4. Bölüm

J (TÜRKÇE)

Daehyun Mihi'yle işi bittikten sonra arabasına atladı.

Aslında Himchan'ın bile olmayan bu cesedin, öldükten ertesi gün adli tıpın elinden kaçırılması yani 'kaçması' gerekirken aynı gece müzede kaybolması Daehyun'u gerçekten zorlamıştı. Ve onu aslında müzeden kaçıran kişinin Mihi olması başlıca bir problemdi.

Cesedi oradan alacaktı ve ortadan sonsuza kadar kaybedecekti.

Araziye yaklaştığında gördüğü siyah arabayla birlikte küfretti. Bu Profesör Youngjae'nin arabasıydı. Profesör Youngjae, Komiser Bang'in başından savamadığı ayrı bir problemdi zaten. Mihi'yi takip edip buraya gelmiş olmalıydı. Öyleyse cesedi de bulmuştu.

Eğer ceset adli tıpa geri dönerse dava devam ederdi ve en az 1 ay içinde cesedin Kim Himchan'a ait olmadığı anlaşılırdı.

Dış görünüşte hiçbir problem yoktu, ona Kim Himchan diyebilirdiniz. Fakat gen testleri bu işi eleverecekti.

Daehyun arabayı biraz geri çekip Youngjae'nin dönmesini bekledi. Böylece onun arabasını yoldan çıkarabilirdi.

Birkaç saat içinde de D.O.P'nın adamlarına haber verirdi ve Profesör Youngjae'nin işi biterdi.

Siyah araba kendine yaklaşırken soğuk kanlılıkla arabasını önlerine kırdı ve arabanın yoldan çıkıp birkaç takla atmasını bekledi. En sonunda araba ters bir şekilde kaldığında kendi arabasını geri çekti ve araziye sürdü.

Hiçbir şey olmamış gibi cesedin tüm parçalarını alarak oradan uzaklaştı.

--------------------

Mihi yanağını soğuk zemine sürterek doğrulmaya çalıştı fakat bileğindeki baskı onu bir yerden sonra engelledi. Zincirli olan bileğini sıkarak daha rahat bir pozisyona geçti ve gözlerini yanında uzanan bedene çevirdi.

"D-dae..." zorlukla yutkundu. Gözlerinin buğusu azaldıkça baktığı noktaya biraz daha odaklandı. "H-him-Himchan..."

Kesik nefesler alırken hızla göğüsü inip kalkıyordu. Birkaç gün önce kendi elleriyle parçalara ayırdığı adam sapasağlam karşısında yatıyordu.

Tek parça.

Hıçkırarak elini ağzına götürdü ve sürünerek sırtını duvara yasladı. Karşısındaki bedenin göğüsü inip kalkıyordu. Yaşıyordu.

Himchan gözlerini ovuşturarak uyandığında kız dizlerini de kendine çekti. Istemsizce ağlıyordu.

"Mihi..."

Himchan onu gördüğünde doğruldu ve gözleri buluştu. Bir zamanlar sevdiği kadından şimdi nefret ediyordu.

Onların bu sessiz ama anlamlı bakışmalarını bölen şey içeri giren Daehyun olmuştu.

"Demek ikiniz de uyandınız~ Harika çünkü ikinize kahvaltı hazırladım."

Onlara sahte bir gülümseyiş sundu ve Mihi'nin yanına çöktü.

"Beni özledin değil mi sevgilim?"

Öpmek için uzanıp yanaklarını kavradığında Mihi başını diğer tarafa çevirdi.

Daehyun onun bu hareketine karşılık onun başını sertçe iterek ellerini ondan ayırdı. "Sürtük."

Himchan dişlerini ve yumruklarını sıkarak onları izliyordu. Daehyun onunla gözgöze geldiğinde kahkaha attı. "Dışarıdan izlemek nasılmış Himmie?"

"İkinizi de boğacağım... Ellerimle boğacağım!!"

Himchan artık sabrının son evrelerine ulaşmıştı.

Daehyun alaycı bit şekilde sırıttı. "Yapma ama Himchan. Bu sürtüğü bilmem ama anlaşmayı kabul edersen sen ve ben, ikimiz, krallar gibi yaşayacağız."

"H-Himchan nasıl ya-yaşıyor?" Mihi sonunda sözcükleri toparlayabilmişti.

Daehyun göz devirdi ve iç çekti, o da yanlarına oturmuştu. "O ceset Himchan'a ait bile değildi Mihi."

Mihi boğazındaki düğümü yoketmek için yutkunurken duvardan tüm salonunun göründüğünü farketti. "B-Burası..?" Daha fazla konuşamamıştı.

"Senin evin.." Daehyun onu tamamladı ve ayağa kalktı. "Şimdi siz sevgilileri didişmeniz için yalnız bırakıyorum, malum çok yoğunum~"

O enerjik bir şekilde gizli kapıdan çıkarken Himchan tekrar dişlerini sıktı. "Seni gebertebilirim Daehyun, ama yapmayacağım."

--------------------

Yongguk ellerini masaya koydu.

"Yoon Mihi, Yoo Youngjae ve Choi Junhong kayıp. Açıkçası aynı gün içinde kaybolmuş olmaları beni kıllandırıyor."

Jongup başını sallayarak onu onayladı. "Jung Daehyun'a ulaşabiliyor muyuz Komiserim?"

"Yolda olmal-" Yongguk'un sözü kapının tıklatılmasıyla kesilmişti. "Gel."

Daehyun yavaşça kapıyı açarak içeri girdi. Gözleri şişmişti ve halsiz görünüyordu. Yongguk hafifçe gülümseyerek oturması için ona sandalyeyi gösterdiğinde Jongup onu süzüyordu.

Bu herif Kim Himchan'ı öldürdüğünü itiraf ettiği halde ortalıkta geziyordu. Neden onu öylece tutuklamıyorlardı?

"Yoon Mi Hi'nin evinde olduğunuzu duyduk Daehyun-ssi." Yongguk söze başladığında Daehyun başını sallayarak onayladı.

"Mihi'yle karşı kendimi suçlu hissediyorum ve o kötü. Birisinin ona destek çıkması gerekiyordu. Ve ben..." duraksayıp iki polisi süzdü. "...bunca zamandır ondan hoşlanıyordum. Onu seviyorum ve acı çekmesi beni daha kötü yapıyor."

Jongup bir kağıda Daehyun'un söylediklerini not alırken Yongguk devam etti. "Peki Yoon Mi Hi'nin kaybolma nedeni hakkında bir düşünceniz var mı Daehyun-ssi?"

Daehyun başını kaldırdı ve dudaklarını ısırdı. "Iki seçeneğim var. Birincisi kendisine zarar vermiş olması." Sona doğru sesi titremişti. "Kendisine zarar vermiş olmasından korkuyorum."

Yongguk başını iki yana sallarken konuştu. "Profesör Youngjae'yi ve Polis Junhong'u tanıyorsunuz, onlar da aynı gün kayboldu."

Daehyun hızla başını iki yana sallarken konuşmasına devam etti. "A-anlamıyorum... Öyleyse ikinci seçeneğim baskın geliyor." Bakışlarını iki polisin üzerinde gezdirdi. "Himchan."

Onları reenkarnasyonun gerçekleştiğine inandırdıktan sonra görevin büyük bir kısmı tamamlanmış olacaktı.

--------------------

Junhong yavaşça gözlerini açarken duyduğu acıya göre aldığı yaranın ne kadar ağır olduğunu hisseti.

Kendine geldiğinde göre kan kaybı durmuş olmalıydı. Kan kaybı durduysa da birileri onları bulmuş olmalıydı.

Görüntü netleştiğinde odanın gri duvarına kırmızı boyayla yazılmış 'D.O.P' yazısıyla karşılaştı.

Biraz daha kendine geldiğinde ellerinin tavandan zincirlenmiş olduğunu farketti.

Neler dönüyordu?

Beyaz arabadaki her kimse şuan onları alıkoyuyor olmalıydı.

Bir süre sonra yanında onunla aynı pozisyonda bulunan bedenden büyük bir inleme çıktı. "J-Junhong. Iyi misin?"

Youngjae'nin sesi fazlasıyla acı doluydu.

"Iyiyim J..." Junhong'un sesi ona göre daha rahat çıkıyordu. "...D.O.P'nin ne olduğunu biliyor musun?"

Youngjae göğüsündeki acıyla tekrar inledi. "D.O.P mi? Uluslararası bir yeraltı örgütü. Diamond Of Panda."

Junhong gücünün yettiği kadarıyla onu süzdü. Kendisinden daha beter bir halde görünüyordu.

Demir kapı büyük bir gürültüyle açıldığında içeri dolan yoğun parlak ışık ikisinin de gözlerini kamaştırmıştı.

"Yoo Youngjae ve Choi Junhong..."

İçeri beyaz tenli uzun ve genç biri girdi ve elini cebine koydu.

"....Artık öldüler."

İkisi de sessizce ve şaşkınca gözlerini açarken genç adam ileri geri sallanarak tekrar konuştu.

"Ben Sehun."

--------------------

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet