Who Are You? [Taemin]

K-POP OC ONE SHOTLAR

Senin için, yine hastane koridorlarını arşınlayarak geçirdiğin sıkıcı bir nöbet günüydü. Stajyer doktorlara bu kadar yüklenmenin ne anlamı vardı ki? Elbette nüfuzlu bir aileden geldiğin içindi tüm bunlar. Doktorluk, sülale mesleğiydi sizde. Başka seçenek sunulmazdı ailelerin genç fertlerine. Ülkenin seçkin doktorlarının da ailenize mensup olmasının başka bir açıklaması da yoktu zaten. Kuşaklar boyunca krallardan tutun, tüm seçkin insanlar sizin sayenizde iyileşmişlerdi.

İşte bu yüzden, iyi bir doktor olabilmen için -babanın inancı bu yönde olduğundan başhekime baskı yapıyordu- hastanenin her köşesinde çalışmalı, her yeri avucunun içi gibi bilmeliydin. Bugün de kan bankası ünitesindeydin.

Mesleğini sevmiyor değildin, ama bu kadar sıkı çalışmak bazen seni boğuyordu. Çocukluğundan beri doktor olmak için yetiştirildiğinden, hep sıkı bir çalışma temposu içinde olmuş, özel dersin birinden çıkıp diğerine girmiştin. Sonuç olarak buradaydın, beyaz önlük içinde ve dezenfektan kokan bu soğuk binada.

Derin bir iç çekip laboratuar sonuçlarını incelemeye koyuldun.

***

Seni uykundan uyandıran şey kırılan cam sesi olmuştu. Masanın üzerinde yatmaktan tutulan boynunu ovuşturarak sesin geldiği yöne, kan bankasına girdin. Karşında gerçekten bir silüet gördüğünden emin olmak için gözlerini ovuşturdun. Ama hayır, kimse yoktu. Belki de hatırlayamadığın bir rüya görmüştün ve tüm bunlar beyninin ve bilinçaltının sana oynadığı bir oyundu. Gecenin bu saatinde burada kim olabilirdi ki? Kartı ve parmak izi izinli olmayan kimse giremezdi buraya. Ve girse bile nano-saniye denilebilecek bir sürede ortadan kaybolamazdı. Uyku sersemliği ile halüsinasyon görmüş olmalıydın. Başını iki yana sallayıp yeniden raporlarını okumak üzere masana döndün.

***

Ertesi gün hastaneye gelir gelmez başhekimin odasından beklendiğin söylendi. Şaşırmıştın, durduk yere neden çağırıyordu ki seni? Yoksa gelecek haftanın nöbet çizelgesini mi verecekti şimdiden? Bu düşüncelerle mücadele ederek başhekimin odasına yürüdün. Derin bir nefes alıp kapıyı çaldıktan sonra içeri girdin.

''Beni çağırmışsınız efendim?'' sabahları oldukça suratsız olmana rağmen, gülümsemek için zorladın kendini.

''Evet kızım. Dün gece kan bankasında sen nöbetçiydin, değil mi?'' burnunun ucunda duran gözlüğünü, işaret parmağıyla burun kemerine doğru iteklerken sordu emektar başhekim. 'Tipik bir inek öğrenci davranışı' diye düşünmeden edemedin. 'Yılların alışkanlığı olmalı.'

''Evet efendim, bir sorun mu var?''

''Acaba dün gece acil servisten ya da başka bir bölümden kan isteyen oldu mu? Yaklaşık 10 ünite eksik ve kayıtlara geçirilmemiş. Acaba yorgunluktan unutmuş olabilir misin?'' elinde çevirdiği kalemi, cümlesinin bitmesiyle durdurmuştu.

''Hayır efendim. Dün gece kan bankasına benden başka kimse gelmedi. Kan isteğinde bulunan bir birim de olmadı.'' Kaşların çatılmıştı, böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Dün geceyi ince ayrıntılarına kadar düşünürken, çok da önemsemediğin ayrıntı zihninde şimşek gibi çakmıştı. ''Daha dikkatli olacağım efendim. Müsaadenizle.'' Eğilerek verdiğin selamın ardından odayı terk ettin.

***

Bütün gün dün geceki olayı düşünmekten işine kendini verememiştin doğru dürüst. Bu haftanın kalanında da kan bankasında nöbetçiydin. Bu olayın tekrarlanmaması için gayret sarf edecektin. Birden aklına gelen fikirle asansöre koştun. Zemin kata inene kadar ayağını yere vurduğun için tüm asansör sana tuhaf gözlerle bakıyordu. Hızla güvenlik odasına gidip dün gecenin kamera kayıtlarını isteyecektin. Neyse ki birkaç ay önceki genel tadilatta kan bankasına da CCTV takılmıştı. Güvenlik görevlileri ilk başta zorluk çıkaracak gibi oldularsa da, seni başhekimin gönderdiğini söylediğinde kuzu kuzu açmışlardı kayıtları. İyice emin olmak için, olay anından yaklaşık bir saat öncesinden başlamıştın izlemeye. Hızlandırılmış kayıtta her şey olağan seyrinde görünüyordu. Diğer açılarda da dikkat çeken bir şey yoktu. Sonra kameraya uzun boylu genç bir erkek takıldı, kızıl ve asimetrik kesim saçları yüzünü gizliyordu.

''Dur!'' aniden bağırarak kaydın durdurulmasını istedin.

''Ne oldu doktor hanım? Bir sorun mu var?'' güvenlik şefinin bu sorusu üzerine inanamayan gözlerle bir ona bir de ekrana bakıyordun.

''Sizce bir şey yok mu şef?'' Ne yani genç adamı göremiyorlar mıydı?

''Hayır, yok. Ekranda herhangi bir farklılık olmamasına rağmen neden durdurduğunuzu anlayamadım?'' Şef, diğer çalışanlara bakarak onay bekledi. Diğerleri de kafalarını sallayıp şeflerini onayladılar. Bu bir şaka falan olmalıydı değil mi? Bozuntuya vermeden kaydın kalan kısmını da izledin. Genç adam kayıp olan 10 ünite kanın failiydi. Ama anlayamadığın şey neden bu kanları içiyordu?

***

Bu gece uyumamaya yeminliydin. O genç adam yine gelebilirdi. Ama içeriye nasıl girmişti? Tek kapı, kart ve parmak iziyle girilen laboratuar girişiydi. Kan bankası bölümüne laboratuardan giriliyordu ve oranın camı yoktu. Ya nasıl çıkmıştı? Havalandırma deliklerinden buhar olup uçmuş muydu? Bir planın vardı ve her şey bu gece açığa çıkacaktı.

Kan bankası kısmına geçip, incelenmesi gereken kan örnekleriyle uğraşmaya başlamıştın. Birden arkanda duyduğun ayak sesleriyle irkilsen de soğukkanlılığını korumalıydın.

''Bu kadar çok çalıştığın için sana madalya falan vermeliler...'' Şimdi ne yapmalıydın? Ona cevap vermemek en iyisiydi. Arkanı dönüp yüz ifadeni sabit tutmaya çalışarak cam tüplerin olduğu dolaba ilerledin. Genç adam ise elinde tuttuğu 0 RH+ kanı yudumlamakla meşguldü. Tüpleri alıp yeniden sandalyene döndün. Bu sırada adım sesleri iyice yaklaşmıştı sana. Dirseğini masaya dayayıp ne yaptığına bakıyordu.

''Bu kadar eğlenceli mi? Her gece geç saatlere kadar çalıştığına göre...'' içeceğinden(!) bir yudum daha alıp masanın etrafında döndü ve tam karşına geçti. Sen ise onu görebildiğini anlamaması için kafanı kaldırmıyordun, tam karşında kan içen biri varken işinle meşgulmüş gibi görünmek oldukça zordu. Farkında olmadan sıktığın deney tüpü kırılıp elini kestiğinde kendine gelebildin. Kafanı kaldırdığında karşındaki genç adamın boyun damarları çarptı gözüne ilk olarak. Patlamak üzereymiş gibi görünüyorlardı. Yüzü kireç kadar beyaz olmasına karşın, gözleri bir yanardağ kadar kırmızıydı. Ağzını araladığında köpek dişlerinin normalden daha uzun ve sivri olduğunu fark ettin. Korkuyla yerinden kalkıp lavaboda elini yıkadıktan sonra, bir peçete yardımıyla kanamayı durdurdun. Derin bir nefes alıp arkanı döndüğünde ise kimse yoktu. Masanın üzerindeki kan izi ise yalanmıştı.

***

Gece yarısı eve döndüğünde, hala olayın şokundaydın. Ellerin bir Parkinson hastası kadar titriyordu ve dizlerin tutmuyordu. Çantanı ve ceketini geçtiğin yerlere bıraktıktan sonra, büyük evinizin mutfağına girip koca bir bardak su içtin. Sonra da olduğun yere çöktün yorgunlukla, yerdeki karolarla bakışmaya başladın. Bunlar gerçek olabilir miydi sahi?

''Şimdiden yoruldunuz mu küçük hanım? Bu daha başlangıç...'' Büyük babanın sesini duyunca kafanı yerden kaldırıp yüzüne baktın. Yaşlı adam yüz ifadeni gördüğünde elindeki fincanı apar topar tezgaha bırakıp yanına çöktü.

''Neyin var tatlım? Yüzünün rengi ne böyle? Kan şekerin falan mı düştü, ateşin mi var, hasta mıs-''

''Büyükbaba...'' sesin fısıltı gibi çıkmıştı. ''Daha önce kimsenin görmediği insanları gördüğün oldu mu hiç?''

Büyükbabanın endişeli ifadesi yerini ciddi bir ifadeye bırakmıştı. Yüzünü kavrayan elleri şimdi saçlarını geriye atıyordu.

''Nasıl insanlar kızım? Anlat bana?''

''Dün gece nöbetinde laboratuarda birini gördüğümü sandım. Sabah başhekim kaybolan kanlardan bahsedene kadar hayal gördüğümü düşünüyordum. Daha sonra emin olabilmek için CCTV kayıtlarını inceledim. Gerçekten de birini görmüşüm, ekrandaydı... Ama oradaki hiç kimse bir şey göremedi... Ve bu gece yeniden geldi... Kan içiyordu... Yanlışlıkla elimi kestiğimde değişmeye başladı... Damarları... Sanki patlayacak gibiydi... Korkunçtu büyükbaba...''

''Ağlama kızım...'' büyükbaban gözyaşlarını silerken bu anlattığını oldukça normal karşılamıştı. ''Öğrenmenin vakti geldi, beni takip et...'' Büyükbabanın yardımı ile oturduğun yerden kalkıp, kütüphaneye kadar onu takip ettin.

***

''İşte böyle yavrum, bu sadece ailemize özgü bir şey... Onları yalnızca biz görebiliriz ve kanlarımız da onlar için zehirlidir. İçtikleri takdirde vampir özellikleri kaybolur...''

Bu gece daha ne kadar şaşırabilirdin? Vampirlerin gerçekten var olduğunu öğrendiğine mi yoksa ailenizin özel güçleri olan büyücü bir aile olduğuna mı? Kafanı dinlemeye ihtiyacın vardı. Müsaade isteyip odana gittin. Başını yastığa koyar koymaz uyumuştun.

***

Bu gece kan bankasındaki son nöbet gecendi. Bu defa garip bir heyecan duyuyordun. Onunla konuşmak istiyordun, ve sana zarar veremeyeceğini bilmen de güven veriyordu. Saatine baktın, dünkü vakit yaklaşıyordu. Gelecek miydi? Derin bir nefes alıp camlı bölmenin öbür tarafına geçtin. Kan hırsızı oradaydı. Geldiğini duyunca dönüp sana baktı, sonra hiçbir şey olmamış gibi işine devam etti.

''Seni görebiliyorum.'' Dedin sesini kontrol altında tutmaya çalışarak. Muhatabın topukları üzerinde dönüp sana doğru yürümeye başladı. Tek kaşını kaldırmıştı karşına dikildiğinde.

''Biliyorum.'' Kollarını göğsünde birleştirmişti. Şaşırma sırası sendeydi şimdi. Kocaman olan gözlerinde beliren soru işaretleriyle ona bakıyordun.

''Anlamadığımı mı sandın? Yüzünü dışarıdan görebilseydin keşke...'' yüzüne kocaman ve ışıl ışıl bir gülümseme yerleştirip devam etti ''Ben de cevap vermediğinde benden hoşlanmadığını düşünmüştüm. ''

''Haaaaaa?'' şu anda mantıklı bir cümle kurman mümkün olmadığından boğazından anlamsız bir ses çıkarabilmiştin sadece.

''Evet, seni bekliyordum. Asla bir hastaneye bir kereden fazla uğramam.''

''Ne demek istiyorsun? Kimsin sen? Neden buradasın ve neden kan içiyorsun?'' zırvaladığını, ancak karşındaki genç kahkaha attığında fark etmiştin.

''Büyükbaban dün gece yeterince açık anlattı bence...'' bir kez daha şok olmuştun. Evini, evinde konuştuklarını nerden biliyordu? ''Kulaklarım fazla iyi duyuyor, biliyorum. Beni tanıdıkça öğreneceksin.''

''Neden seni tanıyacakmışım ki? Sadece kanlarımızı içmekten vazgeç diyecektim.'' Dedin dudaklarını bükerek.

''Çünkü yaklaşık 150 yıldır seni bekliyorum... Dünyaya gelip beni kurtarmanı... Uzun bir hikaye yani, eğer dinlemek istiyorsan otursan iyi olur.'' İçindeki merakla daha fazla dayanamayıp zemine oturunca, yine o parlak gülüşlerinden birini bahşetti sana. ''Nerden başlamalıyım bilmiyorum... Çok uzun zaman önceydi, tüccar kafilemizle yolculuk yaparken ormanda bir saldırıya uğradık. Tek hayatta kalan bendim... Boynumdaki ısırık izleri iyileştiğinde tuhaf bir şekilde yemeklere olan iştahımı kaybetmiş, kana susamış bir canavara dönüşmüştüm. Kendimi eve kapatıp açlıktan ölmeyi denedim, ama olmuyordu. Acım tarif edilemezdi. Çalışanlarım hasta olduğumu düşünüp zamanın en ünlü doktorunu çağırdılar. Yani senin 6. Kuşaktan dedeni... Bana, kendi soyundan gelecek birinin beni kurtarabileceğini söyledi, ama ne zaman geleceğini bilmiyordu. Normalde büyücülerin kanları bizim için zehirlidir, sadece kaderleri eşleşmiş olanların kanı diğerine zarar vermezdi. Ve elbette onu iyileştirecek tek panzehir olurdu. Doktorun tavsiyesiyle bu zamana kadar hayvan kanı içerek hayatta kaldım. Ben bir canavar olamazdım, insanları öldüremezdim... Dünya gelişip de kan bankaları kurulunca rahat bir nefes aldım. Artık hayvan öldürmek zorunda da değildim. İnsanlar zaten bu kanları hayat kurtarmak için bağışlıyordu değil mi? Teorik olarak benim hayatımı kurtarıyorlardı. Öyle bakma! Kan bağışı sağlıklıdır! Hem nadir kan gruplarını içmiyorum! İnsan hayatına saygılıyım tamam mı?'' bunun üzerine kocaman bir kahkaha patlatmıştın.

''Bir vampirin insan hayatına saygı duyması ne büyük ironi ha?'' kafanı iki yana sallayıp devam ettin ''Eee, şimdi ne yapmam gerekiyor?'' Ona öylece inanıp planına ortak olma fikri nedense hiç tuhaf gelmiyordu sana.

''Kanını içmeliyim. Böylece yeniden insan olabileceğim.'' Yüzünde kararlı ve umut dolu bir ifade vardı.

''Yan etkisi falan yok değil mi? Yani biliyorum ama...''

''Korkma, sana zarar verecek hiçbir şey yapmam. Güven bana.'' Gülüşü gerçekten de güven vericiydi.

''Pekala, burası iyi mi?'' saçını tek tarafta toplayıp beyaz boynunu açığa çıkardın. Gözlerinin yavaş yavaş renk değiştirdiğini fark edebiliyordun.

''E-evet, fazlasıyla iyi...'' oturduğu yerden emekleyerek yanına yaklaştı. Yüzünü kavradıktan sonra boynuna eğildi. Dolgun dudaklarını boynuna bastırıp ufak bir öpücük verdi.

''Bu ne içindi?'' dedin şaşkın ve bir o kadar heyecanlı bir sesle.

''Anestezi diyelim, sevgilim...'' fısıltı sesini duyduktan sonra boynuna geçen dişleri hissettin. Sonrasında ise her şey kararmıştı.

***

Gözlerini açtığında hala başın dönüyordu, boynundaki sızıyı hissettiğinde elini götürüp yaranın yerine dokundun. Fena halde yanıyor ve sızlıyordu. Olanları hatırladığında kafanı çevirip yanına baktın, kimse yoktu. Yavaşça doğrulup tüm odaya göz attığında da sonuç değişmemişti. Gizemli vampir yoktu. Seni öylece bırakıp gitmişti. Peki neden kalbinde anlamsız bir sızı hissediyordun şimdi?

***

Yaklaşık bir ay geçmişti. Bir daha görememiştin onu. Moralin bozuk olmayan bir güne gözlerini açamamıştın daha. Ona aşık olmuştun, ve her saniye tarifsiz bir sızı eşliğinde özlüyordun onu. Olağan hasta ziyaretini tamamladıktan sonra biraz hava almak için, kahveni alıp bahçeye çıkmıştın.

''Merhaba, sunbae-nim.'' Tanıdık sesin geldiği yöne döndüğünde gözlerine inanamadın. Karşında beyaz önlüğüyle dikilen asimetrik-kızıl saçlı genç esrarengiz vampirinden başkası değildi. ''Ben yeni stajyer doktor Lee Taemin. Lütfen bana göz kulak olun.'' Önünde eğilip selam verdi.

''S-sen... Neredeydin? Bunca zamandır... Ben...'' boğazın yanıyor ve burnun sızlıyordu. Onun karşısında ağlamak istemesen de duyguların karşısında zayıf düştün, gözünden süzülen bir damla gözyaşına bile sözün geçmemişti.

''Bunu yapmam gerekiyordu. Beni özlediğin için özür dilerim. Ama ben seni 150 yıldır bekliyorum değil mi? Soruna gelecek olursam... Kaderlerimiz bağlanacaktı evet, ama bunun aşkla bağlanabilmesi için senden bir ay boyunca uzak durmam gerekiyordu. Zehrimin tek yan etkisi seni bana aşık edecek olmasıydı.'' Tedirgince dudaklarını kemiriyordu.

''Şu an seni yalnızca ben görmüyorum değil mi?'' şüpheyle gözlerini etrafta gezdirdin. Birkaç hasta ve doktor dışında kimse yoktu.

''Denemek ister misin?'' mutlulukla gülümseyip yeniden dolgun dudaklarını dişledi. ''Heeeeey! Beni dinleyin! Karşımdaki kadına deliler gibi aşığım! Ve onun da kalbimi kabul etmesini bekliyorum!'' Taemin bağırdıktan sonra bahçedeki küçük kalabalık alkış tutarak çevrenizi sarmıştı. Onu gerçekten gördüklerini ise fısıldaşmalardan anlamıştın. Herkes bu havalı ve yakışıklı genç adamın en az kendisi kadar havalı bir itirafta bulunduğundan bahsediyordu. ''Uzun zamandır seni bekleyen bu kalbi kabul edecek misin?''

''Evet, kabul ediyorum! Geçen bir ay boyunca emin olduğum tek şey, kalan hayatımın tek bir saniyesini bile sensiz geçirmek istemediğimdi. Seni seviyorum Lee Taemin!'' cümleni tamamladığında aranızdaki küçük mesafeyi de büyük adımlarla kapattın. Birbirine sıkıca sarılan bu iki genci gören herkes alkışlarıyla bu aşkı kutsuyordu adeta. Taemin saçlarına bir öpücük bırakırken, ömrünün sonuna kadar tutacağı o sözü fısıldadı : ''Seni seviyorum...''

*** SON ***

 

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
icequeenhera
#1
Chapter 1: Kızsam mı sevsem mi dövsem mi bilemedim şimdi
icequeenhera
#2
Ben buna da tekrar başlıyoremm
NursimaElfAhgase
#3
Chapter 18: bem geldim ki bu tekrar ıumak güzeldi
dinozoruschenus #4
Chapter 18: BU SHOWNU HİKAYESİ BANA İYİ GELECEK VE YARALARIMI SARACAK
icequeenhera
#5
Ben geldiimm
ddaisyW #6
Yeniden hesap açtım :')