Bölüm III - Berrak Bir Gecede Tanrı'yı Bulmak

Senderfall

Atımı üç gündür yabancısı olduğum topraklara doğru sürüyordum. Artık yeşil ovaların olduğu yere ulaşmış üzerlerinde yol alıyordum. Bu bölge ıssız bir yerdi ve halkı yoktu. Doğal kaynakları zengin olsa da buralarda kimse yaşamayı tercih etmiyordu.

İnsanlar bölgenin sınırlarına bile yaklaşmamak için özenle kaçınıyordu. Buraya yakın olan komşu bölgelerde bu insan eli değmemiş topraklarla alakalı batıl inançla bezeli bir koku vardı.

Gezginlerden tehlikelere karşı aldığım uyarılara rağmen aldırış etmeden yoluma devam ediyordum. Şu ana kadar olan yolculuğum temiz ve hızlı geçmişti. Keskin patikalara doğru atımı sürerken soğuk bir yaz gecesinin sessizliğini yalnızca atımın yumuşak nal sesleri ve zırh takımım ile kılıcımın çıkardığı takırtılar yarıyordu. Kasvetli gece boyunca aralıksız yol aldım ve Merith'in verdiği haritadaki işaretli yerin yakınlarına ulaştım.

Son kez durup kamp yapmaya karar verdim. Boş bir araziye bakan sisli bir tepenin üzerine çadırımı kurdum. Amacım mola verip dinlenmekten çok Merith'in ayrılmadan önce bana verdiği sözü tutup tutmayacağını görebilmekti. Durduğum yer Merith'in haritasındaki işaretlenmiş noktaya mesafe olarak yakındı ve konum itibariyle yüksekliğinden dolayı alana kuş bakışı bir görüşe sahiptim.

Merith Rane muhafızlarının elinden söylediği gibi kolay kurtulabilmiş miydi acaba? Ya da çoktan idam edilmiş veya zindanı boylamış olabilirdi. Yolculuğumun üçüncü günüydü ve Merith'ten herhangi bir haber alamamıştım. Tahmin ettiğim kadarıyla bu kutsal emanet arayışı yolculuğu hiç kolay olmayacaktı. Keşke beni o derinden etkilemiş adamla baş başa sakin bir ortamda buluşup zaman geçirebilseydim.

Şimdi onunla öpüştüğümüz o nefes kesen anı düşünerek kampta sabahın olmasını bekleyecektim. Ardından Merith gelmezse tek başıma Sonsuzluk Kitabı'nın olduğu tahmin edilen yere gidecektim. İlk başta bu yolculuğu pek ciddiye almamıştım ama bunca yol geldikten sonra bu işi sonuna kadar götürmek istediğimi fark ettim.

Kamp ateşimin yanında oturmuş bira mı yudumlarken bir anda gökyüzüne gözüm takıldı ve uzakta ufukta uğursuz kara bulutlar kötü enerjilerine yayarak süzülüyordu. Arkalarında ay dolanıyor, arada sırada bulutlardan oluşan kalkanın üzerindeki deliklerden geçici parlak ışıklarını göndererek yeşil hududun karanlık köşelerini aydınlatmaya çalışıyordu.

Manzaranın üzerimde oluşturduğu kaotik havadan rahatsız olmuştum ve biramdan son bir yudum aldıktan sonra kamp ateşinin üzerine kum atarak söndürdüm. Ardından çadırımın içine hızla sığındım. Şiltenin üstüne uzanarak büyük çoğunluğu Merith'le alakalı derin düşünceler içinde, zifiri karanlığın soğuk kollarına teslim oldum.

Gece kâbus görüp uyanmıştım. Nemli havanın altında ürpermiş ve pelerinime sıkıca sarılmış şekilde sis kaplı ovaya bakıyordum. Uzaktaki dağların üzerinde sanki yaratıcının kahkahasıymış gibi yıldırım sesleri gürüldüyordu.

"Sakinleri insan değiller ve çevrelerine ölüm saçarlar. " demişti yolda karşılaştığım bir seyyar tüccar.

Bilinmeyen Topraklar'a nadiren insan girerdi ama çoğunlukla hiçbiri geri dönmezdi. Senderfall'ın güçlü olduğu zamanlarda bile atalarımın hükmetme arzularının olmadığı bir yerdi burası. Halkım bencil ve güç delisi bir topluluk olarak görülürdü.

Fakat konu bu topraklar olunca onlar bile çekindi. Burada yaşayanların ölümsüz bir ırk oldukları, Senderfall'dan çok önce antik zamanlarda Dünya'ya hükmettikleri söylenirdi. Bilinmeyen Topraklar'ın halkı binlerce yıldır izole olmuş bataklıklar ve dağlarla çevrili topraklarının dışına neredeyse hiç çıkmamışlar.

O gece kafamda bu düşüncelerle huzursuz bir şekilde uyudum. Dehşet dolu kâbuslar görmeye devam ettim. Ertesi sabah uyandığımda ilk işim çadırımı katlayıp toplamak oldu. Sonra Sonsuzluk Kitabı'nı düşünmeye başladım. Kendi kendime bu kitabı neden istediğimi ve içinde ne bulacağımı düşündüm.

Tek nihai tanrının Görkemli Baba'nın var olduğuna inandım ve tüm hayatımı buna göre bir yön verdim. Kendimi tek bir üstün varlığın yönetmesine izin verdim. Umutsuzluğa düştüğüm zamanlarda hep yaratıcıya sığındım. O beni kendine çekti sarıp sarmaladı ve sıcak tuttu. Önceleri geceleri uykusuz bir şekilde yatarken durmaksızın akan düşünceler yüzünden aklımı kaybedecek gibi oluyordum.

Evrenin bu kaotik karmaşıklığını ve gezegenlerin yapılarının bir düzene hizmet ettiğini söyleyecek herhangi bir şey bulmak için dünyayı gezmeye başladım. Evrenin bir düzeni olduğuna dair net bir kanıt hala bulamadım. Bu arayışımın sonunda tek bir şey fark etmiştim o da; dünyamızı şu anda yöneten güçler arasında kaos hakimdi.

Hepimizin yaratılışın başından beri lanetli olduğunu anladım. Kısa yaşantılarımız anlamsızdı. Yaratıcımız tarafından terk edilmiştik. Bulduğum bilgileri kafamda ölçtüm biçtim; hareketlerimizi, büyülerimizi ve mantığımızı görünürde yöneten yasalarımız tüm bunlar rastgele ya da insan eliyle oluşmuş olamazdı. Sonsuzluk Kitabı belki de düşüncelerimi tüm Dünya'ya doğrulayacak şeyler sunacaktı.

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet