Üçüncü Çiçek

Stalker With A Paper Flower
Please Subscribe to read the full chapter

Eve döndüğümde saat ikiyi geçmişti. Bankta ne kadar oturduğumuzu bilmiyordum ama kalktığımızda vücudumun alt kısmı donmuştu. Ne kalkarken ne de yan yana yürürken hiç konuşmadık. Ben nereye yürüdüğümüzü fark etmeden evimin önüne gelmiştik bile. Bir an için benimle birlikte apartmana gireceğini düşündüm ama girmedi. Bana el sallayıp sokak lambalarının altında uzaklaştı.

Gitmesini istemiyordum ve benimle birlikte girmediği zaman net bir şekilde hayal kırıklığını hissetmiştim. Sormam gereken, soracağım bir sürü soru vardı ve o sadece gitmişti.

Beni neden takip ediyordu? –bunun artık doğru olduğuna emindim-

O kartpostalları gerçekten yurtdışından mı atmıştı?

Babası neden davranışlarını sevmiyordu?

Chenchen lakabı nereden geliyordu?

Eserlerim hakkında ciddi miydi?

Sesim hakkında ciddi miydi?

Ve gerçek miydi?

Yabancı.

Soruları daha sıralayabilirdim ama bunun bir yararı yoktu. Gitmişti. Tekrar görür müydüm bilmiyordum. Belki de bir daha girip girmeyeceğinin garantisi olmayan blog hesabına bir pm gönderebilirdim ama bunu yapmam için de somut bir sebebim yoktu.

Ya da vardı. Ne de olsa Kim Jongdae artık benim arkadaşımdı.

Cep telefonumdan tanıdık bir melodi yükselince elimi cebime attım ve her zamanki alışkanlığımla telefonu açtım.

“Hwa… Bu saatte aradığım için özür dilerim ama bizimki yine uyumadı ve yine-“

“Önemli değil,” dedim kuzenime kıkırdarken. Son birkaç yıldır aynı şey olmasına rağmen hala aynı şekilde özür dilemesi sinirimi bozuyordu ama karakterinin böyle olduğunu bildiğim için artık istediği gibi davranmasına karar verdim.

“Tamam o zaman ben veri-“

“Abla!” Karşı taraftan gelen uykulu çocuk sesini duyunca gülümsemeden edemedim. Aslında biraz zorlayıcı bir gülümsemeydi bu –zoraki değil, zorlayıcı. Sadece on yaşındaki kuzenimin gece kabus görüp son beş yıldır yaptığı gibi beni aramak için bu geceyi seçmesi manidardı. Babasının ölümünden sonra edindiği bu alışkanlığın nereden geldiğini ya da neden benimle ilişkili olduğunu anlamak için hiç uğraşmadık çünkü hepimizi bir şekilde bunun amcamın cenazesi ile ilgili olduğunu biliyorduk.

Ne de olsa cenazede küçük kuzenime sarılan kişi bendim.

“Yine kötü rüya gördüm,” dedi. Sesi ağlamaklı geliyordu.

“Hiç merak etme,” diyip son beş yıldır söylediğim cümlelerin benzerlerini kurmaya başladım. On dakika kadar bir konuşma sonunda telefonu kapattım ve üstümü değiştirip kendimi yatağa attım.

İlginçtir ki uzun gecenin sonunda aklımda çocuk kitabıyla ilgili bir iki fikir belirmişti.

Kim Jongdae’nin ne yaptığını merak ettim. Cenazeye gidecek miydi?

Bir de. Küçük kuzenim ne zaman babasının yokluğuna alışıp kabus görmeyi bırakacaktı? Belki de çocukların bizden daha masum olmasının sebebi buydu. bizim kadar kolay alışmıyordular.

 

 

*

 

 

Bir hafta sonra kapımda bir demet çiçek buldum.

Hiç solmayacağını bildiğim bir demet çiçekti bu. saklamak için kitaplarımın arasında kurutmama gerek olmayan bir demet çiçekti. Renkleri hiç yok olmayacaktı ve ben koruduğum müddetçe şeklini kaybetmeyecek bir demet çiçekti.

Kağıt çiçeklerden oluşan demeti çalışma masamın tam karşısında kalan duvara astım. Bir demet çiçek bloğuma yükleyeceğim bir sürü fikir vermişti bana ama çiçekleri gördüğümde beni mutlu eden şey kafamda kaynayan yeni fikirler değildi.

Jongdae babasının cenazesine gitmişti ve nedense bu beni mutlu etmişti.

Belki de Jongdae’nin hayatından birkaç günü de olsa çalabilecek bir pişmanlığı engellemiş olduğumdandı.

 

*

 

 

Jongdae ile değişik bir iletişim şeklimiz oluşmuştu. Dürüst olmak gerekirse benim için fazla zorlayıcı ve tahminimden çok daha fazla sabır isteyen bir iletişim şekliydi bu.

Jongdae haftada bir bana bir kartpostal gönderiyordu. Her zaman farklı ülkeden olmayabiliyordu ama genellikle haritada belli bir yolu takip eden sıraya göre ülkelerin kartpostalını yolluyordu. Her kartpostalın arkasında diğer beş kartpostalda olduğu gibi ülkenin bir sanatçısının eseri oluyordu. Önündeyse…

 

Biliyor musun? Van Gogh bütün hayatını çulsuz olarak geçirdi. Yaşarken hiçbir eserini satamadığını söylüyorlar. Yani anlayacağın tam bir sefil. Ama bir de şimdi bak. Van Gogh’un müzesine mutlaka gelmelisin…

Ve sence de yaşamak için sanatından başka bir şeye ihtiyacı olmadığını  açık bir şekilde kanıtlamıyor mu?

Chen

 

 

 

 

Finlandiya’ya mutlaka gelmelisin! Yıllık sıcaklık ortalaması -15! Taşınmak için başka bir sebebe ihtiyaç duyuyor musun?! Finler biraz soğuk gibi duruyor ama gerçekten öyle değiller. Tek bir sorun var, adamların –hatta kadınların- yanında cüce gibi kalıyorum. Başka bir zaman bunu asla itiraf etmezdim ama…

Soğuk olmasına rağmen eserleri birçok yere göre çok daha canlı. Belki biraz daha sönük ama bunun sebebi soğuk havadan çok zor bir hayat gibi geliyor.

Chen

 

 

 

 

 

Jongdae bana resim yolladıkça ben de kafamda beliren fikirleri ortaya döküp yeni bir güncelleme yapıyordum. Bunu özellikle cevap vermek için ya da ne bileyim sadece ona inat olsun diye yapmıyordum ama gönderdiği her kartpostal ben de yeni bir şeyler oluşturuyordu ve tıpkı lisedeki gibi, hatta tıpkı pastel kalemlerimi elime alıp ilk defa resim çizmeye başladığım kreş yıllarındaki gibi yüzümde aptal bir gülümseme ile çiziyordum. Durmaksızın, hiçbir sınırım olmadan…

Hatta cesaret edip editörüme bile birkaç tanesini göstermiştim ama bana verdiği cevap çizgilerimin çok klasik olduğu ve yaptığım tek şeyin anlamsız şeyleri bir araya getirmek olduğuydu.

Normalde bu cevabı aldıktan sonra başımı eğip yeni projemi alırdım ama bu sefer aynısını yapmadım. Arkamı dönüp kapıdan çıktım. Çıkmadan önce bundan sonra yeni proje almayacağımı da söyledim.

Yaptığım davranış fazla vurdumduymaz ya da cesurca değildi. Alakası yoktu. Sonuçta işi tamamen bırakmamıştım. Hala maaşım olacaktı. En azından kitaplar satılmaya devam ettikçe bir miktar para hesabıma yatacaktı ki çok fazla bir şey olmasa da bana yeterdi.

Biliyorum. İnsanlara orta parmağımı gösterip kendi başıma yaşamak çok daha kolay olurdu. Kimsenin beni yargılamasına izin vermemiş olurdum ama asla o kadar cesur olabileceğimi sanmıyorum. Kimseyi umursamasam da iş yaşamaya gelince diğer insanlara tolerans tanıyordum. Ne de olsa yaşamak için sadece özgürlük yeterli değildi.

Yani, sanırım.

 

 

Bunu itiraf etmek zor olacak ama evet, asla gerçek bir sanatçı olamayacağım sanırım. Çünkü insanların gözünde yalanları görsem bile onlara gülümsemeye devam ediyorum.

PF.

 

 

 

 

 

 

 

Sönük olan hiçbir zaman resimler olmadı. Sadece zihinler söndü, renkler de anlamını kaybetti. Palet görevini yapmadıktan sonra bakan göz bir işe yarar mı?

PF.

 

 

 

 

Annemlere işi bıraktığımı söylesem hiç hoşlarına gitmeyecekti. Babam omuz silkip ne yapmak istersem yapabileceğimi söyleyecekti ama yemek aralarında ya da bitki çayını verdiğim zamanlarda bana hayatımın ne kadar boş olduğuyla ilgili imalarda bulunacaktı. Ben de görmezden gelecektim.

Annem ise… Benimle konuşmaya çalışıp sorunumun ne olduğunu anlamaya çalışacaktı. Yine zam

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
xiexiechen #1
Chapter 5: Böyle pat diye bitiverdi. :( Ne olduğunu anlayamadan. Ama beğendim. Müthiş beğendim. Aşırı beğendim. Jongdae ile ilgili çok fazla fiction yazılmadığı için bu hikayede onu kullandığın içinde çok çok teşekkür etmek istiyorum. Kendi dilimizde onunla ilgili şeyler okumak harika. Yehey :)
bangbangheen #2
Chapter 3: Resmen heyecan yaptım biliyor musun? ai, çok romantikli.... mmkdmmdmfkmf Yeni bölüm yayınlamayı düşünüyor musun? Ehueh TT
bangbangheen #3
Chapter 2: Vay anasını desem ağır mı olur? kdmkdmdkd Duygusal biri olmadığım halde bu bölümde cidden gözlerimin dolduğunu söyleyebilirim. TT ai, ne kadar mükemmel bir şeysiniz, authorniim~
bangbangheen #4
Chapter 1: Birinci Çiçek: Omo, yazış stilini çok beğendim! Devam ediyorum şimdi, diğer bölümlere de yorum yapacağım. TT Çok akıcı bir anlatımın var. :'3