Bölüm 1

love yourself
Jimin telefonu titremeye devam edince cebinden çıkardı. İç çekip ekranı yana kaydırmadan önce arayanın kim olduğuna göz attı. 

''Kimmiş o?'' Jungkook Jimin'e sordu, iki sokak ötedeki Jimin'in evine yürüyorlardı.

Jimin telefonu cebine koyup elini reddetmek için kırmızıya doğru kaydırdı ve sevgilisinin elini tutarak rahatlattı. ''Bilinmeyen.'' dedi ilgisiz bir halde.

''Yine mi?'' diye sordu Jungkook kaşlarını çatarak. ''Hiç cevapladın mı?''

''Hayır.'' Jimin itiraf etti. ''Engelli bir numaraya cevap vermek istemiyorum. Muhtemelen bir eşek şakası yapılıyor. Umarım durur.'''

Ancak telefonu bir kez daha titremeye başladığında sözcüklerine karşı tam tersi olmuştu. Kontrol ettiğinde ekranda aynı ''Bilinmeyen'' yazısı ortaya çıktı. İnledi.

''Bırak ben konuşayım.'' diye teklif etti Jungkook. Jimin memnuniyetle kabul etti ve erkek arkadaşına cep telefonunu verdi. ''Alo?''

Caddeden karşıya geçerlerken Jimin, Jungkook'un konuşmaya devam etmesini bekledi, ancak sessiz kalmıştı. ''Ses yok mu?'' diye sordu Jimin.

Jungkook dudaklarını sıktı ve başını salladı. ''Merhaba?'' Tekrar telefona seslendi. ''Orada kimse var mı?''

 

Jimin, Jungkook'un konuşmasının hiçbir sonuca varmayacağını bilerek telefona elini uzattı ve aramayı bitirdi. Fakat cebine sokmadan önce tekrar titremeye başlamıştı.

''Benimle dalga mı geçiyorsun?''  O anda telefonu en yakın kanalizasyona atmaktan başka bir şey istememişti. Hemen pişman olacağını bilerek, aramayı bir kez daha reddetti ve telefonu rahatsız etmemesi için cebinin içine soktu. ''Sana söylüyorum, ben bittim. Beni öldürmeye çalışan bir psikopat kesin peşimde.''

Jungkook kahkaha attı ve başını salladı. '''Çok dramatiksin. Muhtemelen dediğin gibi eşek şakası araması. Yarınki sınavından sonra bununla ilgilenirsin.''

''Evet biliyorum.'' dedi Jimin, ikisi de Jimin'in kapısına vardıklarında. ''Ve sen de iyi çalış. Yarın görüşürüz, tamam mı?''

Jungkook başını sallayıp Jimin'e elveda öpücüğü vermek için eğildi. ''Seni seviyorum.''

''Ben de seni seviyorum. Hoşçakal.'' dedi Jimin, Jungkook dönüp kendi evine giderken el salladı.

Jimin dairesine girdiğinde, kapıyı kapattı ve bir iç çekişle yaslandı. Telefonuna bir kez daha baktı, sadece kısa yürüyüşte Bilinmeyen'den iki cevapsız çağrı olduğunu görmüştü. Fakat aynı zamanda, ara sınav dönemi olduğu için onunla başa çıkacak vaktin olmadığı için çalışması gerekiyordu.

Ders çalışmak. Jimin bu rahatsız edici konuyu aklından defetmek için başını salladı ve evindeki odasına gitti. Sırt çantasını yatağının yanındaki yere koyarak yatağın içine cup diye düştü. Bir sonraki sınavına kadar bir kaç saat çalışmalıydı, ama henüz başlamaya hazır değildi.

Başını kaldırıp, stresini atmak için şakaklarına masaj yaptı, sonra banyoda yüzünü yıkamak için ayağa kalktı.

İşte o zaman görmüştü.

Polaroid fotoğraf, penceresinin dışında bantlı bir şekilde duruyordu.

Jimin oradaki fotoğrafa yavaşça yaklaştı, almamıştı ama hala istemek ile istememek arasında şüpheliydi. Ne olursa olsun, aralarında sadece birkaç santim mesafe olana kadar yaklaştı.

Gördüğü şey kalbini neredeyse karışıklık ve korku ile durduruyordu.

Bu Jimin ve Jungkook'un el ele fotoğrafıydı, Jungkook kulağında telefonla caddenin karşısına yürüyordu. Fotoğrafta Jungkook Jimin'i eve bıraktığı sırada aynı kıyafetleri giyiyordu, ve Jimin hala üzerinde duran aynı kıyafetle fotoğrafta çıkmıştı.

Bu resim birkaç dakika önce çekilmişti.

Jimin penceresinden dışarı baktı, sonra tekrar bantlanmış resme döndü. Dairesinden caddenin görünüşü resimde olduğu gibi tamamen aynıydı.

Jimin yutkundu. Gözlerini altındaki boş alana aceleyle yazılmış metne indirmeden önce derin bir nefes aldı.

Seni günlerdir arıyorum ve bir kez cevap alacağım o da lanet sevgilin oluyor. Sen her zaman bir korkaksın.

Genişleyen gözlerle, Jimin dizini yatağın kenarına çarpana kadar resimden uzaklaştı. Sırtını başlığa dayayana kadar yatakta geriledi, sonra dizlerini göğsüne çekti.

Fotoğraf Jimin'in odasının açısından çekilmişti. Fotoğraf Jimin'in evinin içinden çekilmişti. Jimin dışarıdayken.

Telefonunu bir kez daha çıkarıp ekranı kontrol etti.

 

Bilinmeyen.

8 cevapsız arama.

 

Telefonunu açtı ve fotoğraflarını inceledi. Hepsi mantıklıydı. Jimin'in, Jungkook'un sarhoşken çekmiş olabileceğini iddia ettiği uyku resimlerinin tümü. Hiç ziyaret etmediği YouTube ve İnternet geçmişindeki karanlık videolar. Ziyan ettiğini bildiği masanın üzerindeki kıvrılmış kağıtlar. Kayıp resim kareleri, kayıp gömlekler, kayıp yiyecekler, kayıp şampuan, kayıp ayakkabılar.

 

Hepsi mantıklıydı.

Evinde, kalması beklenmeyen birisi vardı.

Galerideki çelişen resimlere bakarken ekranda 'Bilinmeyen' yazısı ile telefonu tekrar çalmaya başladı ve hazırlıksız yakalanmıştı. Polisi araması gerektiğini biliyordu, fakat bu sapık evindeyse, polisi aramak onu kurtaramazdı. Yapabileceği tek şey cevaplayarak kendine biraz zaman kazandırmaktı. Belki konuşanın sesini bile belirleyebilirdi.

Tüm iradesiyle ve kararlığına karşılık, Jimin çağrıya cevap verdi. ''Alo?''

''Ah, Jimin-ah. Sonunda cevap verdin.''

Jimin sesi duyunca bir heykel gibi dondu. Bir erkeğe ait kulak tırmalayıcı, tehlikeli bir sesi vardı ve onu tanıyamadı. Tereddütle konuştu. ''Üzgünüm, k-kimsiniz?'

''Sesimi tanımadın mı? Bunu bana nasıl yaparsın? Bu acıttı, Jimin-ah. Beni ne kadar incittiğini biliyor musun?"

Jimin'in kalp atışı yabancının ses tonuyla hızlandı. Sesi sanki bir drama senaryosu okurken gülmek istiyor gibi geliyordu ama ayrıca kızgındı.  
Jimin dinlemeye devam etmekten korkmuştu. Telefonu kulağından indirdi ve baş parmağını uzatarak kırmızı 'sonlandırma' düğmesine dokundu.

''Kapatma!'' Bunu yapmadan önce yabancının sesini duydu.

Kalbi durdu. Jimin'in kapatmak üzere olduğunu nereden bilmişti?

Artık onayladı. İzleniyordu. Son bir kaç hafta içinde yaşadığı her şüphe haklı çıktı. Kimse ona inanmadı, ama haklı çıkmıştı.

Hareket etmekten korkuyordu, aslında kapatıp yerine polisi aramaktan çok korkuyordu. Zihni, bunu yaparak bir tuzağa düştüğünü biliyordu; ancak bedeni korkudan kendisine ihanet etmeye devam etti. Böylece, telefonu kulağına geri getirdi ve hiçbir şey söylemedi.

 

''Biliyorsun'' Ses devam etti. ''Beni böyle görmezden geldiğinde canım yanıyor. Arkadaşın olmak için çok uzun yıllardır uğraşıyorum. Ama sen beni hiçbir şey ifade etmiyormuşum gibi savuşturdun. Ben hiç miyim? Bunu bana yaptığın için kendini kötü hissediyor musun?''

Kim olduğunu bile bilmiyorum, demek istedi Jimin ancak gıkı çıkmıyordu.

''Uzaklaşmanı gerektiren ne vardı? Anlamak için çok uzun yıllar uğraştım, fakat yapamadım. Sana yakın olmak için çok uğraştığım için mi anlayamadım? Sana yakın olmak istediğim için mi mutlu olmamalıyım? Normal bir insan gibi?''

Jimin, gerçekten kimin konuştuğunu bulmaya çalışıyordu. Ama bilmiyordu. Kimi incittiğini ya da kimin Jimin tarafından yaralandığını anlayamadı. Fakat yanlış bir şey yaptığına dair hatırladığı bir şey yoktu.

''Ama hala.. Bu şekilde beni kırdığın halde, hala yanımda olmanı istiyorum. Sen çok... çok... mükemmelsin. Diğerleri arkadaşın olmayı hak etmiyor. Diğer insanlar seni sevmeyi ya da senin tarafından sevilmeyi hak etmiyor, çünkü diğer insanlar senin ne kadar mükemmel olduğunu bilmiyorlar. Ama-''

''Ben biliyorum.''

Jimin dondu. O sesi.. onu duymuştu. Sadece telefonundan değil, odasının dışından geliyor gibiydi.

Yabancı sadece onu izlemekle yetinmiyordu. Jimin'e birkaç metre uzaktaydı.

''Anlamasan bile, ben sadece sana sahibim.'' Ses daha yüksek çıkmaya devam etti ve Jimin, yabancının gittikçe yaklaştığını biliyordu. "Ve sana sahip olacağım. Tamamen kim olduğumu değiştirsem bile yanımda olacaksın  ve bundan emin olacağım. Zorunda kalırsam, içimdeki şeytanı çıkartacağım.''

Jimin, yatağından sıçrayarak banyoya koşarken aramayı mümkün olan en kısa sürede bitirdi. Arkasından kapıyı kapatıp kilitledi ve lavabonun kenarlarını tutmak için öne eğildi. Kendini sakinleştirmek için birkaç derin nefes alır, ama boşunaydı, ses daha da yakın gelmeye devam ediyordu.

''Ha.. beni dinle. Korkutucu geliyor, değil mi? İşte bu bana yaptıkların, Park Jimin. Hak ettiğin budur. Ve sen ... benim hak ettiğim şeysin.''

Jimin telefonunu tekrar çıkardı ve bu sefer korkusunu yutup polisi aradı. Buna daha fazla katlanamıyordu.

''Polis. Acil durumunuz nedir?''

"Daha fazla uzun süre ayrı kalmayacağız. Çok uzun yıllar sana uzaktan baktım ve beni tamamen görmezden geldin. "

''E-evimde birisi var!'' Jimin yapabileceği kadar net fısıldadı. ''Ve burada olduğumu biliyor.''

''Beyefendi, sakin olmanızı istiyorum. Ekip göndereceğiz.''

Jimin ayak seslerinin odasına girdiğini duydu. ''Aman Tanrım.''

''Beyefendi?''

''Şimdi son bir adım atıp bir araya geleceğiz.'' Ses banyo kapısının tam dışındaydı.

''O burada.'' diye fısıldadı Jimin, görevli memur yerine daha çok kendi kendine.

"Beyefendi, onu tanıyor musunuz? Onun kimliğini biliyor musunuz?"

Cevap vermedi, kulağına kapı kilidini açan küçük tıklama yayıldı. Ve aynadan kapı tokmağının çevrildiğini görebiliyordu. Sesin sahibi ortaya çıkmadan önce, kapının gıcırtıyla açılmasıyla nefesini tuttu.

Kim olduğunu gördüğünde gözleri genişlemişti.

''Yoo—''

Yoongi kolunu onun etrafına sarıp yüzüne bir havluyu bastırırken cümlesini bitirememişti. Hemen, vücudunun ağırlaştığını hissetti ve bir uykuya zorlandığı için başı geriye doğru düştü. Telefonu elinden kayıp fayans zemine çarpmadan önce, duyduğu son şey bir kez daha 'Beyefendi?' sesi oldu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

, javascript:void(0)ancak bi

Like this story? Give it an Upvote!
Thank you!

Comments

You must be logged in to comment
No comments yet