Chapter 3 : Dönüşüm

Wolf Team vs. Vampire Team S1 - Finding Destiny.

Ders çıkışı koridora yaslanmış, Lay’ı bekleyen Tao, kendi kendine homurdanıyordu :

“ Güya geç kalmazmış. Peh, yalana bak sen. Vampir hızına sahipken bile geç kalıyorsun.”

Yaklaşık 5 dakika boyunca koridordan gelen geçeni seyreden Tao’nun sabrı taşmak üzereyken uzaktan Lay gözüktü. Tao’ya el salladı.

“ Tam olarak kaç saat daha bekletmeyi planlıyordun Yixing ? “

Lay telaşla sağa sola baktı ve fısıldadı “ Ağzımın kenarında bir şey kalmış mı ?”

Tao hayretle arkadaşına baktı. “ Kontrol etmeden mi çıkıyorsun ordan ?”

Lay sırt çantasından şapkasını çıkarttı ve kafasına taktı. “Vaktim yoktu.  Haydi artık gidelim.”

“ Ah, doğru..” dedi Tao. “ Şapka.”

İki arkadaş boşalan koridoru geçerek bahçeye çıktılar.

“ Şu lanet Güneş ışıkları” dedi Tao. “ Yazlardan nefret ediyorum.”

“ Sahi” dedi Lay. “ Aç mısın ? “

Tao somurttu “ Açlıktan ölmek üzereyim. Xiumin hyung az önce mesaj attı. Bugün hava çok sıcak ve güneşli olacakmış. Sıcak bastırmadan eve gelin dedi. İnanabiliyor musun ? O it sürüsünün böyle bir derdi yok. Onlar sadece etrafta cirit atmayı bilirler.”

Bu sırada Baekhyun ve Kris çimenlerin üzerine yatmış, dinleniyorlardı.

“ Jongdae nerelerde” diye sordu Kris. “ Sabahtan beri ortalıkta yok.”

“ Antropoloji hocasına laf soktum diye etrafta hoplayıp zıplıyordu en son” dedi Baekhyun. “ Hala çocuk gibi.”

“ Chen’in sorunları olduğunu yeni mi fark ediyorsun” diye kestirip attı Kris. “ Şimdi bırak da biraz uyuyayım. O salak Joon Myeon yüzünden sabahın köründe kalktım ve güne kötü başladım.”

“Tabii” dedi Baekhyun üstüne silkekerlen.” Uyu sen. Başka ne yaparsın ki zaten …”

 

 “ Sehun ! “

Sehun duraksadı. Hiçbir şey için en ufak bir kıpırtı göstermeyen kalbi, o adını ağzına aldığı an kıpırdamaya başlıyordu. Derin bir nefes aldı ve arkasını döndü :

“ Oh, Seon-ah ! Ben de seni arıyordum.”

Seon koşarak Sehun’un koluna girdi. “ Biyokimya sınavın nasıl geçti ? “

Sehun gülümsedi “ Sayende muhteşem. Kesinlikle harika öğretiyorsun Seon.”

Seon sırıttı “ Bana felsefe çalıştıracaksın öyle değil mi ? “

Sehun, Seon’un saçlarını sıvazladı “ Bakıyorum da pek çıkarcıyız.”

“ Bir dakikalığına çantamı tutabilir misin Sehun ?  dedi Seon. “Bağcıklarım çözülmüş de.”

Sehun, Seon’a engel oldu. “ Ben bağlarım.”

Ne zamandan beri Seon’dan hoşlanıyordu, bilmiyordu .Çok küçük yaşlardan beri beraber büyümüşlerdi. Şimdiyse aynı üniversitede, birlikte okuyorlardı. Seon ne zaman gülümsese, kendisini çağırsa kalbinin hareket ettiğini hissediyordu Oh Sehun.

“ Bitti.”

Seon kızarmıştı. “ Sana böyle çocukça hareketlerden hoşlanmadığımı söylemiştim Sehun. Tuhaf hissediyorum.”

Epey bir süre konuşmadan yürümeye devam ettiler. Sessizliği bozan Seon oldu :

“ Tanrı aşkına Sehun, Joon Myeon’la aranızda bir sorun mu var ? Joon bizim sınıfta, sizi hiç birlikte görmedim ama kavgalı gibisiniz. Joon o tarz birisi değildir asl-”

Sehun’un sinirleri feci derecede bozulmuştu “ Tanrı aşkına Seon, sen şu an bana o herifi mi savunuyorsun ? “

Seon işaret parmağıyla Sehun’un alnını itti “ Aigoo, yine trip atıyorsun değil mi ? Sadece tuhaf geldi.” Duraksadı “ Senin alnın neden bu kadar soğuk ?”

Elini Sehun’un alnına götürdü “ Şakası yok. Cidden !! Çok soğuk !” Ardından ellerini tuttu “ Sen buz küpüne dönmüşsün Sehun, bir sorun mu var ?”

Sehun’un tek korktuğu şey, kalp atışlarının duyulmasıydı. Seon çok yakınındaydı. Endişeli gözlerle Sehun’un sorunun anlamaya çalışıyordu.Sehun kızı kendinden uzaklaştırdı. “ iyiym ben. Yok bir şeyim.”

Seon bir müddet düşündü “ Sanırım kansızlığın var Sehun. Bir ara doktora gitmelisin.”

Sehun ne vampir olduğunu söyleyebilirdi, ne de doktora gidebilirdi. Sehun asla hastalanmazdı. Sehun kalbine bir hançer saplanmadıkça ölmezdi. Bunları söyleyecek hali yoktu. Kestirip attı. Sorun şu ki aklı Suho’daydı. Seon’la ders çalışırlarken kütüphanede Suho’yla karşılaşmışlardı. Suho bir müddet yalnız konuşmak istediğini söylemişti ancak Sehun reddince , oturdukları masaya kitaplarını yığmış, bütün süre boyunca yanlarında oturmuştu. Kötü olan şey Seon’la aynı sınıfta olmalarıydı. Seon ona nazik davranıyordu. Sehun adı gibi biliyordu ki Joon Myeon denen herif, insanları gıcık etmede özel taktiklere sahipti. Hatta dersi bölmekle yetinmemiş, Seon’a sürekli sorular sormuştu.

Sehun gözlerini kaçırdı “ Bana hala güveniyor musun ?”

Seon duraksadı, arkasını döndü ve elini Sehun’un omzuna koydu “ Sana her zaman kendimden bile çok güvendim Oh Sehun. Benim derse yetişmem gerekiyor. Senin derslerin bitti sanırım. Yarın görüşürüz.”

Sehun, Seon’u gözden kayboluncaya kadar izledi.

 Birkaç adım attı ve duraksadı.

Ters giden bir şeyler vardı.

Kulakları, ayak ucuna basarak yürüyen o kişiyi duymuştu.

Kesinlikle biri kendisini takip ediyordu.

İstifini bozmadan ilerledi. Kafeteryanın arka kapısına yöneldi ve beklemeye başladı.

“ 10, 9 ,8..”

Ayak sesleri netleşti.

“7,6,5…”

Ayak sesleri yakınlaştı.

“4,3,2..”

Ayak sesleri hızlandı.

“1.0,NAKAVT”

Sehun çevik bir hareketle takipçisinin kolunu kavradı ve büktü. Büyük ihtimalle kolunu kırmıştı.

“ TANRI AŞKINA OH SEHUN SENİN DERDİN NE ?? “

Kyungsoo kolunu Sehun’dan kurtarmaya çalışıyordu. “ Bölmek istemedim. Muhabbet derindi de.”

Sehun derin bir oh çekti. Kyungsoo cebinden telefonun çıkartıp ön kamerada bozulan saçını düzeltti. “ Ne bu telaş ? Seni takip eden birinin kurtulma şansı var mı ? Bırak onlar korksun.”

Sehun somurttu “ Sen bizi mi dinledin ? “

Kyungsoo uyuz bir ifadeyle gülümsedi “ Ne yazık ki kulaklarım en az seninkiler kadar iyi duyuyor dostum. Aynı ortamda bulunmamız, fısıltılarını bile duymam için yeterli.”

Sehun vuracakmış gibi elini kaldırıp cebine soktu “ Haydi gidelim. Diğerleri çoktan gittiler.”

Bir müddet yürüdüler. Sehun duraksadı. “ Şey, kolun iyi mi diye sorsam tuhaf bir soru mu olur ? “

Kyungsoo kahkayı patlattı “ İlk 2 dakika biraz sancı yapsa da yaklaşık 10 dakika önce iyileşti.”

Sehun gülümsedi “ Manyak seni.”

 

 

Suho, Baekhyun, Kris , Seon ve Xiumin’in dersleri tarihti. Bayan jang insanı öldüren o tiz sesiyle Ryswick Antlaşmasının öneminden bahsediyordu.

Her zamanki gibi Xiumin en arkadaydı ve dersi dinliyordu.

Orta sıra grubuna boylu boyunca Suho, Kris,Seon ve Baekhyun oturmuşlardı. Ders feci sıkıcıydı.

" Ryswick Antlaşması 20 Eylül 1697 tarihinde Hollanda'nın Ryswick kentinde imzalandı. Antlaşma, Fransa'nın İngiltere, İspanya ve Kutsal Roma İmparatorluğu'na karşı savaştığı Dokuz Yıl Savaşı'na son vermiştir. Fransız temsilciler Lahey'de, İttifak güçleri temsilcileri Delft'te toplanmışlardı. Barış görüşmeleri Mayıs ayında Ryswick'in Huis ter Nieuwburg bölgesinde başlamıştır. Görüşmelerin ilk birkaç haftası sonuç vermeyince iki tarafın öne çıkan liderleri III. William ve XIV. Louis gizli görüşmeler yapmak üzere birer temsilci seçmişlerdir. "

Kris uyuklamakla meşguldü. Baekhyun ise sıranın altından bir kız mangası okuyordu. Dikkatli baksaydınız bazı yerlerde ağladığını görebilirdiniz.

Seon not defterinden bir sayfa koparttı. Alelacele bir şeyler yazdı ve yanında uyuklayan Kris’i dürttü :

“ Hey, Kris” diye fısıldadı usulca.” Bunu Joon’a uzatır mısın ?”

Kris homurdanarak kağıdı yanında oturan Suho’ya verdi. Suho ne olduğunu anlayabilmiş değildi. Seon bu ders zorla Baekhyun’u yerinden kaldırıp yanlarına oturmuştu.

Suho şaşkın bakışlarla kağıdı açtı.

“ Ders bittikten sonra sınıftan çıkma. Sınıf boşalınca seninle bir şey konuşacağım Joon. Önemli.” Önemlinin altına iki çizik atmıştı.

Suho boş gözlerle kendisinden bir cevap bekleyen Seon’a olur anlamında kafa salladı.

Geri kalan ders süper monoton geçti. Xiumin her zamanki gibi Bayan Jang yerine konuları anlattı. Sürekli söz alıyor, durmadan konuşuyordu.

“Bu herifi cidden anlamıyorum.” Dedi Baekhyun yanındaki öğrenciye. “ Tarih dersinde iyi olmanla eline bir şey geçmez.” Bu sırada yanaklarındaki göz yaşlarını sildi. Okuduğu manganın içler acısı olduğu her halinden belli oluyordu.

Kris kafasını kaldırmadan lafı geçirdi “ Senin gibi kız mangaları okumaktan iyidir, ha ? Kız kılıklı.”

Baekhyun Kris’i takmadan kaldığı yerden okumaya devam etti.

Suho’nun aklı ise Seon’da kalmıştı. Uzun süredir aynı sınıftalardı. Seon farklıydı. Diğer kızlar gibi erkek arkadaş bulma derdinde değildi. Derslerinin çok iyi olduğu da söylenemezdi. Her şeyden önce doğaldı. Cana yakındı. Yalnız pek konuşmuşlukları yoktu. Suho’ya garip gelen buydu.

Ders bitti, Suho ve Seon sınıfın boşalmasını beklediler.

Kris Suho’ya tip tip baktı “ Gelmiyor musun ?”

Suho utana sıkıla cevap verdi “ Siz önden eve gidin hyung. Ben gelirim.”

Kris gözlerini pörtleterek bağırmaya başladı “ EVE GEÇ GELMEYİ OLMAYAN AKLININ UCUNDAN BİLE GEÇİRME JOON MYEON. BU SEFER O KAPIYI KAFANDA PARÇALARIM VE  JONGDAE DAHİL OLMAK ÜZERE KİMSE SENİ ELİMDEN ALAMAZ.”

Suho, Baekhyunve Kris’i önüne katarak zorla sınıftan çıkardı . Artık sınıfta kimse kalmamıştı.

Seon tahtaya yaslandı. “ Belki tuhaf geliyordur.”

Suho başıyla onayladı “Oldukça.”

Seon  derin bir nefes aldı “ Diyeceğim şu Ki Joon Myeon, Sehun’dan özür dilemeni istiyorum.”

Sehun kalakaldı “ Ha ? “

Seon gözlerini Suho’nun gözlerinin içine dikti “ O gün kütüphanedeki davranışınla ilgili olarak, yani demek istediğim Sehun çok rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Demek istediğim orda ders çalışıyorduk ve bence senin sorman gerekirdi. Sehun orda olmasaydı elbette ki oturabilirdin amaönce ona sorman gerektiği kanısındayım.”

“ Oh kolaymış.” dedi Seon içinden. Açıkçası Suho’yla ne zaman konuşacak olsa tuhaf bir şekilde heyecanlanıyordu. Ders boyunca belki 50 kere içinden söyleyeceklerini tekrar etmişti

“ Yani gidip Sehun’dan özür dilememi mi istiyorsun ?” diye dalga geçti Suho. “ Sen aklını mı kaçırdın ? Eğer dileyecek olsaydım o gün, orada dilerdim. “

Seon inanamayan gözlerle baktı “ Neden ?”

Suho bir of çekti “ Seon, lütfen.”

Seon vazgeçecek gibi değildi. “ O halde nereden tanıştığınızı anlat bana. Sehun’a sorsam büyük ihtimalle söylemezdi.”

Suho hafiften sinirlenmeye başlıyordu. “ Bak, bunca zamandır aramızda hiçbir sorun olmadı. Bırak bundan sonra da olmasın Seon.”

“ Joon, ordaki atmosferin ne kadar tuhaf olduğunu biliyor musun sen ? Bütün gün boyunca birbirinize dik dik baktınız. Ayrıca öğle arasında sizi bir köşede tartışırken de gördüm.”

“ Seninle bir alakası yok. Bilmen gerekmez.”

Suho bunun biraz kaba bir tabir olduğunun farkındaydı.

Seon bitmek tükenmek bilmeyen delici bakışlarıyla Suho’ya sorular soruyordu. Sonunda dayanamayan Suho patladı :

“ BENDEN NE İSTİYORSUN SEN ?”

“ Gerçeği.” dedi Seon. “ Sizin Amerika’da beraber kaldığınızı biliyorum.”

Suho donakaldı “ Nerden biliyorsun sen bunu ?”

“ Nerdense nerden “ dedi Seon öfkeyle. “ Sehun Amerika’dan geldiğinden beri tuhaflaştı. Beraber bir yere gitmek istemiyor, beraber yemek bile yemiyor benimle. Eskisi kadar konuşmuyor da.”

Suho “ Yapacak bir şey bırakmıyorsun” dedi içinden.

“ Pekala, siz kendi sorunlarınızı kendi aranızda çözün” dedi alaycı bir ifadeyle. “ Şu an oturup da sana bunları anlatacak değilim. Ya da Oh Sehun’un ne türden bir şey olduğunu.”

Arkasını dönmüş gidiyordu ki Seon kolundan tuttu “ Söyle.”

Suho, Seon’u incitmek istemiyordu. “ Bırak gideyim sadece.”

Seon’un gözleri dolmuştu “ Onun için endişeliniyorum.”

Bu söz kendisinin de bilmediği bir sebeple Suho üzerinde derin bir etki bıraktı.

“ Demek öyle ha.. O halde git ve ona sor.”

Seon ağlıyordu “ Bana söylemiyor ki. Ben sadece eskiden olduğumuz gibi iyi arkadaşlar olalım istiyorum.”

Bunun üzerine Joon Myeon öfkeyle Seon’u duavara yasladı.  “ Lafımı bölmeden iki dakika dinle.” dedi Suho. Aralarında bir nefes mesafesi vardı artık.

” Bilmediğin konulara burnunu sokma. Eminim ki Sehun denen pisliği iyi tanımıyorsun bile. Ah hayır, onun ne tür bir insan olduğunu anlatıp yüz ifadeni görmek isterdim ama sizinle uğraşacak vaktim yok. Özür mü ? En yakın arkadaşımı benden aldıktan sonra mı ? Onu yok etmediğime dua etsin.

 “ Ve sen.. “ dedi hırlayarak. “Yerinde olsam onun etrafında fazla gezinmem. Feci derecede tehlikelidir. Demedi deme.”

Seon istemsizce ağlıyordu. “ Sehun’u tanıyorum.”

“ Sadece tanıdığını zannediyorsun.” dedi Suho . Bir yandan da kızı sarsıyordu. “İlk defa duymuş ya da yeni fark etmiş ayaklarına yatma. Aptal değilsen senden hoşlandığını fark edersin. Anlamam için sadece iki dakika sizi izlemem yeterliydi.

Seon gözlerini yerden kaldıramıyordu bile. Suho’nun gözlerinin içindeki alev, çok korkutucuydu.

“ Yanılıyorsun.”

Suho kendisini kontrol etmek zorundaydı. Dönüşümün başladığını hissetti. Sinirleri gerildikçe kalbinin hızlandığını fark edebiliyordu. Sorun şu ki kendine hakim olamıyordu.

Oh hayır … Elleri kasılıyordu.

Seon’un ağlayan yüzü gittikçe bulanıklaştı. Bütün vücuduna baştan aşağı bir ateş yayıldı.

Sesler kesildi.

Yazarın notu : Bir kurt için en acı verici şeylerden biri dönüşümdür, diğeri ise gümüş . Dönüşüm şiddetli bir süreçtir. Bu süre zarfında kemikler kırılıp yeniden şekil alır ve ten yırtılıp bir canavar silüetini alır.

“ Yerinde olsam bana da bulaşmam. Ben de en az onun kadar tehlikeliyim. İnan bana seni düşündüğüm için söylüyorum, henüz geç değilken aramıza girme. Bana da bir şey olmaz, ona da. Ne olacaksa sana olur. Belki sana evcilik oyunu gibi gelebilir tüm bunlar. Ciddiyim, şakası yok. Salak değilsin biliyorum, okula transfer olduğundan beri durum bu. Oh Sehun’la beni karşı karşıya getirirsen bunu sana ödetirim. İnan bana, bunu yaptığına pişman olursun.”

Seon korkudan ve şaşkınlıktan tepki bile veremiyordu. Son bir gayretle Suho’yu itti. Suho bilincini kaybetti. Sırt üstü yere düştü.

Yazarın notu : Kurt adamlar duyguların şiddetli yaşandığı anlarda ( örneğin çok öfkelendiklerinde) istemsiz dönüşüm geçirirler. Bunu durdurmak çok zordur, hatta imkansızdır. Ancak çok yüksek iradeye sahip kurt adamlar dönüşümü durdurabilirler. Yalnız bu çok ağır sonuçlar doğurur. Uzun süreli bilinç kaybı ve kalp krizi vs.)

Seon hareket edemiyordu bile.

Ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.

Elleri titriyordu. Ambulansı aramak üzere elini telefona attı ki güçlü bir el telefonu elimden kapıp fırlattı. Telefon un ufak oldu.

Luhan Seon’u bir kenara itti. “ Git ve kapıyı kitle.”

Seon “ Sen .. Sen de kimsin ?” diyebildi güçlükle.

Seon söylenenleri anlamıyordu bile. Luhan bağırdı “ SANA GİT VE KAPIYI KİTLE DEDİM.”

Seon koşarak kapıyı kitledi. “ Ambulansı aramalıyız.”

Luhan, Seon’u duymuyordu.

“ Dönüşümü engellemeye çalışıyor.” dedi içinden.

Suho titriyordu, vücudu en az 50 dereceydi.

“ Hatırlamaya çalış” dedi Luhan iç sesiyle. “ Ne yapmalıyım şu anda. Eğer dönüşümü geciktirmeye çalışıyorsa Seon’un şu an burada olduğunun farkında demektir. O halde bilinci açık.

Olan biteni şaşkınlıkla izleyen Seon’un sesi titriyordu “ Ambulansı aramalıyız.”

Luhan’ın gözleri kırmızımsı bir renk almıştı. Hırladı “ Eğer ambulansı ararsan seni şuracıkta yok ederim. Şimdi sus, mantıklı düşünemiyorum.”

Derken Suho’nun elleri yavaş yavaş bir kurdun pençesini andırmaya başladı.

“ Çok geç.” Dedi Luhan. “Dönüşüm başladı bile.”

Seon yere çöktü. Korkuyla olanları izliyordu. “ Lanet olası ambulansı ara artık, onun neyi var ? Ona bir şey olacak diye korkuyorum.“

Yapacak tek şey Suho’yu buradan çıkarmaktı. Luhan gözlerini kapattı.

Yazarın notu : Eğer irade sahibi bir kurt adam iseniz, telepati yoluyla sürünüzden biriyle iletişime geçebilirsiniz.

“ Chen, lütfen duy beni.” Dedi Luhan. “ Tanrı aşkına duy beni.”

Suho artık bir kurt adam olmak üzereydi. Gözleri kırmızılaşmış, göğsü genişlemişti.

Luhan Suho’nun göğsüne kapaklandı. Göz yaşlarına engel olamıyordu “ Kes artık şunu Joon. Bırak görsün sadece.”

Suho dönüşümü engellemek için tarifi imkansız bir acı çekiyordu.

Luhan Suho’yu sarstı “ SERSEM ŞEY, BIRAK GÖRSÜN DEDİM. BENİ DUYDUĞUNU BİLİYORUM.”

Seon korkuyla yanlarına yaklaştı. “ O şu an nefes alamıyor. Bırak ambulansı arayayım. “

Luhan,gözlerini kapatmış bir şekilde Chen’i çağırıyordu içten içe.

 " Jongdae, sana ihtiyacım var dostum. Sen olmadan yapamam."

Suho acı içinde kıvranıyordu.

" LANET OLSUN ARA ŞU AMBULANSI ARTIK" diye bağırdı Seon. Suho'nun başında ağlıyordu.

Şu an yapacak tek şey buydu. Beklemek zorundalardı.

Jongdae'nin gelmesini bekliyorlardı.

" Lütfen." dedi Luhan süzülen göz yaşını koluyla sildikten sonra." LÜTFEN."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
bangbangheen #1
Önce burada görmüştüm, sonra Watty'de buldum, şimdi tekrar burada buluyorum ve hep ilk okuyuşum gibi heyecanla okuyacağımdan emin olun, authorniim.
leyhunn
#2
Baslayalım bakalım
swedenlaundry #3
Kesinlikle devam etmelisin cok guzel!!!!!!! <3
AFF'deki cogu ingilizce fanficlerden cok daha guzel. Sabirsizlikla bekliyorum~

Aslinda AFF'de turkce hikaye gorunce cok sasirdim (Amerika'da yasayan bir turkum) hic beklemiyorudum :D

Hwaiting<3
-Sarang
tardisbluee
#4
Chapter 2: Kesinlikle süper bir fanfiction hiç sıkılmadan okudum :D yeni bölüm ne zaman gelecek?
myeongsuuu #5
Teşkürler knk sdfsdfsdjfsdfsdjfsdfhksdfhs Beğenmene sevindim /yehet/
woosena #6
bence çok güzel olmuş.devamını merakla bekliyoruum >.< Foreword kısmını çok beğendim özellikle.
myeongsuuu #7
Teşekkür ederim. Çok mutlu ettin beni TT___TT
2ne1_bjacckkk #8
Ficin linkini twitter'da gördüm. Önsözü okuduktan sonra ağladım nerdeyse. Nasıl desem .. Karakterleri tam oturtmuşsun. Yani kişilikleriyle vampir mi yoksa kurt adam mı oldukları çok isabetli olmuş bence.Ve bu konuda çok şey biliyor olmalısın. Antropoloji dersi bölümüne bayıldım. Sanki o ders cidden işlenmiş gibiydi. Ve ben Dracula'nın bize bu kadar yakın olduğunu sayende öğrendim. O gerçek bilgileri araya sıkıştırman hikayeyi güzelleştirmiş. Bi çırpıda okudum. Yeni bölümü dört gözle bekliyorum.
myeongsuuu #9
Çok teşekkür ederim ^^
exotic_kris_lay #10
Oha bi şey diyim mi sana .. Okuduğum en güzel fic bu oldu. Çok ciddiyim. Harika ötesi. Sanki yaşıyomuş gibi hissediyorum okurken.