The End

Love JongSoo Right

Kyungsoo kahvesini yudumlayarak baktı dışarıya. Ailesinin Jeju'daki yazlık evine kaçmıştı bir haftalığına. Yorgun düşmüştü. Zaten yeterince yoğun bir programı yokmuş gibi Jongin'le de kavga etmişti. Bu seferki öncekilere benzemiyordu. Ciddi bir suçlamayla karşı karşıyaydı ve karşı taraf ilk defa tamamıyla haksızdı. Onu anlamayı reddediyor, kendi bildiğini okuyordu.

Battaniyesini üstüne daha da çok çekti. Hatta direk altında kalmak, boğulup ölmek istiyordu. Jongin'le kavga etmek belki de en çok nefret ettiği şeydi. Bir derdi olduğunda, kendinden şüphe ettiğinde hep ona başvururdu. Şimdiyse gidecek kimsesi yoktu adeta. Çocuklardan kimseyle konuşamazdı. Hepsinin aptalca tavsiyeler vereceğini biliyordu.

Joon Myeon ya da Min Seok gibilere de gidebilirdi elbette fakat sevgilisiyle neredeyse hiç sorun yaşamayan birisi nasıl kendisini anlayabilirdi?

İkizini de arayamazdı. Muhtemelen o da Kyungsoo'yu suçlayacaktı. Olaya objektif bakamayacağından adı gibi emindi. Kai'nin ise bir süre yüzün görmek istemiyordu. Yoksa işler daha beter olacaktı. Kahvesinden koca bir yudum aldı Soo.

"Ah! Yandım!"

Dilini dışarı çıkarıp koşturdu su almaya. Damağında kocaman bir baloncuk çıkacaktı şimdi. Hemen iki bardak su içip ağzına bütün soğuk şeyleri tıktı. En sonunda acısı biraz dinince kendini iyi hissetmek adına bir çikilata alıp kahvesinin başına gitti tekrar. Yerken dili acıyordu biraz ancak katlanılmayacak bir şey değildi.

Bir saat kadar sonra telefonu çalmıştı. Altında çok az kalan kahve bardağını kafasına dikip açtı arayan kişinin kim olduğuna bakmadan.

"Ooooo! Kyungsoo-shi, siz yaşıyor muydunuz?!"

En sevdiği arkadaşının mükemmel azarlarına maruz kalacağını anlamıştı anında. Keşke kimin aradığına baksaydı.

"Baekhyun-ah! İyiyim, sen nasılsın?"

"Şimdi de şaklabanlığa mı başladın? Bir hafta oldu. Neredesin sen? Bütün şehir seni arıyor resmen. Young Min belanı şe ettirmeye gelecek yerini bulduğu an."

"Ve ilk defa birinin aklına beni aramak geliyor? Seni bu kadar akıllı yapan neydi yakışıklı?"

Telefondakinin kıkırdamamak için kendini tuttuğunu duyabiliyordu Kyungsoo. Gerçekten kimsenin aklına aramak gelmemiş olmalıydı. Halbuki ilk yapılması gerekendi bu. O da duruma gülüp bir haftada özlediği cazgır sesin keyfini çıkarmaya başladı.

"Hiç uslanmıyorsun. Dön artık şu eve. Jongin kafayı yemek üzere."

"Ne kadar şaşırtıcı bir gelişme! Sanki normal günlerde bundan farklı bir hali var."

Gözünü devirmişti Baekhyun'un dediğine. Yine de küçüğün kendinden daha beter olduğunu tahmin etmişti. Duygusal şeylerden daha çok etkilenen taraftı o. O da sevgilisini özlemişti ayrıca. Sarılmak ve özür dilemek istiyordu. Normalde böyle bir insan değildi, özür dilemek doğasında bile yoktu. Fakat Jongin onu farklı birine dönüştürmüştü.

Bir anda yumuşayıp yanına gidesi gelmişti. Peki pes etmek gururunu zedeler miydi?

"Anlamıyorsun Kyung. Çocuk cidden iyi değil. Bir daha geri dönmeyeceğini falan düşünüyor. Nasıl olsa D.O olduğundan bunu kolayca yapabileceğine inandırmış kendini. Galiba kafasını duvara vuruyor şu an. Kim Jongin! Bu beş oldu!"

Bir anda diğerinin telefondan uzaklaşan sesiyle içini endişe kaplamıştı kısa olanın. Gerçekten böyle bir şey yapıyor olamazdı değil mi? Baekhyun abartıyordu. Kesinlikle abartıyordu. Klasik cazgır süs iti.

"Beni kandırmayacağını biliyorsun değil mi?"

"Ay bana bak şimdi gelirim oraya saçını başını yolarım. Kaldır kıçını ve sevgilinin yanına gel!"

Ve Kyungsoo o an işlerin ciddileştiğini anlamıştı. Telefonu kapatıp hemen duş aldı. Kısa saçlarını tarayıp çıktı evden. Depresyona girmesiyle birlikte güzelim saçlarına da kıymıştı ne yazık ki. Arabasına atlayıp iki saat içerisinde Seul'e geçti. Trafikle karşılaştığında sinirlenip vurdu direksiyona. Bu sırada düşünceler doluşmaya başlamıştı zihnine.

Bir hafta boyunca diğeriyle ilişkisini değerlendirmişti, ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışmıştı. Bir sonuca varabildiği söylenemezdi, Baekhyun'un telefonu onu erken yakalamıştı. Yine de ait olduğu şehrin havasını soluyunca aklındaki sonuca yaklaşmaya başladığını hissediyordu.

Geçen günlerde ruhunu kaybetmiş gibiydi. Hiçbir şey yapası gelmiyor, dizi izleyip gülümsemeye çalışıyordu. Telefonuna bir kez bile bakmamıştı. Kardeşinin etkinliklerde sevgilisiyle ne kadar yakın durduğunu görmek istemiyordu. Sanılanın aksine yalnızca Jongin kıskanmıyordu ortada olan durumu. Kyungsoo'nun içinde yaşayan yeşil gözlü canavar kendi belli edemediğinden büyümüştü hatta onu bile yiyecek hale gelmişti.

Ne zaman ağzını açsa aslında düşünmediği sözler çıkıyordu ağzından. Herkesin canını yakıyordu. Toparlamaya çalıştığında ise yoruluyor ve hayatını kendi kendine cehenneme çeviriyordu. Bu yüzden konuşmamaya karar vermişti. Fakat bu seferde sömürecek başkasını bulamayınca tek açlık ihtiyacını zavallı Kyungsoo'dan çıkarıyordu.

Onunla zihniyle oynuyor; yalnız olduğunu, kimsenin onu sevmediğini düşünmesini sağlıyordu. Böyle olmadığını bilse de pis canavar onu ikna etmek için çok çirkin oyunlar oynuyordu. Yine de belli edemezdi bunu küçük sevgilisine. Yeterince acı çekiyordu kendi yüzünden.

Yol açıldığında saat neredeyse dokuz olmak üzereydi. Evlerine gittiğinde ışıklarını kapalı olduğunu görmüştü. Herkes burada değil miydi? Baekhyun acilen gelmesini söylediğine göre nerede olacaklardı ki?

Yukarıdan gelen seslerle birlikte kaşlarını çatarak çıktı yukarı. Yaklaştıkça Jongin'in sesine benzer bir ses duyuyordu. Sonunda kapının önüne geldiğinde duyduğu şeylerin gerçek olmamasını diledi. Beyninin ona oynadığı bir oyun olmasını istiyordu. Lakin kapıyı hafifçe açtığında sevişen iki kişiyi görmesiyle donup kalmıştı. Hiçbir fonksiyonu çalışamaz hale gelmişti adeta. Yaşlar gözlerinden akıp yanağına izler bırakıyordu. Hıçkırdı bir anda.

Diğerleri duymasın diye ağzını kapamıştı hemen. Halbuki öyle meşgullerdi ki onu fark etmemişlerdi bile. Sinirden elleri titriyor, vücudu ayakta durma gücünü bulamıyordu. Kapıyı sertçe çekti ve aşağı kata indi. Montu ile anahtarını alıp çıktı dışarı. Aklına gelen ilk kişinin evine gidecekti. Kyungsoo'yu ancak o anlardı.

D.O ve Jongin...

Gerçekten hiç beklemediği bir ikiliydi. Yalnızca kabuslarında bunun gerçek olabileceğini düşünmüştü. Gözüyle görmek ise...

Kaza yapmak adına dua ederek dikkatsizce sürdü arabasını yollarda. Bütün kırmızı ışıkları geçip arkasında ona küfür eden bir sürü insan bırakmıştı. Açıkçası umurunda da değildi. Nasıl olsa şirketi her şeyi hallederdi değil mi? Bütün olanların üstünü örttüğü gibi!

"Aish!"

Direksiyonu yumruklayıp bağırdı camdan dışarı. Hayat yüzüne gülmek için neden bu kadar bekliyordu?

Sonunda vardığında arabasını gelişigüzel park edip çaldı kapısını kader arkadaşının. Birkaç saniye sonra yeni uyanmış tanıdık bir yüz açmıştı kapıyı. Yüzü dağılmıştı, göz altları kızarmış ve dudakları yaralarla doluydu. Onu bu halde görünce kendi gözleri de tekrar doldu Soo'nun. Sarıldı diğerine sıkıca. Kollarında biraz da olsa huzuru bulabileceğini umuyordu. Kalbi sikik derecede ağrıyordu çünkü.

"Onları gördüm. Ben.. Ben..."

Hıçkırarak yere düştü Kyungsoo. Sonunda acısını istediği gibi çıkarabiliyordu. Bağırıp çağırıyor, yeri yumrukluyordu dilediğince. Küçücük vücudu daha da küçülmüş, gözleri kan çanağına dönmüştü. Çökmüş gözüküyordu. Sanki bir daha ayağa kalkamayacak gibi.

Esmer olan ise ne tepki vereceğini bilemez haldeydi. Kısa olanın dediğinden tek kelime bile anlamamıştı. Fakat öyle içli ve güzel ağlıyordu ki kendi gözleri de dolmuştu. Büyüğünü gerçekten çok özlediğini anlamıştı o an. Her şeyden çok.

"Kyungie? N-ne oldu? Oh? Anlat b-bana ne gördün?"

"Jongin ve D.O.. Onlar..."

Duyduğuyla en başta kaşlarını çattı küçük olan. Ardından başını yana çevirip düşündü bir süre ne olduğunu. Dudağını büzdü ve daha derin düşünmeye başladı. En sonunda sonuca vardığında kahkahası neredeyse diğer sokaktan duyulmak üzereydi.

"Kyungie benim! Jongin! Senin Jongin'in. O Kai'ydi. Tanrım ne tatlısın. Beni o mu sandın yine? Aşkımdan kör mü oldun yoksa Kyung-ah? Sana tekrar kızmak istiyorum böyle bir şey yapabileceğimi düşündüğün için ancak daha fazla ağlamanı istemiyorum. Lütfen akıtma göz yaşlarını. Ben seninim Do Kyungsoo. Senden başkasına elimi sürmedim. Senin de sürdüğünü düşündüğüm için özür dilerim."

"YA! SENİ İT! Ne kadar korktum, ne kadar üzüldüm, ne kadar kırıldım haberin var mı? Az kalsın kafayı yiyordum. Bana bir kez bile mesaj atmadın. Saatlerce telefonun başında bekledim. Bir kez aramanı. Bir kelime yazmanı! Ama sen! Sen Kim Jongin. Beni umursamadın bile. Gitmem bu kadar mı kolay senin için? Beni bu kadar mı seviyorsun?!"

"Kafayı yedim ulan ben! Beni terk ettiğini düşünüp günlerce yataktan kalkamadım. Beş kere bayıldım. Yedi kere kafamı duvara vurdum, üçünde kan geldi. Az kalsın bileklerimi kesiyordum. Yine de seni rahat bırakmak istedim, bana geri dönmeni bekledim. Hatanı kabul etmeni."

"Hatalı olan sensin? Ben neden yazmalıyım? Beni kardeşine aşık olmakla suçladın?"

"Ve sen de az önce kardeşinle yattığımı sandın?"

İkisi de bir anlığına sessiz kaldı. Birbirlerine sarılıp her şeyi unutmak istiyorlardı yine de öyle inatçılardı ki tek adım atamıyordu ikisi de.

"Seni pislik. Kendine nasıl zarar verirsin?"

Koluna sertçe geçirdi küçüğün Kyungsoo. Bu onun bir şekilde sevgisini ve ilgisini gösteriş şekliydi. Aynı zamanda diğerine kızgındı da. Nasıl onun sevdiği bedene zarar vermeye cüret ederdi?!

"Bana ne kadar kızsan da beni nasıl bırakırsın? Sensiz yapamayacağımı bilmen gerekirdi. Yanımda kalmalıydın. Beni kendimden korumalıydın. Beni bırakmanı sağladığım için özür dilerim Kyungie. Lütfen affet."

"Ben de Jongin-ah. Sadece JongSoo'yu seveceğim. Sadece JongSoo okuyacağım. Seni kızdırıp üzdüğüm için özür dilerim. Bir daha olmayacak. Söz veriyorum."

***

 

Küçüğün elini tutarak sahneye çıktı Kyungsoo. Kendini olduğundan daha da kötü hissediyordu. Onları destekleyen tonla hayranın karşısına çıkıp bu kararı açıklamak kolay değildi, özellikle de Kore adlı ülkede. Sıktı elini saran büyük eli. Onu desteğine her şeyden çok ihtiyacı vardı. Keza Jongin'in zorlandığını da biliyordu.

Aptal, sanki bütün yükü taşıyabilirmiş gibi davranıyordu.

Sahnenin tam ortasında durup bir süre hayranların çığlıklarını dinledi gözleri kapalı. Yıllar boyunca hayalini kurduğu şey şimdi karşısındaydı. Şarkıyı söylemeyi, hayranlarıyla birlikte olmayı seviyordu. Bu işe katlanmasının iki sebebinden biri oydu ve diğerini tabi ki tahmin edebiliyorsunuz.

Kalabalık ona bakarken terlemeye başlamıştı heyecandan. Yüreğindeki büyük yumrunun ancak gerçekleri söyleyerek geçeceğini biliyordu. Bunu yapması gerekiyordu. Yine de bir şeyler engel oluyordu Kyungsoo'ya. Kaybetmek istemiyordu geleceğini. Ne Jongin'i kaybetmeyi göze alabilirdi ne de hayallerini. İkisini birlikte götürmek bu kadar zor olmamalıydı!

"Hyung? İyi misin?"

Kafasını salladı aşağı yukarı. İyi olması gerekiyordu herkes adına. Diğer üyelere yapacağı şeyi açıkladığında ilk başta çok karşı çıkmışlardı. Kimse onların zorlanmasını istemiyordu. Herkes kendinden önce JongSoo çiftini düşünür hale gelmişti. İkizleri bile bu duruma katlanabileceklerini söylemişlerdi fakat ne Jongin ne Soo bunun yüküyle yaşayabiliyordu.

Birilerinin, özellikle de onlara sonsuz güven duyan hayranlarının, yüzüne bakıp yalan söylemek istemiyorlardı. Düz sesini biraz geriye atarak girdi söze Kyungsoo.

"EXO-L merhaba! Nasılsınız?"

Karşılığında aldığı çığlık gülümsemesine neden olmuştu. Dudaklarının kalp şeklini aldığını görenler bütün şehri inletecek derecede büyük bir gürültü çıkarmıştı. Sonuçta bu şekil çok sık gördükleri bir şey değildi. Kyungsoo bugün cömert davranıyordu.

"Sizi çok özledik. Ve size bazı haberlerle geldik."

Çoğunluğunun tahmin ettiğini biliyordu ki zaten hala Jongin'in elini tutması büyük bir kanıttı. Sonunda beklenilen oluyordu. Yıllar boyunca yazılan fictionlar, çizilen fanartlar ve tonlarca kurgu gerçek olmaz üzereydi.

"Size KaDi ya da DiKa demiştik ship adımız adına. Bugün yeni ve doğru olanını söylemek için buradayız. JongSoo. Biz JongSoo'yuz. Bizi bu şekilde sevmenizi rica ediyoruz. Şimdiden çok özür dilerim sizden. Çok önceden açıklanması gereken bir şeydi. Aranızdan ayrılacaklar hatta bizden nefret edenler elbette olacaktır ama sizden tek beklediğim şey anlayış. Çok uzun süre kamera önünde oynamak zorunda kaldık. Sevdiğim adamla uzak kaldık. Size olan güvenimiz ve sevgimiz sayesinde bugün bunu açıklayabiliyoruz. Sizin de bizi sevmeye devam etmenizi diliyoruz. EXO-L saranghaja!"

Küçüğün tuttuğu elini yukarı kaldırdı. Jongin ona bakarak gülüyordu. Diğer üyeler de arkalarında belirmişti. Her biri desteğini gösteriyordu onlara. Suho kolunu doladı Jongin'in boynuna onun eğilmesini sağlayarak. Baekhyun ise aynısını büyük gözlü çocuğa yapmıştı. Hepsi yanlarında belirdiğinde hayranların çığlığı eskisi kadar yüksek olmasa da hala oradalardı sahnedeki aptal adamları desteklemek için.

Çok zor olacaktı. Bir sürü eleştiri ve nefret alacaklardı. İstenmeyeceklerdi. Popüleriteleri düşecekti.

Lakin Kyungsoo da Jongin de biliyordu ki diğeri yanında olduğu sürece her şeyin üstesinden gelebilirlerdi.

-Azra

Bu da ikinci parttı ^-^ Okuyan herkese teşekkürler baya uzun oldu gelmesi bunun için üzgünüm ancak artık YGS'ye iki hafta kala biraz derslere fazla ağırlık vermem gerekiyor :')

Bu fic Nini adına ve Nini'yle yazılmıştı. Nini'siz bitirdim ama hala onun adına. Umarım beğenmişsindir... Bence kötü oldu fakat bana göre her şey kötü değil mi .-.

Bir dahaki JongSoo'da görüşmek adına, bana şans dileyin *-*

Azra kaçar :*

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet