FİNAL

No Way! [YOU]

''Yine mi siz?'' yaşlı avukat gözlerini devirerek yanından geçti. Ofisini cam kapısını açıp içeri geçtiğinde telefona uzanmıştı, hemen masanın üzerinden atılarak telefonu kapatan düğmeye bastın. ''Ah, yalnızca kahve söyleyecektim...''

''Öyle mi?'' ilk hafta sinir krizleri geçirip ortalığı ayağa kaldırdığın için tereddüt etmeden güvenliği aramıştı, bu yüzden endişelenmiştin. Neyse ki Sehun ve Jongin seni korumaların elinden almışlardı. Yoksa kedi yavrusu gibi ensenden tutulup kapının önüne konacaktın! Artık ünlü hayatını bir kenara bıraksan da, geçmişte oldukça ünlüydün. Daima sonuna kadar açılan kapıların yüzüne kapandığına da şahit olmak zor olmuştu senin için.
''Beni adaya götürmelerine izin verin!'' bir aydır olduğu gibi, ağzından çıkan ilk kelime 'günaydın' yerine 'beni adaya gönderin' oluyordu. Yaşlı adam da yine aynı karşılığı verip gözlerini devirdi, kalın bir dosyayı alıp incelemeye başlamadan önce gözlüklerini taktı burnunun ucuna.

''Neden anlamıyorsunuz? Bu kanuna aykırı. Bir sözleşmeyle bağlıyım, bunu ihlal edersem sonuçları ne olur biliyor musunuz? Bakın anlatayım. Sözleşme 3 aşamada tamamlanır ; sözleşmenin kurulması, sözleşmenin hükümleri, sözleşmenin sonuçları. Biz Bay Wu'nun isteği üzerine yazılı bir metin hazırlayıp buna imza attık. Yani icap ettik ve artık sözleşme kuruldu ; biz sözleşme hükümlerini eda etmekle mükellefiz. Hükümler eda veya ifa edilmediğinde ne olur? Bu sözleşmeyi ihlal etmem halinde, sözleşmenin kendi maddelerinin doğurduğu ceza olan tazminattan kurtulabilmem için yüzde yüz akıl sağlığımı yitirdiğime dair belge almam gerek. Hoş, bu isteğinizi gerçekleştirirsem zaten onaya bile ihtiyacım kalmaz.'' Kafasını kaldırıp gözlerine baktı.

''Kendi irademle yapmadım dersiniz!'' hukuki terimlerle konuşması canını sıkmıştı, zerre bir şey anlamıyordun zaten.

''İrade bozukluğu sözleşmeden muaf olmanın bir yoludur...'' bunu demesiyle gözlerin parlamıştı. ''İrade bozukluğu üç şekilde gerçekleşir ; hata, hile tehdit. Bunların hiçbiri gerçek olmadığına göre... Ayrıca bunların da hükümleri var, cezadan tamamen kurtulamam...''

''Muhakkak bir yolunu bulacağım!'' sinirlensen de yılmayacaktın. Hışımla odadan çıkıp asansöre yöneldin.

*** 
''Hiçbir şey anlamıyoruuuuuum!'' evde saçını başını yolarak kriz geçiriyordun. Yatakta yuvarlanıp tepinmen bile yatıştırmıyordusinirlerini. Tam bir haftadır, beyin patlatarak okuduğun ancak yalnızca 3 sayfa ilerleyebildiğin devasa borçlar hukuku kitabını alıp kapıya fırlatmaya yeltendin. Neyse ki zamanında durmuştun, yoksa kapıdan masum masum bakan annenin katili olabilirdin.
''Kızım?'' şaşkınca sordu, hala içeri girmek konusunda tereddüt ediyor gibiydi. 
''Anneee!'' ağlamaklı ses tonunla söyledin. ''Keşke biraz daha akıllı doğursaydın beni! Bu aptallıkla ne yapacağım!'' yeniden yastığa gömülüp boğuk ve anlaşılmaz sesler çıkarmaya devam ettin.
''Profesör mü olmak istiyorsun?'' annen kıkırdadı.
''Ya! Dalga geçmesene!'' yastıktan ayrılıp dudaklarını büktün. ''Şu aptal avukat yüzünden...''
''Ne olmuş o aptal avukata?'' annen gülümseyerek sordu ve yanına geldi. Hemen koala gibi annenin karnına yapışmıştın. Bacağını da üstüne atarak iyice kıskacına aldın, her zaman yaptığın gibi. 
''Kendimi aptal gibi hissettirdi... Ben de ne dediğini anlayabilmek için bu kitabı aldım, ama hiçbir şey anlamıyorum! Sanki farklı bir galaksinin dili, o kadar yabancı ve tuhaf!''
''Tatlım, sen üniversitede görsel sanatlar okudun... Hukuktan ne anlarsın ki? Kaldı ki bu kitap hiç başlangıç seviyesinde durmuyor...'' annen gülerek saçlarını karıştırdı.
''Gerekirse beynim burnumdan aksın... Bunun bir yolunu bulacağım...''
*** 
''BULDUUUUUUM!'' Avukatın ofisine bağırarak daldığında adamcağız korkudan yerinde sıçramıştı. Şöyle bir süzdü seni. Saçında kalemle tutturulmuş topuz koşmaktan kaymıştı, gözünde kemik çerçeveli bir gözlük, elinde kalın bir kitap ve dizleri çıkmış eşofman. Evet, şu halinle ünlü birinden çok, final haftasını atlatan bir üniversiteli gibi görünüyordun.
''Ben de 15 gündür nerelerdesin diyordum...'' adam seni görünce alışkanlık haline getirdiği şeyi yaptı ve gözlerini devirdi.
''Beni aptal sanıyorsunuz değil mi...'' kocaman bir kahkaha atıp koltuğa yığıldın, keşfettiğin şeyin mutluluğuyla kahkaha atmana engel olamıyordun. Biraz da karşındakini mağlup etmenin gururu vardı tabi. Ama en çok da Kris'e kavuşma biletin bunun ucundaydı. 
''Hayır ama delirmek üzere olduğunuzu düşünebilirim.''sesindeki alayı kulak ardı edip, elindeki kitabın post it'ler ve fosforlu kalemlerle katledildiği o sayfayı açtın... Sayfa 642... 
''Sözleşme hukuku... Bölüm 3... Sözleşmenin konusu...'' ellerini arkanda bağlayıp odada volta atarken gerçekten de hukuk profesörü gibiydin, rol yapmana bile gerek kalmadan içindeki dürtüyü takip etmen etkileyici bir atmosfer yaratmıştı. ''Başlık 2, alt başlık B ve C...''
''Bunları bana neden anlatıyorsunuz?''
''Sözleşmenin konusu kamu düzenine aykırı olamaz... Sözleşmenin konusu kişilik haklarına aykırı olamaz...''masaya dönüp, gözlerini yaşlı avukatın küçük gözlerine diktin. ''Bu hükümler halinde sözleşme kendiliğinden yürürlükten kalkar, yani feshedilir. Bu yüzden taraflar da sözleşmenin hükümlerinden tamamen muaf olur...'' adamın minicik gözleri fal taşı gibi açılmıştı, şimdi üstüne gitme zamanıydı. ''Bu anlaşma hem kamu düzenine, hem de kişilik haklarına aykırı... Sakın reddetmeye çalışmayın!'' diyerek itiraz etmeye çalışan adama engel oldun ''Bir çok hukukçuya sordum bunu.''
''Müvekkilim bunu kendi rızasıyla...''
''Üzgünüm ama kendi rızası olsa bile kamu düzeni ve kişilik haklarına aykırı! Neden ötenazi ülkede yasal kabul edilmiyor o halde? Bu insanlar da kendilerini öldürmek istiyorlar ama devlet eliyle engelleniyorlar.''
''Aynı şey değil.''
''O halde bırakalım da buna uluslar arası mahkemeler karar versin, ne dersiniz? Önce Kore medyasına sızar, sonra da uluslar arası basına... Eminim bu davayı kazanarak kariyerlerine eşsiz bir tecrübe katmak isteyen birçok avukat vardır...'' yüzüne bilmiş bir gülüş yerleştirdin. ''Bu olay yayılırsa hala bu koltukta oturabileceğinizi mi sanıyorsunuz?''
''Kahretsin...'' yenilgiyle iç çekti adam.
''Sizden haber bekliyor olacağım, çok bekletmezseniz sevinirim...''
Komik kıyafetlerine aldırmadan havalı bir çıkış yapmıştın odadan.
*** 
''Ne demek beni adaya istemiyor?'' geçen hafta gururla oturduğun bu koltukta şimdi yıkılmış bir halde oturuyordun. Bir haftadır telefon beklerken nasıl da neşeliydin oysa... Her an iyi bir haberin geleceğini düşünüp, yüzünden gülümsemeyi eksik etmemiştin. Bu nasıl olurdu?''
''Geçen haftaki ziyaretinizin ardından Jongin ve Sehun'u adaya yolladım, Bay Wu'yu durumdan haberdar etmek için. Söylediği şey şu olmuş : 'Adamda kimseyi istemiyorum, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yalnız yaşayacağım.'
''Bunları mı söyledi?'' gözyaşların kırılan kalbinin çatlaklarından sızıyordu...
''Evet. Umarım 2 aydır uğraşmanıza değmiştir. Artık bir cevaba sahipsiniz, öyle değil mi?'' acını zerre kadar umursamadan, zehirli sözcükleriyle konuşmaya devam etti.
''Yalan söylüyorsun...'' sesin kısık çıkmıştı, sen bile ne dediğinden emin değildin ''YALAN SÖYLÜYORSUN!'' diye bağırarak ayağa kalktın. Sinirle masanın üzerindeki her şeyi sağa sola fırlatmaya başlamıştın. Çıldırmış gibiydin... Sen 3 aydır onu deli gibi özlerken, bir an bile aklından çıkarmamışken... Onun böyle düşünmesi imkansızdı!
''Güvenlik!''
''YALAN SÖYLÜYORSUN! YALAAANNN!'' Boğazını yırtarcasına bağırıp ağlıyordun. ''KRIS BÖYLE DEMEZDİ! BANA BUNU YAPAMAZ! HAYIR TANRIM HAYIR!'' Ağlayarak yere çöktüğünde iki kişi gelip koluna girmişti. Debelenip ağlaman onları durdurmuyordu. Her kapıdan uzatılan meraklı başlar, bu trajikomik hadiseyi izliyordu. Hayalet bir patron için cinnet geçiren eski model! Ne hikaye ama!
''Lütfen ağlama artık...'' sesler tanıdıktı. Ağlamaya şiddetle devam etsen de, kafanı çevirip kim olduklarına baktın. Jongin ve Sehun mahcup suratlarıyla, üzgün bir şekilde sana bakıyorlardı.
''Kris...'' ağlamaktan için geçmişti artık. ''Kris...''
*** 
Gözlerini hastane odasında açman oldukça şaşırtıcıydı. Doğrulmaya çalışırken annenin endişeli sesini duymuştun.
''Kızım!'' yavaşça yatmanı sağlayıp saçlarını okşadı. ''İyi misin? Beni ne kadar korkuttun...''
İyi miydin? 
Büyük bir aptallık sonucu kaybettiği ilk aşkı için verdiği hukuki mücadeleyi kaybeden bir kadın iyi olabilir miydi? 
Kesin bir dille reddedilip, açık açık 'hayatımda sana yer yok' mesajı verilmiş bir kadın.
Ama zavallı anneni daha fazla üzmeye de hakkın yoktu.
''İyiyim anne... İyi olmaya çalışacağım...'' bu sırada kapı çalınmış, Jongin ve Sehun içeri girmişlerdi. 
''Yanında onlar olmasaydı ne yapardım? Seni hastaneye yatırıp, beni de yanına getirdiler... Meleklerim benim...'' annen yanlarına gidip iki genç adamı kucakladı. 
''Anne...''annen hemen dönmüştü ''Bizi biraz... Yalnız bırakabilir misin?''
Annen anlayışla başını sallayıp odayı terk ettiğinde, içinde kalan son umut kırıntısıyla sordun. 
''Gerçekten öyle mi dedi?'' ikisi de başlarını öne eğip hafifçe salladılar. Sıcak yaşlar dökülmekte gecikmemişti. ''Teşekkürler. Sanırım dinlensem iyi olacak.'' Vücudunu tamamen çevirip, gözyaşlarını güven içinde yastığınla buluşturmaya başladın.
*** 
''Belki de artık vazgeçmen gerekiyordur!'' annen ilk defa sesini yükseltmişti sana. Hastaneden çıkalı 3 gün olmuştu ve sen yeniden şirkete gitmek için hazırlanıyordun.
''Böyle olmaz anne! Gelip yüzüme söyleyene kadar durmayacağım! Öyle bir bıktıracağım ki, o sıkı lanet seksi kıçını aptal adasından kaldırıp gelecek! En azından bunu hak ediyorum!'' çantanı koluna takıp kapıya yürüdün.
''Daha fazla kırılmanı istemiyorum... Dur artık...''
''Ömrüm boyunca pişman olacağıma, bir kere kırılmayı tercih ederim anne...'' yanına gidip sıkıca sarıldın ona ''Kırılsa bile, kızın bunu da atlatacak. Sadece sonuna kadar gittiğimden emin olmak istiyorum.''
Bir saat sonra yeniden şirketteydin. Artık seni durdurmaya bile çalışmıyorlardı. Asansöre binip, avukatın odasının olduğu kata bastın. Asansör ağır ağır çıkarken,derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeye çalışıyordun. Ne kadar göze alsan da, kırılmaktan hala korkuyordun...
''Bay Wu'nun yasal temsilcisi siz misiniz?'' sanki bilmiyormuş gibi sordun. Biraz da sen alay etmeliydin.
''Buyrun, sorun nedir?'' avukat da ciddi rolü oynamaya karar vermişti anlaşılan.
''Müvekkilinizin kıçını kaldırıp buraya gelmesi mümkün mü acaba?'' gözündeki güneş gözlüğünü çıkarırken sordun. ''Madem beni oraya kabul etmiyor, sorunu çözmek için buraya gelmeli.''
''Sorun nedir peki?'' 
''Hamileyim.'' 
''NEEE?'' Kapıdan gelen iki şaşkın sese döndün. İki fanboyun da yıkılmış görünüyordu.
''Evet, doğru duydunuz. Beni hamile bıraktı ve şimdi de sorumluluk almayacak mı?'' kollarını göğsünde birleştirdin.
''Eğer dediğiniz doğru olsaydı... Yani sizi son gün bile hamile bırakmış olsaydı, yaklaşık 3,5 aylık hamile olacaktınız. Ama hala oldukça sıkı bir karnınız varmış gibi görünüyor.'' Tutarlı bir yalan seçmediğin için kendine küfrettin.
''Oh, korkmuştum ya...'' Sehun kalbini tutarak söyledi... ''Kime hayran olsam sevgili skandalı çıkıyor, buna alışkınım da bebeği kaldıramazdım sanırım...''
''Ciddi bir şey yoksa ofisimi terk eder misiniz? Çalışmam gerekiyor.'' Avukat yine dosyalara gömüldü.
''Madem öyle...'' ağlamamak için kendini zor tutuyordun. ''Vay be, her şeyi ne kadar da hızlı yaşıyorum... İlk aşk, ilk kalp kırıklığı... Huh, gerçekten çok etkileyici...'' elinle gözyaşlarını silip beceriksizce gülmeye çalıştın. ''Belki de yeniden kariyerime odaklanmalıyım, elimde kalan tek şey ne de olsa...'' bir yandan söylenip bir yandan yürüyordun. Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladın.
''Gerçekten çok güçlüymüşsün.'' Sehun omzunu patpatladı.
''Fanın olduğum için bir kez daha gurur duydum kendimle.''Jongin göğsünü kabartarak konuştu.
''Artık yetişkin filmlerinde oynayacağım. Bol bol yatak sahnesi olanları özellikle kabul edeceğim.'' Gözlerini silerken asansör de gelmişti. ''Tüm yakışıklı aktörleri elden geçirene kadar film çekeceğim.''
''Kimi elden geçiriyorsun sen?'' Açılan kapıya baktığında, kendini tokatlamak istedin.
''Üç boyutlu halüsinasyon görüyorum...'' gözünden bir damla daha düştü. ''Hatta ses de var, 4D mi oluyor şimdi bu?'' 
''Gel buraya...'' kolundan asansöre çekildiğinde, kapanan kapının arkasından sırıtarak el sallayan Jongin ve Sehun'u gördün en son. 
''Psikoloğa görünmeliyim... Gerçekten deliriyorum...'' Yine o bilindik kıkırdama çınladı kulaklarında. Korkuyla döndüğünde aynı gülüş, o tapılası dudaklara yayılmıştı.
''Gerçekten aptalsın...'' bunu duymanla ağlayarak yere çökmen bir olmuştu. Sanki azarlanmış bir ilk okul öğrencisi gibi köşeye çökmüş, içini çeke çeke ağlama başlamıştın. Saçlarında hissettiğin yumuşak dokunuşun ardından, özlemini çektiğin o kucağa çekilmiştin. ''Hey, ağlama artık.''
''A-ama... Sen...'' gözlerini silip, daha çok sokuldun ona.
''Her şeyi anlatmanın vakti...'' bu sırada asansörün düğmesine basıp durdurmuştu. Kafanı kaldırıp yüzüne baktın. ''Ama önce...'' çeneni parmaklarıyla kavrayıp dudaklarına bakmaya başladı. Tam öpmek üzereyken araya elini koydun. Bozulmuş gibi bakıyordu şu anda.
''Ağladığım için burnum akıyor... Ya öpüşmenin ortasında akarsa?'' cebinden ipek mendilini çıkarıp burnunu sildi.
''Öncelikle... Benim için bu kadar mücadeleci olduğun için teşekkür ederim... Açıkçası beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum...'' bunu duymanla göğsüne vurmuştun. ''Sen gittikten sonra düşünmek için çok zamanım oldu. Önce alışmaya çalıştım. Sonra inkar ettim, seninleyken mutlu olduğumu inkar edersem rahat bir nefes alabilirdim. Beynim de buna alışırdı ve her şey, uyanınca unutulmaya mahkum olan tatlı bir rüya gibi kalırdı. Ama olmadı... İnkar ettikçe daha çok acı çektim, acı çektikçe daha fazla kabul ettim sana aşık olduğumu... Ben... Kris Wu... Seni sevdikten sonra eski duygularımın koca birer yanılgı olduğunu keşfettim.''
''Geri dönmeye ne zaman karar verdin? Ne zaman döndün peki?''
''Basın açıklamandan bir gün sonra... Jongin ve Sehun'la bağlantı kurmak için telsizle konuştuğumda öğrendim... Bunu öğrendiğimde... Kalbimin nasıl deli gibi attığına ben bile inanamadım. Bir kez daha doğru yolda olduğuma inanmamı sağladın.''
''Yani iki aydır buradasın ve beni süründürmeye devam ettin?'' ağzın bir karış açılmıştı.
''Sadece tamamen emin olmak istedim diyelim. Avukatın odası, bir de Jongin ve Sehun'un üzerine yerleştirdiğim gizli kameralar sayesinde, hakkımda ne söylediysen anında duydum. Kafedeki kararlı konuşmandan, avukatın odasında verdiğin hukuk dersine kadar her şeye tanık oldum. Her şeye. Bu sürede en çok canımı yakan şey gözyaşlarındı, elimi kolumu bağladın her damlayla. Hep karşına çıkacağım günün hayalini kurdum.''
''Eminim sümüklü bir kız hayal etmiyordun.'' Bir kez daha burnunu sildin.
''Demek hamilesin? Hmm...'' bir anda kulaklarına kadar kızarmıştın.
''O seni ikna etmek içindi...'' yüzünü iyice göğsüne gömdün. Utancından yerin dibine geçecektin. 
''Ya o yetişkin filmi neydi? Aktörler falan?'' kızgın sesi ilk defa seni mutlu ediyordu.
''Hala fikrimin arkasındayım...'' gözlerini kaçırıp, gülmemek dudaklarını birbirine bastırdın.
''O halde seni hamile bırakmalıyım?'' 
''Yah! Kris!'' eline neresi gelirse vuruyordun. ''Utandırmasana! İyi ki bir yalan söyledik!''
''Bu kadar utangaç biri nasıl yetişkin filmi çekecek?'' kollarını etrafına dolayıp sıkıca sarıldı. ''Ama yine de hamile bırakma fikrine sıcak bakıyorum... Avukatımın yanında bile dile getirecek kadar istediğine göre...''
''Sen böyle değildin! Utanmazın teki olup çıkmışsın! Ben odun Kris'i geri istiyorum.'' Dedin dudağını bükerek.
''Sümüğün akıyor.'' Peçeteyi burnuna götürdün hemen, ama burnun falan akmıyordu. ''Odun Kris böyle derdi.''
Gülümsediğinde, gözlerinin dolmasına engel olamadın. Onu o kadar çok özlemiştin ki... Yüzünü unutmamak için her gün onu düşünüyordun geldiğinden beri, birlikte geçirdiğiniz o kıymetli anları yeniden ve yeniden yaşıyordun her gözünü kapattığında. Hayali bile seni mutlu ederken, canlı kanlı bir şekilde yanındaydı şimdi. Onun kollarındaydın ; burnun onun kokusunu soluyarak ciğerlerine bayram ettiriyordu. Kocaman elleri saçlarını okşuyordu. Bu ona ikinci sarılışındı, ama yine de ilk seferki gibi atıyordu kalbin. Çok uğraşmıştın, çok gözyaşı dökmüştün onu yeniden kazanabilmek için. Değmişti... Her gözyaşına, her adımına değmişti ; hem de fazlasıyla.
''Ağlama artık.'' Gözünü kapattığında süzülen sıcak yaşları parmaklarıyla uzaklaştırdı teninden. İyice kucağına çekti seni, sen de kollarını onun beline dolamıştın nihayet.
''Çok korkmuştum...'' saçlarına bir öpücük bıraktı. ''Seni yeniden göremezsem ne yapardım?''
''Ya ben?'' geri çekilip yavaşça yüzünü kavradı. ''Bu aptal olmadan nefes bile alamadığımı fark ettiğimde aklımı kaçıracaktım... Ben... Ben hiç böyle hissetmemiştim...''
''Kris...'' elini kaldırıp nazikçe dolaştırdın yanağında, hep nasıl hissettirdiğini merak ederdin. Elmacık kemikleri, keskin çene hattı ve bunları örten yumuşacık bir ten. ''Seni öpebilir miyim?'' Yalnızca başını sallamıştı. 
Kafanı kaldırıp yavaşça yaklaştın dudaklarına. İlk öpücüğünüz o kadar ani ve kısa olmuştu ki, kendini ne kadar zorlasan da hatırlayamıyordun o hissi. Kafanı hafifçe sola yatırıp, derin bir nefes aldın son kez. Önce yumuşak bir dokunuştu. Dudakların birbirini nazikçe hissedebileceği kadar hafif. Dudağını sürükleyerek üst dudağa taşındın bu defa, kalın dudaklar çoktan aralanmıştı. Öpüşmeyi başlatan sen olsan da, şu an Kris devralmıştı bu görevi. Nazikçe emiyor, parmakları yüzünü okşuyordu. Dilini hafifçe dışarı çıkarıp dudaklarına dokundun. Kris bu defa daha güçlü bir şekilde emmeye başlamıştı. Soluksuz bir öpüşün ardından asansörde duyulan kıkırdama sesleri ile ayrılmıştınız.
''Sizi serseriler!'' Kris kükredi. ''Mikrofonu açık unutmuşsunuz!'' telaşlı bir 'eyvah' seremonisinden sonra, dökülen birkaç şeyin sesi duyuldu ve mikrofon cızırdayarak kapandı. Muhtemelen güvenlik kamerasından tüm itirafınıza şahit olmuşlardı. Kris'in çatılan kaşlarına gülüyordun.
''Ne var?'' tersçe sorsa da, güldüğünü görünce ifadesi yumuşamıştı. ''Niye gülüyorsun ki şimdi? Seni öpmek için tüm cesaretimi toplamak ne kadar zordu haberin var mı?''
''Ünlü olunca bu durumlara alışığım, yani özel hayatını gözetleyen gözlere... Ama senin için yeni bir durum.'' Gülümseyip yeniden göğsüne sokuldun. ''Şimdi ne olacak? Burada kalırsak gözler hep üzerimizde olacak...'' 
''Bilmiyorum... Önce şu asansörden çıkalım da.'' Gülümseyerek düğmeye uzandı, asansör büyük bir gürültüyle yeniden çalışmaya başladı.
''Adaya gidelim.'' Dedin yüzünde huzurlu bir gülümsemeyle.
''Burayı sevdiğini sanıyordum?''
''O zaman hazırlıksız geldiğim için sevmiyordum!'' dudaklarını büktün. ''Gitmeden yeteri kadar alışveriş yaptığımdan emin olacağım.''
''Belki de burada kalmalıyız?'' Sesi çok ciddiydi. ''Çocuğumuz olduğunda...''
''Biz daha evli bile değiliz! Ondan önce evlenme teklifi etmiş olman gerekmiyor mu?''
''Düşünmem gerek.'' Bunu duyunca yüzüne baktın. Gerçekten de düşünüyordu! ''Sanırım yanımda sen olduktan sonra başka kimseye ihtiyacım yok.''
''Bu şekilde mi evlenme teklif ediyorsun?'' dedin kaşlarını merakla kaldırarak.
''Anlayamıyor musun? Hayatımdaki tek kişilik insan kadrosunu seninle dolduruyorum işte.'' 
''Ben sadece 'insan' mıyım?'' hayal kırıklığıyla sordun.
''Değil misin?'' sırıtıyordu.
''Kelime oyunu yapma Kris, neyim ben senin için?'' kaşlarını çattın.
''Hayatımın en büyük aptalı.'' Sinirlenip elini ısırdın. Dişlerinin izi çıkmıştı ama sesini çıkarmamıştı. ''Vahşi aptal?''
Asansör zemin kata indiğinde kollarından kurtulup hışımla ayağa kalktın. 
''Şirketle görüşmeye gidiyorum, en kısa zamanda bir film ayarlasınlar. Ya da iç çamaşırı çekimi.'' 
''Hiçbir yere gidemezsin!'' Kris arkandan bağırdı.
''Neden? Burası da mı senin adan? Senin iznin olmadan nefes bile alamaz mıyım? Koca bir hayır! Bu dünyada sözü geçen benim.'' Saçlarını savurup havalı bir şekilde yürüdün.
''Seni seviyorum.'' Bir anda olduğun yerde durmuştun. ''SENİ ÇOK SEVİYORUM!'' Geri dönüp takım elbisesiyle sokağın ortasında dikilen bu çekici adama baktın. Etraftaki kızlar çoktan gülüşerek fotoğraflarını çekmeye başlamışlardı bile. Ne kadar gergin olduğunu görebiliyordun, o uzun zamandır böyle bir kalabalığa maruz kalmamıştı. Sakin kalmak için yumruk yaptığı ellerini sıksa da, ellerinin titrediğini buradan görebiliyordun. Daha fazla bekleyemezdin, ona doğru koşup kalabalığı yardın. Boynuna sıkıca sarılıp, gür saçlarına daldırdın parmaklarını. Belini sıkıca kavramıştı, kokun ve varlığın ona huzur vermeye yetmişti.
''Sakin ol bebeğim...'' kulağına mırıldandın. ''Seni seviyorum... Ben de seni seviyorum, hem de her şeyden vazgeçecek kadar çok... Hadi gidelim... Yalnızca ikimizin olduğu yere gidelim...''
Ellerinizi birleştirip, meraklı bakışlara aldırmadan koşmaya başladınız. Sizi bekleyen mutlu geleceğe doğru...
*** SON ***

2690 kelime........ Yazılar neden birbirine giriyor ve seferinde anlamıyorum T.T

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
BEN GELDİİMM
Krisinfantazisi #2
Canım hikayem. Sonunda kavuştuk:)
DaisyW
#3
Ya unnie bu e mail ayarlamaya yapamadım bir türlü :'(
MKenKawaii
#4
No Way!’imi burada da buldum yalnız bırakmam