Sokaklarla Tanışmak [Bölüm 1]

Alive

 

"Yongguk... Sanırım gitme zamanı geldi ha?" demişti Soul Ri buruk bir gülümsemeyle. "Sanırım." Yongguk bakışlarını kaçırdı Soul Ri'den. Onun üzülmesini istemiyordu. Ama üzüyordu onu! Bilerek ve dolaylı yoldan isteyerek kalbini acıtıyordu. Bir an aklı geçmişe gitti.  Sokaklardaydı. Yapayalnız, bir başına, üşümüş ve acı çeken bir virane olarak sokaklardaydı 9 yaşında. Hiç unutmuyordu o günü. 1 Kasım 1999.  Tadamadığı aile kavramından ona kalan tek kişi, annesinin onu terk edişi.

 

Annesi Ri Ah, Yongguk'u zamanın zengin bir iş adamından peydahlamıştı. Ve bir klişenin aksine adam, Ri Ah'ı da, Yonnguk'u da kabul etmiş, onlarla birlikte yaşamıştı. Sadece 1 yıl. Bir yıl sonra Ri Ah gittikçe artan bunalımlarından ve ortama uyum sağlayamamak, aşağılık hissi çekmek gibi sebeplerden ötürü kocasını da, çocuğunu da terk etmeye hazırlanıyordu. Evde çalışan hizmetkarlara o gün izin vermiş, Yongguk'u son bir kez öpmüş ve hazırlanıp kapının önüne gelmişti. O sırada aklından "Ben hiç bir zaman anne olmak istemedim, böyle bir lüksün içinde yalnız olmak istemedim."'ler geçiyor aklı sıra kendini avutuyordu. Elini kapı tokmağına uzatmış ve tam eşikten dışarı adımını atmıştı ki arkasında bir ses duydu. Pat pat pat: Ayak sesleri. "Anne?" Ri Ah, Yongguk'un sesini duyduğu anda duraksamış ve geriye dönmekle dönmemek arasında sıkışıp kalmıştı. Yongguk bir kez daha yineledi: "Anne?" Ama bu sefer gözleri annesinin elindeki bavullara takılmış ve bir şeyler olduğunu anlamış, bu kafa karışıklığı da sesine yansımıştı. Ri Ah çocuktaki bu değişimi sezdi ve belki de anne yüreğinden arkasını döndü.

 

"Efendim Yongguk."

 

Çenesini kaldırmış, bakışlarını donuklaştırmış ve otoriter bir tavır takınmıştı.

 

"Anne, nereye gidiyorsun?"

 

"Cehennemin dibine gidiyorum!" deyip çıkmıştı Ri Ah evden.  Neler olduğunu anlayaman bakışlarla kala kalmıştı Yongguk, hışımla ve hınçla kapatılan o kapının ardından. Kendine gelmesi yaklaşık yarım saat sürmüştü. Korku ve ağlama hissiyle dolup taşıyordu. Hemen yukarı çıkıp babasını aradı. Her zaman ki gibi kişisel telefonuna ulaşılamıyordu. Bir kaç kez daha denedi Yongguk. Sonuç aynıydı. Fakat annesini bulmalıydı! Hemen üzerini değiştirip evden dışarı fırladı o çocuk yaşıyla. Koştu, koştu, koştu... Bulamadı annesini. Ağladı bir köşede. 

 

Eve nasıl döndüğünü hatırlamıyordu. Fakat sonrası zihninde oldukça netti. Babası, annesinin ölümünün ardından başta depresyona girmiş ardından da evi bir "harem"e çevirmişti. Öyle ki babasının bu düşkünlüğü sırasında Yongguk tıpkı annesi gibi oldukça buhranlı dönemler geçirmeye başlamış ve 1 Kasım günü, okul çantasına sadece değerli eşyalarını koyarak bir daha dönmemek üzere o evden çıkmıştı.

 

Hiçbir şey bilmeden öylesine geçiyordu sokaklardan. Hava kararıyordu, acıkmıştı, uykusu vardı. Uyuyacak bir köşe arıyordu. Ama etraftaki garip görünüşlü insanlardan gerçekten çok korkuyordu. Sonunda çöplüğün yanında bir yer buldu kendine. Başta tiksinmişti ama zorunlu olduğunun da farkındaydı. Çantasını yastık, pahalı montunu yorgan olarak kullandı. 

Tekmelemelerle uyandı. Kirlere bulanmış kızın teki onu tekmeliyordu. Şaşkın bir biçimde kalktı ayağa Yongguk. "Ne oldu?" dedi. Kız montu göstererek, "Bunu bana ver." dedi. 

 

Ve Ri Ah ile arkadaşlıkları ile böylece başlamış oldu.

 

"Gel buraya şaşkın çocuk!" diyerek sıkı sıkı sarıldı Ri Ah ilk dostuna, ilk aşkına...

Yongguk'unda gözleri dolmuştu. Fakat tutuyordu kendini, Ri Ah'a el sallayarak otobüse doğru yürüdü. Yine yeni ve sonu belli olmayan bir yoldayım, diye düşündü. 

 

Gözlerini açtığında bir muavin "Beyefendi, geldik." diyerek uyandırıyordu. Mahcup bir biçimde "Ah... Pardon!" deyip hemen Seul sokaklarına attı kendini. Cebinden Rez'in ona verdiği adres yazılı kağıdı çıkarıp aramaya koyuldu. Yaklaşık 3 saat sonra o sokağı bulabilmişti: Soul. Sokak saat 13.00 olmasına rağmen oldukça hareketliydi. İki tarafa dizilmiş kümeler "West-side/East-side"* gibiydi. Bolca gürültülü kahkaha atan bir grubun yanına yaklaştı. "Ben Seoul izz ma soul'u arıyordum." dedi. Gruptaki kızlardan biri "Neden arıyorsun?" dedi. "Ben Bang Yongguk. Rez'in arkadaşıyım." Kızın yüz ifadesi bir anda değişti. "Rez mi?! O küçük fareyi o kadar uzun zamandır görmedim ki! Ee, se..." Cümlesini bitiremeden saçları sarı bir çocuk gelip "Bang Yongguk!  Saatlerdir seni bekliyordum! Ben Zico. Bunlar da Kyung, Jongup, Zelo, Thelma. Ekibin geri kalanı şuan Tokyo'da. Döndüklerinde onlarda seni gördüklerine çok sevineceklerdir!" dedi. 

 

*West-side/East-side

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet