Gri - Kısım II

Colourless Soul
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar: themoonknows

Çevirmen: UzumluCikolata
 

Fazlasıyla yorgun ve susuz genç kendi dairesinin kapısından içeri adım atar atmaz, yüksek sesli kahkahalar ve sıcak çikolatanın taze kokusuyla karşılaşmıştı. Küçük yemek masasının etrafında, besbelli Baekhyun'un dairesinin anahtarının bulunduğu tek kişi olan Jongin tarafından davet edilmiş üç arkadaşı oturuyordu. Jongin demişken, oğlan hala dün gece yatarken giydiği aynı kıyafetle, yalnızca bir eşofman altıyla duruyordu. Şu anda genzine kaçan kaynar sıcak çikolata yüzünden o kadar sert öksürüyordu ki bir kısmı beyaz masanın üzerine sıçradı. 
 

Jongdae ve Sehun da harika zaman geçiriyorlardu, ya da öyle görünüyordu. Jongdae Jongin'in hayatını kurtarmakla meşgulken, Sehun ise tuhaf olayı kaydettiği sırada pürüzsüz yüzünden aşağı akan sevinç ve zevk gözyaşlarıyla insanlık dışı sesler çıkarıyordu. Mesaisinin geri kalanında son derece morali bozuk olan Baekhyun hemen bir bardak su doldurup yüzü morarmış Jongin'e uzatırken arkadaşlarına gülümsemekten kendini alamadı. 

Jongin yeniden normal bir şekilde nefes alabildiğinde, dört arkadaş sonunda kahkahalarını dindirerek sert sandalyelere çöktüler. "Siz çocuklar tamamen kaçıksınız," diye kıkırdadı Baekhyun kolunu Sehun'un omuzlarına dolarken. 

"Adamım, şu içecek genzine kaçtığında nasıl göründüğünü görmeliydin, Jongin!" Sehun güldü ve olmayan gözyaşlarını sildi. "Açıkçası bir an bayılıp kalacaksın sandım." 

"Bana gerçekten yardım etmek yerine tüm olayı kaydettiğin için sağ olasın. Ölmüş olabilirdim tanrı aşkına."

"En azından en yakın arkadaşlarınla gülerken ölmüş olurdun," dedi Sehun şaka yollu ve Jongin masanın altından bacağına tekme atınca acı bir çığlık attı. 

İki genç her zamanki gibi atışmaya başladılar, o yüzden Jongdae Baekhyun'a bunun yerine onunla oturma odasında kafa dinlemesini işaret etti. Baekhyun koltuğa uzanır uzanmaz karşılığında hiçbir şikayetlenme duymadan bacaklarını Jongdae'nin kucağına attı. Arkadaşı muhtemelen Baekhyun'un yorgunluktan öldüğünü anlayabiliyordu, yani Baekhyun Jongdae'den son derece hak ettiği bir bacak masajı istediğinde sorgulamamasının nedeni büyük ihtimalle buydu. 

Jongdae'nin parmakları gergin baldırlarına masaj yapmaya başladığında Baekhyun iniltilerinin dudaklarının arasından dökülmesine engel olamadı. 

"Bugün işte zor bir gün geçirmişsin gibi ha?" diye sordu arkadaşı ve Baekhyun'un utandırıcı inlemelerini içinde tutmak için gösterdiği başarısız girişimlerine sırıttı.

"Pek sayılmaz. Sadece yorgunum, adı lazım olmayan biri hafta içinde şampanya içmenin harika bir fikir olacağı konusunda ısrar ettiği için. O adı lazım olmayan birinin bir işi yok, dolayısıyla zeki olduğunu zannetmesinin nedeni de bu herhalde."

"Sanırım bu adı lazım olmayan biri sevimli arkadaşımız Jongin?" Baekhyun yalnızca inledi ve onaylayan bir tavırla başını salladı. "Pekala, duyduğuma göre yarın sabırsızlıkla beklediğin bir şey varmış. Tanışma randevusu demek, mesaiden erken çıkman demek, değil mi?"

Siktir. Aptal randevu bugün Baekhyun'un aklına bile gelmemişti. Ama Jongdae haklıydı. Akşam için hazırlanmaya zamanı olsun diye yarın erken çıkacaktı. Yarın bir randevuya gitme fikri bugün birazcık bile cazip gelmemesine rağmen uyuduğu zaman daha iyi bir ruh halinde olacağını biliyordu. Tıpkı çoktan yüzlerce kez kendine hatırlattığı gibi, gerçekleşebilecek en kötü şey randevunun tamamen bir faciaya dönüşmesiydi ama sadece buydu. Adamla bir daha buluşmak zorunda değildi ve bu yüzden de Baekhyun'un endişelenmesine gerek yoktu. Endişelenmek sadece işleri daha kötü yapıyordu ve bu da her seferinde Baekhyun'un midesini ağrıtıyordu. 

"Gidip sana bir bardak su ve yiyecek bir şeyler getireceğim, ardından da yatmalısın, tamam mı?" Jongdae arkadaşının bacaklarını kucağından kaldırdı ve iki gencin hala yaşlı bir evli çift gibi atışmaya devam ettikleri mutfağa yöneldi.

Baekhyun arkadaşının uzattığı soğuk buzlu içecekle muzu memnuniyetle kabul etti. Gerçekten saçmaydı ama renkli meyveyi soyarken şu müşterinin sarı kitaplara olan düşkünlüğünü düşünmeden edememişti. Baekhyun'a göre o kibirli punkçıyı hatırlamanın sırası değildi, bu yüzden kafasındaki tüm düşüncelerden kurtuldu ve çabucak ufak yemeğini yedi. 

Muzun son lokmasını da yutar yutmaz kanepesine uzandı, başını kadife yastıklara yasladığında göz kapakları anında ağırlaştı. Jongdae üzerine bir battaniye örtünce diğerine bir teşekkürler mırıldandı, Jongdae ışıkları kapatıp oturma odasından çıkmadan önce boş su bardağını yeniden doldurmayı ihmal etmemişti.

Yaz mevsimiydi, yani dışarısı hala aydınlıktı ama Baekhyun'un umurunda değildi. Şu anda tüm umursadığı uyumaktı böylece yarın yenilenmiş hissederek ve -umuyordu ki- daha iyi bir ruh halinde uyanacaktı. Ne de olsa randevusunda iyi bir ilk izlenim uyandırmak istiyordu. Mutfakta kahkahalar atan en yakın üç arkadaşının sesleri arasında uykuya dalması hiç de uzun sürmedi.


 

- - -


 

Üçüncü Hafta - Çarşamba
 

Tıpkı bundan önceki iki günde de olduğu gibi, gizemli müşterinin öğle vakti dükkana girmesi Baekhyun'u hem heyecanlandırdı hem de hoşuna gitmedi. Fakat bu sefer Baekhyun, her zamanki gibi karanlık ve kasvetli görünen adam kapıdan içeri adımını atarken tek kelime bile etmemeye karar verdi. 
 

Bugün de aynı sıra takip edildi. Adam hemen hemen yarım saatini farklı kitap yığınlarını inceleyerek geçirirken Baekhyun da bu sırada çayını yudumladı ve garip adamı gözetledi. 
 

Baekhyun müşterinin neden onunla iletişim kurmak istemediğini anlayamıyordu bir türlü. Çalışanın dış görünüşü dövmeli adama hiç benzemediği için miydi? Baekhyun'a kıyasla çok havalı ve önemli olduğu için miydi? Diğerinin tüm istediği iyi bir çalışan olmak ve Bay Lomander işe döner dönmez salak herifin, yaşlı adamın eleman seçimini eleştirmemesiydi. 
 

Adam nihayet devasa ayaklarını tezgaha doğru sürüklerken Baekhyun'un gözleri fazla uzun süre dik dik baktığından kurumuş ve kaşınmıştı. Bir başka sarı kitabın daha masanın ahşap yüzeyine konulması cidden hiç şaşırtıcı değildi. İsveç Mimarlık Tarihi, Baekhyun fiyatına bakabilmek için kitabı elinde döndürürken başlığı okudu. İlk önce bir çocuk kitabı ve şimdi de bu mu?
 

"Mimarlık mı? Beni şaşırtmayı hiç kesmiyorsun." Baekhyun eninde sonunda konuşması zorundaydı. Bu onun doğasında vardı. 
 

Tabii ki de adam cevap vermedi, sadece uzun parmaklarını cilalı tezgahın üzerinde tıkırdattı. Baekhyun sırf bir tepki alabilmek için kitabı suratına fırlatmak istiyordu, herhangi bir tür tepki harika olurdu. 
 

Baekhyun'un aklına aptalca bir fikir geldi. "Bu sabah beni Bay Lomander aradı." Yeni konu adamın ilgisini çekmiş gibiydi çünkü siyah kaküllerinin arasından Baekhyun'a bakabilmek için başını kaldırdı. "Sürekli sarı kitaplar alan, kendini beğenmiş, garip müşteriye elemanına yokmuş gibi davranmamasını hatırlatmamı istedi benden. Oh ve bir de aynı adama arada sırada ağzını açıp konuşursa tellerinin dökülmeyeceğini hatırlatmak istedi." 
 

Adam ağır bir nefes aldı ve sanki onu hemen oracıkta boğmak istiyormuş gibi sert bakışlarını Baekhyun'a dikti. İkiliden kısa olan diğerinin, söylediği sözlerden pişman olduğunu düşünmesini istemediğinden kayıtsız davranmak için elinden geleni yaptı. 
 

En sonunda adam konuştu. "Kitap ne kadar?"
 

Baekhyun içinden inledi. "Benimle neden konuşmuyorsun?"
 

"Neden seninle konuşmak zorunda olayım?"
 

"Biri onlarla konuştuğunda ya da soru sorduğunda insanlar böyle yapar çünkü!"
 

Baekhyun sesini yükseltmek istememişti ve uzun adamın kaşlarını kaldırdığını gördüğünde anında buna pişman oldu. Adamın elini yüzüne götürmesini ve dudağındaki yılan ısırığı pirsinglerinden birini çevirmeye başlamasını izledi. Bu küçük hareket bu kadar korkutucu ve seksi görünmemeliydi. 
 

Adam merakla Baekhyun'u süzerken sorusunu yineledi. "Kitap ne kadar?"
 

Savaşı kaybetmişti ve küçük olan bunun farkındaydı. "1000 ₩." Adam ona parayı uzattı ve Baekhyun'un kitabı taşıması için verdiği poşeti aldı. Arkasını döndü ve ağır kapıyı açtı. 
 

"İyi günler, Bay Huysuz Köpek Yavrusu." 
 

Adamın dükkandan çıkmadan önce ona göz kırptığını gören Baekhyun'un gözleri kocaman oldu. Gerçekten de ona göz kırpmıştı! Ürkütücü adamı yaparken göreceğini düşündüğü en son şeylerden biriydi bu. Midesinde garip bir his vardı, hız trenine binerken ya da anne babası ne iyi bir evlat olduğuyla ilgili onu övgü yağmuruna tutarken hissettiği gibiydi adeta.
 

Ve Baekhyun korkmuştu çünkü midesini de kendisini de tanıyordu. Ve onun gibi biri ona göz kırptığında midesinin bu şekilde tepki vermemesi gerektiğini kesinlikle biliyordu. 
 

Bay Lomander'ı arayıp onu bu akşamki planları hakkında bilgilendirdikten sonra Baekhyun dükkanı saat 5'te kapattı ve onu alması için arkadaşını beklemeye başladı. Jongdae ehliyetini daha yeni almıştı ve son zamanlarda olabildiğince çok araba sürmek istiyordu bu yüzden de Baekhyun, eve yürümek nispeten kısa olmasına rağmen onu arabayla almasını kabul etmişti. 
 

Baekhyun'un dairesine ulaştıklarında heyecanlı bir Jongin, sanki burası en yakın arkadaşının değil de onun kendi dairesiymiş gibi onları kapıda karşıladı. Baekhyun'un iki arkadaşı doğru düzgün gözükmesi ve giyinmesi için ona yardım etti. Sade bir adam olduğundan sıradan bir siyah kot, beyaz bir gömlek ve en sevdiği günlük ayakkabılarını giymeye karar verdi. 
 

Söz konusu saç yapmaksa Jongin bir profesyoneldi, bu yüzden Baekhyun'a seve seve saçlarını yapmayı teklif etti ki Baekhyun da elbette kabul etti. Jongin tarağı saçlarından geçirip her zamanki mantar kesim kaküllerini ayırdığında başta tedirgin oldu. Genç olan ardından ayırdığı kısma biraz yapı kazandırmak için bilinmedik bir kremden sürmeyi de ihmal etmeyerek kakülünü yüzünün sol tarafına doğru fönledi. Jongin görünüşü tamamlamak için geri kalan saçları düzleştirdi, biraz sprey sıkarak işini bitirdi.
 

Baekhyun'un yeni saç stiline aşık olması için aynaya bir bakış atması yeterliydi. En azından beş yaş daha büyük gözükmesini sağlayarak onu on dokuz yıllık yaşamında olduğundan çok daha olgun göstermişti. Baekhyun'un, arkadaşına teşekkür etmek için yanağına bir öpücük kondurması Jongdae'nin kusacak gibi sesler çıkarmasına neden olmuştu. 
 

Makyaj yapmak sıklıkla yaptığı bir şey değildi ama Jongin zaten düzgün olan cildine biraz BB krem sürerken karşı çıkmadı. Jongin onu ince bir tabaka dudak renklendiricisi ve gözlerinin rengini açığa çıkarmak için biraz kahverengi eyeliner sürmesi için de ikna etti. 
 

"Bugün bir şey yedin mi?" diye sordu Jongdae, üç arkadaş nihayet mutfakta biraz dinlenmeye vakit bulduklarında. Baekhyun'un saat 8'de restoranda olması gerekiyordu yani bir otuz dakika kadar daha oturabilirdi. 
 

"Bu sabah iş için çıkmadan önce bir çilekli smoothie içtim. Bugün canım öğle yemeği yemek istemedi hiç." İşteyken her gün öğle zamanı gelen dövmeli adam aklına geldi. 
 

Jongdae hemen ayağa kalktı ve meyve kasesinden bir elma kaptı. Baekhyun'un önüne koydu ve sabırla almasını bekledi. 
 

Baekhyun gözlerini devirdi. Arkadaşlarının sürekli onun üzerine titremesi hiç de alışkın olmadığı bir şey değildi. "Çocuklar, son bayılmamın üzerinden yarım sene geçti. Artık endişelenmenize gerek yok cidden." Elmadan büyük bir ısırık alırken midesi guruldadı, enerjisinin şimdiden yükseldiğini hissediyordu. 
 

"Geçen sefer de bize endişelenmemizi söyledin ve kendini hastanede ölü gibi duran vücuduna besin pompalayan korkunç tüplerin arasında buldun. Tüm bunlar olurken ikimiz," Jongdae onaylayan bir tavırla başını sallayan Jongin'e baktı, "orada salak gibi öylece dikildik, ikimiz de sana herhangi bir şekilde yardım edemedik." 
 

Seslice iç çeken Baekhyun stres ve baskıya yenik düştüğü zamanları hatırladı. Okul ödev üstüne ödev vererek onu çıldırtıyordu. Elbette mükemmel notlarla mezun olmuştu ama bu süreçte sağlığını kaybetmişti. Ancak şimdi daha iyiydi, gerçekten iyiydi. Çok büyük porsiyonlar yemese de günde en az iki kere yemek yiyordu. Aylarca doktora görünüp kişisel bir yemek çizelgesine uyduktan sonra nihayet yeniden sağlıklı ve dinlenmiş hissediyordu. 
 

İki arkadaşı endişeyle onu gözlemlerken elmayı birkaç ısırık daha alarak bitirdi. "Hem şimdi neredeyiz ona bakın. Mutluyum ve sağlıklıyım ve hepsi sizin sayenizde çocuklar. Yani aylar önce olan şeyler yüzünden kendinizi suçlamayı bırakın." Elmanın sapı buzdolabının yanındaki çöp kutusunu boyladı ve Baekhyun kendinden emin bir ifadeyle diğer oğlanların bakışlarına karşılık verdi. 
 

Jongin bir nefes verdi ve bu sırada Baekhyun'a bir bardak su doldururken sandalyelerden birine çöktü. "Biliyoruz, biliyoruz. Ama senin hakkında endişelendiğimiz için bizi suçlayamazsın." 
 

"İkinizden de daha büyüğüm ben, yani sizin için endişelenmek asıl benim görevim. Tersi değil," Baekhyun gülse de suyu kabul etti ve suyunu yudumlarken üç arkadaş sanki ciddi tartışmaları hiç yaşanmamış gibi gevezelik etmeye devam ettiler.


 

- - -


 

Tahmin edileceği üzere onu Seul'ün dışındaki lüks restorana Jongdae götürdü. Baekhyun randevuya çıktığı kişi onun yediklerini de ödemek zorunda kalmasın diye yanında para getirdiğinden emin olmuştu, özellikle de görünüşe göre aynı yaşta oldukları için. Jongdae, eve gitmek istediği anda arayacağına söz verdirdi, böylece gelip onu alabilirdi. Son bir cesaretlendirici sarılışla birlikte iki arkadaş kendi yollarına ayrıldılar ve Baekhyun şaşaalı girişe yöneldi. 
 

Şık bir biçimde giyinmiş iki adam, onlara yaklaşırken geçmesi için cam kapıyı açtı. Nazikçe selam verdi ve garsona tam ismini söyledi. Kadın kollarında tuttuğu listeden ismini kontrol etti ve kısa bir merdiveni çıkarken onu takip etmesini işaret etti. 
 

Şaşaalı restoranda yürürken rahatsızlık duymuyordu. Ne de olsa varlıklı bir ailede doğmuştu yani bu tip restoranlarda yemek yemek onun için sıra dışı değildi. 
 

Garson önünden yürüdü ve a

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
JannDG
#1
Hello! Where can I see the original version of this? Thank you!