Siyah - Kısım I

Colourless Soul
Please Subscribe to read the full chapter

Yazar: themoonknows

Çevirmen: UzumluCikolata


 

Birinci Hafta - Pazartesi

Genel anlamda Baekhyun hafta içleri erken uyanan biri değildi- en azından geçen yıl Seul'ün en iyi lisesinden mezun olduğundan beri değildi - ama yine de bir pazartesi sabahı erken saatlerde, alarmının keskin ışığına gözlerini kısmış bakarken buldu kendini. Sonunda o gün gelmişti. Byun Baekhyun nihayet hayatında ilk kez çalışacaktı, başlayacağı için son derece heyecanlı olduğunu itiraf ettiği bir işte hem de.

Alçak sesle homurdanarak artık zar zor sığabildiği küçük yatağında doğruldu. On bir yaşındayken sığıyordu, şimdiyse on dokuz yaşındaki Baekhyun'un yatağın üzerinde yatay biçimde uzanması, sadece garipti. Ama bu onun çocukluk yatağıydı; oldukça büyük dairesindeki, ailesinin evinden kalma birkaç mobilyadan biriydi. Aşınmış ahşap yatak başlığı yatak odasındaki diğer beyaz cilalı mobilyalarla karşılaştırıldığında yırtık dondan çıkmış gibi duruyordu.

Baekhyun'un yeni işine doğru yürümesine daha otuz dakika vardı, bu yüzden kahvaltı ederken acele etmedi. Sabah rutini son derece basitti. Dudaklarında büyük bir gülümsemeyle güne başlamaya hazır hissetmesi için ihtiyaç duyduğu tüm şey sadece birkaç pompa saç jölesi, biraz BB krem ve kahvaltı için bir bardak suydu.

Sonunda kendi parasını kazanacaktı, tamamen kendi kendine. Bundan böyle annesinin onu bunu ödemesi için verdiği paraları kabul etmeyecekti. Şımarık çocuklar hakkında izlediği onca televizyon programından sonra, davranışlarında bu kadar özgür olması ve -tanrı aşkına işletmeci olan- abisinden daha çok para biriktirmesi hala garibine gidiyordu.

Bardaktaki su biter bitmez, zıplaya zıplaya küçük elbise odasına geçti ve düzgün bir işte-ilk-gün kıyafeti seçme görevini ele aldı. En sonunda bacaklarında krem rengi gömleğiyle eşleşen klasik mavi bir kotla duvardaki aynada kendine tepeden aşağı göz gezdirdi. Sıradan, ama fazla sıradan değil.

"Her zamanki gibi yakışıklısın. Kesinlikle Baekhyun, kesinlikle." Aynaya atılan son bir bakış ve güne devam etmeye hazırdı.

En sevdiği komşusu Park Joon, ortak apartman binasından dışarı adım attığında onu selamladı. Joon elinde ucuna küçük bir finonun bağlı olduğu bir tasmayı tutuyor ve genç çocuğun dışarıya adım attığını fark ederken kendine has tebessümüyle gülümsüyordu. Adam Baekhyun'dan neredeyse otuz yaş büyük olabilirdi ama yine de bugüne dek tanıştığı en aklı başında insanlardan biriydi.

Fino, Baekhyun'un elini yalamak için atıldı ama Joon tasmayı çekti ve o da tiz bir mızıldanmayla geri çekildi. "Genç Bay Byun bir Pazartesi sabahı bu kadar erken saatte ne yapıyor bakalım? Yanlış hatırlamıyorsam kıyamet otuz yıl içinde kopmayacak, dolayısıyla günün bu saatinde neden ayakta ve koşuyor olduğunu anlayamadım," dedi adam her zamanki gibi şaka yollu ve Baekhyun da gülerek karşılık verdi, her zamanki gibi.

"Hayır adamım, sadece işe gitmek için çıkmıştım. Geçen hafta başvurumu yaptım ve aslında bugün de ilk mesaimi yapıyorum," diye açıkladı Baekhyun finoyu süzerken. Küçük köpekler pek ilgisini çekmiyordu.

Joon ıslık çaldı ve her zaman yaptığı gibi ellerini çırptı. "Oha adamım! Bu harika! Seni meşgul etmemeliyim o zaman, iyi şanslar adamım." Ve bununla Bay Park huysuz köpeğini de peşinden sürükleyerek gitti.

Joon'la ilgili bir şeyler Baekhyun'u hep daha da fazla mutlu etmeyi başarıyordu. Elbette Baek, görünüşte zengin bir ailenin tipik bir oğlu olduğundan muhakkak oldukça sık yanlış anlaşılıyordu ama orta sınıf -yarı Amerikan yarı Koreli- komşusu, birkaç ay önce bu binaya taşındığından beri Baekhyun'a yaşıtıymış gibi davranmıştı. Etrafta şakalaşabileceği birinin, onunla aynı yaştaki okul arkadaşları haricinde birinin olması güzel bir histi.

Dakikalar öncesinde olduğundan çok daha neşeli hissederek sessiz caddelerde ilerledi. Saat sabahın 7'si olduğundan -patronu bugün ilk günü olduğu için normalden iki saat önce gelmesini istemişti- dışarıda hemen hemen kimse yoktu dolayısıyla Baekhyun kendini dünden beri aklına takılmış bir ezgiyi sessizce mırıldanırken buldu.

Hiç trafiğin olmadığı ve binaların nispeten yeni olduğu böylesine güzel bir bölgede, başka bir deyişle sessiz ve huzur dolu bir yerde yaşadığı için çok şanslıydı. Anne babasının geceleri rahatça uyumalarını ve oğullarının bazı manyak akıl hastaları tarafından soyulup öldürülmeyeceğinden emin olmalarını sağlayan da buydu. Baekhyun onlar mutlu olduğu sürece kendisinin de mutlu olduğunu varsayıyordu.

Eski kitapçıya ulaştığında işe başlamak için o kadar heyecanlıydı ki bütün bedeni beklentiyle titriyordu. Kapıyı açarken dükkan sahibine geldiğini haber veren bir zil çaldı.

Kitapçı beklendiği gibi eski kitap ve yeni pişirilmiş kahve kokuyordu. Küçük bir dükkan değildi ama çok büyük de değildi. Mükemmel olduğunda karar kıldı Baekhyun çevresindekileri incelerken. Kitaplar farklı renklerdeki raflara alfabetik sırayla istiflenmiş, bir kısmı da daire şeklindeki odada her tarafa saçılmıştı. Birtakım eski plakları bile satıyorlardı, onlar da son derece düzgün bir şekilde farklı kutulara dizilmişti. Baekhyun daha rahat bir iş yeri dileyemezdi.

Dükkan sahibi geride, sağ yuvarlak köşedeki tezgahın arkasındaki küçük odadan çıktı. Gözlükleri devasa burnunun üzerinde dururken Baekhyun'a favori filmlerinden birindeki Profesör Dumbledore'u anımsatıyordu. Yaşlı adam kapının yanında duran Baekhyun'u fark edince onaylayan bir tavırla hah sesi çıkardı.

"Görüyorum da çalışanım işe tam zamanında gelmiş," dedi ve genç oğlana doğru yürüyerek elini sıktı. "Bugün nasılsın?"

"İyiyim, çok iyiyim aslında. Bu kadar erken kalkmayalı uzun zaman olmuş, serin sabah havasını tekrar deneyimlemek güzeldi yani."

"Anlıyorum," adam kıs kıs güldü. "Hafta içleri günün bu saatinde fazla müşteri olmaz, bu yüzden ilk birkaç gün daha erken saatlerde çalışmana izin vereceğim. Daha sonra ise her şeyin nasıl işlediğine alıştığından normal mesai saatlerinde çalışmak zorundasın. Sorun var mı?" Bay Lomander başını iki yana sallayan Baekhyun'a sabırsızlıkla baktı.

"Kulağa iyi geliyor," dedi yaşlı adama güvence vererek. "Benden beklentilerinizi karşılamak için elimden geleni yapacağım, efendim. Burada çalışmama izin verdiğiniz için tekrar teşekkür ederim."

Bay Lomander Baekhyun'un omzunu hafifçe pat patladı ve sonra geri çekildi. "O zevk tümüyle bana ait. Benim olmadığım günlerde dükkana göz kulak olacak birinin olması güzel olacak." Baekhyun'a özür dileyen bir bakış attı ve devam etti. "Korkarım ki doğrusu çoğu zaman kendi başına olacaksın. Anlayacağın, karım çok hasta, yani evde onunla kalabilmek için dükkanı çoğunlukla kapatmam gerekiyor. Seni bu yüzden işe aldım. Umarım bu sorun olmaz?" Bay Lomander son kısmı soru sorar gibi söyledi, görünüşe bakılırsa çoğu zaman dükkanı tek başına idare edeceğini duyunca Baekhyun'un birdenbire dönüp gideceğinden endişe duyuyordu. Şımarık arkadaşlarının çoğunun sahip olmadığı bir şey olan bir iş bulabilmek için Baekhyun'un ne gerekiyorsa yapmaya hazır olduğundan elbette yaşlı adamın haberi yoktu.

"Sizin olmadığınız günlerde dükkanı kendi başıma idare etmek sorun olmayacaktır. Karınızla elinizden geldiğince çok zaman geçirmelisiniz tabii ki. İleride işten daha çok izinli olacağınız için çok mutlu olduğuna eminim." Baekhyun'un annesi aynı görüşte değildi belki ama yaşlı insanların beğenisini nasıl kazanacağını kesinlikle biliyordu ve -ihtiyarın yüz ifadesinden- Bay Lomander'ın daha şimdiden ondan hoşlandığını söyleyebilirdi.

"Bunu duyduğuma sevindim, genç Byun," dükkan sahibi derin bir nefes aldı ve yeni çalışanına gülümsedi. Ardından ellerini çırpıp gözlerini büyüttü. "Şimdi, hadi işe başlayalım."

Bay Lomander hafta içleri öğle saatinden önce pek müşteri olmadığını söylediğinde kesinlikle haklıydı, Baekhyun bir diğer kitap rafının tozunu alırken bunun doğruluğunu kabul etti. Yaşlı adam odanın sol alt köşesindeki üç deri koltuktan birinde sessizce kitap okuyordu. Baekhyun'un kendisi ise kapının üstündeki zil onlara nihayet bir müşterinin geldiğini haber vermek için çaldığı sırada neredeyse dört saattir eşyaların tozunu alıyordu.

Orta yaşlı bir kadın maun ağacından yapılma kapıdan geçti ve nemli odanın içine girer girmez kapıyı arkasından sıkıca kapattı. Yaz olmasına rağmen elinde bir şemsiye tutuyordu, muhtemelen kırış kırış olmuş cildini parlak güneş ışınlarından korumak içindi.

Bay Lomander dükkanın köşesinden Baekhyun'a belirgin bir bakış attı. Baekhyun anladı, toz bezini kenara koydu ve kadına doğru dönerken boğazını temizledi.

"Hoş geldiniz! Ben Baekhyun ve eğer öğrenmek istediğiniz bir şey varsa size yardımcı olmaktan mutluluk duyarım." Sözlerini takılmadan sıraladı ve yığınla kitabın arasından birini seçme serüvenine başlamadan önce kadının ona doğru başını salladığını görünce sevindi.

Bay Lomander, bugünlük bu kadar yeterli olduğuna karar verip bugün dükkana gelen neredeyse hiç müşteri olmadığından gitmesinin onun için sorun olmayacağı konusunda onu temin ettiğinde saat daha 3'tü. Baekhyun, patronuna veda ettikten sonra dükkandan çıkarken mutlulukla iç geçirdi ve temiz havayı içine çekti, ardından eve yürüdü. Kesinlikle bu işe bayılacaktı, ne de olsa hemen hemen yapacak hiçbir şey yoktu, onun için idealdi yani.

Tam dairesinin kapısını açmak üzereyken kilidinin üzerindeki ışığın yeşil olduğunu fark etti.

Yalnızca içeride biri varsa yeşil olurdu.

Sesli bir şekilde yutkunarak, göğsünde hızla çarpan kalbiyle, sessizce kapıyı açtı, korktuğu gibi kilitli değildi. Tüm ışıklar açıktı ve bu sabah evden çıkarken onları kesinlikle kapattığını hatırlıyordu. Ayrıca oturma odasından gelen donuk bir ses vardı; televizyonu kısık sesle çalışıyordu. Şüphe uyandıran odaya girmeden önce, ellerinin üstünde yere çöktü ve sağındaki odaya, yani mutfağa doğru emekledi. Çekmecelerden birinde boyutlarına göre dizilmiş keskin bıçaklardan vardı, büyük olanı kaptı ve ardından yeniden koridora emekledi.

Dikkatle dinlerse eğer, sanki biri gürültüyle çıtır çıtır bir şey yiyormuş gibi duyulan birtakım sesler algılayabiliyordu. Bu, Baekhyun için yeterli bir kanıttı. Davetsiz bir misafir kesinlikle dairesinin içindeydi. Bu gibi anlarda, kişisel alan olmasından dolayı yatak odası haricinde her odasına güvenlik kamerası kuran aşırı korumacı ailesine minnettar kalıyordu. Eğer Baekhyun bugün öldürülürse en azından bir kanıt ve katilinin bir kaydı olacaktı.
 

Mümkün olduğunca çok cesaret topladı ve ardından elinde başının üzerine doğru kaldırdığı bıçakla fırlayarak duvarın arkasından çıktı.
 

Tiz bir çığlık havayı doldurdu, ama Baekhyun'un değildi. 
 

Kanepede genç bir adam yatıyordu, patates cipsi kıyafetlerinin her yanına ve kadife minderlerin üzerine saçılmıştı. Adam, Baekhyun'dan çok daha fazla korkmuşa benziyordu, Baekhyun açığa çıkarken ortalığı batırması bu yüzdendi. 
 

"Tanrı aşkına B! İnsan bir işaret verir!" diye bağırdı Baekhyun'un en yakın arkadaşı cips kırıntılarını beyaz kumaş pantolonundan silkelemek için elinden geleni yaparken. 
 

Baekhyun yüksek sesle nefes alıp vererek göz korkutucu bıçağı masanın üstüne bırakırken adam da arkadaşına ölümcül bakışlar atıyordu. Jongin 19 yaşındaki Baekhyun'dan birkaç yaş daha küçüktü ama her zaman yaşından daha büyük gözükmüştü. İkili arasından büyük olan, hiç itiraf etmese de en iyi arkadaşının boyunu ve ince bedenini hep kıskanmıştı. Yağlı kırıntılarla kaplanmış halde bir kanepede uzanırken çaba göstermeden bu kadar yakışıklı görünebilmek yasaklanmalıydı. 
 

Hala kızgın bir şekilde arkadaşının yanına oturdu. "Sana acil bir durum olmadığı sürece yedek anahtarları kullanmamanı söylediğimi sanıyordum?" diye çıkıştı Baekhyun ve diğerinin kucağından bir cips parçasını alıp ağzına attı. Bu haftalık bu kadar sağlıklı olmak yeterdi. 
 

"Bu bir acil durumdu! Şu yatağımın altında sakladığım posterleri hatırlıyor musun? Hepsinde erkeklerin olduğu?" Baekhyun arkadaşının iç çamaşırı modelleri koleksiyonunu aklından geçirirken düşünceli bir şekilde başını salladı. "Pekala, bil bakalım ne oldu? Annem bu sabah odamı temizlerken onları buldu!"
 

Baekhyun bunun neden böylesine felaket olduğunu hala anlayamıyordu. 
 

"Biricik oğlunun yatağının altında kaslı çıplak adamların resimlerini bulduğunda ne tepki verdi sence? Birlikte sağlam bir gelecek kurabileceğim ve çocuk sahibi olabileceğim güzel, genç bir kızla evlenmemi istiyor. Durumla nasıl başa çıktığına inanamayacaksın bile!"
 

"Ama senin annen çok iyi biri değil mi? Alenen gay olmamla alıp veremediği hiçbir şey yoktu, yani sana neden farklı davransın ki?" diye sordu Baekhyun ve kaşları çatıldı. 
 

Jongin suratını astı ve kollarını sinirle başının üzerine attı. "Ben de tam da böyle düşünüyordum! Ama baban çok yaşlandığında devralacağın bir şirketin yok senin. Sanırım ben gidersem şirketi devralacak bir oğlan çocuğu doğması için bana ihtiyaçları vardı diye kızgınlar ve hayal kırıklığına uğradılar. Eğer başkaları Bay Kim'in oğlunun gay olduğunu öğrenirse kıyamet kopar." 
 

Jongin'i bu kadar incinmiş görmek berbattı ve Baekhyun'un ailesi hakkında ise haklıydı. Ailesi zengin olmasına rağmen onu her istediklerini yapması gereken biri olarak görmüyor ve fazla yaşlandıklarında ondan firmalarını yönetmesini beklemiyorlardı. Kuşkusuz oğullarının gay olduğu haberi duyulduğunda birkaç önemli müşteri kaybetmişlerdi ama ailesi ona şirketlerinden daha çok değer veriyordu. 
 

"Belki de babamı arayıp ondan ailenle buluşmasını ve akıllarını başlarına getirmesini istemeliyim. Bunun yardımı dokunur mu?" diye önerdi ve elini genç olanın elinin üzerine koydu. Jongin parmaklarını birbirine geçirdi ve umutsuzca başıyla onayladı. 
 

"Bu harika olurdu aslında. İki başarılı iş adamı karşılıklı," Jongin kabul etti ve en sonunda gülümsedi.
 

Televizyonu kapattılar ve gerekli gereksiz her şey hakkında sohbet ettiler. Jongin Baekhyun'a işteki ilk gününü sordu ki büyük olan çok geçmeden orada evindeymiş gibi hissedeceğine emindi. Gündüz geceye döndü ve en sonunda Baekhyun'un yatmak için hazırlanma zamanı geldi. 
 

"Eve dönmeyi reddediyorum!" Jongin dondurmasını az önce pis kaldırıma düşüren beş yaşındaki bir çocuk gibi mızmızlandı. "Annemin o kızgın bakışları sonum olacak ve sadece bir geceliğine kalmama izin vermediğin için de bu senin suçun olacak!"
 

Baekhyun yılgınlıkla hırıldadı. Yorgunken en son istediği şey, hırçınlığı üstünde bir Jongin'le muhatap olmaktı. "O zaman kal tanrı aşkına! Vay canına, bazen cidden sinir bozucu oluyorsun." Bu gece tartışmanın hiçbir alemi yoktu, sadece yatmak istiyordu.
 

Jongin hoplayıp zıpladı ve kendini büyük olanın kollarına attı. "Teşekkür ederim B! En iyi arkadaşım olmanın bir gün işe yarayacağını biliyordum!" Cevap vermek için fazla yorgun olan Baekhyun izin isteyip banyoya gitmeden önce genç olanın sırtını hafifçe sıvazladı sadece. 
 

Günün en sevdiği zamanı buydu, duşun altında öylece dikilirken, buharlar çıkan sıcak suyun altında rahatlayan gergin omuzları... Dişlerini fırçaladı ve keskin tıraş bıçağını pürüzsüz yanaklarında gezdirmekte acele etmeden olmayan sakalını tıraş etti. Koyu renk gözleri aynada kendi yansımasını inceliyordu. Baekhyun'un minnettar olduğu bir şey varsa o da anne babasının iyi genleri sağ olsun aldığı dış görünüşüydü. Saçları güneşte yanmış tenini daha çok açığa çıkaran bal renginde bir kahverengiye boyalıydı. Küçükken, büyük kulakları olmasını dert ederdi ama artık onlara alışmıştı. Onun bir parçasıydılar ve onları kabullenmeyi öğrenmişti. 
 

Baekhyun yatak odasına adımını attığında Jongin yatağın büyük çoğunluğunu kaplıyordu. Misafirlerinin yatıya kalmasına pek sık izin vermezdi ama Jongin bir istisnaydı, özellikle de şimdi ailesi böyleyken. Genç olan inanılmaz derecede dar olan baksırı dışında hiçbir şey giymiyordu. Baekhyun Jongin e

Please Subscribe to read the full chapter
Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
JannDG
#1
Hello! Where can I see the original version of this? Thank you!