Yeşil çay.

NICE (TÜRKÇE)

Jinyoung sinirini bozacak şekilde çalan telefon ekranında "Kim Yugyeom." adını gördüğünde yatakta dikleşip telefonu açtı.

"Sadece 2 gün tatil yapacağım dedim Gyeom." Şakaklarını ovuyordu.

"Üzgünüm, tatilinizde rahatsız ettim Doktor Park," Yugyeom ona bu şekilde seslendiğinde, biraz daha toparlanıp boğazını temizledi. 'Doktor Park' önemli bir konu anlamına geliyor olmalıydı.

"Bir sorun mu var Doktor Kim?" dedi sakin bir ses tonuyla. Yugyeom muayenehanede olacaktı. Jinyoung'sa ufak tatili boyunca Jieun'la kalacağına söz vermişti. Bir sorun olması işine gelmezdi.

"Misafirlerimiz var Doktor Park, sanırım gelmeniz iyi olacak." Yugyeom düz bir ses tonuyla konuşuyordu. Dışarıya Jinyoungu telaşlandırmak yada uyarmak gibi bir his vermese de, Jinyoung onun bu dümdüz ses tonunun altında yatan sıradışı mesajı sezmişti.

"15 dakikaya orada olacağım Doktor Kim."

Yataktan kalkıp Jieun'un dolabında her zaman yedek gömleklerinin bulunduğu kısmın kapağını açtı ve beyaz bir tane seçti.

"Jieun-ah..." Kaşlarını çatmış gömleği incelerken yatakta uyanmış ancak kendine gelememiş olan sevgilisine seslendi. "...bunun ütüsü bozulmuş."

Jieun gerinerek Jinyoung'un elindeki gömleğe göz gezdirdi. Kolunun bilek kısmına yakın bölgesinde ufak bir kırışıklık dışında mükemmel görünüyordu. "Jinyoung." dedi esneyerek. "Zaten hep kollarını kıvırıyorsun."

Genç adam gömleği üzerine geçirdi ve burnunu kırıştırarak kırışık olduğunu düşündüğü kolu inceleyerek kıvırmaya başladı. "Yugyeom aradı, muayenehaneye gitmem gerek."

"Hmm.." Jieun gözleri kapalı mırıldanıyordu. "Biraz daha uyuyacağım." 5 gündür bir canlandırma maketi üzerinde çalışıyordu. Bilgisayarlara rağmen çalıştığı firma yeni tasarlanan plazaya dokunmak istemişti ve böyle kompleks bir yapı için 3 boyutlu yazıcı gibi bir lüksü kullanacak kadar paraları olmadığını bahane etmişti.

Jinyoung aynanın karşısında geçirdiği 5 dakikanın ardından kolundaki kırışıklığın bir önemi olmadığına karar verdiğinde üzerinde henüz sadece gömlek ve iç çamaşırlarıylaydı. Arkasını dönüp yorgun olduğunu yüzünden okuyabildiği sevgilisinin dudaklarına eğilerek kuş kadar hafif bir öpücük bıraktı ve saçlarını okşadıktan sonra üzerini giyinip fazla oyalanmadan evden çıktı.

Muayenehanesi uzak değildi. Genellikle anlaşmalı olarak çalıştığı hastane de bir duraklık mesafedeydi. Kendi eviyse işte şu ilerideki sokağı döndüğünüzde karşınıza çıkan müstakil evlerden biriydi. Jinyoung küçük bir çemberin içinde yaşıyordu. Bu yüzden oraya varması uzun sürmemişti.

"Doktor Kim." Jinyoung hem oyalanmadan hem de acele etmeden içeri girdi ve ince ceketini çıkarıp Yugyeom'a uzattı. "Misafirlerimizi çok beklettim mi?"

"Hayır." Bekleme salonundan gelen tanımadığı ses Jinyoung'u germişti. Bu bir 'iş' için olsaydı Yugyeom ona söylerdi.

Gözlerini bekleme salonunda ayağa kalkıp onu bekleyen iki kişiden ayırmadan Yugyeom'un uzattığı beyaz önlüğü giydi ve gülümseyerek onlara yaklaştı. "Merhabalar, hoş geldiniz, ben Doktor Park Jinyoung."

Aniden önüne uzatılan bir polis kimliği Jinyoung'da daha çok bir gülümseme isteği uyandırmıştı. Gerilmesi gerekirken aksine bundan aniden keyif almaya başlamıştı.

"Cinayet şubeden Komiser Im Jaebum ve Mark Tuan." Mark göz ucuyla kimlik kayıtlarından bulduğu fotoğrafı bu adama ait olup olmadığından emin olmak için incelerken Jaebum gülümseyerek söze başladı. "Umarım biraz konuşmamızın bir sakıncası olmaz Doktor Park."

Jinyoung adının Mark olduğunu öğrendiği kişiyle de göz teması kurduktan sonra onları başıyla onaylayıp koridorun sonundaki odasını gösterdi. "Lütfen böyle geçelim," Sevecen havasını bozmamıştı. "Doktor Kim, bize yeşil çay hazırlar mısınız?"

Yugyeom onu başıyla onayladıktan sonra sessizce arkasını döndü ve giriş kapısının hemen yanındaki kapıdan içeri girdi.

Doktor önden gidip kilitli olan kapıyı açtı ve dışarıda iki misafirinin içeri girmesini bekledi. "Umarım kötü bir durum yoktur, Komiser Im." İki polis içeri girerken odayı da süzüyorlardı. Jinyoung arkalarından girip kapıyı kapattı ve masasının hemen önünde bulunan rahat koltukları gösterdi. "Lütfen oturun."

Jaebum oturduktan sonra Mark da oturdu. Başta öylesine bir kartvizitin peşine düşmeyi tuhaf bulsa da şimdi bu adamdan, ortağından daha fazla şüphelendiğini hissediyordu.

"Doktor Park, izninizle biraz konuşmak istiyoruz." Jaebum biraz duraksadıktan sonra "Ortağım ve ben." diye ekledi.

Jinyoung anlayışla başını sallayarak onu onayladı. Mark izlemeyi tercih ediyordu. Jaebum bunu farkettiğinde kendisi devam etmeye karar verdi. "Park Chaejin, Im Eunbyul, Lee Jongin..." İkinci ismi duyduğunda Doktorun yüzü değişmişti. "...bu isimler size tanıdık geliyor mu?"

Mark sessizce, Doktorun nefesini tutup kaşlarını çatarak eline masadaki tükenmez kalemi alıp yumruğuyla sıkarak kalemi açmasını izledi.

"Im Eunbyul," Doktor ağzını açtığında ikisi de şaşırmıştı. "...onunla bir randevuya çıktım ama evli olduğunu öğrendim. Kör randevuydu. Bir sorun mu var?"

Jaebum ve Mark birbirlerine baktılar, telefon kayıtlarında böyle bir şeye rastlanmamasının sebebi kör randevu olması olabilirdi. "Anladım." dedi Jaebum Doktora dönerek. "Im Eunbyul evinde kocası ve sevgilisiyle ölü bulundu."

Jinyoung nefesini tutup sandalyesinde geri yaslandı. "Üzüldüğümü söyleyemeyeceğim ancak bu yine de kötü." Üzülmüyordu, hem de hiç.

Tam bu sırada Yugyeom kapıyı tıklatıp beklemeden açtı ve tepsiyi masaya bıraktı. "Doktor Park, bu sizin." Bir yandan konuşurken mavi fincanlardan birini onun önüne bıraktı. "Şekeri her zaman istediğiniz kadar koydum."

Jinyoung çayı şekerli içmezdi. Kaşlarını çatarak Yugyeom'a baktı ve sonrasında iki polise buruk bir şekilde gülümsedi. "Komiser Im, ciddi bir şey gibi gözüküyor, sizi çayla oyalamak istemem. İsterseniz hemen şimdi ifademi vermem için karakola gidebiliriz."

Jaebum başını sallayarak ayağa kalktığında Mark da Yugyeom'u süzerek Jaebum'u takip etti.

İki polis odadan çıktığında Jinyoung Yugyeom'a döndü ve dişlerinin arasından fısıldadı. "Çayları hemen temizle."

Jinyoung da odadan çıkıp giderken Yugyeom tüm gerginliği ve 3 mavi fincan ile orada öylece kalmıştı.

-----

"Sen..." dedi Jinyoung, gözleri kapkaranlıktı. "Sen, nefret ettiğim türde bir insan mı olmaya çalışıyorsun!?" Karnına indirdiği son darbeyle Yugyeom sıçradı.

"Temiz olanın," eğildi ve yerde uzanan gencin yakasından tutarak onu kaldırdı. "...temizlenmeye ihtiyacı yoktur. Sana öğrettiğim en önemli şey bu değil mi!?"

Ona bir yumruk daha atıp sertçe yere bıraktı. "Benim gibi olmak istiyorsan, öğrenmen gereken çok şey var."

Yugyeom öksürerek yerde döndü ve sırtını duvara yasladı. Tabirin tam anlamıyla ağzı yüzü dağılmış, nefes nefese yatıyordu.

Jinyoung çömelip onun başını kaldırdı ve yüzünü net görebilmesi için eğildi. Gözleri korkutucuydu. "Bir daha asla ama asla benden açıkça emir almadan birini temizlemeye kalkma."

Biraz daha o şekilde bekledikten sonra nefesini derince verip yere oturdu ve kendinden geçmiş olan Yugyeom'un başını kucağına bıraktı. Dudaklarının çevresindeki yara izlerine dokunup kaşlarını çatarak dikkatle izledi. Hava çoktan kararmıştı ve evin içinde hiçbir ışık yanmadığından fazlasıyla karanlıktı. Yugyeom bir sonraki hamlesinin ne olduğunu bilmeden Jinyoung'u izledi. Zaten acıdan uyuşmaya başlamıştı, bir darbe daha yemeye hazırdı.

Jinyoung konuşmadan ayağa kalktı ve onu bileklerinden tutarak kaldırıp oturma odasındaki kanepeye kadar götürdü. Yugyeom için zor olsa da sesini çıkarmadan kendisini götürmesine izin vermişti.

Jinyoung küçüğü oraya bıraktıktan sonra yine konuşmadan odadan çıktı ve biraz sonra elinde bir çantayla içeri girdi. Yugyeom ne yapacağını merakla izlerken çantadan ilk yardım malzemelerini çıkarıp pamuğa döktüğü özel ilaçla Yugyeom'un yüzündeki yaraları temizlemeye başladı. Bunu büyük bir dikkatle yapıyordu.

Ağlamak istediği için burun direği  sızlarken Yugyeom dişlerini sıktı. Bugün çok büyük bir hata yapmıştı. Jinyoung'un polisleri temizlemek istediğini düşünmüştü. Bu yüzden hepsini hakediyordu.

"H-hyung..."

Jinyoung ona cevap vermeden yaptığı işe devam etti.

"Hyung." Yine cevap gelmediğinde Yugyeom devam etmeye karar verdi. "Teşekkür ederim g-gerek yok."

"Ailen olacağıma söz vermiştim değil mi?" Jinyoung hala yaralarla ilgilenirken onun yüzüne bakmadan konuştu. "Sen de sözümü dinleyeceğine söz vermiştin..." Ses tonu çok sakindi. "Gerçekten benim gibi ve benimle olmak istiyorsan sözümden çıkma." Yarayla işi bittiği için pamuğu kenara bıraktı ve bu kez onun gözlerine baktı. "Aksi halde gidebilirsin."

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet