Give Me Back To My Sky~

Give Me Back To My Sky~

 

“Kim dedi senden hoşlandığımı, saçmalık.” dedi ve az önce tüm dişlerimi ortaya çıkarmak istercesine gülen bana iyi bir cevap vermek istiyor gibi mırıldandı.

“B-ben…” diye kekeledim ve ne diyeceğimi unutmuş bir şekilde dizlerimde uzanan güzel yüzüne bakmaya başladım. Alt dudağımı ısırdım ve gelmek için çırpınan gözyaşlarımla savaştım. Ne diyecektim? Yanlış anlamışım çünkü beyin yerine kafasının içinde bok taşıyan bir aptalım mı?

Saçmalama Kyung Soo dedim ve verdiğim nefesi geri aldım. Ne kadar aptal olduğunu da ilan et, ve arkasına bile bakmadan kaçsın.

“Hey.” diye mırıldandı ve elini kaldırıp yanağıma ne zaman düştüğünü hatırlamadığım yaşları sildi.

“A-ağlıyor musun?”

Başımı salladım ve kendimi gülmeye zorladım. “Be-ben seni… Yani… Zo-zorlamak i-istememiştim.”

“Be-ben şa-…”

“Hayır, hayır.” dedim ve gürültülü bir şekilde burnumu çektim. “Haklısın. Bence de saçmalık.”

“Ben ciddiyim. Sadece şa-…”

Yine sözünü kestim ve dizlerimde uzanan başını ittirdim. “Tamam. Kendini zorlama. Benden hoşlanmak zorunda değilsin tabii ki.”

“Lanet olsun Kyung Soo beni din-…”

“Tamam Sehun. Daha sonra konuşabiliriz. Benim şimdi gitmem gerekiyor.” İncinmiş bir şekilde ayağa kalktım ve yürümeye çalıştım. Bileğimi tutan bir şey yüzünden geri döndüm.

Sehun’un eli.

“Neden her zaman benim sözümü kesi-…”

“Çünkü benim yüzümden sıkıntıya gireceksin.” dedim ve tekrardan sözünü kestiğimi fark edip dudağımı ısırdım. Bana son derece sinirli bir şekilde bakarken bile düşünebildiğim tek şey sinirli haliyle bile bu kadar yakışıklı olmayı nasıl başardığıydı. Bileğimi tutan ellerini ittirdim ve kızaran yüzüne ve ısırdığı dudağına baktım.

“Tamam. Ben en iyisi gide-…”

Bu sefer sözü kesilen o değil bendim. Ne oluyordu?

Ge-gerçekten dudaklarımda hissettiğim şey onun dudakları olamazdı değil mi?

Gözlerim belki de bana oyun oynuyordu-ki beni sinir etmeyi severlerdi.

Sehun geri çekildi ve sinirli bir şekilde soludu. “Neden bu kadar çok konuşuyorsun? Tanrı aşkına Kyung Soo hyung!”

Elimi dudaklarıma uzattım ve hala dudaklarını hissettiğim o yere dokundum.

“Se-sen az önce-…”

Başını salladı ve beni belimden yakalayıp-muhtemelen düşmemem içindi- kendine yasladı.

“Her zaman konuşuyorsun ve bana izin bile vermiyorsun.” diye mırıldandı sesi sonlara doğru iyice kısılırken. Kollarını omuzlarımın etrafına doladı. Nefesi, boynumun açık olan kısmına çarpıp gıdıklıyordu.

Karşı duvara yapışacakmış gibi atan kalbimi duymamasını diledim. Çünkü daha fazla rezil olmak istemiyordum.

Yanaklarım koyu bir kırmızı rengini aldığında başımı göğsüne gömdüm ve orada sonsuza kadar saklanmayı diledim. Ellerim sıkıca gömleğinin arka kısmını tutarken kırıştırmamış olmayı umdum.

“Gerçekten hyung.” dedi ve nefes aldı. “Sadece beni dinlemeliydin.”

“A-ama. Benden hoşlanmadığını söylemiştin.” dedim ortalara gelmeden çatlayan sesimle. Çifte ihanet. Teşekkürler işe yaramaz vücudum(!)

“Evet, söyledim çünkü senden hoşlanmıyorum.” dedi ve muhtemelen yine söylediklerini sindirmem için bana süre tanıdı. Gömleğinin arkasını sıkan ellerimi gevşetip göğsünde birleştirdim ve ittirmeye başladım.

“O zaman beni bırak!”

Kurtulma çabalarımı imkânsız hale getirip daha sıkı sarıldı. Burnunun saçlarımda gezindiğini biliyordum ve ağlama krizine girmeden önce tahminen 1 dakikam vardı.

“Senden hoşlanmıyorum çünkü…” Nefes almadan önce cümlesini tamamlamasını bekledim.

Aslında beklediğim şey ‘…çünkü çok salaksın.’ Ya da ‘…çok şişmansın. Kim seninle olmak ister?’ gibi şeylerdi. Fakat o en yumuşak sesiyle bana “… Çünkü seni seviyorum.” diye mırıldandı. Ağlamak için daha fazla bir şeye ihtiyacım yoktu. Yumuşak sesi benim için öyle bir şeydi ki kulaklarıma ulaşmadan önce tüm vücudumu yakıp geçebiliyordu.

“He-hey. Niye ağlıyorsun?” dedi beni kollarından uzaklaştırırken. Aramızdaki boşluktan hoşlanmamıştım bu yüzden onu kendime doğru çekip ellerimi yeniden gömleğini tutmak için kullandım. Başımı göğsüme gömdüm ve hıçkırıklarımı serbest bıraktım.

“…Çünkü ben de seni seviyorum Sehun-ah!”

Başı yeniden dizlerimdeydi. Ağlamayı henüz bitirmiştim. Elini yanağımda gezdirirken iç çektim.

“Neden beni seçtiğini bilmiyorum.” diye mırıldanırken genişçe gülümsedim.

Gözlerini açtı ve gözlerini yüzümde gezdirmeye devam etti. Utançla başımı diğer bir tarafa çevirip ondan uzaklaştırdım. Huzursuzca homurdandığını hissediyordum.

“Hey!” diye bağırdı ve elini yanağımda kaydırdı.

“Gökyüzümü bana geri ver.”

Anlamaz bir şekilde ona tekrar baktım. Ama o çoktan genişçe gülümsemeye başlamıştı.

“Böylesi daha iyi.” dedi ve kıkırdadı.

“Ve soruna gelirsek….” iç çekip yüzümü kendininkine yaklaştırdı. Nefesimi tutmuş bir şekilde ona bakıyordum ve gözlerimi,  gözlerime kenetlenmiş gözlerinden alamıyordum.

“Senin gözlerin benim gökyüzüm.” diye mırıldandı ve kısa bir süre sonra devam etti. Gözlerini bir saniye bile benimkilerden ayırmadan...  “Ve eğer onlara bakmazsam, yaşayabilir miyim bilmiyorum.”

Yakın olan yüzüne daha da yaklaşmak için eğildim. Dudaklarım onun yumuşak olanlarını bulduğunda öpücüğü derinleştirmeden geri çekildim.

“Onlara bakmak için uzun bir zamanın var. Sonsuzluk gibi mesela…”

 

                                         

 

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
MissShangai #1
maşallah yazarcığım tatlılıktan ölüyorduk addafagag yeni bir tane daha yazmaya ne dersin :)))) CALM kalıyoruz ve hikayeni bekliyoruz :D eferin eferin böyle devam adsadafafafd
ryuu-chou #2
Aşırı derecede tatlı bir hikayeydi. :) 1-2 bölüm daha yazarsan müthiş olur bence. :))
LayLay26 #3
Chapter 1: Çok beğendim hikayeyi! ^^ Çok tatlılar. :)
kpopwhiterose #4
Chapter 1: Cok guzel bir hikaye :) Tebrik ederim sizi ilk kez bir turk hikaye okuyorum ve inaninki cok beyendim ^^ Thank you author-nim for a DAEBAK TURKISH FANFIC!!!! :D
Parktowers
#5
Chapter 1: I CAN'T READ!!!!
ARGHJKL:SDFGHJKLSDFGHJKLSDFGHJKLSFGHJKL!
ScreamingMidget thinks it is good!!! IT must be GOOOD!
asdfghjkl;sdfghjkl;
MY FEELS!
ScreamingMidget
#6
Chapter 1: I love kyungsoo !! <3