_13.0

Former Fangirl (TÜRKÇE)

Patlamış ve şişmiş olan dudaklarına buzu değdirdiğimde Minhyuk, inledi. Canı yanıyor olmalıydı.

Sızlandım. "Benim tavşanıma dokunan kim? Neden şikayet etmedin?"

Minhyuk kaşlarını çattı. Dizlerimde yatıyordu. Koca bebeğin saçlarını alnından çekip oradaki şişliği de gördüğümde hemen elimdeki buzu dudaklarından çekip oraya bastırdım.

"Hiç önemli bir insan değil. Sorun yok Ala-yah... Ona ilk ben vurdum."

İç çekip çürümüş yanağına hafif bir öpücük kondurdum. "Neden yaptın peki? Kendini düşünmüyorsan beni düşün..." Dudaklarımı büzmüş ve onun yüzüne eğilmiştim.

"Benim olanı herkese göstermek istedi." Güldü. "Ben de ona bir tane çaktım."

Dudaklarımı birbirine bastırıp kaşlarımı çattığımda uzanıp dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde hala ona aynı şekilde bakıyordum.

"Ala~ sırtımı ovar mısın?"

Nazlı koca bebeğim yüzünde masum bir ifadeyle dudak büzdüğünde iç çektim. "Masaj da yapayım mı tavşancık?" Şeytani planlarım vardı.

Teklifi bana söylemediği için zaten ona sinirli olmamla beraber bir de bu kavga... Bir şeyi saklamasa bu kadar kızmayacağım.

Bağdaş kurdum ve önüme oturmasını beklerken ellerimi birbirine sürterek ısıttım. Omuzlarını aniden sıktığımda kocaman bağırmıştı. "Yavaş ol Ala-Yah!"

Sırıtıp başımı eğerek ona baktım. "Acıdı mı sevgilim? Üzgünüm." Biraz daha hafif sıkarak devam ettim.

"Shh" omuzlarını yukarı çekerken inliyordu. Tekrar boynunu sertçe sıktığımda inleyerek sol elini benimkinin üzerine çıkardı. "Iyi geldi ama canımı yakıyorsun." Benden güçlü olduğu için kolayca yerlerimizi değiştirip beni kucağına çektiğinde iç çekip başımı onun göğüsüne yasladım. Kızsam bile ona kin tutmam mümkün değildi. Dizi teklifi ve kavga meselelerini daha sonra tekrar konuşabilirdik.

Yaklaşık 5 dakika sonra, ben mayışmaya başladığımda, doğrulup göğüsünden kalkmamı sağladı. 

"Annem merak edecek..." İç çektiğinde yüzüne baktım. Annesinin kavga ettiğini anlamaması imkansızdı.

Yavaşça üzerinden çekilip kalkmasına izin verdim ve gözlerimi ovuşturdum.

"Bu ne?" Masadaki kağıtları eline alıp salladığında gülüp ben de ayağa kalktım. Benim de bunu ona söylemem gerekiyordu ama annesinden çekindiğim için erteleyip duruyordum.

"Annem ve babamın yeni yıl hediyesi."

Kağıtları tekrar inceleyip gülerek bana eşlik etti. "Öyle mi? Hong Kong'a uçak bileti, sadece gidiş ve bu hafta için geçerli. Hem de iki tane." Sırıtarak tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.

"Ikimiz için." Gülümseyip omuz silktim. "Ama gelmek zorunda değilsin, yeni yıla kendi ailenle girmek istersen eğer..."

"Senin ailen, benim de ailem Ala. Geleceğim." Bunları söylerken bana yaklaşıp saçlarımı kulağımın arkasına atmıştı.

Eriyorum it herif. Yapma şöyle şeyler.

"Teşekkür ederim Minhyuk-ah."

Kocaman gülümseyip sıkıca ona sarıldığımda kahkaha attı. "Eee, ne zaman gidiyoruz?"

--------------------

Müstakil evimizin bahçe kapısının önünde elimizde birer bavulla dikilen Minhyuk ve ben, arkadan bakıldığında komik bir görüntü yaratıyor olmalıydık.

Minhyuk'un annesi korktuğum gibi davranmamış ve onun buraya gelmesine izin vermişti. Kadın adeta bir şeylerin hızlı ilerlemesini istiyor gibiydi, evlenmemiz gibi.

Evlenmek düşüncesi beni ürpertse de birlikte olmak istediğim adamın Minhyuk olduğunu göz önünde bulundurursak beni mutlu da ediyordu. Ancak daha teklif bile etmemişti.

Anneme ve babama geleceğimizi haber vermemiştik. Bileti onlar almış olsa bile biletin belirli bir tarihi yoktu. Yalnızca 2 gün kalacaktık. Ve yılbaşı yarındı.

Derin bir nefes alıp kapının şifresini girerken Minhyuk büyük bir dikkatle beni inceliyordu. Bahçeden girdiğim an babamın arabasının orada olmadığını farketmemle suratım düştü.

Ancak annemin kapının önüne çıkması düşüncelerimi dağıtmıştı.

Kocaman hasret giderdikten ve eve girdikten sonra annem biz geldiğimiz için özel bir akşam yemeği hazırlayacağını ve markete gitmesi gerektiğini söyleyip kardeşimi de alarak evden çıktığında misafir odasının yatak örtülerini değiştirmek bana kalmıştı.

"Duşa girsem sorun olur mu sevgilim?" Minhyuk'un kolları belime sararken başımı iki yana salladım. Aynı şeyi ben de düşünüyordum fakat şimdi söylemem beni koca bir yanlış anlaşılmaya sürüklerdi. "Girebilirsin, sana temiz havlu bırakayım."

Banyo kapısının arkasına temiz havlu asarken evde fazladan bornoz var mı diye bakınmaya da devam ediyordum. Olmadığını bilsem de, Minhyuk'un sadece belinde bir havluyla evde gezinmesi benim için kalp krizi sebebi olurdu.

O duşa girdiğinde sakin kalmaya çalıştım ancak bu pek mümkün değildi. Onun için yıllarca fangirling yaptığım bu evde şu an duş alıyordu. 17 yaşındaki Ala'ya bunu söyleseniz bile kalp krizi geçirirdi.

Derin bir nefes alıp misafir odasına girdim ve dolaptaki temiz çarşafları odadaki çift kişilik yatağa geçirmeye başladım. Birden aklıma giren düşünceyle saçlarımı karıştırdım. Oda takımım yeni evimdeydi. Öyleyse ben nerde uyuyacaktım? Kardeşimin yanında mı? Annemin ve babamın ortasında mı? Aklımdaki düşüncelere güldüğümde Minhyuk'un sesini duydum.

"Ala-yah! Bavulumu gördün mü?"

Bavulunu odaya getirdiğime pişman olarak yutkundum ve seslendim. "Burda, odada."

Ve o odada birazdan bir adet Ala, bir adet bavul ve bir adet yarı çıplak Minhyuk olacak.

Gözlerimi kapıdan kaçırıp yastık kılıflarını geçirmeye devam ettim. Aniden aklıma gelen fikirle bavula yöneldim. "Kapıda bekle sana bir şeyler vereyim ben olmaz mı?"

Bunun üzerine zaten kapıya ulaşmış olan Minhyuk aniden yanımda bitip bavulu elimden çekti. "Olmaz!"

Gözlerimi kırpışrırarak anlamsızca ona bakıyordum. Neyin tepkisini verdi ki bu kadar- OMG!! 8 pack...

Üzerinde en fazla 1 buçuk metrekarelik havlu parçasından başka bir şey olmadan karşımda duruyordu. Ben de bundan korkuyordum.

Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatarak arkamı döndüm ve işime devam ettim. Görmediğin şey değil Ala. Hayranı olduğun doğru fakat görmediğin şey değil.

"Sakın bakma, giyineceğim. Üşüdüm."

Başımı iki yana salladım. "Giyin sen, bakmıyorum." Pislik it herif. Yutkundum. Arkamda giyiniyor...

Son yastığın da kılıfını takıp hala arkam dönük bir şekilde yatağa oturdum ve işini bitirmesini bekledim.

"Bitti."

Sesini duyduğumda o yöne dönüp gülümsedim. Hafif dar bir pantolon ve uzun bol bordo bir kazak giymişti. "Yakışıklı olmuşsun. Kim için süsleniyorsun." Cümlenin sonunda seslice gülmüştüm.

"Senin için~" Sırıtarak yatağa oturduğunda kalkıp ona el salladım ve şirin bir surat yaptım. "Şimdi de ben duş alacağım burda biraz dinlen~"

Odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapattığımda sırıtıyordum. Yıllarca yakalayıp bu odaya kilitlemek istediğim adam şimdi kendi isteğiyle oraya girmişti. Çok ergence düşünceler bunlar. Benim için hiç sağlıklı değil.

--------------------

"Ala, biraz buraya gelsene."

Minhyuk ve babamı salonda yalnız bırakarak annemin yanına gitmem ne kadar iyi bir fikir olacaktı bilinmez fakat çağırdığı için gitmek zorunda kalmıştım.

"Yardım edebileceğim bir şey var mı anne?" Başımı mutfağın kapısından uzattım ve ona baktım.

"Minhyuk... Baban onu çok sevdi değil mi?" Gülümsüyordu. "Sen oradayken ona çok güveniyor."

Mutfağa adımımı attığım an içeriden Minhyuk'un sesini duydum. Sanki Çince konuşuyordu.

"Çince mi konuşuyor?" Başımı tekrar dışarı uzatmıştım ki annem kolumdan tutup beni içeri çekti.

"Yah! Hep onları mı dinleyeceksin? Biraz yardım et bana onun sevdiği çorbadan yaptım."

Annemin gösterdiği çorbaya kaşığı daldırıp tadına bakarken onu süzüyordum. En sevdiği çorbayı ben bile bilmiyorum. Sadece bizim şirketin yakınlarındaki lokantalardan favori yemeklerini biliyorum o kadar.

"Tadına bak demedim, sofrayı falan kursana!"

Yerimden sıçrayıp kaşığı bıraktım. "Tamam, tamam kuruyorum."

Gelin, damat aşkına bu annelere neler oluyor böyle?

Ve biz Minhyukla yalnızca 1 buçuk aydır birlikteyiz. Ancak onun annesi de sanki evlenmek üzereyiz gibi davranıyor.

"Tabii oğlum, bu davranışın hoşuma gitti. Olur."

Tabakları masaya taşırken babamın söylediklerine anlam vermeye çalıştım. Ben yanlarından gittiğimde konuştukları konuyla bir bağlantı kuramıyordum.

Önce Minhyuk bavulunu açmama izin vermedi. Belki iç çamaşırlarını görmemi istememiş olabilir ama yine de sinir oldum. Sonra annem bas bas onları dinleme diye bağırdı. Şimdi onlar Minhyuk bilmediği halde Çince mi konuşuyor?

Bugün aklımı kurcalayıp duran tüm saçma düşünceleri bir kenara atmaya karar verip derin bir nefes aldım. İlişkimiz henüz evlenecek kadar ciddi değildi. Annem ve babam sadece bu konularda temkinli oldukları için onu da çağırmışlardı. Ve Minhyuk'un annesi de onun evde kalacağından korkuyordu zaten, o yüzden böyle davranıyor olmalıydı.

Senin Lee Minhyuk ile evlenmek için daha çok ekmek yemen gerek Ala. Kendine gel.

"Ala, yardım edeyim mi?" Minhyuk'un sesini duyduğumda babamın odada olmadığını farkettim. Bugün şu düşünce işini gerçekten bırakmalıyım.

Ben cevap vermeden yardım etmeye başlamasıyla hemen bitirmiştik ve annem de nihayet yemekleri getirmişti.

Bu Minhyuk'un ilk kez onlarla yemek yiyişi olmayacaktı. Ben hastanedeyken de zorla evine götürmüştü. O gün neler oldu hala merak ediyorum.

Ve evet annem onu tanıyordu. Birlikte olduğumuzu söylediğimde böyle bir şeyin olacağını zaten bildiğini ama onu sevdiğini söylemişti. Minhyuk ciddi biridir, üzerine hemen yaptığı işin ciddiyetini yüklenir. Benim ailem bu tarz insanları severler. Sanırım tam şu dakika annemin benim yerime onun tabağını yemeklerle doldurmasının sebebi de bu. Minhyuk, nereye gitse aç kalmaz, bunu en başından beri gözlerimle görüyorum.

"Hamileyim."

Annem aniden konuştuğunda çorbayı üzerime dökerek sıçradım. Annem hamile mi? Anneme ve babama baktığımda yeni evli çiftler kadar heyecanlı olduklarını gördüm ancak kız kardeşim göz deviriyordu. Merak ediyorsanız eğer annem 42 yaşında.

"Nasıl ya!?" Gayri ihtiyari sağıma döndüğümde ortalıkta Çince dönen olaylar ve benim aşırı tepkim yüzünden bana masum bir tavşan gibi bakan Minhyuk'la karşılaştım. Az önce Çince konuşuyordun, şimdi de anlasana.

"Yeni bir bebek bekliyoruz." Annem ona da açıkladığında ikinci şoku onun tepkisiyle yaşıyordum. Kocaman gülümseyip "Tebrikler!" demişti.

Derin bir nefes alıp anneme baktım. "Sağlıklı olacak mısın? Doktora gittin mi?" Hemen başını sallayarak beni onaylamıştı. Öyleyse bana laf düşmez, enteresan bir karar ne diyebilirim ki?

Bugün aklımı daha fazla düşünce kurcalayamazdı. Daha fazlasına izin vermeyip gerçekten bu kez aklımı boşaltacaktım. Hatta gece için aklımda eskiden yaptığım şeytani planlardan biri vardı.

Herkes uyumaya gittiğinde Minhyuk'a uyumamasını hazırlanıp beni beklemesini söylediğim bir mesaj attım.

Benim Ala'm ♡: Sakın uyuma.

Benim Ala'm ♡: Hazır ol ve beni bekle.

Minhyuk(İt Herif): Tamam ♡

Kardeşim salonda uyuyordu benim de onun odasında uyuyor olmam gerekiyordu. Üzerine çorba döktüğüm elbisemi çıkarıp üzerime dar bir pantolon, gömlek ve dizime kadar uzun bir hırka giyerek saçlarımı topuz yaptım. Şirin ama sade bir makyaj yapmayı ihmal etmemiştim. Paltomu da giyip misafir odasının kapısına gittim.

Kapıyı açtığım an Minhyuk beni içeri çekmiş ve duvara yaslamıştı. Aniden öpmeye başladığında ne yaptığını anlamaya çalışarak gözlerimi kocaman açtım. Mesajımı... Yanlış anlamış olabilir miydi?

Dudaklarını boynuma indirdiğinde bir yandan ellerini kalçalarıma indirmiş okşuyordu. Karşı koymak imkansız gibi görünse de inlememek için dudaklarımı ısırdım ve gözlerimi kapattım. Gerçekten beni yanlış anlamıştı. Benim yüzümden. Aniden onu ittim ve duvarla arasından çıktım.

"Ne yapıyorsun?" Fısıldırıyordum. "Hazırlanmadın mı daha, montunu giyin." Hiçbir şey olmamış gibi davranmak benim için çok zordu, az önce onun dudakları benim boynumda ve elleri de benim kalçamdaydı. Yine dudaklarımı ısırarak kendimi dizginleştirdim.

"Ne?" O da fısıldıyordu. "Ben... Dışarı mı çıkacağız?" Konuyu açmadığına sevinmiştim. Yerin dibine geçmek üzereydim zaten.

Sevgili konusunda tecrübesiz Ala'ya not: Mesaj çekerken açık konuş!

Başımı sallayıp onu onayladım. "İstemiyorsan gelmek zorunda değilsin."

Minhyuk ışığı açmadan kapının arkasındaki montunu giyip yastığının kenarındaki bir şeyi de cebine attı. "Hayır, gidelim." Komidinden telefonunu da aldığında kaşlarımı çattım. Yastığın kenarından ne aldı? "Nereye gidiyoruz peki?"

Muzip bir şekilde gülüp cevap verdim. "17 yaşımdan beri yapıyorum, emin ol çok eğlenceli olacak~"

--------------------

"Umarım babam şifreyi değiştirmemiştir."

Babamın galerisinin kapısında dikilirken Minhyuk birkaç adım geriden bana bakıyordu. "Iyi bir fikir olduğuna emin misin?"

Şifreyi girerken söylendim. "Bebek misin? Hiç ailenin arabasını kaçırmadın mı? Benim babamın 30 tane arabası varmış gibi düşün işte."

Minhyuk birkaç adım daha yaklaştı. "Sanırım onu yapacak yaşlarda eğlence şirketi yurtlarında yatıp kalkıyordum."

Kapı sorunsuzca açıldığında ellerimi çırparak geri döndüm ve onu elinden tutup içeri çektim. "Hangisini beğenirseniz alabiliriz genç adam." Sırtımı dikleştirip kırmızı spor bir arabanın önüne oturdum. "Ama ben kullanacağım."

Simsiyah bir Mercedes'in etrafında gezerken aniden bana baktı. "Ne? Hayır, kullanamazsın..."

Bunu hep yapıyordu. Kazadan beri... Beni korumak istediğini anlıyordum fakat ben iyi bir sürücüydüm, kaza benim suçum değildi. "Buranın trafiğini bilmiyorsun. Yolları da." İç çektim. Emrivaki yapacaktım, çünkü kullanmak istiyordum. "Onu mu beğendin?"

Yavaşça başını sallayarak sürücü koltuğunu boş bırakıp ön koltuğa geçtiğinde şaşırmıştım. Bu kadar kolay ikna edeceğimi sanmıyordum.

Sürücü koltuğuna geçip uzaktan kumandayla kapıları açtım ve arabayı dışarı çıkardım. Gaza bastığım an motoru harika olan bu bebeği bu gece biraz uçurmamız gerektiğini anlamıştım.

"Gerçekten 17 yaşından beri burdan araba mı kaçırıyorsun?"

Yine uzaktan kumandayla kapıları kilitlerken kıkırdayarak başımı salladım. "Eğlenceli değil mi? Hepsi marka ve pahalı arabalar. Eskiden yeni gelen her arabayı kaçırırdım."

Birden gazı kökleyip caddeye çıktım. "Aç mısın? Ben acıktım ve çok güzel bir yer biliyorum." Minhyuk konuşmuyordu sadece bir "hmm" sesi çıkardığını duydum.

Cadde üzerinde yanına bile yaklaşmayacağınız 24 saat açık salaş bir yerdi fakat çok temizdi ve yemekleri muhteşemdi. Minhyuk'u çekiştirerek küçük bir masaya oturttum ve ben de karşısına geçtim.

"Ne yemek istersen söyle, buranın her şeyi çok güzel ancak mantısı daha bir harika." Kendimi çok canlı hissediyordum, sanırım eskiden yaptığım bu şeyleri yapmayı özlediğim içindi.

Minhyuk gülüp etrafa bakındı. "Mantı söyleyeceğim. Ve galiba her canlı gerçekten de kendi doğal ortamında biraz farklı oluyor."

"Ne?" Gülüyordum fakat kızmıştım. "Hoşlanmadın mı?"

"Hayır, hem de çok hoşlandım." Masadan uzanıp yanağımı öptü ve geri çekildi. "Ama yemek yiyip geri döneceğiz anlaştık mı?"

Hızla başımı salladıktan sonra mantıları sipariş ettim ve başımı avuçlarımın arasına alıp onu izlemeye başladım.

"Neye bakıyorsun?" Beni taklit ederek güldüğünde dudaklarımı ısırdım. Neden bu kadar şirin davranmak zorunda? "Sana."

"Ala!?"

Kapıdan gelen sesle başımı o yöne çevirdim. "Youjing-ah!"

Onu belki 5 aydır görmemiştim. Yanımıza yaklaşırken sırıtıyordu. "Koreliler gibi konuşmaya başlamışsın."

(Y/N: Youjing ve Ala aralarında Çince konuşuyor, buna dikkat edin~)

Yanımızda durduğunda güldüm. "Koreli değil miydim zaten?" Bir süre Youjing'in dikildiğini ve Minhyuk'un bana bakışlar attığını farkettiğimde ona döndüm.

"Youjing benim liseden beri arkadaşım, bizimle oturabilir mi?" Minhyuk hemen yüzündeki ciddi ifadeyi dağıtıp gülümseyerek başını salladı ancak baştan aşağı onu süzdüğünü görebiliyordum.

"Burdan geçerken önünde güzel bir araba görsem hemen sen misin diye girip bakıyorum. Neden geldiğini bana söylemedin?" Youjing Minhyuk'u pek umursamamış gibiydi. Yalnızca sandalyeyi hafif bana döndürüp oturmuştu.

"Ah- buraya sadece 2 gün kalmak için geldik." Özellikle geldik demiştim ve üzerine bastırmıştım. Ama iyi yapıp yapmadığımdan emin değildim.

Youjing bir saniyeliğine Minhyuk'a baktı ve ardından bana döndü. "O kim?"

Tam o anda önümüze mantıları koyan amcadan Youjing için de bir tane istedim. Sohbetin biraz dışında kalan Minhyuk'la ilgilenmem gerekiyordu. "Hadi ye~ sıcakken yemelisin."

Minhyuk gözlerini Youjing'den ayırmadan ağzına bir parça götürürken ben ikisine de bakmıyordum.

"O kim Ala?" Youjing sorusunu tekrarlarken ağzıma bir parça mantı götürdüm. Söylemem gerektiğini bilsem de bunu yapmaya cesaretim yoktu. Birkaç kez çiğneyip yuttuktan sonra bakışlarımı Minhyuk'a kaldırıp bana baktığını farkettim. Söylemek zorundaydım. "O benim sevgilim."

"Sevgilin? Senin?" Youjing ellerini masaya yerleştirirken Minhyuk'a bakıyordu. Minhyuk ona baktıktan sonra bana döndü. "Bir sorun mu var Ala?"

İkisini de görmezden gelip yemeğime hızlı hızlı devam ettim. Konunun uzamasını istemiyordum, ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Sen, bunca zaman beni oyaladın mı Ala!?" Işte başlıyordu, sadece cevap vermeyecektim. Bunlar sadece kendi kuruntularıydı. "Ben hep seni bekledim ama sen gidip orada hemen kendine birini mi buldun? Bunu bana nasıl yaptın? Canın acımıyor mu?"

"Ala-Yah!?" Minhyuk da sertçe araya girdiğinde başımı yine kaldırıp Youjing'e baktım. "Sen.. Sana hiç beni bekle dedim mi? Aksine gidip kendine başkasını bulmanı söyledim hep. Saçmalamayı kes ve kendi kuruntularından kurtul."

Birden ayağa kalkıp tek söz etmeden taburesini tekmeleyerek çıktı. Ben sadece o yöne bakmadan yemeğimi yemeye devam ediyordum. Bunca yıl sadece arkamdan koşmuştu ama bir kez bana olan sevgisini göstermemişti. Onun tek istediği beni sahiplenmek ve benim her şeyime karışabilmek olmuştu. Liseden beri gerçekten yakın arkadaştık. Bunca yıl kendimi ondan çekip yalnızca arkadaşlığımızı devam ettirmeye çalışmıştım. Kore'ye yerleştiğimden beri bir kez olsun beni aramamıştı bile. Nasıl hala onunla olacağıma kendini inandırabiliyordu bilmiyordum ancak şu andan itibaren olmayacağını anlamış olmalıydı.

Minhyuk'un onun siparişini iptal etmeye çalıştığını gördüğümde nazikçe adama onu açıkladım.

"Bu herif ne yaptı şimdi?" Kapıya bakıyordu. "Senden ne istiyor?"

Dudaklarımı ısırdım. Bir şey saklamak yok. Minhyuk da yakında her şeyi anlatacak. Aranızda gizli diye bir şey yok Ala. "Birlikte olduğumuzu öğrendi ve sinirlendi çünkü yıllardır onu reddediyorum."

Minhyuk bir şey söylemeden ayağa kalkıp kapıya yönelirken onu kolundan tutup geri yanıma çektim. "Önemsiz birini önemsemeyeceksin değil mi?"

Gözlerini kapatıp başını sallarken beni kendine çekip sarılmıştı. "Artık eve gidelim mi?"

Ona sıkıca sarılıp onayladım ve söylemezsem rahat hissetmeyeceğim kelimeleri fısıldadım. "Seni seviyorum."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet