunda ona ulaşıp çömeldiğinde kız fısıldadı. "Ö-özür dilerim Daeh-"

Sözlerini dudaklarının üzerindeki parmaklar kesmişti.

"Shh.. Sakin ol bebeğim." Mihi bakışlarını yere çevirirken Daehyun onun yanağını okşuyordu. "Geçecek sevgilim..."

Daehyun ona daha çok yaklaştığında Mihi gözlerini kapattı ve birikmiş olan yaşların yere düşmesine izin verdi ancak göz yaşları yere düşmek yerine Daehyun'un ellerinde takılmıştı.

Dudaklarının hemen üzerinde Daehyun'unkiler varken Mihi'nin beklediği şey kesinlikle başına alacağı sert bir darbe değildi.

Daehyun olduğu gibi kollarına düşen kıza bakıp sırıttı.

"Uyandığında cennette olduğunu sanacaksın meleğim."

——————————

"Taksicinin onu buraya bıraktığını söylediğine emin misin Junhong?"

Youngjae'nin sorusu üzerine Junhong biraz etrafa bakındı ve arazinin ortasındaki büyük ağacı gösterdi. "Evet burası olmalı."

Youngjae gözlerini kısarak boş araziye baktı. Yoon Mi Hi'nin her gün buraya gelmesinin altında geçerli ve herkesten saklamak istediği bir sebep vardı.

Özellikle bunu Kim Himchan'ın öldüğünü öğrendiği günden sonra yapmaya başlamıştı.

"Bu çevrede köstebek olduğunu bilmiyordum."

Junhong gözlerini yerdeki aralıklı toprak birikintilerinde gezdirirken Youngjae küreği ona işaret etti. "Yoon Mi Hi adında bir köstebek olabilir mi?"

Junhong yerinde dururken Youngjae küreğe uzanıp herhangi birini kazmaya başlamıştı bile.

"Jelibonlar aşkına..."

Youngjae küreği kenara attığında Junhong iki adım geri çekildi.

"B-Bu bir el."

Youngjae ceketini kenara attı ve küreği tekrar kavradı. "Junhong onun Kim Himchan olduğundan emin olana kadar kazacağız."

Junhong bir adım daha geri çekildi. "Hava kararıyor profesör."

Youngjae kendinden emin bir şekilde ona döndü. "Parçaların yerleri belli olduğu için uzun sürmeyecek. Ben kazarken Komiser Yongguk'a haber ver."

Youngjae önüne gelen ilk toprak birikintisine küreği batırdığında Junhong telefonunu havaya kaldırdı. "Çekmiyor."

Youngjae kazmayı bitirdiğinde tekrar nefes nefese geri çekildi. "Junhong işte, şuna bir bak."

Junhong nefesini tuttu ve çukurdaki tanıdık yüze baktı. "Bu Kim Himchan."

Youngjae fazla oyalanmadan arabaya yöneldiğinde Junhong da arkasına bakarak onu takip etti. Nasıl bir psikopat kız sevgilisinin cesedini parçalara ayırıp gömebilirdi. Hem de hiç iz bırakmadan cesedi kaçırmayı başarmıştı.

Youngjae Junhong'un binmesini bekledi ve arabayı çalıştırdı. "Karakola döndüğümüzde Yoon Mi Hi için gözaltı emri verdirebilir misin?"

Junhong başını iki yana salladı. "Öncelikle onları buraya getirip gördüklerimizi göstermeli ve sonrasında Mi Hi'nin buraya geldiğine dair kanıtları öne sürmeliyiz. Çağrılması en az 1 gün alır."

Youngjae başını sallayıp önüne döndüğünde aniden önüne kıran beyaz bir araba yüzünden arabayı sola kırmış ancak tekerleklerden birinin boşluğa gelmesi nedeniyle araba yan yatmıştı.

Birkaç saniye sonra ağırlık yüzünden araba tavanı üzerine düştü ve öylece kaldı.

Arabanın takla attığından emin olduktan sonra beyaz farlar da oradan uzaklaşmıştı.

İşte Junhong'un en son hatırladığı şey buydu.

Beyaz araba, onların orada sıkışıp kalmasını beklemişti.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet