Asphodel.

NICE (TÜRKÇE)

"Doktor Park iyi biri fakat asistanını gözüm tutmadı." Mark kağıt bardaktaki makine kahvesini Jaebum'un önüne bırakırken konuşuyordu. "Fazla sessiz ve gözleri insanı deliyor."

Jaebum önce önüne bırakılan bardağa ardından da Mark'a bakıp sıcak gülümsemesini sundu ve bir yudum aldı. Park Jinyoung'la yapılan görüşmeden sonra kayıtlara tekrar göz atmaya karar vermişti. "Doktor'un olayla pek alakası var gibi durmuyor. Ama yine de tuhaf..."

Mark eğilip masaya yaslanmış pozisyondayken ortağını süzdü. Jaebum şüpheleri azalıyor gibi davranıyordu fakat onun aksine Mark daha da kuşkulanmaya başlamıştı.

"Şu çiçek..." Telefonundan bir fotoğraf açmıştı. "Her yerde bundan vardı."

Jaebum gözlüklerini düzeltip fotoğraflara baktı

Jaebum gözlüklerini düzeltip fotoğraflara baktı. Çiçeğin çizilmiş bir resmi, çiçeğin duvar boyu fotoğrafları, çiçeğin kendisi... "Hiç dikkat etmemiştim." Başını kaldırıp Mark'a baktı ve güldü. "Vay be Markiepooh~ Nelere dikkat ediyorsun?"

Mark iç çekip telefonu masaya bıraktı. "Bu çiçeğin türünü biliyor musun?" Mark, Asya'da bulunabilecek her türlü şifalı bitkinin çiçeklerini az çok tanırdı. Bu onlardan biri değildi. Belki de çok fazla takılıyordu ancak doktorun bunu muayenehanesinde bu kadar çok kullanmasının sebebini merak etmişti.

"Hayır, daha önce görmedim." Jaebum çiçek konusuna karşı ilgisiz gibiydi. "Delireceğim." Bilgisayardaki dosyaları kapatıp masadaki kağıtları önüne çekti. "Bu dosya da çekmeceye ait ve yine diğerleri gibi elimde hiçbir şey yok."

Mark ortağının sırtını sıvazlayarak ona bakmasını sağladı. "Jaebum, Bam'e gidelim."

"Elimizde kanıt bile yokken ona iş vermemize izin vermezler." Jaebum duraksadı. "Ama gidelim."

Mark gülüp ayağa kalkan ortağını kapıdan çıkarken takip etti. Bambam, emniyetin bilgisayar kurduydu. Bunun yanı sıra teknoloji ile iletişim kurduğu bir takip ekibi vardı ve her yerdeki bilgiye ulaşabilirdi.

"Jaebum! Mark!" Bambam oturduğu yerden onlara birer beşlik çakıp sandalyede sallandı ve göz kırptı. "Sizi buraya getiren ne?"

Mark ve Jaebum birbirlerine baktıktan sonra Mark, Bambam'in sandalyesinin sırtından destek alarak eğildi. "Gizlice üstlerden izinsiz ve onaysız bir işi bizim için yürütebilir misin?"

Bambam'in yüzünde bir sırıtma oluşurken elini 'olur' anlamında Mark'ın elinin üzerine koydu ve Jaebum'a baktı. "Hallederim." O, zaten yasadışı işler yapmayı bıraksın diye emniyete alınmıştı. Buraya gelmeden önce engellenemez bir hackerdı ve belli etmemeye çalışsa da eskiyi özlemişti. Bu nedenle, Jaebum ve Mark'ın isteğini seve seve yapacaktı. "Adam kim?"

"Bir adam değil, iki tane ama bağlantılı."

-----

"Kim yaptı bunu?" Jieun, Yugyeom'un sol yanağından boynuna kadar devam eden ezikleri ve morlukları izliyordu. Kaşlarını çatıp Jinyoung'a baktı. "Ona yardım edemedin mi? Bir de hyungu olacaksın..."

Yugyeom da bakışlarını Jinyoung'a çevirdi. Onun yanlış yapan herkesten nefret ettiğini biliyordu ancak her zaman söylediği gibi; bazı yalanlar doğruyu korumak için vardı. "Ben... Dün gece bana saldıran kişiyi tanımıyorum."

Yugyeom'un yalan söylediğini bilen Jinyoung 'tanımıyorum' sözü üzerine titredi ve derin bir nefes aldı. Bu çocuk onun tek ailesiydi. Jieun bile çoğu zaman ona karşı bir yabancı oluyordu çünkü sahip olduğu her sırrı bilen bir tek Yugyeom vardı. Jinyoung'un kendi isteğiyle ablaları, annesi ve hiç görmediği babasının yerini bu oldukça zeki ve yetenekli genç almıştı.

 

•••• 5 yıl önce ••••

"Bugün onun sizlere bir sunum yapması için ne kadar uğraştığımı biliyorsunuz, bu yüzden lütfen dikkatli ve saygılı dinleyin."

Profesör, sınıfına adeta yalvarıyordu. 100 kişilik bir amfide ders vermek zaten oldukça zorken bir de dışardan gelen bir misafir için ortam hazırlanması daha da yorucu bir eylemdi. Sınıfın uğultusunun azaldığından emin olduktan sonra sağ ön köşede görmeye alışık olduğu yüzü aradı fakat umduğunu bulamamıştı. Boş kısmın yanında oturan çocuğu dürttü. "Kim Yugyeom gelmedi mi?"

Bu soru üzerine çocuğun diğer yanındaki kız hocasına kapıyı gösterdi. Kim Yugyeom içeri girmiş ve en arka sıralara doğru basamakları çıkmaya başlamıştı. "Kim Yugyeom!"

Yugyeom sırtında tek omzuna asıp sallandırdığı çantasını indirerek durdu ve arkasını döndü. Devamsızlık hakkını doldurduğunu belirten mesaj yüzünden buraya gelmişti.

"Yugyeom biliyorsun özel bir misafirimiz var, birazdan burada olur. En öne oturur musun?"

Algılarını kapatmış olan Yugyeom sadece ona söyleneni yaptı. Profesörünse tek endişesi özel misafirine sınıftaki oldukça çalışkan ve başarılı bu gençten çoktan bahsetmiş olmasıydı.

Sınıfın uğultusu tekrar yükselirken Yugyeom ön sırada ona bırakılan boş yere oturdu. Bu sırada kimse aralık kapıdan içeri giren genç adamı farketmemişti.

"Hocam."

Profesör arkasını dönüp eski öğrencisine gülümsedi. "Jinyoung! Geldiğin için teşekkür ederim."

"Teşekkür etmenizi gerektiren bir durum yok efendim." Jinyoung kemik gözlüklerini düzeltip kocaman gülümsemesiyle sınıfı süzdü. "Hiç değişmemiş."

Profesör Jinyoung'un elini sıkıp onu kürsüye doğru götürdü. "Beni gururlandırdığın için teşekkür ederim."

Profesör sınıfı susturmak için kürsüye çıktığında Jinyoung onun kulağına eğildi. "Hocam, bana bahsettiğiniz Kim Yugyeom..."

"Sağ en ön köşede oturuyor." Yugyeom'un misafire karşı ilgisizliğinden rahatsız olsa da gözde öğrencisine böyle bir döneminde yüklenmek istemiyordu. "Zor zamanlar geçiriyor."

Jinyoung onu başıyla onaylarken, sınıf yavaş yavaş kürsüye yabancı olan bu genç adamı farkedip sessizleşmeye başlamıştı. Ancak tek bir yüz ona dönmedi. Kim Yugyeom.

Profesör heyecanla eski öğrencisi Jinyoung'u yeni öğrencilerine tanıtırken kısaca onun kariyerinden bahsetti. Bu azimli ve çalışkan genç, Park Jinyoung, oldukça kısa sürede kariyerinde olağanüstü bir yol katetmiş, muazzam bir cerrah olmuştu. Onun konuşmasını dinlediği sürece de gurur duymasının sebebi buydu.

"...sabrınız için teşekkür ederim, ancak bir gün bu sunumun kıymetini anladığınızda benimle tekrar görüşmek isterseniz kapım açık olacaktır." Jinyoung sunumunu bitirdiğinde dönüp hocasına selam verdi ve hemen ardından gözleri yine sınıfın sağ ön köşesini taradı. Hala göz göze gelemediği bu genç onu gitgide daha çok meraklandırıyordu.

"Kim Yugyeom. Biraz bizimle kalabilir misin?" Sınıf dağılırken Profesör gözde öğrencisinin omuzlarını sıvazladı. Jinyoung da onların yanında dikiliyordu.

Yugyeom en sonunda başını kaldırdı ve genç adama baktı. Kendisine gülümseyen genç adama...

"Merhaba," dedi genç adam ona elini uzatırken "...ben Park Jinyoung."

 

••••• Günümüz •••••

Jinyoung Yugyeom'u hızlıca kendine çekti ve ona sıkıca sarıldı. "Üzgünüm, yanında olacağım."

Yugyeom başını onun omzuna dayayıp gözlerini kapattı. "Teşekkür ederim hyung."

-----

"Kim Yugyeom geçtiğimiz gece fena benzetilmiş ama dışarı çıktığına dair bulgumuz yok. Şu makine kahvesinden ben de alabilir miyim?" Bambam birden Mark'ın elindeki bardağa uzandı ve bir yudum aldı. "Park Jinyoung da 2 haftalığına hiç hasta randevusu kabul etmemiş ve tam 2 yıldır birlikte olduğu sevgisi Lee Jieun ile birlikte kalıyor. Kendi evi daha büyükken bunu yapması tuhaf." Mark ağzını bile açmadan sözlerine devam etmişti.

"Peki şimdiye kadar hiç muayenehaneye gitti mi?" Jaebum ciddi bir şekilde kollarını göğüsünde bağlarken Mark kahvesini kaybetmenin umutsuzluğunu kimseye hissettiremediği için yıkılmak üzereydi.

Bambam gözlüklerini çıkarıp saçlarını karıştırdı. "Hayır, en son sizinle görüşmek için gitmiş."

Jaebum iç çekti. "Garip bir yaşantısı var." Biraz duraksadıktan sonra devam etti. "Şu Kim Yugyeom olayına biraz daha bakar mısın? Ayrıca Mark'ın gösterdiği çiçeği de bulabilir misin?"

Bambam onu başıyla onaylayarak ellerini birbirine birleştirdi ve sırıttı. "Seve seve, komiserim."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet